KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Evet, bende Sayın Vinton'a çok teşekkür ediyorum.

Sondan başlamak üzere biz Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında Türk ailesi olarak, Birleşmiş Milletler ailesini misafir etmekten memnuniyet duyuyoruz. Kadının güçlenmesi adına biraz evvel bahsetmiş olduğumuz yasal düzenlemeler içerisinde Sayın Vinton'un söylemiş olduğu, tüm dünyada kadınların eşitsiz güç ilişkileri içerisinde işte de eşit ücrete tabi olamadıklarını görüyoruz. Türkiye, bu konuda yol katetti ve İş Kanunu'nda yapmış olduğu değişiklikle eşit işe eşit ücret alıyor, bu tüm devlet kurumlarında böyle, özel sektörde de bu konuda yakın takipçiyiz. Tabii, hâlâ adaletsizlikler ve farklı uygulamalar var mı? Tüm dünyada olduğu gibi, burada da farklı uygulamaların olduğunu görebiliriz ama bizim İş Kanunu'muz, yasal düzenlemelerimiz, elimizde güçlü bir metinimiz, eşit işe eşit ücret uygulamamız başlatılmış vaziyette.

Biraz evvelki sorular içerisinde de vardı; dünya bir küçük köy hâline geldi, dijital dünya, teknoloji çok gelişti ve dijital şiddetten biraz evvel bahsedildi. Bu vesileyle, dün, biz, BTK (Bilgi Teknolojileri Kurumu) Başkanını Komisyonumuza davet ettik. Özellikle, kadına yönelik dijital mecralardaki şiddeti ve bunun önlenme yollarını nasıl yapacağımızı konuştuk.

Komisyonumuzla ilgili kısa bir bilgi vermek isterim parantez içerisinde: Biz, Komisyonu kurduğumuzda çok güçlü bir Komisyon olarak kurulduk ve özellikle "kadın" "aile" "çocuk" "şiddet" yan yana geldiğinde hepimiz "şiddet"in bu kavramların içerisinde asla olmaması gerektiğini ifade ediyoruz. "Kadın" ve "şiddet"in yan yana geldiği ve konuşulduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında ilk kez Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Komisyonunda, Aile Bakanlığının dışında, koordinatör Bakanlığın dışında, biz, bakanlıkları dinledik, bakanlarımızı dinledik. Bunun en önemli sebebi, kadına yönelik şiddetle mücadeledeki ortaya koyduğumuz irade. Biz, bürokratlarımızı da dinleyebilirdik ama bakanlarımızı davet etmemizin bir tek sebebi vardı; politika yapıcıların bu işin içerisinde olmasını istedik. İçişleri Bakanımızı davet ettik; kolluk, jandarma, KADES, elektronik kelepçe uygulamalarını detaylıca konuştuk. Adalet Bakanımızı davet ettik ve ilk andan itibaren eğitimine kadar yapılan yasal değişikliklerden, boşluklardan ve adli görüşme odalarından, çocuk izleme merkezlerinden ve yeni oluşturulan Mağdur Hakları Daire Başkanlığına kadar Adalet Bakanlığımızdaki pozitif gelişmeleri ve bizim beklentilerimizi konuştuk. Millî Eğitim Bakanımızı davet ettik. Millî Eğitim Bakanı, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı ilk kez Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Komisyonuna geldi, sunumlarını yaptı, İktidar, muhalefet bütün milletvekillerinin sorularını da çekincesizce cevapladı ve arkasından ilgili kurumlarımız, Diyaneti, YÖK'ü, yüksek yargıyı, baroları, kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütlerimizi dinledik ve şimdi uluslararası mecralardayız, sizleri dinliyoruz. Medyayı söyledim. Medyayı, hem yazılı hem görsel hem geleneksel konvansiyonel medyayı dinledik yani biz, bu Komisyonda dinlenmesi gereken, konuşulması gereken, bu sorunu çözmek için içerisinde olması gereken herkesi bu Komisyona davet ettik, dinleme arzusunu ortaya koyduk, iradesini ortaya koyduk. Bunu söylememin sebebi şu: Bu Komisyon kurulduğunda, maalesef, yasak savma üzere kurulmuş bir Komisyon olarak bakan pencerelerin olduğunu fark ettik. Bunu yapmış olduğumuz çalışmalarla, önerilerle çok net bir şekilde ortaya koyacağız. Bize bu sunumu yapan Millî Eğitim Bakanımızın, Komisyon üyelerimize vermiş olduğu bilgileri sizlerle paylaşmak isterim. Mutlaka bunlar sizlerde vardır ama Komisyonumuzda... Şimdi, Hasan Bey'in söylemiş olduğu cümleler üzerinden ki önce Asya Hanım'ın söylemiş olduğu özellikle... Bizim taraf olduğumuz, CEDAW başta olmak üzere, 190 ülke tarafından taraf olunmuş, imzalanmış sözleşmeler var. Dolayısıyla, bizim de taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler, Anayasa'nın 90'ıncı maddesince -bunun içerisinde ILO var, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi var, OECD var, AVRUPA Sosyal Şartı var, Çocuk Hakları Sözleşmesi var- "Uluslararası sözleşmeler iç hukukun üstündedir." diyerek Anayasa'nın garantisi altına alınmıştır. Dolayısıyla, CEDAW gibi, biraz evvel söylediğiniz, söylenen, konuşulan Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin de bu anlamda yukarıya doğru çıkartılması için sizin ayrı çaba göstermeniz gerekir diye düşünüyorum.

