KOMİSYON KONUŞMASI

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Evet, Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlar, değerli hocalarım; öncelikle hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Sunumlarından dolayı da hocalarıma çok çok teşekkür ediyorum, gerçekten ciddi anlamda bilgilendik.

Sayın Başkanım, ben sorularıma geçmezden önce bir önceki toplantımızda burada İstanbul Milletvekili Ali Şeker -benim soydaşım aynı zamanda- bu konuları, bunları konuşurken Dilovası ilçemizle ilgili de bir konuyu gündeme getirmişlerdi, ben de itiraz etmiştim orada. Dilovası'nda kanser oranlarının çok yüksek olduğundan bahsetmişlerdi, ben de bu söylediklerinin herhangi bir bilgiye dayanmadığını orada ifade etmiştim. Sonra ben gittim Türkiye İstatistik Kurumundan bilgileri aldım; bunu özellikle ifade etmek istiyorum, 2018 ve 2019 yılının bilgileri var. Bu bilgilerde Kocaeli'nin 12 tane ilçesi var toplam ve Kocaeli'deki toplam ölüm 2018 için 8.624, 2019 için de 8.712, ilçelerin tamamı buna dâhil. Dilovası'na bakıyoruz, burada ölüm oranlarının nedenlerini de açıklamışlar. İşte dolaşım sistemi hastalıkları, iyi huylu veya kötü huylu tümör, malign ve benign neoplazmalar, solunum sistemi hastalığı, sinir sistemi ve duyu organları, endokrin hastalıkları, dışsal yaralama diyor ve diğerleri diye böyle gruplara ayırmışlar. Burada Dilovası ilçemize baktım, Dilovası ilçemizde 2018 yılında toplam 181 kişi hayatını kaybetmiş, 2019 yılında da 179 kişi hayatını kaybetmiş. Bu belirlenen başlıklara göre oranladığımız zaman, burada iyi huylu veya kötü huylu tümörler dediği kanser olsa gerek. Burada oran yani Dilovası nüfusuna göre 2018 yılındaki ölüm oranı binde 3,77. Kanserden ölenlere baktığımız zaman, bu binde 3,77 iken kanserden ölenler 0,81; yani toplam ölüm oranının binde 0,22'si kanserden ölmüş. 2019'a bakıyoruz onda da aynı bir farklılık yok. Dolayısıyla, Kocaeli'nin 12 ilçesinde sıralama yaptığımız zaman, yukarıdan aşağı doğru indiğimizde Dilovası, kanser nedeniyle ölüm oranlarında 9'uncu sırada; ilk sıralarda değil, 2'nci sırada da değil, 3'üncü sırada da değil, 4'te de değil, 5'te de değil, 6'da da değil, 7'de değil, 9'uncu sırada. Dolayısıyla, özellikle burada bizler sorumlu insanlarız, söylediğimiz ifadelerin mutlaka altının dolu olması lazım, kamuoyunun da yanlış bilgilendirilmemesi gerekir diye düşünüyorum, bunu özellikle düzeltmek istedim Sayın Başkanım.

Diğer taraftan, ben gerçekten hocalarımıza teşekkür ediyorum. Tabii konunun uzmanı değilim ama kafama takılan birkaç soru var, yüzeysel olarak onları özellikle sormak istiyorum. Müsilaj... Yüzeyde gözüken müsilaj var, işte ilk 30 metre içerisinde gözüken var, ondan sonrakilerde yok; kademe kademe, aşağı doğru indikçe Sayın Mustafa Hocam kamera görüntülerinde onu izah ettiler. Yani yüzeydeki müsilajla 30'uncu metredeki müsilaj arasında ne fark var? Kamuoyunda şöyle bir algı da var: Aşağıdaki, derindeki müsilajlar ölünce deniz yüzeyine çıkıyor; gerçekten böyle bir şey mi yoksa yüzeydeki canlı, aşağıdaki canlı, aşağıdakileri biraz daha kilolu oldukları için mi 30'uncu metrede kalıyorlar? Bunun nedenleri konusunda bir açıklama olursa memnun olurum.

Bir de müsilajın nedeni hakkında pek bir bilgi yok anladığım kadarıyla; bilimsel çalışmalar var. Bunu ne zaman öğrenebiliriz Sayın Başkanım? Bu konuda bir çalışma var mı?

Diğer taraftan, Mustafa Sarı Hocamız açıklama yaparken bir ifade kullandılar, dediler ki: "Arıtma tesislerini Çevre ve Şehircilik Bakanlığı denetlerken bir gün öncesinden haber veriyor, "Biz gelip sizin yarın arıtma tesislerinizi denetleyeceğiz." diye. Dolayısıyla, o ilgili kurum da zaten bir gün sonra sistemini çalıştırmaya başlayacak; memurlar gittiği zaman da sistemi çalışıyor görecekler." diye ifade etti. Bizim ilk toplantımızda Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcımız konuyu açıklarken bunu açıklamıştı, ben acaba dedim yanlış mı anladım; yani Mustafa Hocamı mı yanlış anladım, yoksa Bakan Yardımcımızı mı yanlış anladım. Çıktım kendilerine telefon açtım, sordum, dedim ki: "Hocam, böyle böyle bir durum var; nedir bu, nasıl oluyor?" dedi ki: "Kesinlikle haber vermek yok; ansızın, habersiz olarak gidiyoruz, denetliyoruz." O gün de söylemişlerdi, hatta günlük 5 bin metreküpün üzerindeki arıtma tesislerinde de online sistemleri var, direkt Bakanlıktan onu görebiliyorlar, online olarak direkt takip edilebiliyor. Bu müsilaj nedeniyle de bundan sonra belediyeler de dâhil olmak üzere tüm arıtma tesislerine de aynı sistemi şu anda kurmak için çalışmalarını yaptıklarını söylediler. Dolayısıyla, kurumların arıtma tesislerini Bakanlık denetlerken önceden bilgi verme diye bir şey söz konusu değil; anlık, habersiz bir şekilde bu denetleme yapılıyor.

