| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Tokat Milletvekili Yusuf Beyazıt ve İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş ile 63 Milletvekilinin; Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3697) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 22 .06.2021 |
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, yeni bir yargı paketi geldi. Bu paket içerisinde, kanun teklifi içerisinde İdari Yargılama Usulü Kanunu, Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu Ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun olmak üzere 4 kanunda değişiklik yapılıyor. Genel gerekçe, insan hakları, evrensel ilkeler hukuki güvenlikle ilişkilendirilmiş. Gerekçelerde ifade özgürlüğünün güçlenmesi, hak arama yollarının genişlemesi, soruşturma evresinde tutuklamanın sınırlandırılması, e-duruşma, seri muhakeme gibi yeni ve etkin usullerin hayata geçirildiği vurgulanıyor. Teklifteki değişikliklerin bazıları olumlu. Örneğin, sulh ceza hâkimliklerinin vermiş olduğu kararlara karşı dikey itiraz sistemi getirilmesi olumlu bir düzenleme. Beraat kararıyla birlikte alınan kayıtların silinmesi, boşanmış eşe karşı olan suçların ağırlaştırılması ya da idari cevap süresinin altmış günden otuz güne çekilmesi yerinde değişiklikler. Yalnız, burada teklif gerekçesinde belirtilen ilkelerin sağlanabilmesi için yapılması gereken düzenlemeler, bunlar olmaması gerekir çünkü bazı maddelerin hâlihazırda uygulamasının gereğince yapılmadığı açıkça belli. Neden belli? Arkadaşlar, bizim için uygulama önemli. Uygulama önemliyse vatandaşın bu yargı paketlerine karşı ilgisi önemli. Şimdi, bakıyorum, dördüncü yargı paketi geldi, paketlerle adalet sağlanmıyor. Şu anda basından arkadaşlar yok, dışarı çıktım dolaştım.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Yazılı basın burada.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Hatırlıyor musunuz ilk gelen paketlerde basının buraya kalabalık gelişini, dışarıda izlemesini yani ilgi yok. Neden ilgi yok diye şöyle bir düşündüm, ilgi şundan yok Sayın Başkanım: Yani gelen bu paketlerle bu uygulama sürdüğü ölçüde adalet sağlanmıyor. Örneğin biraz önce Haziran 2021 ORC anketi düştü basına, internete, "Yargıya güveniyor musunuz?" diye soru sorulmuş, yüzde 74,9'luk kitle "Hayır." demiş yani yüzde 25,1'lik kesim "Yargıya güveniyorum." demiş. Nedeni şu: Ne kadar paket getirsek dahi uygulama olmayınca bu iş yürümüyor.
Bir örnek vermek istiyorum size: Ben her üç ayda 1 adalet raporları hazırlıyorum, bu hazırladığım adalet raporlarında hak ihlallerini tarihe not düşmek amacıyla gerekçeleriyle birlikte yazıyoruz, değerlendiriyoruz. Burada bu sistem değişikliği nedeniyle parti devleti, tek adam rejiminin yarattığı toplumsal tahribatın raporu olarak ortaya koyuyorum. Bakıyoruz, ne var bu dört ay içerisinde -uygulama diyorum ya ben size- İnsan Hakları Eylem Planı açıklanmış martta, açıklanmasının ardından kolluk şiddeti artmış, keyfî yasaklamalar çoğalmış, iş cinayetleri çoğalmış; insanların sağlık, eğitim, beslenme hakkına nasıl erişemediğini, ekonomik adaletsizliklerin ne boyutlarda olduğunu bu kitapta ihlal kararlarıyla ortaya koymuşum. Sayın Başkanım, sadece dört ayda en az 131 toplantı ve gösteriye müdahale edilmiş, 131. Vatandaş, Anayasa'dan doğan hak arama özgürlüğünü kullanmak istiyor, barışçıl bir gösteri yapmak istiyor ama yapamıyor. Sonra, 6.320 kişi gözaltına alınmış, ya keyfî gözaltılar başladı. Yani Boğaziçi Üniversitesindeki öğrenci çıkıyor "Rektöre hayır." diyor, istifasını istiyor, gözaltılar başlıyor ama Meclisin üçüncü partisinin il binası bir kişi tarafından basılıyor, orada bir kızcağız öldürülüyor ve öldüren vatandaşı polis geliyor, "Ağabeyciğim ismin ne?" diye alıyor, kelepçelenmeden götürülüyor ve bir gün değil, on sekiz saatte yargı önüne çıkarılıyor ve tutuklanıyor. Ya arkadaş, bunun bağlantıları, bunun örgüt yapısı... Suriye'ye gidip gelmiş, Suriye'de ne işi var, nereden gitmiş, nereden gelmiş, HTS kayıtları nerede? Hiçbir şey araştırılmıyor. Öğrenciye geldiği zaman tutuklanıyor, gözaltına alınıyor, iki üç gün tutuluyor, hak arama özgürlüğünü kullananlar... Yani hakkını arayamıyor insanlar.
