KOMİSYON KONUŞMASI

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Şimdi, Sayın Başkan, tabii ben de önce size bir teessüflerimi fırlatarak konuşmama başlamak istiyorum. Bu Komisyonda siz 2 defa bize veda yemeği verdiniz, bundan önceki veda yemeği...

BAŞKAN - Bir daha vereceğiz ya!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Yani evet, öyle anlaşılıyor, bir daha yemek vereceksiniz ve o yemekte yeniden hediyeler vereceksiniz bize çünkü eskilerin artık...

BAŞKAN - O tespihi bulmak mümkün değil, yok artık o.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Canım bu sefer başka bir şey verirsiniz.

Yani, şimdi ben tabii gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum, yani bir komisyon üyelerine veda ediyor, herkes öpüşüyor, işte "Gitmek var, kalmak var." diyorlar, ağlaşıyorlar, ondan sonra bir daha toplanıyoruz, hadi bir daha sarılıyoruz. Ondan sonra zaman geçiyor, "Canım bir daha var." diyoruz. Yani bu, herhâlde bilmiyorum son mu, yoksa bir daha gelecek mi?

BAŞKAN - 3 Nisanda bir toplantı meteoru gelebilir, tamam.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Yani, şimdi arkadaşlarımızın kafası da meşgul, aslında arkadaşların bu işlerle uğraşacakları hâlleri de yok, herkesin kafası meşgul şimdi.

BAŞKAN - Psikolojik analizinize katılıyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Listeye girecek miyim, girmeyecek miyim derdi var herkeste, tamam mı. Tam biz bunlarla uğraşırken, bunların gelmesi de ayrı bir olay.

Şimdi, tabii yani aslında aciliyet, bence olağanüstü koşulların gerektirdiği zamanlarda başvurulan bir yöntem olmalı. Yani, olağanüstü bir şeyler olur, hakikaten acilen karşılanması gereken bir ihtiyaç olur, Sayın Murat Başesgioğlu'nun da söylediği gibi, o acil ihtiyacı karşılamak için böyle bir olay olabilir. Ama biz alıştık istisnaların kural olmasına, kuralların istisna olmasına alıştık.

Şuna da alıştık, ben bundan çok üzülüyorum, bir hukukçu olarak üzülüyorum. Benim esas mesleğim avukatlık, hukukçuluk; milletvekilliği değil. Yarın görev sona erdiği zaman, milletvekilliği görevimiz sona erdiği zaman biz avukatlık yaparız ya da hukukçu kimliğimizle bu toplum arasında gezeceğiz. Allah'a çok şükür ki ben iki dönemdir milletvekiliyim, hiçbir hukukçu tarafından hukukçu kimliğim ikinci plana itilmiş olarak tanımlanmadım. Yani tanımadığım Yargıtay üyesi arkadaşlarımız da evet, hukuk devleti ve hukuk kavramlarının mücadelesini verdiğim söyleniliyor. Ama bu Mecliste iki dönemdir hukukun bizzat hukukçular tarafından katledilmesinden dolayı da son derece üzgünüm. Buna Yargıtay da dâhil, hiç kusura bakmasınlar. Yani yasama, yürütme ve yargıda tabii ki yürütme yasamayı ve yargıyı kontrol altına almak isteyebilir her zaman, bu çok doğaldır çünkü adam sonuç itibarıyla yürütmedir. Ama önemli olan, yürütmenin egemenliği altına girmeye hazır bir yargı var mıdır, yok mudur, buna bakmak lazım. Ya da o yürütmenin, yasamanın egemenliği altına girmeye itiraz eden bir yargının kurumsal olarak var olup olmadığıdır. Son zamanlarda hukukta benim umudumu kesen de budur. Yargıtay da işlerini konjonktür olarak yürütmeye çalışıyor. Bugün burada söylenilen meselelerin özü, aslında Yargıtayın hep iddia edildiği gibi, bir temyiz mercisi olmaktan çıkıp bir vaka denetimi yapan ilk derece mahkemesinden de daha beter hâle gelmiş olmasıdır. Biz 2007-2008'de, 2008'in 6 ve 8 Şubat günleriydi yanlış hatırlamıyorsam -yani yanlış da hatırlamam, öyle bir zekâm da var benim- 6-8 Şubat 2008 günü...

BAŞKAN - Zekâ değil, hafızan vardır.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - ...Adalet Komisyonunda Yargıtay üye sayısının -150'ye- ve daire sayısının düşürülmesine ilişkin tasarıyı tartışıyorduk. Sayın Mehmet Ali Şahin de Adalet Bakanıydı, siz de Komisyon Başkanıydınız. O dönem, arkadaşlarımızdan da olanlar vardı.