Şimdi, deniz yüzeyindeki müsilajı gittik, toparladık, şu anda deniz yüzeyi temiz gözüküyor, bir sıkıntı yok. Peki denizin dibindeki o canlıların da nefes almasına engel olan, onları kaplayan o müsilajlarla ilgili kısa vadede yapabileceğimiz bir çalışma var mıdır yok mudur? Tıpkı deniz yüzeyindeki gibi, onu öğrenmek istiyorum.

Bir de mesela, arıtma tesislerinde kullanılır, arıtma tesislerinde bazı zararlı bakterileri yiyen faydalı bakteriler vardır, bu, arıtma tesislerinde kullanılır. Bunun en büyük nedenlerinden bir tanesi denizde azot ve fosforun çok olması, haddinden fazla olması. Bu azot ve fosforu denizde yiyebilecek, onu tüketebilecek faydalı bakteri konusunda bir çalışma var mı, bu konuda TÜBİTAK tarafından bir proje yapılıyor mu onu öğrenmek istedim.

Yine, Marmara Denizi'nin bu yükü kaldıramayacağından hocalarımız bahsettiler. Mümkün olduğu kadar atık suyun atılmaması veyahut da yükü kaldırabilecek miktarda atılmasından bahsedildi. Yani, tabii o bölgede, Marmara Bölgesini çevreleyen belediyelerin atık suları ve diğer sanayi tesislerinin atık suları oraya gidiyor. Bunu engellemek mümkün değil ama kısmen bahsedildi bu Kocaeli'de de uygulanıyor "gri su" kullanımını teşvik edebilir miyiz? Yani arıtma tesislerinden çıkan suyun tarımda kullanılması, park bahçelerde kullanılması veya sanayide kullanılması. Şu anda Kocaeli Büyükşehir Belediyesi gerçekten arıtma konusunda çok ileri bir düzeyde, ben Türkiye'de bir numara olduğunu düşünüyorum. Şu anda Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin bu anlamda uygulamaları var; arıtma tesisinden çıkan sular ileri teknolojiyle tekrar arıtılarak sanayide kullanılıyor, proses suyu olarak sanayide tekrar kullanılıyor. Tabii, biz bunu o zaman yaparken şu düşünceyle yapmıştık: Tatlı su kaynaklarımız çok sınırlı yani sanayide, park bahçelerde tatlı su kullanılmasın, arıtma suyundan çıkan su kullanılsın diye düşünmüştük ama bugün bir baktık ki... Tabii bunun ötesinde denizin kirlenmesi ve denizdeki canlı hayatın ortadan kaldırılması riskiyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla o suyun oraya az girebilmesi için, Marmara'ya az girebilmesi için bu konu da teşvik edilebilir mi veya bu konuda proje çalışmaları var mı diye onu ifade ediyorum.

Tabii, Kocaeli'de, şimdi, şekilde, haritalarla gösterildi; Kocaeli'nin uç burnu özellikle Körfez'in en doğu tarafı kırmızı renkte gözüküyor. Doğrudur, orası en hareketsiz olduğu bölgedir ama buna rağmen Kocaeli Karamürsel ilçemizde mavi bayraklı plajımız var ve şu anda Kocaeli'nin çevresi tamamıyla ana kolektörlerle kaplı, 23 tane arıtma tesisimiz var ve bir damla su dahi arıtılmadan denize deşarj edilmiyor. Mesela, Dilovası'ndan itibaren arıtma tesisleri, -TÜBİTAK'ın da altından tünellerle geçilerek- kollektörler Çayırova'daki arıtma tesisine taşındı. Dolayısıyla, bu konuda Kocaeli iyi ama sonuçta şu bardağın içerisine bir damlacık zararlı bir şey döktüğünüz zaman bunun her tarafını sarar; yani siz üstten döktünüz sadece üstü kirletmiyor, en altını da kirletiyor, en sağını da, en sonunu da kirletiyor. Biraz da o görüntünün Kocaeli kaynaklı değil Marmara'nın tamamından kaynaklı bir şey olduğunu düşünüyorum. Tabii, bunu görürken de denizin hareketliliği falan da söz konusu olurken aklıma geldi acaba Karadeniz'den Sapanca'ya, Sapanca'dan da İzmit Körfezi'ne bir bağlantı yapıp orada da hareketliliği, durağanlığı ortadan kaldırırsak mı diye de aklıma geldi.

Teşekkür ediyorum Hocam.