154 kadın öldürülmüş arkadaşlar, bu dört ay içerisinde. 761 kişi çalışma koşulları nedeniyle yaşamını kaybetmiş, iş cinayeti, dört ay içerisinde. Ne zamandan itibaren bu? Şubat, Mart, Nisan, Mayıs 2021'de. 349 habere erişim engeli getirilmiş, hangi haberler bunlar arkadaşlar? Siyasetle uğraşan, iktidara yakın olan kişilerle ilgili bir haber, bir suçlama ya da bir dava olduğu zaman hemen erişim engeli getiriliyor.
İktidarın sopası, sulh ceza hâkimliği; sulh ceza hâkiminin görevi erişim engeli getirmek, başka iş yapmak değil. Bir de şu işi yapıyor: Suç örgütü lideri denilen, kara para aklayanların mal varlığındaki tedbirleri, olmayan MASAK raporlarını gerekçe göstererek kaldırıyor. Kim talep ediyor tabii bunu? Talep eden de çok ilginç, şurada oturması gerekiyor ama göremiyoruz onu orada ama İstanbul Başsavcı Vekiliyken resen mal varlığı üzerindeki tedbirin kaldırılmasını talep ediyor üst sulh ceza hâkimliğinden Hasan Yılmaz. Defalarca soru önergesi verdim Adalet Bakanına "Bu kişi Bakan Yardımcısı olarak, İstanbul Başsavcı Vekilliği yaptığı zaman suç işlemiştir, görevinizi yapın, görevden alın." diye. "İşlem yaptırıldı mı?" diye de soru önergesi verdim, Adalet Bakanından ses yok. "Yasin ismindeki üçüncü sulh ceza hâkimi hakkında soruşturma açtınız mı? Olmayan MASAK kararına göre tedbirleri kaldırdı, ondan sonra bu vatandaş yurt dışına kaçtı ve mal varlığını kaçırdı, bankalardaki paralarını kaçırdı, gerekli işlemi yaptınız mı?" diye soruyorum, Adalet Bakanından ses yok. Şu anda Bakan Yardımcısı olarak görevine devam ediyor arkadaşlar, böyle hukuk olur mu, böyle hukuk devleti olur mu, böyle adalet olur mu? Orada bir dakika oturmaması lazım. Vatandaş kaçtı, nerede vatandaş? Avusturya'da. Amerika tarafından arama kararına göre ne yaptı? Yakalandı, Avusturya polisi yakaladı. Ne zaman iade için gönderdiniz? 19 Haziranda göndermişler, Adalet Bakanlığı 19 Haziranda Avusturya'ya "Bu vatandaş bizde aranıyor, hakkında dava açıldı." diye iade için istemiş. Amerika ne zaman istemiş? Bizden iki hafta önce istemiş. Şimdi telaş sarmış "Nasıl iade edilecek, nasıl getirilecek?" diye. Bu vatandaşın siyasilerle, bu vatandaşın yargı mensuplarıyla ilişkileri incelenmeli. Bu vatandaşın fotoğraf çektirdiği, hakkında davalar sürerken gelip de bazı ciğerci ustalarının orada oturduğu Yargıtay üyesi hakkında soruşturma yapılmalı. Adalet Bakan Yardımcısı Hasan Yılmaz bir gün dahi görevinde tutulmamalı. İstanbul Üçüncü Sulh Ceza Hâkimi hemen görevden alınmalı. HSK ne yapıyor, anlamak mümkün değil.
Tabii, bu durumda yargıya güven mi olur? 74,9 arkadaşlar ya, ORC anketi, ORC de bize yakın bir anket firması değil, ORC AKP'ye yakın bir anket firması. Şimdi, buradan yola çıkıyoruz, bu veriler, benim biraz önce anlattığım adalet raporuma giren veriler arkadaşlar. Verilen veriler gerçek veriler, hak ihlali verileri yani bunlara karşı bir eleştiriniz varsa açıkça söyleyin. Siz istemiyor musunuz bu temiz toplumu, temiz adaleti? Sizin de istediğinize inanıyorum ben ama elinizden gelen yok. Çünkü saraydan ses gelmezse savcılar soruşturma açmıyor, saraydan ses gelmezse mahkemeler harekete geçmiyor. Neden? Mahkemelerin, hâkimlerin teminatı yok, bağımsızlığı yok, yargı tarafsızlığı, yargı bağımsızlığı yok.
