KOMİSYON KONUŞMASI

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Değerli Başkanım, teşekkür ederim.

Ben de biraz Nurten Hanım'ı tebrik edeceğim, kutlayacağım ama bu genellikle kadınlarla erkekler arasında olduğunda kompliman olarak değerlendiriliyor. Ben kompliman olarak değil, bir tür güzelleme olarak değil, bir gerçeğin ifadesi olarak özellikle söylemek istiyorum. Reklam olmasın diye ismini vermiyorum, sizin elinizin değdiği ki biz buna "kadın eli" diyoruz. Hanım lafından bazıları gocunuyorlar ama ne yapalım çiçeğimizin ismi de çok güzel koktuğu için hanımeli yani, demeyelim mi şimdi? Hanım eli değdi ve bu şirket hakikaten kalitenin adı oldu, siz sadece kötülüğün sâri değil aynı zamanda güzelliğin de sâri olduğunu Türk toplumuna bir kez daha göstermiş oldunuz. Sizin ardınızdan giden diğer petrol şirketleri sayesinde biz bugün birazcık rahat edebiliyoruz yollarda. Ben de çok seyahat eden bir insanım ama ben size küçücük bir not da vermiş olayım, bunu kendi adınıza bir fahri müfettişlik olarak lütfen alın, değerlendirin. Yenilenme gerekiyor, tazelenme gerekiyor.

TOBB KADIN GİRİŞİMCİLER KURULU BAŞKANI NURTEN ÖZTÜRK - Tabii, sürekli takip var.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Lütfen çünkü bazı Anadolu istasyonlarınızda ben gerekli titizliğin kaybolmaya yüz tuttuğunu görüyorum. Sizin gönlünüzden hafif gölge geçerse aşağıda zifiri karanlık olur onu biliyorsunuz. Yöneticilerin...

TOBB KADIN GİRİŞİMCİLER KURULU BAŞKANI NURTEN ÖZTÜRK - Hemen beni bulun efendim, hemen. Anında müdahale, taklitlerimiz var onlar yapıyor.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Ben kendi adıma şahsen teşekkür ediyorum. Şöyle hayatınıza da baktım, ben sizi daha öncede basından takip ettiğimi hatırladım. Mengenliler genelde aşçı olurlar ama Mengenli kadınlar galiba aşçılığı erkeklere bırakmışlar, iş kadınlığına soyunmuşlar. 1971'de benim eğitimimin komşu ilçe Ilgın'da devam ettiği dönemde de siz Akşehir'de bulunuyormuşsunuz, biraz da aynı havayı teneffüs etmişiz galiba, aynı dönemlerde, aynı yerlerde bulunmuşuz gibi geliyor.

Ben size birkaç soru hazırladım, sorularıma cevap verebilirseniz mutlu olacağım. "Anneyim." dediniz "Eşim." dediniz ve "İş kadınıyım." dediniz. Bu "iş kadını" tabirini tuttum ben yani iş adamı, iş kadını olsun. "İş insanı tabiri" Türkçeye uymuyor, çok kulağımızı tırmalıyor, yapmayın bunu. Yani ben iş insanlarının temsilcileri olarak sizden özellikle rica ediyorum. Ebru Hanım, size de bir şeyler soracağım, gözlük üzerinden beraber bakışacağız. Şimdi, iş kadınlığınız sırasında -Nurten Öztürk Hanımefendi'ye soruyorum- annelik, iş hayatı ikileminde kalma durumunuz veya zorluğunuz mutlaka olmuştur. Burada nasıl sorunlarla karşılaştınız? Bu biraz magazinel bir soru gibi gözüküyor ama bu, kadınla, şiddetle alakalı bir durum. Psikologlar annelik duygusunun kadınlarda çok baskın, karşı konulamaz, önlenemez bir duygu olduğunu belirliyorlar ve bizlere ifade ediyorlar. Erkek olarak bizim bu duyguyu tanımamız veya tanımlamamız çok zor görünüyor. Bu anlamda, zaman zaman tercih durumunda veya zorunda kaldığınızda nasıl duygular yaşadınız? Bir yere ağırlık vermeniz gerektiğinde diğer yönü ihmal ettiğiniz hissine kapıldığınız oldu mu diye sormak istiyorum.

