KOMİSYON KONUŞMASI

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Değerli misafirlerimiz, çok Değerli Komisyon Başkanımız ve üyelerimiz; hepinize hoş geldiniz diyorum.

"..."(x) diyorum Muteşemi Bey'e, ki Mohtashami Muhteşem Est, İranlı olduğunu tahmin ediyorum. Asya Hanım'ın isminden de muhtemelen... Bulgaristan'da yaşadığınızı, Bulgaristan vatandaşı olduğunuzu öğrendim şimdi internetten. Ben Konya Milletvekiliyim. "Asya" ismi Türkçe bir isim ve biz, Konyalıların Osmanlı Devleti zamanında o tarafa çokça gittiğini biliyoruz. Belki köklerimiz bir yerde buluşuyordur, aynı dedelerin çocukları olabiliriz. O açıdan, size de teşekkür ediyorum, hoş geldiniz diyorum.

Louisa -Luizya veya Liza Avrupa dillerinde farklı şekillerde telaffuzu var- sizi de insanlık ailesinin bir mensubu olarak ülkemize "Hoş geldiniz." diye selamlıyorum.

Gölge filan değil bu, pandemi, pandemik olarak hakikaten bir salgın ve bütün dünyada var. Yani kadına şiddet, Birleşmiş Milletlerin istatistiklerine de yansıdığı gibi, sadece şu yahut bu ülkeye has bir olgu değil, bütün ülkeler, bütün dünya bu sorundan mustarip, bu sorundan sıkıntı duyuyor ve bu sorunu önlemek için çalışmalar yapılıyor fakat Birleşmiş Milletlere düşen bir görev olduğu kanaatindeyim, şöyle: Her ülkenin kendine has bir sosyolojik yapısı vardır. Bizim ülkemizin sosyolojik yapısı belki kısmen Mohtashami Bey'in ülkesinin sosyolojik yapısıyla benzeşebilir. Batı dünyasında -ki ben bunu Batı dünyası olarak nitelendirmenin ayrımcılık ögesi içerdiğini düşünüyorum- Anglosakson etkisi altındaki ülkelerde bireyin öncelendiğini ve bireyin dünyaya hazırlanması, hayata hazırlanması şeklinde bir modellemenin uygulamada olduğunu biliyorum. Ama Asya'da, Doğu'da -ki güneş doğudan doğar- benim ülkemde, İran'da, Türk cumhuriyetlerinde ve İslam ülkelerinde, kısmen Uzak Doğu Asya'yı buna dâhil edebiliriz, bireyden önce aile gelmektedir. Dolayısıyla, sizin çözüm önerileriniz, standart, tekdüze, tek tipleştirme olarak eğer uygulamaya alınacak olunursa, kadına şiddetle mücadelede dünyaya rehberlik ve önderlik ettiğinize inanıyorum, bu amacınıza ulaşmada büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalacağınızı söyleyebilirim. Bu bakımdan, toplumların ve ülkelerin sosyolojik kodlarıyla oynamadan, onların sosyolojik kodlarını bu amaca hizmet eder şekilde yani kadına şiddete hizmet eder şekilde kullanmanız, öyle tahmin ediyorum ki amacınıza ulaşmada -ki bu amaç, aynı zamanda bizim de amacımızdır, kadına yönelik şiddeti hiçbir insanın kabul etmesi asla mümkün değildir- yardımcı olacaktır diye düşünüyorum.

Ben, Asya Hanım'ın sunumunda genelgeçer şeyler dışında bir şey görmedim. "Eğitim" dediniz, biz burada günlerdir eğitim alanında yapılanları, yapılması gerekenleri tartışıyoruz. Türkiye'nin bu noktada çok mesafe aldığını, sizin gözlemci olarak bilmeniz gerekir diye düşünüyorum.