Şimdi, gerekçe olarak burada birçok gerekçe var, ben tek tek bu gerekçeleri tartışmak istiyorum. Gelen kanun teklifinde, ifade özgürlüğünün güçlendiği, hak arama yollarının genişletildiği, soruşturma evresinde tutuklamanın sınırlandırıldığı belirtilmiş. Arkadaşlar, nerede yaşıyoruz biz? Türkiye'de -biraz önce söylediğim gibi- 131 toplantı ve gösteriye müdahale edildi, 6.320 kişi gözaltına alındı. Nerede ifade özgürlüğü, nerede ifade özgürlüğünün güçlendirilmesi? Hak ihlalleri açıkça ortada. Sonra yıllarca hak savunucuları cezaevlerinde tutuluyor, iddianameler hazırlanmıyor, mahkemeye çıkarılmıyorlar; sonra deniliyor ki: "Nerede soruşturma evresindeki tutukluluğun sınırlılığı?" Ya soruşturma evresinde adamı tutukluyorsunuz, bir buçuk yıl sonra iddianame hazırlıyorsunuz. İşte bu da yok. Sonra gerekçede "Tutuklama istisnadır." denilmiş, ya arkadaşlar, Avrupa cezaevlerinde nüfusa oranla en fazla tutuklu ve mahkûm Türkiye'de. Ben size rakam veriyorum, mayıs ayı itibarıyla 38.034 kişi tutuklu. Artık Türkiye'de tutuklu yargılanmak istisna değil esas hâline geldi, bu gerçek. Sonra yargı paketinde önemli bir madde daha var, TCK'nın 82'nci maddesinde kasten öldürmenin ağırlaştırıcı hâlleri var biliyorsunuz, bunun içine "boşanmış eş" ibaresi eklenerek kasten öldürme suçunun boşanmış eşe karşı işlenmesi ağırlaştırılmış sebep sayılıyor. Ya arkadaşlar, kadına karşı şiddeti bu tür maddeleri eklemeyle engellemeye çalışacağınıza dünyayı dinleyin.
Bakın, 18 Haziranda 19 büyükelçi Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadına Karşı Şiddet Komisyonuna mektup gönderdi: "İstanbul Sözleşmesi'nin iptal edilmesi Türkiye'yi kadın şiddeti açısından, yasal güvenlik açısından yalnızlaştıracaktır." diyor. Ya artık biz Türkiye'de tek başımıza yaşamıyoruz, elimizde insan hakları açısından birinci imzacısı olduğumuz belge vardı, o da gitti. Ama diyorsunuz ki Mart ayında Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan İnsan Hakları Acil Eylem Planı'nı ortaya koydu. İşte İnsan Hakları Acil Eylem Planı'nı ortaya koydu ama ben size dört aylık hak ihlalleri raporunu sunuyorum, bu rapor elimizde. İstiyorsanız size gönderelim, muhalefet partisindeki milletvekillerine, bütün parti örgütlerine, insan hakları örgütlerine gönderdim. Gerçi size de gönderdim, e-maille size de gönderdim ama diğerlerine fizikî gönderdim.
Şimdi, buradan devam edelim, bu maddenin 82'nci maddeye girmesi olumlu ama çok gecikmiş bir madde. Bu ülkede kadınlar evine, ailesine, kocasına mahkûm olarak gösteriliyor; zihniyet bu, arkadaşlar. Kadın, birey olarak kabul edilmediği sürece, aile birliği içerisinde tanımlandığı sürece, erkek karşısında böyle bir tanımlamaya gidildiği sürece siz kadın-erkek eşitliğini sağlayamazsınız. Bu memlekette cumhuriyet kurulduktan sonra yapılan ilk iş, kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi olmuştur. Medeni Kanun 1926'da getirilerek kadının artık tanıklığı... Mirasçılık hakkı getirilmiştir arkadaşlar. Biz ne yapıyoruz? Kadını eve sokuyoruz, eve hapsediyoruz, "Sen annesin, sen otur." diyoruz.