Şimdi, ikinci sorum var, bu biraz galiba kompliman kısmını aşacak gibi, azıcık zülfüyâre dokunacak; dokunalım yani, biz burada sorunları açıklıkla konuşabilmeliyiz. "Şiddet" deyince biz bunu hep başkasına yakıştırıyoruz, bana sorsanız, ben, asla şiddet.. Bir başkasına sorsanız "Aman ne münasebet." filan. Biraz Anadolu tabiri -geçen söyledim- "Suçu gelin etmişler de kimse almamış." hesabına dönüyor bu iş. Dolayısıyla, biz hep "şiddet" değimiz de şöyle özel bir çaba sarf ediyoruz gibi geliyor.

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) - "Suçu damat etmişler, kimse kızını vermemiş." olarak değiştirebiliriz.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Tibet'e gidersin. Tibet'te damatlar kız evine gidiyor ya.

Şimdi, şunu sormak istiyorum: Şiddete özel bir çaba değil galiba bu ama bir bilinçaltı yansıması şeklinde bendeniz görüyorum; kırsala aitmiş, alt ekonomik gruplara aitmiş, eğitimsiz kesimlere yakışırmış gibi bir algı var. Bu anlamda, siz, biraz öze dönük, içe dönük bir çaba harcadınız mı? Sorumun cevabı aslında 4'ncü konuşmacıda var, ben ona da temas edeceğim. Dolayısıyla, biz toptan, tam da kendine özgü böyle bir çalışma beklediğimizi ifade etmek istiyorum, bunu da özellikle söyleyeyim.

Küçük yine zülfüyâre bir dokunuş daha yapacağım. "Kadın yaratandır." buyurdunuz. Kadın yaratamaz, eğer kadın yaratıcı olsaydı her evliliğin meyvesi olurdu, her kadın da mutlaka doğum yapardı dolayısıyla yaratan Allah'tır. Biz yaratıcı derken -tamam- doğumu kastediyoruz, can vermeyi kastediyoruz, dokuz ay on gün annemizin karnında yattığımızı kastediyoruz ama bu, tam o ifade değil. O anlamda da küçük bir dokunuş, lütfen mazur görün beni.

Nagehan Akan Hanımefendi'ye şunu söyleyeceğim: Sinemanın Sultanı unvanıyla tanınan, bilinen bir sanatçımızın, bir filmindeki bir sahne hatırıma geliyor. Cinsel tacize maruz kaldığında tepkisini çok da güzel oynuyor, çok güzel bir şekilde usta başına karşı yansıtıyor. TİSK'in acaba kadına şiddetin tam da ekonomik ve cinsel şiddet yönünü ele alan çalışmaları var mı, bu alanda siz ne gibi çalışmalar yaptınız, bunları merak ediyorum.

Burada ben uzun süredir şunun mücadelesini veriyorum, gerçekten, zaman zaman biz kendimizi de siyasetçi olarak güç duruma düşecek argümanlara varıyoruz o da şu dediniz ki: "Kadınları üretime katmanın yollarını arıyoruz." Ben de size soruyorum: Kadın sadece fabrikada mı üretir, kadın sadece iş hayatında mı üretir? Evdeki üretime dair bir çalışmanız var mı, evdeki kadınların, o hanım eli değen evlerimizdeki hanımeli kokusunu evlerimize yayan kadınlarımızın ekonomik katkılarına hatta ülkenin geleceğine olan katkılarına hiç dikkat çekiyor musunuz? Bu katkıyı yadsıyan, yabancılayan, göz ardı eden bir anlayışın hâkim olmaya başladığını görüyorum ki bunun da bir tehlike olduğu kanaatindeyim. Ne buyurursunuz bu hususta?

MÜSİAD Başkanımız Nur Yamankaradeniz veya firmasının ismini soy isminin iki harfini alarak kurmuş olan "designer" olan arkadaşımız MÜSİAD Kadın Komitesi Başkanı "Önce aile diyorum." dediniz, tebrik ediyorum. Şimdi, burada şöyle bir ikilemle karşı karşıyayız -lütfen anlatımda eksik kalırsam o eksikleri kendiniz tamamlamaya çalışınız, rica ediyorum- ailenin içinde kadını güçlendirmek mümkün değil mi? Yani işte burada Nermin Hanım var; hem eş hem evinin hanımı hem de işinin patronu. Yani aile kurmasına iş kadınlığı engel gibi bir anlayışla biz bugün bu mücadeleyi yürüttüğümüz hissine -ben yanlış düşünüyor olabilirim- kapılıyorum. Lütfen, bu noktada, aile içinde kadını güçlendirerek hayata adapte etme noktasında dünyaya da örnek olacak bir modelleme üzerinde çalışabilir miyiz? Sizleri, hem böyle kadın misafirlerimiz, hanım misafirlerimiz olarak karşımızda gördüğüm için hem de başarılı insanlar olarak gördüğüm için bunu özellikle sormak istiyorum.

