KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Sayın Varbanova'ya teşekkür ediyoruz görüşleri ve düşünceleri dolayısıyla, hem UNDP'nin hem UNFPA'nin ortak sesi olarak UN Women, Türkiye'deki kadına yönelik şiddetle mücadelenin değerlendirmesini yaptı ve iyi uygulamalarımıza, iyi metinlerimize teşekkür ettiler, bizler de teşekkür ediyoruz.

Öncelikle, biz, bunu kendi insanımızı, kendi kadınımızı, bireylerimizi güçlendirmek için yapıyoruz ve son yirmi yıldır insanlarımızın refah seviyesini yükseltmek için ortaya koymuş olduğumuz iradeyi çok net biliyorsunuz. Bu vesileyle, 2000 yılında imzalanan Binyıl Kalkınma Hedefleri'ndeki 8 hedefin hemen hemen tamamına, erkenden, 2015 yılından önce eriştiğimizi, altını çizerek hatırlatmak isterim. Bireylerin, çocukların, annelerin okuması; yoksulluğun önlenmesi, anne-bebek ölümlerinin önlenmesi dâhil olmak üzere Binyıl Kalkınma Hedefleri'ni biz emin adımlarla, kararlı bir şekilde uyguladık ve devam ediyoruz.

2015 yılı Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'ndeki -sizin de vurguladığınız gibi- bütün hedeflere odaklanmış vaziyetteyiz ve 17 hedefin her birinin koordinatör bakanlığı var ve altında da Strateji ve Bütçe Başkanlığımız kalkınma hedeflerimizi gerçekleştirmek üzere sorumluluk üstlenmiş vaziyette; hepimiz çok yakından takip ediyoruz. Bu vesileyle de Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'mize erişmek için temel hedef -tekrar altına çizerek söylüyorum- Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan bütün vatandaşların refah seviyesini sürdürülebilir hâle getirip kalkınmayı sürekli hâle getirmek. Bu vesileyle, 5'inci hedef bizim için de çok önemli hedeflerden bir tanesi ve koordinatör bakanlığımız Aile Bakanlığımız ve takibini yapan Strateji ve Bütçe Başkanlığımız dün Komisyonumuzun davetlisiydi. Bu vesileyle, kadın-erkek fırsat eşitliğine duyarlı bütçeleme konusunda Komisyonumuzun da kararlı tavrını bir kez daha Strateji ve Bütçe Başkanımızla paylaştık. Sizlerin de ifade etmiş olduğu gibi, kadına duyarlı, kadın-erkek fırsat eşitliğine duyarlı bütçeleme konusunda da hem Sayın Cumhurbaşkanımız hem de Kabine üyelerimizin hassasiyeti sizin de bilginizde. Daha da dikkat edilmesi gerektiği konusundaki vurgularımızı biz, dün, bu Komisyonda -tutanaklarda da görüleceği üzere- dile getirdik. Strateji ve Bütçe Başkanlığımızın özellikle bu konudaki hassasiyetini sizlerin de bilmesini isterim, Sayın Başkanın kendi cümlelerin üzerinden.

Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'mizle birlikte kalkınma planlarımız var. Sizin de ifade etmiş olduğunuz gibi On Birinci Kalkınma Planı bizim için çok önemli ve orada kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığı önlemek, kadınların toplumsal hayatın tüm alanlarında hak, fırsat ve imkânlardan eşit biçimde yararlanmalarını ve güçlenmelerini sağlamak temel amaç. "Nitelikli insan, Güçlü Toplum ve Kadın" başlığı altındaki politikalarımızı detaylı okumuşsunuzdur. Özellikle kadınların ekonomik, sosyal, kültürel hayata ve karar alma mekanizmalarının her düzeyine aktif katılımı yerelden başlayarak teşvik edilecektir. Bu konuda da başta yerelin teşvik edilmesi olmak üzere kadına yönelik şiddetin önlenmesinde yapmış olduğumuz uygulamalardan bir tanesi de 100 bin nüfusu olan yerleşim yerlerine konuk evlerinin yapılması. Bu konuda, şu anda, Türkiye'de 147 tane konukevimiz var ve 81 tane ŞÖNİM'imiz var. Konukevlerinin sayısının artırılması taleplerimizi Strateji ve Bütçe Başkanlığımıza, Aile Bakanlığımız ve ilgili diğer kurumlarımıza biz de ilettik. Yerel yönetimlerimizle, sivil toplum örgütlerimizle ve aynı zamanda Bakanlığımızla birlikte, güçlü bir şekilde konukevlerimizi oluşturuyoruz. ŞÖNİM'leri 81 ilimizde kurduk, aynı zamanda, Aile Bakanlığımız müdürlüklerinin de -yaklaşık 350 civarında- mağdurların direkt olarak başvuracakları mekânları var. Bu sayıları sizlerle paylaşmamızdaki sebep hassasiyetimizin en üst seviyede olduğunu bilmenizi istememiz.