Ya, kadına yönelik istihdam o kadar düştü ki, son yıllarda artık kadın evde. Yani böyle bir şey olabilir mi? Bizim toplumumuzun yüzde 50'si kadın, yüzde 50'si erkek; yüzde 50'si çalışmazsa, onu çalıştırmazsanız, eve hapsederseniz bu ülke nasıl kalkınacak arkadaşlar, bu ülke nereye gidecek, çağdaş ülke olmaktan çıkmayacak mı?
Sonra, şunu demek istiyorum: Burada sistematik olarak kadının kimliği yok ediliyor. Erkeklerin kadınlar üzerindeki tahakkümlerini haklı gören bir zihniyet... Boşanmış eşe karşı işlenen öldürme suçu, tabii ki ağır sebep sayılsın ama ya sırf kadın olduğu için öldürülen kadınlar ne olacak? Erkeğin evlenme teklifini kabul etmediği için öldürülen kadınlar ne olacak, arkadaşlar? İlişkiyi reddettiği için öldürülen kadınlar ne olacak? 2020 yılında erkekler tarafından 300 kadın öldürüldü, 171 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu; bu kadınların 96'sı da boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak isterken öldürüldü. Fail olan erkekler ne yaptı? Mahkemelerde kravat taktığı için, takım elbise giydiği için, hâkime "Evet, efendim." dediği için iyi hâl indirimleri uygulandı. Yani kanunda yazılanları konuşalım, onları konuşalım ama uygulamaya da bakalım.
Ben otuz yıllık avukatım, ağır ceza avukatı olarak görev yaptım, çoğu davaları girdim, son zamanlarda girdiğim davalar ya uyuşturucu, ya kadına yönelik şiddet, ya cinsel istismar davaları arkadaşlar. Eskiden biz bu davalara girmezdik, bu davalar çoğaldı, çoğaldı, çoğaldı. Neden çoğaldı? Artık uyuşturucunun geçen yolu olmadık ya, geçmiyor artık. Uyuşturucunun merkezi hâline geldik ama bir şey yapmıyoruz. Sayın İçişleri Bakanına soru önergesi verdim. İki üç ay önce verdiğim soru önergesinde şu Karakas'tan gelen 4,9 tonluk kokainin İzmir Limanı'ndaki hangi şirkete geldiğini öğrenemedik, soruşturma açılıp açılmadığını öğrenemedik, öğrenemedik arkadaşlar. Her tarafı uyuşturucu sarmış durumda, ilkokulları sarmış durumda uyuşturucu, bunun hakkından gelmemiz lazım.
Türkiye mafya, siyaset ve ticaret üçgenini, Susurluk'ta çıkan üçgeni reddetti, bunu da reddetmemiz gerekiyor. Kime gelirse gelsin, kime ulaşırsa ulaşsın hesap sormamız gerekiyor. Bu çocuklar bizim çocuklarımız, bu çocukların geleceği gidiyor. Her türlü uyuşturucu her yere girmiş durumda, bunun hesabını sormamız lazım. Yanlış yapan hesap vermeli, nerede olursa olsun, kim olursa olsun hesap vermeli ama hesap veren yok, şeffaflık yok. Yani hesap verilebilir bir ortam kaldı mı? Kalmadı. Savcılar daha sesini çıkarmıyor. Ya, kokainler yakalanıyor ama failler yakalanmıyor arkadaşlar. Failler nerede? Failler yok, şirketler yok; böyle şey olabilir mi? Biz çıkıyoruz, ta Guatemala'dan -bizde 193 tane peynir çeşidi var, dünyanın 8'inci peynir ülkesiyiz- ne işi yapıyoruz 30 Ağustos 2020'de? Gümrüksüz peynir ithalatı yapıyoruz. Sonra ne oluyor? Peynirlerin içinden -Guatemala'da gazetelerden tercüme ettirdik, çıkardık- bir sürü şey çıkmış, bize gelen peynirleri daha tespit edemedik ama kokain çıkmış. Ne işimiz var bizim Guatemala'da arkadaşlar ya, ne işimiz var? Bir Başbakanımızın oğlu, elinde kitler götürüyor, çantasına koymuyor, elinde kitlerle, maskeyle Guatemala'ya gidiyor. Ya arkadaşlar, kim olursa olsun bunun hesabını sormak zorundayız, sormazsak bu şeffaflığı sağlayamayız. İddialar bu arkadaşlar, iddialar bu.