Herhâlde Nur Yamankaradeniz, kendisi Bursalı, göçmen olduğunu tahmin ediyorum.

MÜSİAD KADIN KOMİTESİ BAŞKAN YARDIMCISI NUR YAMANKARADENİZ - Değilim.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Değil misiniz, Karadenizli misiniz?

MÜSİAD KADIN KOMİTESİ BAŞKAN YARDIMCISI NUR YAMANKARADENİZ - Yok değilim, tamamıyla Bursalıyım.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Değilsiniz. Tamam oraya fazla girmeyeceğim ama Fransızcanızın, sizin "designer"lığınızda rolünün olduğu tahmin edebiliyorum.

Ebru Tüzecan Hanımefendi, siz bir rakamdan bahsettiniz. Rakamlarla aram iyi benim. Her gün 137 kadın... Bir de şuna niye vurgu yapıyoruz, ben özellikle bunu anlamlandırmakta güçlük çekiyorum, bir subliminal mesaj oluyor? Sizden değil bu, kalemi salladığım için özür diyorum, şöyle koyayım, "Ailesinden biri." derken yani aileye karşı bir tepkime oluşturma veya o tip bir anlayışın yansıması var gibi. Şimdi küçük bir hesap yapalım birlikte: Günde 137 kadın, 190 ülke olduğunu varsayıyoruz, günlük 26.030 katliam yani. 365 günle bunu çarptığımızda da yılda 9 milyon 500 bin 956 katil olayıyla karşı karşıyayız. Bunu tekrar 190 ülkeye böldüğümüzde ortalama 670 çıkıyor. Bende İtalya'nın, İspanya'nın, Amerika'nın, Türkiye'nin her tarafının aşağı yukarı rakamları var; 670'e ulaşan tek bir ülke yok. Bu açıdan -bilemiyorum tabii mutlaka onu biz bir yerden aldınız- bu hesabı bir kez daha yapmak lazım.

Ama ben sizi nerede tebrik ediyorum biliyor musunuz, şurada tebrik ediyorum: Ya, harika bir anket, araştırma raporu -ben bu raporu istiyorum, bana gönderiniz lütfen- Yakın İlişkide Şiddetin Beyaz Yakalı Kadın Çalışanlara ve İşletmeye Etkisi Araştırma Raporu. Bu rapor, çok önemli bir rapor. Başkanım, bir kez şiddete uğrayanların oranı burada yüzde 75, yüzde 60'ı psikolojik ve duygusal şiddete uğramış, yüzde 53'ü ekonomik şiddet, yüzde 22 fiziksel şiddet, yüzde 10 cinsel şiddet. Bununla alakalı hakikaten sizi gönülden kutluyorum yani şiddetin sadece kırsala, ekonomik şartları uygun olmayanlara, daha başka işte, eğitim gruplarına filan ait olduğu tezini -ki bu tez özellikle çokça işlenen bir tez benim burada görebildiğim şu güne kadarki bütün sunumlardan, günlerdir çalışıyoruz- altüst eden, darmaduman eden, yıkan ve şiddetin yaygınlığının bizim bildiğimizden çok daha öte, bütün kesimlere sâri, bütün kesimlerde cari bir olgu olduğunu ortaya koyan bir çalışma. Bunu da herhâlde böyle başarılı iş kadını ve hukuk altyapısı olan birisi becerebilirdi. Sizi de o açıdan ayrıca kutluyorum.

Benim sorularım bundan ibarettir, teşekkür ederim.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Hacı Ahmet Bey, çok teşekkür ediyoruz.

Özellikle bizim, kadını güçlendirmemiz aileyi güçlendiriyor, aileyi güçlendirmemiz toplumu güçlendiriyor, toplumu güçlendirmemiz ülkemizi güçlendiriyor. Bu vesileyle, kadın ve ailenin kadın ve erkek gibi birbirinden ayrılma ihtimali yok. Aileyi oluşturmak... Tek başına hiçbir birey aileyi oluşturamaz dolayısıyla kadını ve erkeği, aileyi oluşturan insanlar olarak...

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - "Single parents"ler de var ama.