Hasan Bey'in cümleleri üzerinden, öncelikle Nüfus ve Kalkınma Grubu Başkanı olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde hem kadın sağlığı hem cinsel üreme sağlığı hem anne sağlığı hem bebek sağlığı çalışmış birisi olarak, yıllarca mahzar sizin emekleriniz kadar buradaki bütün kadınların, arkadaşlarımın bu alanla ilgili çalışmaları var, benim de spesifik çalışma alanım. Dolayısıyla, Türkiye'nin cinsel üreme sağlığında, kadının sağlığa erişiminde hamilelik esnasında sağlığın takibini ve doğum esnasında hamile kadınların hastanedeki doğum oranlarını tahmin ediyorum, biliyorsunuz, bugün kadınlarımızın yüzde 99'u hastanede doğum yapıyor ve ilk andan itibaren takibe alınıyor, üreme sağlığıyla ilgili ilk andan itibaren aile hekimlerimiz de tek tek takip ediyor ve bu konu, bizim en iyi olduğumuz konu, hiç kimsenin sorgulayamayacağı bir konu. Sağlık, Türkiye'nin başarıyla katettiği yol ve bununla ilgili olarak hem cinsel üreme sağlığı, üreme sağlığı ve kadının sağlığa erişimi konusunda başarılarımızı tüm dünya pandemi dönemi içinde gördü, bundan sonra da görecektir. Özellikle çocuk sayısı... Şunu herkesin bilmesi gerekir: Biz, hiç kimseye "Çocuk doğurun, doğurmak zorundasınız." demiyoruz, böyle bir zorunluluk asla söz konusu değil ama dünyanın, gelişmiş ülkelerin en başta gelen sorunu yaşlanan nüfus ve yaşlanan nüfus gibi bir sorunla Türkiye de karşı karşıya. Demografi çalışan bütün bilim adamlarının yaşlılıkla mücadelenin en önemli yolunu doğurganlık hızını artırmayı, nüfus artış hızını artırmayı önerdiğini bilirsiniz. Gelişmiş ülkeler doğurganlığı artırmak için maddi teşvikler dâhil olmak üzere çok ciddi manada teşvikler verir. Dolayısıyla, Türkiye, bu özgürlüğe sahip ve Türkiye, kendi nüfusunu, geleceğini, demografisini bilen, çalışan ülke olarak karşı karşıya kaldığı... Şu anda yaşlı nüfus oranımız yüzde 10'un üzerine çıkmış vaziyette ve Birleşmiş Milletler yüzde 10'un üzerindeki yaşlı nüfus oranını temsil eden ülkeleri "yaşlı ülke" olarak tarifliyor, yeni rakamlar, yeni yaş sınırları farklılaşsa bile. Dolayısıyla, bizim doğurganlık hızını artırmak için, nüfus artış hızının artırmak için söylemiş olduğumuz, özellikle gençlerimizin düğün törenlerinde dile getirdiğimiz "1 kendiniz için -kadın için söylüyoruz- 1 eşiniz için, 1 de geleceğinizin Türkiye'si için, en az 3 çocuk doğurun." diyoruz. Bunları söylememize rağmen, Türkiye'nin şu an doğurganlık hızı da, nüfus artış hızı da düşmeye devam ediyor. Biz gelişmiş ülkelerin karşı karşıya kaldığı yaşlı nüfus sendromunu yaşamamak için erken tedbirler almaya gayret ediyoruz. Dolayısıyla, herkesin bedeni kendine, kim kaç tane çocuk doğuruyorsa, bizi hiç enterese etmiyor, bizi hiç ilgilendirmiyor ama beni Türkiye ilgilendiriyor, Türkiye'min, ülkemin geleceği ilgilendiriyor; bu vesileyle, nüfus artış hızını desteklemek için elimizden ne gelirse söylemeye gayret ediyoruz.