İSA GÖK (Mersin) - Hasan Gerçeker Yargıtay Başkanıydı.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sayın Gerçeker Yargıtay Başkanıydı. Ve o dönem, 150 üye sayısı bir reform olarak sunuluyordu ve getirilen iddia şuydu: "Canım, bu kadar da büyük Yargıtay olmaz yani bu daire sayıları fazla, bunu biraz daha düşürelim." diyordunuz bize, bizi kandırmaya çalışıyordunuz ve bizi reforma karşı çıkmakla suçluyordunuz. Biz o zaman da diyorduk ki "Mevcut şey sağlansın yani muhafaza edelim bir müddet." Hemen arkasından 2010 Anayasa referandumu, HSYK seçimi yapıldı.

BAŞKAN - Ama eleştiriniz kabul edildi ve sizin doğrultunuzda gündem bloke edildi.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Tabii, tabii, doğrudur ama biz artsın demedik orada, o tutanaklara bakarsanız. Biz elbette ki Yargıtayın temyiz incelemesi olmasını, vaka denetimi yapan bir mahkeme olmamasını, istinaf mahkemelerinin bir an önce yürürlüğe girmesi gerektiğini söyledik.

2010 Anayasa referandumundan sonra, Yargıtayda siyasi kanatlar arasındaki dengeyi tutturabilmek için, sırf Yargıtay hâkimiyetini ele geçirebilmek için üye sayısı artırıldı, daire sayısı artırıldı yani bu artırma bir ihtiyaçtan kaynaklanmadı. Ve orada da gerekçe şuydu: "Efendim, Yargıtayın elinde çok dosya var, yargıda işleri hızlandırmak lazım. Bu dosyalar birikti, Yargıtay bunu aşamıyor." denildi birinci savunmanın tam aksine. Bu sefer, 160 tane blok bir atama yapıldı. Ondan sonra bu iktidar savaşları Yargıtayın içerisinde devam etti. Yani, Parlamentodaki iktidar savaşından daha fazlası Yargıtayda devam etti, bunu hep beraber biliyoruz. Sonunda gelinen aşamada, o 160 tane atamanın siyasi iktidar yanlısı olmadığı en azından anlaşıldı veya öyle görüldü -bilemem arkadaşları- ve yeniden denge hesaplarına gidildi, Yargıtayın üye sayısı, işte, hiç de ihtiyaç yokken geçen kanunla artırıldı, 516'ya çıktı, 48 tane sanıyorum daire bizim de üyesi bulunduğumuz bir komisyonda geçti, 516 tane üye oldu.

Şimdi, tabii, dünyada acaba 516 üyeli bir Yargıtay var mı? Bize "Kardeşim, biz temyiz incelemesi yapacağız, siz ne yapıyorsunuz?" diyen yüce Yargıtayımızın saygın üyeleri buna nasıl cevap veriyorlar? Biz tabii ki bireysel konuşmalarını...

Burada, sorun şudur: Yasa yapma özensizliğini kural hâline getirmiş bir Parlamento vardır, yargıdaki sorunların temeli budur. İkincisi, hukuk devleti anlayışından tamamen kopmuş bir siyasi iktidar vardır. Üçüncüsü, yargıyı ve hukuku savunamayan, savunmayan yargı mensupları vardır. Yani, her kanattan da bu işin gerçekten sorumluları vardır. Burada kaynaklanan sorunlar da bundan kaynaklanıyor. Yani, tabii ki 517 üyeyle büyük Genel Kurulu toplayıp karar almak zor mu? E, tabii ki zor ama o nereden buraya geldi, buna bakmak lazım. Niye buraya geldi?

Ben şimdi geri dönüp bakıyorum, tutanaklara da bakıyorum, okuyorum zaman zaman, ya, söylediklerimin doğru çıkmış olmasından hakikaten üzülmeye başladım. Yani, bugün, mesela, bir gazeteci arkadaşımız aradı, devlet sırrıyla ilgili bazı şeyler sordu, 2012 yılında Genel Kurulda yarıda kalmış, dedim ki "8 madde geçmiş olması lazım." Ve oradaki konuşmalarıma baktım, bugün geldiğimiz nokta da aynı çıkıyor. Demek ki burada şu oluyor: İnsanlar mensubu olduğu siyasi düşüncenin ya da siyasi şeyinin doğrultusunda değil de hukuku referans alarak hukukun ihtiyaçlarını giderecek düzenlemeler yapsalar ve sadece bunu savunsalar bence sorun olmayacak. Sıkıntımız burada bundan kaynaklanıyor. Yani, bugün Yargıtay da bence olağanüstü iktidar savaşlarından geçiyor, daha bitmedi Yargıtaydaki iktidar kavgaları.

