| Komisyon Adı | : | (10 / 96, 234, 409, 501, 698, 1743, 1747, 1912, 2187, 2203, 2303, 2353, 2389, 2477, 2673, 2675, 2697, 2830, 2976, 2979, 3019, 3109, 3206, 3430, 3476, 3479, 3482, 3484, 3485, 3493, 3504, 3505, 3508, 3510, 3685, 3723, 3918, 3919, 3920, 3921, 3922, 3923, 3924) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Türkiye Kadın Girişimciler Derneği Başkanı Emine Erdem, İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği Genel Sekteri Ali Kurt, Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) Hukuk Komisyonu Başkanı Canan Sarı, Kadın Sağlıkçılar Eğitim ve Dayanışma Vakfı (KASAV) Kurucu Üyesi Uzm. Dr. Fatma Fariha Örengül'ün yaptıkları sunumlara ilişkin görüşmeler |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 30 .06.2021 |
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Şimdi, değerli Başkanım, değerli katılımcılar, hepinize hoş geldiniz diyorum.
Ben Emine Hanım'ın çalışmalarını dinledim, kendisine özellikle çalışmalarından dolayı çok teşekkür ediyorum ama azıcık söz hakkımı uzatmanızı kendi adıma rica ediyorum. Benim Emine Hanım'dan özellikle cevaplamasını istediğim bir iki soru var, belki kadın ve kadına yönelik şiddet meselesine bakışımızı doğrudan etkileyecek şeyler bunlar.
Şimdi, bir iki şeyi diyaloğa girmek istiyorum ama uzar diye girmeden söyleyeyim. Çalışan kadının karşılığı yani istihdamdaki kadının karşılığı Emine Hanım, sizin Başkanı olduğunuz kurumda nedir? Yani ben bunu çok merak ediyorum; "çalışmayan kadın" olması lazım ve çalışmayan kadının da karşılığı bizde yok; "çalışmayan kadın" değil, bu, doğrudan doğruya "ev hanımı" oluyor. Yani, şurada verdiğiniz rakam, çalışmayan 21,8 milyon kadın rakamı istatistik açısından doğru mu? Yani, ev hanımları çalışmıyor mu? Sırf merakımdan soruyorum.
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Emine Hanımcığım, size söz vereceğim. Bu defa milletvekillerimiz konuşuyor.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Bir de bu işle özellikle uğraşan bir kurum, kuruluş olarak ev hanımlarının ekonomiye katkısını hiç hesapladınız mı? Ev hanımlarının ekonomiye katkısı nedir? Kırsalda ev hanımları inanılmaz işler yapıyorlar, ev hanımı güya; tarlada işçi, bahçede işçi, evinde işçi. Çalışan kadınlara gelince... Benim bir yeğenim evlendi, onun bir küçüğü, küçük yeğenim evlenmedi; sebep de şu: Ablası öğretmen, eniştesi öğretmen; evdeki hiyerarşik düzene baktı, dedi ki "Ben hem çalışan kadın olacağım "Çalışan kadın" ibaresini hep tırnak içinde kullanıyorum, lütfen, onu bir kenara yazın- hem de ev kadını olacağım; iki yükü birden kaldırmaktansa hiç evlenmeyeyim, evimin hanımı olayım." Gerçekten kızı ikna edemedik.
Bir başka sorum: Çalışan kadınların, istihdam ettiği kadınların harcamalarına maliyet hesaplarına ve cinsiyetlerine -bir de çalışanları genele alırsak genelde kadın mı değil mi- dair bir araştırma var mı, rakamlar bulunuyor mu? "Kadınların en büyük yatırımı çocukları" dediniz. Gerçekten güzel yani şimdi, bence bizim zihnimizde şöyle bir model var gibi geliyor; doğru mu yanlış mı düşünüyorum modelleme hakkında diye yardımınızı rica edeceğim. Kadınlar çalışsınlar ama kadınlar da aynı zamanda başka kadınları istihdam etsinler yani kadın evinde yemek yaparsa ev hanımlığı oluyor, tu kaka oluyor çok özür dilerim ama bir başka hanımı evinde yemek istihdamı için çalıştırır, iş verir, sigorta sağlarsa iş kadını oluyor yani bizim böyle ciddi bir sıkıntımız var.
