KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) - Ben de çok teşekkür ediyorum arkadaşlara.

Tuncay, Bâyezid-i Bistâmî'den bahsetti, Orta Asya'da tasavvufun çok önemli figürlerinden birisi.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Felsefenin de.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) - Ailesi, bir önceki kuşak, Zerdüşt'tür, Zerdüştlükten geçmişlerdir. Orta Asya'da Zerdüştlük, en ılımlı kutsallıklardan biridir ve diğer dinlere karşı biraz zayıf kalmıştır, ilginç de bir dindir Zerdüştlük. Tek tanrılı bir dindir, onu da unutmayalım, cennet, cehennem, sırat köprüsü hepsi vardır Zerdüştlükte; biraz oradan İslam'a geçiş de kolay olmuştur. Bana kalırsa Bâyezid-i Bistâmî'nin tasavvufunda -Tuncay Özkan'ın anlattığı ve muhakkak alana girildiğinde başka çok zarif anlatımlar vardır, tasavvufa ilişkin- bunların Orta Asya'daki 8 ila 14'üncü yüzyıl arasındaki kozmopolit atmosferle derin bağı vardır. Kozmopolitlik kulağa biraz rahatsız edici bir tını gibi gelebilir ama çok önemlidir, kültürün, medeniyetin, insanlığın gelişmesi bakımından hayati bir zemindir. Bunu vurgulamak istedim.

Cemil Meriç'i görmüştüm, evine gitmiştim, Allah rahmet eylesin. "Sık sık gelin." demişti, "Mekânımız yok." demiştim. "Kimin mekânı var ki?" demişti. Yazı yazmayı, şişeye mektup koyup göndermek şeklinde anlatır, "Kamus namustur." der. Hakikaten önce kelimelerle başlıyoruz, muhteşem bir alandır. Hakikat meselesi, bu Nietzsche'nin de hakikate ilişkin bir tanımı vardır, "Yanılsama olduğunu unuttuğumuz yanılsamalardır." diye. Tabii, hakikat deyince küçük "h" ile hakikat büyük "H" ile hakikat ama insanoğlu neticede ne olup bittiğini kendi gerçek zemininde görmeye çalışıyor.

Sosyal mecralara ilişkin bir hüküm bildirmek için vaktin çok erken olduğunu düşünüyorum. Bir sürecin içindeyiz, sonuçlarını henüz bütünüyle görebilmiş değiliz; zamanla bunlar gözümüzde bir kimlik, bir anlam, bir yer kazanacak ve layık olduğu şekilde muamele edilecek mecralar gibi görüyorum. Belki bu kadar önem vermeyeceğiz yahut da hayatımızda daha önemli, hayati bir rol oynayacak. İnsani olan her şeyin insana dokunan tarafları var; dolayısıyla, birtakım imkânlar getirmesi, insanın başkalarıyla iletişimini sağlaması, bunların hepsi çok kıymetlidir.

Mesela, kamusallığın teşekkülüne ilişkin değerlendirmelerde 17'nci-18'inci yüzyıllarda kamusallığın çok canlı olduğu yani insanların kamusal hayat içerisindeki ilişki ve iletişimlerinin çok canlı olduğu, modernleşmeyle birlikte, kamusal alanların bir sessizliğe gömüldüğü... Bu, Jeremy Bentham'ın Panoptikon'unda gibi sadece konuşan ve anlatan bir kişi ve edilgen izleyiciler şeklinde kamusal ilişkilerin ortaya çıktığı eleştirisi yapılır, önemli ölçüde de haklı bir eleştiridir. Buradan Onursal'ın dediği gibi dijital mecralar, sessiz kamusallık yerine tepki verme, ortaya farklı görüşler koyma, formel anlatıyı nakzetme, tekzip etme, başka tür hikâyeler sunma bakımından son derece teşvik edici ve önemli bir potansiyeli muhakkak barındırıyor; zaten insani olana tekabül etmese bunları yaşama şansı olmaz, muhakkak birtakım ihtiyaçlara, beklentilere, fantezilere tekabül eden bir gerçeklik üzerine hayat buluyorlar.