Kadınlarımızın rakamsal olarak temsildeki oranlarındaki artışları da sizler yakından takip ediyorsunuzdur mutlaka. Bu vesileyle, özellikle kadına yönelik şiddette en önemli ayaklardan biri olan kolluk kuvvetlerimizle birlikte adli mercilerimizde bulanan savcılarımızın ve hâkimlerimizin sayılarındaki, Adalet Bakanlığımızdaki kadın savcı ve hâkim sayılarındaki artışı sizin bilgilerinize iletmek isterim: Yirmi yıldaki kadın savcı oranındaki artış oranı yüzde 722, ve şu anda, kadın hâkim oranındaki artış da yüzde 322 oranında, kadın hâkim sayısında da artış sağlanmış vaziyette. Akademik kariyer açısından yüksek öğretimdeki kadın temsillerimiz yüzde 40'ların üzerinde. Hakeza dış ilişkilerde kadın temsilcilerimiz ve büyükelçiliklerdeki kadın temsilcilerimiz çok önemli oranlarda ve en önemlisi eğitim alanındaki okullaşma ve okula devamlardaki oranlarımızda da yüzde 100, kız çocuklarımızın okullaşması sağlanmış vaziyette ve kalkınma hedeflerimizi de daha da ileri boyuta getiriyoruz.

Özellikle kadının Türkiye Büyük Millet Meclisindeki temsilini vurgulamak isterim. Yaklaşık yüz yıllık Türkiye Cumhuriyeti'nde 1934 yılında kadına verilen seçme ve seçilme hakkından sonra 2000'li yıllara kadar kadının Türkiye Büyük Millet Meclisindeki temsil oranı sadece yüzde 4,1'di, bu oran, bazen yüzde 1'lere, bazen yüzde 3'lere düşmüş ama yüzde 4,1'in üzerine asla çıkmamıştı. Kadınların siyasette var olması, rol model olması çok önemli ve bunu bilen bir liderle yol almak bizim için çok önemli ve kadının güçlenmesi, karar mekanizmalarında yer alması ve bunun için çaba sarf eden bir iradenin ortaya konması gerekiyordu. Bu ortaya konan iradeyle birlikte, daha 19 yaşında bir parti olmasına rağmen, 100 yaşındaki partilerin göstermediği cesareti, kararlılığı göstererek kadınların Türkiye Büyük Millet Meclisindeki temsil oranını yüzde 18'e çıkarmış vaziyetteyiz, tabii ki hedef daha da yukarıya çıkarmak. Söylemiş olduğunuz kadına yönelik şiddetle mücadelede bakanlıklarımızın uygulamalarında konukevleri, ŞÖNİM'ler çok önem arz ediyor, Aile Bakanlığımızın koordinasyonunda devam ediyor. İçişleri Bakanlığımızın 1/1/2020'de yayımlamış olduğu İçişleri Bakanlığı Genelgesi, özellikle yerelde kadına yönelik şiddetle mücadele için çok önemli bir adımdır. Şu anda, sizin de bahsettiğiniz KADES uygulamamız 2,5 milyon kadın tarafından indirilmiştir ve elektronik kelepçe uygulaması çok ciddi manada Türkiye'de uygulanmaya, pilot ilin genele yayılmasına başlanmıştır. Millî Savunma Bakanlığımızdan aldığımız yazılı bilgilendirmede de özellikle 2007 Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Eylem Planı'nda başlamak üzere askerlerimizin, polislerimizin, Jandarmamızın eğitilmesi bizim için çok önemliydi, eğitimlere başlandı ve şu anda da artarak devam ediyor; biz de takipçisi olacağız. "Mali bütçeyi güçlendirip duyarlı bütçe hâline getireceğiz." dedik.