Bir başka sorum şu: İstihdam sorunuyla alakalı ülkemizdeki sosyolojik değişimlerin etkisini araştırdınız mı? 1980'lerden sonra devlet tarafından kentleşme dayatıldı bu topluma ve bu özel devlet politikalarıyla kentleşmenin kırsal karşısında geldiği rakam üç aşağı beş yukarı yüzde 70'e 30. Bu dengenin ve sosyolojik oluşumun, sosyolojik vakanın kadın istihdamını ne derece etkilediğini düşünüyorsunuz?
Şimdi, buradan ben bir örnekleme yapacağım. Ali Bey çok güzel şeyler söyledi belki zihinlerimiz uyuştu, zihniyet yapımız uyuştu ben ondan hoşlandım ama şunu söyleyeyim: Batı tarzı bir kadın ve kadın istihdamı modelini biz hepimiz önemsiyoruz ve bu topluma uyarlamaya çalışıyoruz; küçücük bir iki değinmeyle geçeceğim. Kölelikle beraber Batı'nın milenyumluk tecrübelerini aktararak kadın istihdamı ve kadın politikaları noktasında geldiği yer acaba bizim ülkemizle ne derece uyum sağlar? Yani önce köleleri istihdam ederken şimdi "işçi" adı altında daha başka birtakım istihdam araçları buldular, onları söylüyorlar. Ve tam konuştuğumuz kadına şiddet konusunda ve özellikle kadına cinsel şiddet konusunda sadizmlerini, cinsel sapmalarını ve her türlü tatmin vasıtalarını pedofiliye varıncaya kadar ve o pedofilinin en alçakça türlerine varıncaya kadar Uzak Doğu seferleriyle kamufle eden beyefendi ve hanımefendi kılıklı Batılıların... En son Hollywood'ta çıkan skandala sadece dikkat çekerek ben geçmek istiyorum. Harvey Weinstein'in eğitimli, ünlü 75 kadına -bunlar bizim televizyonlarımızda hakikaten paralı pullu, itibarlı kadınlar idi- cinsel istismar ve cinsel şiddet uygulamasını, hapishanede tuhaf bir şekilde, izah edilemeyen bir biçimde ölmesini de buraya monte etmek istiyorum. Yani biz "kadının geleneksel rolleri" derken ben bu tabirleri çok seviyorum yani benim anladığım annelik rolü, hem sevdiğim hem sevmediğim öteki tabir ev hanımlığı. Ev hanımlığı tabiri bir açıdan bakarsanız harikulade bir nitelendirmedir ama çalışan kadın karşısında çalışmayan kadını betimlemesi açısından da hiç hoş bir tabir değildir. Batı, kendini ev hanımlığından kısmen soyutlamıştır ama ev hanımlığını az önce söylediğim gibi, istihdam ettiği -başka demiyorum bakın- başkalarının kadınlarına havale etmiştir. Onların geldiği bu noktada bu formülü alıp ülkeye olduğu gibi uygulamanın neresinin sağlıklı neresinin sağlıksız olduğu noktasında ben sizlerden yardım istiyorum.
Ali Bey güzel şeyler söyledi dedim ondan bir iki notum var. Ben Ali Bey'e birkaç soru soracağım: "Kadının beyanı asıldır." galiba yasada böyle bir ifade yok ama toplum böyle bir ifade kullandı, bunun yasal uygulamasının nasıl olması gerekir ve şu anda nasıl uygulanıyor? Buna dair bize bilgi verebilirseniz sevineceğim.
Bir de nafaka hususu hakikaten bize çok geliyor; ben üzerinde durduğum bir husus olmadığı için sizlerden yine bir hukukçu olarak yararlanmak istiyorum. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Böyle her duyduğumda irkildiğim bir kelimeyi burada, bu Komisyonda çok duydum ben, siz güzel ifade ettiniz "sözde namus" kavramı. Ben bu namus kelimesinin, namus mevhumunun sözdesinin nasıl olduğunu doğrusu hakikaten merak ediyorum. Çeviride iyi olduğumuzu, metinde iyi olmadığımızı ben birkaç defa burada söylemiştim, zatıaliniz de ifade ettiniz. Yani kendi metinlerimizi oluşturuncaya kadar işte böyle namusun içini boşaltmaya, küçümsemeye tahrip ve yok etmeye kalkışmamız kaçınılmazdır. Bu hususta hukukçularımızın metin oluşturmada biraz daha etkin çalışmalar yapması gerektiği konusundaki görüşlerinizi de ben özellikle merak ediyorum.