Şunu unutmayalım, hep Orwell'ın 1984'üne atıf yapılır ve teknolojiler marifetiyle diktatörlüğün kurulacağı ve insanların da zapturapt altına alınacağı metaforu kullanılır fakat kimilerine göre böyle olmayacak, Huxley'in dediği gibi insanlar bile isteye estetize edilmiş bir şekilde yönetici figürlerinin bir bakıma gönüllü kölesi olacaklardır tarzında bir başka anlatım vardır. Yani bizi takip etmelerine, bize ilişkin her tür verileri toplamalarına -biraz önce yine Onursal söyledi- algoritmalar, "like"lar üzerinden bizi tanıyan, bilen ve muhtemelen bu kıymetli bilgileri daha sonra manipüle etmek için kullanacağını varsaydığımız, buna ilişkin birtakım mahkemelerin de yaşandığı Facebook'a ilişkin... Bunlar masum işler değil muhakkak fakat bu bize hitap eden teknolojilere karşı bizi bir malzeme, bir veri kaynağı olarak bile isteye kullanmaları, bedava birtakım araçlar marifetiyle yahut da gönüllü bir şekilde ceplerimizde taşıdığımız telefonlar üzerinden bizi takip etmeleri, bize ilişkin her tür veriye ulaşmaları çünkü hayatımızı sonuçta bir cep telefonunun içine sığdırmaya çalışıyoruz, böyle olduğunda insan kimliği nedir? İnsan kimliği, hafızasıyla, ilişkileriyle, iletişimiyle, konuşmalarıyla cep telefonuna kaydedilmiş bir dijital dosyaya dönüşüyor, adam da bunu kullanıyor muhakkak, kullanacaktır muhakkak. Ama insani olana tekabül eden yaratıcı, teşvik edici, hayatımıza karşılık gelen potansiyelleri kadar acaba diğer tarafta tehdit edici ve Orwell'in değil ama Huxley'in dediği tarzda estetize edilmiş bir yeni tür faşizmin egemen olacağı bir durumla karşı karşıya kalabilir miyiz endişesi ve buna ilişkin eleştirel yaklaşımı hiç unutmamak lazım.

Ben şunu gördüm, egemenlik ve ideoloji ilişkilerinin olmadığı, hiyerarşinin kurulmadığı toplumsal ilişkiler ağı, teknolojiler yok; böyle bir şey yok, böyle bir dünya yok. Dolayısıyla, bir taraftan evet, ulus devletler ortaya çıktı, şimdi yeni arayışlar var ama bu dijital imparatorluklar, bu dijital mecralar marifetiyle küresel ölçekte teşekkül eden gerçek dünyanın duplikasyonu yeni imparatorluklar ve bunların ulus devletler ve onların vatandaşları üzerindeki etkileri hatta tahakkümleri, onları bir veri olarak kullanmaları, süreç içerisinde onları yönlendirmeye ilişkin eşsiz potansiyelleri, bizim bile isteye bu mecranın bir parçası oluşumuz muhakkak alarm olmamız gereken, üzerinde düşünmemiz gereken, alternatif birtakım bu teknolojiler üzerinden teşekkül eden yeni ideoloji ve egemenlik ilişkilerine karşı itirazcı mantığımızın mutlaka çalışmaya devam etmesi gereken bir alan diye düşünüyorum. Eminim, Onursal, Tuncay, bütün arkadaşlar bu konuya ilişkin kaygılara ve eleştirel yaklaşımlara mutlaka sahiplerdir diyorum.

İmkânlarıyla, potansiyelleriyle, tehdit edici yanlarıyla insanın modernlikle birlikte bu "person" demiştik ya, bir iç teşekkül ederek insan olma, kişi olma... Bana kalırsa biraz o kişinin de daha derinliğini yitirdiği ve stilize şekle dönüştüğü bir yeni evrede "like"lar üzerinden, birtakım veriler üzerinden algoritmalarla insanın deşifre edildiği bir durum varsa insanın derin; içine nüfuz etmesi imkânsız bu teknolojilerle daha sığ bir alana nüfuz etmenin mümkün olduğunu hesaba katarak düşündüğümüzde bu okuryazar insana göre, okuryazarlık kültürü evresindeki insana göre, seyirlik kültür çağındaki insanın bu egemenlik ve ideoloji ilişkileri karşısında acaba biraz daha korumasız mı kalıyorlar diye bir kaygıyı ayakta tutmak, bunu dikkate almak önemlidir diye düşünüyorum. Uzun bir cümle oldu ama arkadaşlar takip etmişlerdir muhakkak.

Biz, korkularımızla, kaygılarımızla, endişelerimizle, itirazlarımızla, ideoloji egemenlik üzerinden okumalarımızla, aynı zamanda modern dünyada yeni kamusallıkların teşekkülüne, yeni iletişim imkânlarına, insanın yeni alanlara açılmasına sunduğu potansiyellerine bakarak olumlu gördüğümüz nitelikleriyle birlikte bu dijital mecraları hayatımızın içinde buluyoruz, hepimiz bunun içindeyiz; bunları muhakkak kullanmaya devam edeceğiz ama bu okumalarımız, tartışmalarımız herhâlde sürecek diye düşünüyorum.

Beni sabırla dinlediğiniz için de ayrıca çok teşekkür ediyorum. Bütün arkadaşlar, çok sağ olsunlar, nezaket gösterdiler, geldiler. Çok teşekkürler.