YUSUF BAŞER (Yozgat) - Guatemala'ya gitmedi, Guatemala'ya gitmedi.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Kime soracağız, kime soracağız? Ben de sordum, Sayın Muş açıklamada bulundu "Biz bugüne kadar 1 kilo peynir ithal etmedik." dedi. O zaman ben de şunu söyledim Sayın Muş'a: Peynir ithal etmediniz de ne işiniz var Guatemala'da? Gümrüksüz peynir ithali için şey imzaladınız. Bu soruyu sormak hakkımız değil mi, muhalefet milletvekiliyiz biz, soracağız. Arkadaşlar, bakın...
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Süleyman Bey, toparlayalım.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - İşte, toparlama meselesi şöyle: Bize geliyor, biz toparlıyoruz. Yani başka arkadaşlar toparlamıyor, bize gelince toparlıyoruz arkadaşlar.
Şimdi, arkadaşlar, başka madde: CMK'nin 100'üncü maddesine de ekleme yapılıyor. Maddenin üçüncü fıkrasında "Katalog suçlar açısından tutuklamada somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı hâlinde tutuklama nedeni varsayılabilir." denilmiş. Yani somut delillere dayanmasına bağlı hâle getiriliyor. Ceza hukukunda tutuklamanın iki ana şartı var arkadaşlar. Bunların ilki, şüpheli veya sanığın suç işlediğine yönelik kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delil bulunması. İkincisi de tutuklama nedenlerinin varlığı. Yani siz zaten somut delil olmadan bir kişiyi tutuklayamazsınız. Bu kanunları yapanları gerçekten eleştiriyorum. Ya, kanunlara değil, uygulamaya bakalım arkadaşlar yani uygulamaya bakalım diyorum.
Bir değişiklik şeyi de 101'inci maddede... Tutuklama kararında adli kontrolün yetersiz kalacağı da gerekçelendirilecekmiş. Zaten tutuklama gerekçesinde ne zaman bir açıklama görüyoruz ki adli kontrolde bir gerekçe göreceğiz arkadaşlar. Nerede bir açıklama var? Yahu ne diyorum, bakın, arkadaşlar: Bu memlekette olmayan MASAK kararına dayanıp da bir cumhuriyet başsavcı vekili -şu anda Bakan Yardımcısı- resen mal varlığındaki tedbirin kaldırılmasını talep ediyor. Olmayan MASAK kararını yazarak da 3. sulh ceza hâkimi tedbiri kaldırıyor; bütün paralar kaçıyor, bütün mallar kaçıyor arkadaşlar ya. Daha hâlâ oturuyor Adalet Bakanlığında -hangi ek binada bilmiyorum- o "Hasan Yılmaz" denilen bu işe bulaşmış kişi oturuyor, isim dahi veriyorum, oturuyor. Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar ya? Bakan da hiç ses çıkarmıyor.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Süleyman Bey...
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Devam ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, yargı reformları... Yani paketle reform olmaz arkadaşlar, paketle adalet olmaz Sayın Başkan. Ne olur paketle? Sistemde bir sıkıntı var. Bu "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" denilen sistem ucube bir sistem, denge denetleme yok, hesap verilebilirlik yok. Bakınız, yasamanın kaldığı yere, düştüğü duruma bakın. Yani nitelikli yasama dahi yapamıyoruz, nitelikli yasama yapma imkânlarımız dahi yok. Bakınız, biz 27'nci Dönem milletvekiliyiz; burada 2.370 maddeyi içeren, 73 Cumhurbaşkanı kararnamesi oluşturulmuş. Yani Cumhurbaşkanı 2.370 tane maddeyi kararnameyle yapmış ama biz 2.288 maddeyi içeren 184 kanun teklifi kabul etmişiz Mecliste. Bu, ne anlama geliyor? Zaten bu 184'ün 108 tanesi milletlerarası anlaşmalar. Ne anlama geliyor bu? Bu, şu anlama geliyor: Kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde, yürütmenin yasamayı ve yargıyı kapsadığı bir alanda, yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı yerde, bu ucube sistemle yargı reformu olmaz arkadaşlar. Ne olur? Uygulamada görüldüğü gibi, anayasal hak ve özgürlüklerin tamamen ortadan kaldırıldığı, insanların artık bu korku ikliminde evinden dışarı çıkmaya dahi korktuğu, tek kişinin verdiği talimatlarla iş yapan savcı, hâkimlerle hukuk devleti olmaktan çıkılan bir ülke hâline gelir. Demokrasi, özgürlükler bir kenara itilmiş durumda. Bu işin çözümü şu: Demokratik, özgürlüklerin sağlandığı bir hukuk devleti.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.