İstanbul Sözleşmesi, özellikle Avrupa Konseyi üyesi ülkeler tarafından ve 2011 yılında Türkiye'nin ilk imzacı ülke olduğu sözleşme. Özellikle, şunu sizlerle paylaşmak isterim: Biz, Türkiye olarak, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren kadınlara yönelik yapmış olduğumuz çalışmalarda, başta eğitimle ilgili olarak 1923'te cumhuriyet kurulduktan sonra 1924 yılında "Tevhid-i Tedrisat" dediğimiz kanunumuzu geçirdik ve eğitim konusundaki ilk adımımızı attık. O tarihten bugüne, Türk Medeni Kanunu'nda, Türk Ceza Kanunu'nda, Anayasa'da çok önemli değişiklikler yaptık ve biz, 2000 yılından itibaren, İstanbul Sözleşmesi'nin daha adı yokken 2005 yılında töre saikiyle Töre ve Namus Cinayetlerini Araştırma Komisyonunu kurduk ve o kurulan Komisyondan sonrada 2006 Başbakanlık Genelgesi'ni yayınladık. 2005 yılında Türk Ceza Kanunu'nda yapmış olduğumuz değişiklikle birlikte töre saikiyle işlenen cinayetlerin, kadın cinayetlerinin oranını yarı yarıya azalttık. Şu an, sadece 17 tane dosyanın olduğunu sizlerin bilgisine iletmek isterim. 2010 yılında Anayasa'daki değişikliklerimiz, 2012 yılında 6284 sayılı Yasa'nın yapımı bizim için kadına yönelik şiddetle mücadeledeki en önemli adımlarımızdan. Biz, kadına yönelik şiddetle mücadeleye İstanbul Sözleşmesi'nden önce başladık ve 2000 yılından önce sadece kadına yönelik, aileyi korumaya yönelik tek bir yasamız vardı. O yasa, 4320 sayılı Ailenin Korunması Yasası'ydı ve 2000 yılından sonra, Anayasa'da, yasalarda, genelgelerimizle yapmış olduğumuz, ortaya koyduğumuz politika, kadına yönelik şiddetin önlenmesi için uygulanan politikalardı ve İstanbul Sözleşmesi sonrası da bizim kadına yönelik şiddetin önlemesi için mücadelemiz sonuna kadar devam edecek, kararlılığımız devam edecek. Bunu, Sayın Cumhurbaşkanımızın bizatihi dilinden sizler de 4'üncü Ulusal Eylem Planı açıklaması esnasında duydunuz, öncesinde yapmış olduğumuz toplantılarda da bu devam etmekte. Sadece, biraz evvel içeride konuşurken sizlerle paylaştım, burada kayıtlara girmesi açısından da tekrardan paylaşmak isterim.

Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi, Konsey üyesi 47 ülkenin normalde imzalaması gereken bir sözleşme. 47 Konsey üyesi ülkenin sadece 44 tanesi imzalamış ve maalesef 12 tanesi onaylamamış ve 3 tanesi hiç imzalayıp onaylamamış. Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi, sadece Avrupa Konseyi üyesi ülkeler tarafından imzaya açılan bir sözleme değil, tüm dünyanın var olan ülkelerine imzaya açılan bir sözleşme. Bu vesileyle, CEDAW'ı, Binyıl Kalkınma Hedefleri'ni, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'ni 190'nın üzerinde ülkenin imzaladığını düşünürsek İstanbul Sözleşmesi'ni şu an Avrupa Konseyi üyesi 34 ülkenin imzalamış, Meclisinden geçirmiş, onaylamış olduğuna dönüp baktığımızda, daha bu konuda, dünyanın on bir yıldır var olan İstanbul Sözleşmesi'ni imzalamayıp onaylamamasını biz de şaşkınlıkla izliyoruz.