Ben bu düzenlemelerin çok doğru olduğuna inananlardan değilim şahsen, bu düşüncelerimi Yargıtaydan gelen bir arkadaşımız görüşme yaptığında ona da söyledim. Ama bugün, bu konjonktürde söyledikleri "ön inceleme heyeti" belki doğru olabilir ama bu da aşılabilirdi. Nasıl aşılabilirdi? Şöyle aşılabilirdi: Bu öteden beri bir sorun ama bu biraz da uygulamadaki umursamazlıktan ve bilgisizlikten kaynaklanıyor. Örneğin, Adalet Bakanlığı kaleme ya da hâkimlere bu konuya biraz daha özen göstermeleri konusunda telkinlerde bulunsa. Yani, bir dosyanın görev bölümü belli yani nereye gideceği belli. Bir hâkim o dosyanın nereye gideceğini bilmiyorsa bıraksın, kalksın gitsin oradan kardeşim, bu, bu kadar açık ya. Kalem bilmiyorsa o işi, bıraksın oradan gitsin. Yani, şimdi ben de avukatlıktan geliyorum, biliyorum "Yargıtay -avukatlar da onu yapıyor- Dairesi Başkanlığına..." Canım, kalemin görevi ne? Orayı o dolduracak. Veya hâkim dolduracak onu. O da öyle gönderiyor dosyaya ve geliyor buraya.

Şimdi, gelinen noktaya şöyle bakarsanız sonuç itibarıyla, sadece şu fotoğrafı okursanız geldiğimiz noktada, evet, böyle bir düzenleme yapılması gerekiyor. Yani, böyle bir yapıda bunun olması gerekiyor ama bunun asıl sorununa inmek lazım. Yani, sorunu bir sorunla çözemeyiz. Biz aslında çözüm yapmıyoruz; her sorunun bir parçası oluyoruz, sorun yaratıyoruz, sürekli böyle oluyoruz. Yarın da bunu değiştireceğiz.

Ya, düşünün, Allah aşkına, bir hukuk muhakemesi kanunu çıkarıyoruz -bu Komisyon çıkardı, bu iktidar dönemi çıkardı- değiştirdikçe değiştiriyoruz. O zaman, bu Yargıtay üyesi arkadaşlarımız bence düşüncelerini belirtmelilerdi. Yani, bu yasalar çıkarken ben hep söylüyorum, doğruları söylediğim için de zaman zaman kötü oluyorum. Yargıtay üyesi temsilcilerimiz geliyor, susuyor. Ya, susmayın kardeşim, ne susuyorsunuz? Yasa çıkıyor. "Canım, biz siyasi iradeye karışamayız." Nasıl karışamazsın, buz gibi karışılır. Çünkü Yargıtayı ilgilendiren bir yasa çıkıyor. Ne demek "Karışmam siyasi iradeye."? Teknik olarak söyleyeceksin "Bu, bu, bu böyledir, doğrusu budur. Siz ne yaparsanız yapın, ne halt yaparsanız yapın." diyebilirsiniz. Ona göre de siyasi irade kendi tercihini yapabilir ama bu konuda gerçekten biz yasa yaparken... Özellikle 24'üncü Dönemde yasa yapma konusunda son derece israf davrandık, zamanımızı boşuna harcadık, yazık ettik.

O nedenle ben bir kere olaya öyle bakıyorum. Yani, istemesem de... Çok açık söylüyorum, ben istemiyorum böyle özel düzenlemeler. Ben özelin hepsine karşıyım ama yani içinde bulunulan durumun getirdiği zorlama nedeniyle şu maddelere itiraz etmiyorum. Yalnız o 4'üncü maddedeki avukatlık yargılama giderinin çekilmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer o çekilmezse Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yasaya direneceğimizi söylemek istiyorum. O çekilecek, o olmazsa olmazımız, bu, bu kadar açık.

Şimdi gelelim şu verilen önergeye. Aslında bu önergeyi Yılmaz Tunç verdiği için kabul ediyorum yani yoksa şey değil...

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Teşekkür ediyorum Ali Rıza Ağabey.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Ama burada bir şey var, bakın, bir sıkıntı var. Şimdi, talep konusu miktarı. Bu yasayı da biz yaptık tabii, yani bu hukuk usulünü biz yaptık.

BAŞKAN - Ali Rıza, oraya geldiği zaman konuşalım mı?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Hayır, hayır, bir daha bir daha gelip konuşturma.

BAŞKAN - Ya, gitme, o konuda bulun, özellikle bulunmanı istiyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Ya, bir daha bir daha konuşup durmayalım. Talep konusu miktarı...

BAŞKAN - Ali Rıza, o zaman, bakın, diyalektik şeydir, sonundan başlıyorsun. Belki o açıklanacak, senin soruların cevaplanacak. Oradaki müzakere yöntemini gelin, Başkanın takdirine bırakın. Özellikle bekliyorum sizi o konuda, kaçma. Geleceğiz zaten birkaç dakika sonra.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Ya, Başkanım, kaçma diyorsun, haftaya bir daha çağıracaksın buraya bak.

BAŞKAN - Hayır, hayır, burada, şu konuda, bakın, senin varacağın sonuçlar müzakere sonrasında varacağın sonuçlardır, belki de o sonuçları değiştireceksin.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Tamam, yani, o zaman dediğim gibi, bu yasaya kerhen destek veriyoruz. Üstümdeki baskılar nedeniyle "evet" diyorum.