Aile planlaması konusunda da isteyenin istediği kadar çocuk sahibi olması için biz her türlü söylemi ve uygulamayı Sağlık Bakanlığı, sağlık ocakları, birinci basamak, ikinci basamak, üçüncü basamakta her türlü hizmeti hazır hâle getirmişiz, mükemmel şekilde uygulanıyor. Dolayısıyla, aile planlamasına erişimde, kontraseptiflere hiçbir sorun yok, hiçbir problem asla söz konusu değil.

Okullardaki eğitimlerimizle 2019-2020 yılında yaklaşık 2 milyon öğrencimize, şiddetin önlenmesi, ihmal ve istismarın önlenmesine yönelik üretilen çalışmalarda okullarımızda 2 milyona yakın ayrıca çalışmalar yapılmış ve kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesiyle ilgili programlarla ilgili okullarda eğitimler verilmiş, müfredatlarımızın içerisine dercedilmiştir. Aile, bizim için çok önemli, tüm Türk toplumu için önemli. Kadının güçlendirilmesi aileyi güçlendirecektir, ailenin güçlenmesi toplumu güçlendirecektir. Dolayısıyla, çocuklarımıza okulda hem kendi gelecekleri için bilgileri verirken, aile içinde kadına yönelik şiddetin önlenmesi için de eğitimlerin verildiğini sizlere iletmek isterim.

Din adamıyla ilgili anlatmış olduğunuz hikâye tabii ki önemli ve biz de bu konuda çok ızdırap çektik, çok. Dinî vecibeleri yüzünden yıllarca cezaevinde kalanlar oldu, başörtüsüyle Meclise gelemeyen kadınlar oldu ve o dönemde -çok üzülerek söylüyorum- kadına yapılan ayrımcılık olarak başörtüsünü, okuldan atılan öğrencileri CEDAW raporlarına öncesinde dercettiremedik. Çok sonra 2005-2006 yıllarında -tarihi net hatırlayamadım- CEDAW'ın raporuna ancak girebildi. Dolayısıyla, benim sizlerden isteğim şudur: Kadınları önce kendi arasında eşitleyebilmemiz lazım; dış görüntüsü, dili, dini, rengi, ırkı ne olursa olsun, mültecisi olsun, başı açık olsun, başı kapalısı olsun, önce kadınları kendi arasında eşitlememiz lazım. Erkekle kadını eşitlemeden önce -onunla da eşitleyelim ama- kadınla kadını eşitleme konusunda Birleşmiş Milletler olarak taşın altına elimizi koyalım. Biz, çok yol katettik, kadınların önündeki eğitim engelini kaldırdık, yükseköğretim engelini kaldırdık, çalışma engelini kaldırdık, kadınlarımızın bir insan hakkı ihlalini başörtüsüyle mücadeleyi biz ortadan kaldırdık. Bu konuda, tabii, gönül isterdi ki Birleşmiş Milletler bu insan hakkı ihlali sürecinde yanımızda dursaydı. Maalesef, çok sonra, böyle iteleye iteleye raporların içerisine dercettik. Bunu mutlaka söylemem gerekirdi.

