KOMİSYON KONUŞMASI

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Teşekkür ederim.

Konuklarımızın hepsi aşağı yukarı tanıdığım ama aynı dönemde Parlamentoda görev yaptığımız Hasan Basri Bey ile Konyalı hemşehrim Fatih Hocamızı da özellikle selamlıyorum.

Hepsine hoş geldiniz diyorum.

Ben de Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığına birkaç soru yönelteceğim.

Tabii, burada rakamlarda bazı noktalar dikkatimi çekti ama onlar Millî Eğitimle alakalı olduğu için düzeltilmesi acaba mümkün mü?

Şimdi, 5'inci slaytta ilköğretim uygulaması 5+3 uygulamasının etkisiyle zannediyorum, okullaşma oranı yüzde 84 olarak gözüküyor. Hâlbuki, burada ilkokul eğitimini ele alacak olursak yüzde 90'ın üzerine çıktığı gibi bir sonuçla karşılaşıyoruz. Slayt 29'la kıyasladığımızda farklı şeyler ortaya çıkabiliyor.

Bu kadın kooperatifleri meselesi hakikaten kadınların ekonomiye katılımı ve iş gücü olarak istihdamı noktasında önemli ama ben rakamlara fazla boğmadan iki hususa dikkat çekeceğim ve bu konuda yardımlarınızı rica edeceğim. Birisi, Sakarya Taraklı'da uygulanan bir şey; turizmi kalkındırmak için Sakarya Taraklılara evlerini pansiyoner olarak çalıştırmaları söylendiğinde hakikaten turistleri evlerinde ağırlıyorlar ama para almakta Taraklıları ikna etmek mümkün olmuyor çünkü Tanrı misafirinden yedirilir, içirilir, barındırılır asla para alınmaz. Biliyorsunuz, bunu çözmek için belediyede hesap açarak turistlerin belediyeye para yatırmasını ve belediyeden pansiyonerlere para aktarımını sağlamak gibi bir yöntem uygulanıyor. Yani demek ki bazı şeyleri yaparken toplumun değerlerini, değer yargılarını asla göz ardı etmemek gerekiyor.

İkincisi, biz bu kadın istihdamına yönelik olarak kooperatifleri özendiriyoruz ama bunun karşılığında, ben sizi fazla rakamlara boğmayayım dediğim şey şu: Bakın, elimde rakamlar var; 1 kilo bilgisayarı 600 dolardan satın alıyoruz, 1 kilogram akıllı telefonu da 2 bin ila 3 bin dolardan satın alıyoruz, 402 ton demir ihraç ettiğimizde karşılığında 1 ton ilaç ithal edebiliyoruz, 2.612 tır çimento ihraç ettiğimizde ancak 1 tır bilgisayar alabiliyoruz, 1 tır domates ihraç ettiğimizde 7 kilogram domates tohumu alabiliyoruz. Dolayısıyla, her ne kadar Hollanda, yaklaşık 34 bin kilometre kare yüz ölçümüyle 100 milyar dolar gibi bir tarımsal ihracat rakamına ulaşmışsa ve Amerika'dan sonra 2'nci sıraya yerleşmişse de bizim mutlaka bu kadın istihdamını ve kadın girişimciliğini, kadın kooperatifçiliğini endüstriyel hâle getirmek gibi bir mükellefiyetimiz var. Acaba stratejimiz kadınlara yönelik olarak bunu sağlıyor mu?