Özellikle, ülkelerin kadına yönelik şiddetle mücadelesinde kadının güçlendirilmesine yönelik çalışmaları İstanbul Sözleşmesi olmadan başaran ülkeler var. Yeni Zelanda, İstanbul Sözleşmesi'ni imzalamamış ve onaylamamıştır ama göstergelerde en iyi olan ülkelerden biridir ve şu an çekince koymayı düşünen, kafalarında soru işareti olan ülkeler var, kendi takdirleri. Türkiye 2011 yılında imzaladığı sözleşmeden yine aynı iradenin, imzalayan iradenin üzerinde görmüş olduğu sebepler neticesinde geri çekilme kararını almıştır ama bu geri çekilme kararı -altını kırmızı çizgiyle çiziyorum- sadece şu ana kadar dünyada var olan 200'ye yakın ülkenin imzalamamasına sebep olan gerekçelerdendir. Özellikle, sizler, UN Women, UNDP ve UNFPA'nin kadının güçlendirilmesi, kadının eğitimi ve ekonomik olarak güçlenmesi, temsil makamlarının güçlenmesi için birçok ülke programı uyguluyorsunuz ve nitekim Türkiye'de de uyguladığınız birçok güzel, özel projeler var. Kadın Dostu Kentler Projesi bunlardan bir tanesi, benim de bizatihi vesile olduğum, 14 tane şehrimizde uygulanan Kadın Dostu Kentler Projesi. Bunun gibi, çocuk dostu hastanelerimiz, anne dostu hastanelerimizle ilgili projeler de devam etmekte. Yine "Haydi Kızlar Okula!" kampanyası Birleşmiş Milletlerle birlikte başlatıp Emine Erdoğan Hanımefendi'nin Türkiye'de devam ettirdiği, çocuklarımızın eğitiminin güçlenmesi ve yüzde 100'ünün okula başlaması adına önemli projelerdir. Dolayısıyla, biz, Birleşmiş Milletlerin iyi örneklerini, projelerini almaktan, uygulamaktan ve iş birliği yapmaktan memnuniyet duyarız ama İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılma kararı Türkiye'nin kararıdır, buna herkesin saygı göstermesi gerekir. Bizim buradaki amacımız üzüm yemek. Türkiye'de bir tabir vardır: Bizim amacımız üzüm yemektir. Kadına yönelik şiddetin önlemesidir bizim amacımız. Dolayasıyla, sözleşme olsa da sözleşme olmasa da biz, kadına yönelik şiddetin önlemesi için bütün iradeyi ortaya koymuş vaziyetteyiz. Ülkemizin sözleşmeden çekilmesinden sonra da kadına karşı şiddetle mücadeleden asla ödün vermeyeceğimizin altını bir kez daha çizmek isterim.

Bir insan hakkı ihlali olarak gördüğümüz, kabul ettiğimiz ve yürüttüğümüz kadına yönelik şiddetle mücadelemiz, kanuni düzenlemelerimiz, politika belgelerimiz, koruyucu ve önleyici mekanizmalarımız kapsamında bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da "sıfır tolerans" ilkesiyle, aynı kararlılıkla, aynı etkin şekilde uygulanmaya devam edecektir. Bundan hiç kimsenin endişesi olmasın. Biz kararlılığımızı net bir şekilde devam ettiriyoruz. Dördüncü yargı paketiyle -atladığım notlar içerisinde var- İnsan Hakları Eylem Planı çalışmaları kapsamında kadına yönelik pozitif düzenleme çalışmalarımız, İnsan Hakları Eylem Planı'nda yer alan eşe karşı işlenen suçlarla ilgili kanunda öngörülen cezayı artıran sebepler, boşanmış eşi de kapsayacak şekilde genişletilecektir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 82, 86, 96, 109'uncu maddelerinde düzenleme yapılarak kasten öldürme, kasten yaralama, eziyet, kişiyi hürriyetten yoksun kılma suçlarının boşanılan eşe karşı işlenmesi de nitelikli hâl olarak düzenlemektedir. Çok önemli bir adım olarak görüyoruz ve İnsan Hakları Eylem Planı'ndaki eylem düzenlemelerimizi de devam ettireceğiz.

Bu vesileyle, bir kez daha, kadına yönelik şiddet bir insan hakkı ihlalidir ve insan hakkı ihlaliyle mücadeleyi ortak mücadelemiz olarak belirlemek ve Birleşmiş Milletler ülke temsilcilerimizle bu birlikteliği ve iş birliğini devam ettirmek arzumuzu da biz paylaşmak isteriz.

Eğer müsaadeleriniz olursa ben, sözü milletvekili arkadaşlarıma vermek istiyorum, sonrasında, cevaplarınızı sizlerden almak isteriz.

Hayati Arkaz, Sayın Milletvekilim, buyurun.