Diyanet, din adamlarımızla ilgili... Bakın, bizim Diyanet İşleri Başkan Yardımcımız bir kadın ve bu, Türkiye için çok önemli bir adımdır. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı bir kadın: Huriye Martı -mutlaka görüşmenizi isterim, kabulleri olacaktır- Komisyonumuza geldiğinde iktidarıyla, muhalefetiyle bütün milletvekillerimizin kalbini fethetti. Onun varlığı, Diyanetin camilerdeki hutbelerine kadar yansıdı ve en önemli yansıyan hadise illerimizde, 81 ilde, her ilde bir müftü yardımcısının kadın olmasına vesile oldu. Dolayısıyla, o, sizin anlattığınız papaza giden kız hikâyesi gibi bizim evlatlarımız, gençlerimiz çok rahatlıkla Diyanete, müftülüklerimize başvurabilir, orada kadınlarımız var, aile danışma merkezlerimiz var, gençlik danışma merkezlerimiz var. Gençlik ve Spor Bakanlığımızın gençlik merkezleri var; psikologlarımız, sosyologlarımız tedavi edici uzmanlarımız var gençlik merkezlerimizde de. Okullarımızda eğitimi veriyoruz, gençlik merkezlerimizde veriyoruz, müftülüklerimizde, Diyanetlerimizde gençlerimize, ailemize, çocuklarımıza yönelik de çalışmalarımızı yapıyoruz. Hatta bu Gürcistan ziyaretimiz, yanlış hatırlamıyorsam, 2014 yılındaydı, Türkiye'deki gençlik merkezlerini bölgenin örnek merkezleri olarak UNFPA'yla birlikte Türkiye örneğini gittik, orada anlattık, çok önemli yollar katettik.

Bu vesileyle, sunmuş olduğunuz, vermiş olduğunuz bilgiler için, Türkiye için dertlenmenizden, tecrübelerinizi paylaşmanızdan çok memnuniyet duyduk. Biz, Kadına Yönelik Şiddetin Araştırılması Komisyonunda 19'uncu toplantımızı yaptık ve 100'e yakın kurumu dinledik, hepsi birbirinden önemli ve kıymetli en üst temsilcilerimiz Komisyona geldi ve inşallah, Komisyonumuzun çıktıları da önemli olacak raporlarımız, önerilerimizle birlikte.

Ben, bu vesileyle, UN'in, Birleşmiş Milletlerin bütün ülke temsilcilerine, direktörlerine, temsilci yardımcılarına canıgönülden teşekkürlerimi iletiyorum. Seher Hanım, bizim kızımız, UNFPA'nın uzun yıllar emektarı ama Seher, bizim yıllara mahzar KEFEK'te de beraber çalıştığımız arkadaşımız.

Zeliha Hanım, UN Women'in çok kıymetli. Birçok arkadaşımız daha var, Meltem Ağduk var, Leyla Şahin var, bizim temsilci güçlü kadınlarımız sizlerle birlikte çalışıyor. Dolayısıyla, inanıyorum ki o güçlü kadınlarımız Türkiye'nin gerçek güçlü kadınlarını da size gösteriyordur.

Ben, bu vesileyle, bütün temsilcilerimize bir kez daha teşekkür ediyorum, "Hoş geldiniz." diyorum. Kadınların şiddete uğramadığı bir dünya temenni ediyorum.

Teşekkürler.

Toplantımızı kapatıyorum.

Milletvekillerimize, Komisyon üyelerimize, uzmanlarımıza, basın mensuplarımıza; teşekkür ediyorum,