KADEM konuşmacısı arkadaşımıza da birkaç sorum olacak: İstanbul Sözleşmesi'nin bağlamından koparılarak -tam aldım cümlenizi, harika bir cümle kurdunuz- "Toplumsal çatışmanın öznesi" hâline getirilmesinden rahatsızlığınız hakikaten hepimizin rahatsızlığı. Bu kabul edilebilir bir şey değildir, bütün kadına şiddet kavramını olduğu gibi bir sözleşmeye yüklemek hakikaten kadına şiddet adına yapılabilecek mücadelenin baltalanması anlamına gelmekteydi, bunu gerçekten çok güzel bir şekilde söylediniz. Şiddetin başlamadan önlenmesi için önerileriniz arasında eğitim, toplumsal farkındalık var. Ben bu konuda devlet kurum ve kuruluşlarının yapıp ettiklerini takip edip etmediğinizi, yeterli bulup bulmadığınızı merak ediyorum. Bu konuda bize bilgi verebilirseniz sevinirim.
Uzlaştırmaya herkes şiddetle karşı çıkıyor ve "uzlaştırmanın olmaması gerektiğini" siz de burada söylediniz ve üstelik dediniz ki "Kanunun münderecatında yok, süratle buraya dercedilmesi lazım." Bu konuda biraz açıklama yaparsanız memnun olurum. Nafaka konusunda sizin de ben düşüncelerinizi merak ediyorum. Aile terapi uzmanlarının bulunacağı merkezlerin oluşturulması teklifiniz tamamen psikiyatrımızın, değerli hocamızın sunumuyla uyuştu. O da "Failin yani şiddet uygulayıcısının acil psikiyatrik muayenesinin ve tedavisinin yapılması gerektiğini söyledi." ki çok önemli.
Ben Fatma Fariha Cengiz Örengül Hanım'a... 4 isimli her ne kadar Başkanımız "Sayın Örengül" dediyse de belki alınganlık gösterir "Cengiz" diye düzeltir mi dedim, müdahale etmediler. Sayın Cengiz Örengül, kanun koyuculara, yasamada öfke saldırganlık ikilemine yönelik net önerileriniz nelerdir? Yani bu, çok ciddi bir soru olarak ortaya çıktı sunumunuzdan. Başkanım da ifade etti kanun koyuculara yasamada öfke saldırganlık ikilemine yönelik net önerileriniz var mı, neler diyeceksiniz? Keşke siz medya temsilcilerini çağırdığımızda burada olsaymışsınız. Sayın Başkanım... Yani "Medyada yer alan şiddet haberlerinin bir hafta on gün boyunca tekrarlandığına dair izlenimlerinizi aktardınız." Medya mensuplarına biz bunu bir türlü kabul ettiremedik, onların sürekli söyledikleri "Hayatta ne varsa ekranda o olur." şeklinde bir tanımlama idi. Bunun nasıl ciddi bir travmaya sebep olduğunu ortaya koyduğunuz için ben size özellikle teşekkür ediyorum.
Birkaç sorum daha olacak, bitiriyorum.
Şiddetin ön belirtileri ortaya çıktığında saldırganlığa dönmeden şiddeti azaltmanın veya yatıştırmanın yöntemleri hakkında ne söyleyebilirsiniz? Şöyle bir şey var mı ben özellikle merak ettim; kişinin koşarken yürüyüşe geçmesi, yürürken oturması, otururken uzanması veya dinlenme pozisyonlarına değişik şekillerde geçmesi öfkeyi saldırganlık hâline gelmekten alıkoyucu bir etki sağlıyor mu? Ve bu benim özel sorum Sayın Başkanım, Komisyon üyesi olarak sormuyorum bunu, ilahiyat hocası olarak soruyorum çünkü bunu ben anlatırken kullanmak istiyorum. Bunun yöntemi bize yüzyıllar öncesinden verilmiş, bu yöntemin bugün siz psikiyatri açısından doğruluğunu onaylamış olacaksınız, bu benim için çok önemli. "Öfke içte tutulursa hastalık, dışa yansıtılırsa saldırganlığa sebep olur." diyorsunuz ve "Karamsarlık, alaycılık, kaçınma, zıtlaşma, pasif agresif davranış şeklinde ön belirtileri vardır." dediniz. Bu ön belirtiler ortaya çıktığında öfkeyi saldırganlığa dönüştürmeden nasıl önleyebiliriz? Bu konuda da katkılarınızı bekliyorum.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.