Mali imkânların seferber edilmesi ve bütçe düzenlemelerinin yapılması konusunda yine biz, gerekli çalışmaları, burada dinlediğimiz kamu kurum ve kuruluş yetkililerinden öğrendik. Dolayısıyla, bütçemiz şeffaf bütçedir, her yıl Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanır. Bu iş için ayrılan pay da bellidir. Bunun, sizin de gözleminiz altında, bilinen bir husus olduğunu tahmin ediyorum.

"Kurumlar arası iş birliği" dediniz. Bunu da mümkün mertebe yapmaya çalışıyoruz. Şahsım adına, Komisyon üyesi olarak, Sayın Başkanın konuşmalarının ve ifadelerinin tamamına katılıyorum. Hakikaten, size bir ayna tuttuğuna inanıyorum yani Birleşmiş Milletlerin bu konudaki mücadelesini yürütürken nasıl farklı tavırlar içerisinde olabildiğini de sizlere göstermiş oldu. Ben onun söylemlerinin çok önemli olduğuna inanıyorum.

Burada başka notlarım da var ama aldığım iki notu özellikle sizinle paylaşmak istiyorum ve bu konuda, zannediyorum, birtakım söylemlerimle aynı zamanda size soru da yöneltmiş oluyorum.

"Mülteci kadın ve çocuklar gibi dezavantajlı grupların -bu cümle sizin cümleniz birebir tercümanın çevirdiği kısımdan aldım- özelleştirilmiş hizmet almaları gerekiyor." dediniz. Buna katılıyorum ve Başkanın vurguladığı hususun altını çiziyorum. Bu mücadeleyi 5 milyon mülteciye karşı Türkiye tek başına yürütüyor. Türkiye'yi burada yalnız bırakmış olmaktan dolayı vicdanınız sızlıyor mu diye sormak istiyorum.

Ben, aslında, seri konuşurum ama tercüman kolay tercüme etsin diye böyle yavaş, tane tane konuşuyorum; yanlış anlaşılmasın, konuşmada bir sıkıntı yok.

Sizin, Afganistan kadınlarının uğradığı şiddete dair ki o ülkede bulunan Birleşmiş Milletler askerlerinin yapmış olduğu şiddeti özellikle kastediyorum... Myanmar'da -eski adı Burma- bizim şu anda bir şehitliğimiz var ve orada Osmanlı askerleri binbaşı rütbesinden, albay rütbesinden er rütbesine kadar yatıyorlar, orada sadece Müslüman oldukları için, güya şiddete sıfır tolerans sağlayan bir dinin mensupları olduklarını iddia eden Budistler tarafından kadın ve çocuklar da dâhil insanların cinsel şiddet, fiziki şiddet, her türlü şiddete uğramaları konusundaki çabalarınız nelerdir? Bunları da öğrenmek istiyorum.

Ayrıca, Kudüs'te, İsrail'in Filistinli kadınlara ve çocuklara öldürme vakalarına kadar varan şiddetiyle alakalı çalışmalarınızı da, önlem noktasında aldığınız tedbirleri de merak ediyorum. Keşmir bir başka yer, Afrika bir başka yer; yeter, bu kadarla iktifa etmek istiyorum.

İstanbul Sözleşmesi'nin 6284'ün 1'inci maddesinin (a) bendine atıfta bulunduğunu söylüyorsunuz. Özellikle 1'inci maddenin (a) bendine baktığımızda "İstanbul Sözleşmesi" adının açıkça zikredilmediğini, sadece bu maddenin (a) bendinde zikredilen şeyin, taraf olunan uluslararası sözleşmeler şeklinde bütün uluslararası sözleşmeleri kapsayıcı bir özelliği olduğunu görüyorum. Dolayısıyla, Türkiye, tek taraflı olarak İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme hakkını kullanmıştır. Bu hakka saygı duyulmasını beklemek de her bağımsız ülke gibi bizim de hakkımızdır diye düşünürüm.

Saygılar sunuyor, tekrar "Hoş geldiniz." diyorum.