Bugün -Başkanımız, tabii harikulade sınıflama yapıyor, tasnif yapıyor- kadınların uğradığı şiddette ekonomiyi de biz faktörlerden birisi olarak daha önce görmüştük, her ne kadar sizin sunumlarınız belki kadın şiddetine yönelik olmasa da zımnen kadın şiddetiyle doğrudan doğruya alakalı sunumlar oldu. Şimdi, kadın sığınmaevi ve kadın konukevleriyle alakalı da ben, psikiyatrımızın bize vermiş olduğu bir bilgiyi sizlere aktararak bu noktada acaba strateji, herhangi bir çalışma yapılıyor mu diye sormak istiyordum, şu: Mağdurenin, şiddet mağduresinin, şiddete maruz kalanların rehabilitasyonu ve topluma uyumu, hayata kazandırılması konusunda aile ve çevresel ortamın daha verimli olduğunu söylüyorlardı. Tabii, bu, psikiyatrinin alanına giriyor; bu bakış açısı ne kadar etkilidir, değildir, tartışmaya açıktır ama bence kadın sığınmaevleriyle, konukevleriyle alakalı olarak bizim bunu da mutlaka stratejik olarak göz önüne almamız gerekiyor. Yani ölümcül tehdidin olmadığı durumlarda şiddete uğrayanlarla alakalı önlemlerimizi acaba biz, stratejik olarak sığınma ve konukevlerinden aile ortamına taşıyarak biraz daha rahat hareket edebilir miyiz?

BTK'ye sorum şu: Meiji rejimi vardır tarihte; Japonya, zannediyorum, üç asır kadar sınırlarını bütün dünyaya kapayarak kendi değerlerini korumak gibi bir yöntem izledi. Tarihte bu çok önemli bir deneyimdir ama üç asrın sonunda dediler ki: "Biz sınırlarımızı açmak zorundayız." Değerlerimizi korumanın yolu yöntemi yani Türk toplumu olarak, Türkiye olarak varlığımızı sürdürmenin yolu sınırları kapatarak olmaz, çocuklarımıza interneti kapatarak, tamamen o dünyadan soyutlayarak bir yere varmak istiyorsak varmamız mümkün değil. İnsanımıza özgüven aşılamamız, iyi yetiştirmemiz ve dönüşmeyecek, bilakis, dönüştürecek hâle getirmemiz gerekiyor. Bu noktada, BTK'nin belki biraz çalışmalarını yoğunlaştırmasının ben çok daha faydalı olacağı inancındayım.

KOSGEB güzel şeyler söyledi, Hasan Basri Bey'in kendisi çok çalışkan da yakinen tanığım bir arkadaşımız, hakikaten KOSGEB'e bir ivme kazandırdığını da hep beraber gördük, gözlemledik. Ben şunu sormak istiyorum kendilerine: Şiddete uğrayan kadınlara yönelik özel bir istihdam veya iş kurma, işlem yapma gibi bir yöntem izliyor musunuz? Bu bizim açımızdan önemli.

İŞKUR'da istihdam rakamlarına tekrar dikkat çekiyorum, ben bu noktada çok ısrarcıyım yani çalışan kadının karşısına çalışmayan kadın olarak koyduğumuz rakam çok gerçekçi bir rakam değil. Ev kadını olarak tanımladığımız kadınların pek çoğunun pekâlâ çalıştıklarını, ekonomiye katkıda bulunduklarını biliyoruz. Bu istihdam rakamlarını biraz bu açıdan bizim irdelememiz ve yeniden ele almamız gerekiyor. Sigortasız çalışan kadınların tespiti meselesi bu açıdan değerlendirmeye, tekrar tekrar değerlendirmeye muhtaçtır. İŞKUR Müdürümüz acaba bize bu konuda neler söyleyebilir?

Fatih Bey'e iki sorum var: "Kolluk kuvvetleri ya da ŞÖNİM hizmetleri yetersiz kalabilmektedir." diyorsunuz 2'nci maddesinde -sorunları ve tespitleri numaralamamışsınız ama ben numaraladım- nasıl, bunu biraz açar mısınız? 5'inci maddede de -yine numaralandırmamışsınız, ben numaralandırdım- "Öfke bir hastalık değildir." demişsiniz, onu söylerken hatta hafif tebessüm ettiniz, acaba öfke bir hastalık değil midir? Hani ilaçla veya ameliyatla tedavi edilecek anlamda bir hastalık değildir ama öfke psikiyatrinin, psikolojinin alanına pekâlâ giriyor ve "Bize yönlendiriliyor." diye şikâyet ediyorsunuz. Sizce, öfkenin tedavisi için kişi nereye yönlendirilmelidir?

Teşekkür ederim.