| Komisyon Adı | : | KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Toplu Konut İdaresi Başkanlığının (TOKİ) 2017 ve 2018 yıllarına ait bilanço ve netice hesaplarının görüşmeleri |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 16 .06.2021 |
LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sorudan ziyade kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum Başkanım.
Sayın Başkanım, TOKİ, daha çok Türkiye'de sosyal konut üreten bir kurum olarak ismini duyurdu ve bugüne kadar gerçekten, Türkiye'nin birçok vilayetinde, hatta ilçesinde çok önemli sosyal konut projelerine imza attınız. Artık TOKİ, aynı zamanda bizim ilçe ve il merkezlerimizde bir yaşam şeklinde dönüştü. İnsanlar bulundukları muhiti tarif ederken "TOKİ'de yaşıyorum." diye ifade ediyor. TOKİ, aynı zamanda bizim ülkemize, sosyal konut anlamında yeni bir mahalle sloganı da geliştirdi. Ben, bu başarılı çalışmalarınızdan dolayı çok teşekkür ediyorum. Tabii, böyle yüz binlerce konut yapılınca da hâliyle isminiz böyle betonla anılan bir kurum hâline dönüştü, bu da tabii çok doğaldır. Ancak kurumunuz, çok ince ve çok güzel bir mühendislik zekasıyla o beton hafızasını silip artık yeni bir hafızayı ortaya çıkarttı, o da çevreci, yeşili seven bir kurum. Türkiye'de başlatmış olduğunuz millet parkı projeleri gerçekten çok önemli projeler, ben bu projelerin yanında böyle küçük bir nazire yapmak istedim, o tonu silip ortaya yeşili çıkartmak da gerçekten mühendislik isteyen bir şeydi ama bunu başardınız. Son zamanlarda memleketin dört bir tarafında "TOKİ bizim ilçemize, bizim ilimize millet parkı yapacak." diye ifade ediliyor. Benim kendi ilimde de çok güzel projeler var, kimisi başlama aşamasında, kimisi proje aşamasında. Onlar hayat bulduğu zaman milletimize şehir merkezinde, betondan arındırılmış yeni yaşam alanları sunulacak.
Ben bugünkü değerlendirmemde sosyal konut ve çevre projelerinin dışında TOKİ'nin yine, böyle farklı bir alandaki mücadelesini de burada ifade etmek istiyorum. Özellikle Türkiye'de bir afet yaşandığı zaman vatandaşlarının gözünün aradığı iki tane kurum var: Biri AFAD biri TOKİ. "AFAD" derken de sadece depremi kastetmiyorum. Bir heyelan olduğu zaman, bir sel olduğu zaman, depremlerde zaten hemen anında müdahale ediyorsunuz, böyle vatandaşlarımız "Acaba oraya TOKİ yetişti mi?" diye televizyonların ekranına kilitleniyor. Türkiye'de gerek Karadeniz'de gerek, Doğu Anadolu'da, gerek Ege'de yaşanan tüm afetlerde Başkanlığınızdaki tüm kurum yetkililerinin, tüm gücüyle, tüm imkânlarını seferber edip anında o afet bölgesine intikal etmesi ve kısa bir zamanda da yaraları sarması... Gerçekten, devletimiz ve milletimiz adına çok önemli bir iş yapıyorsunuz, bundan dolayı da ben ayrıca teşekkür ediyorum.
Tabii, afetleri biraz önce çeşitlendirdim, "Heyelan, sel, deprem." dedim ki bunların içerisinde insanların canına mal olan en büyük afet çeşidi deprem. Depremle ilgili de yine kurumumuz Türkiye'de çok önemli görevler üstlendi, depremi artık siyaset üstü bir mesele hâline getirip o gözle bakmaya insanlarımız başladı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde de tüm siyasi partilerin beraber oluşturduğu bir Deprem Araştırma Komisyonu kuruldu, o komisyonun ben de Milliyetçi Hareket Partisi olarak üyesiydim. Yaklaşık üç ay boyunca deprem öncesi, afet öncesi alınabilecek tedbirlerle ilgili çok detaylı çalışmalar yaptık, bu çalışmalarda sizler de misafirimiz oldunuz. Depremde milletçe ve devletin tüm kurumları tarafından bir seferberlik anlayışıyla olaya bakmamız gerektiğini yaşadığımız acılar bizlere öğretti ama geldiğimiz nokta itibarıyla da artık bu tür afetlerde bir ve beraber hareket etmeye başladık.
Depremle ilgili yapmış olduğunuz çalışmalara geçmeden önce yine kayıtlara geçmesi açısından, Türkiye'nin depremselliği ile ilgili ve mevcut yapı stokumuzla ilgili birtakım veriler vermek istiyorum, burada çok kıymetli Komisyon üyelerimiz var, onların da bilmesini isterim. Son bir asırda 90 bin insanımızın yaşamına mal olan bir felaketten bahsediyoruz ki bugün itibarıyla, Türkiye'de 17 milyon -yine Çevre ve Şehircilik Bakanlığının verilerine göre- bina olduğunu düşünürsek bu binalarda da yaklaşık 28,6 milyon bağımsız bölüm var. Bu 28,6 milyon bağımsız bölümün yaklaşık 6,7 milyonu riskli olarak kabul ediliyor ve bunun 1,5 milyonunun da çok acil yıkılmasının gerekli olduğu da yine kayıtlara geçti.
İstanbul, elbette, deprem noktasında hepimizin böyle pürdikkat kesildiği, bütün konsantremizi yoğunlaştırdığımız bir vilayetimiz çünkü Türkiye'nin yapı stokunun neredeyse dörtte 1'ine eşdeğer bir sayıda yapı stoku İstanbul'da bulunmakta. İstanbul'da 1,2 milyon bina ve buna karşılık da 6,7 milyon konut olduğunu şöyle bir düşünelim, bu 6,7 milyon konutun yanında aynı zamanda 1,1 milyon da iş yeri var. Bakınız değerli milletvekilleri, 6,7 milyon konut ve 1,1 milyon iş yerinin olduğu bir ilimizde mevcut yapı stokunun 1,5 milyon konut ve iş yerinin riskli olduğu yine yapılan incelemeler sonucunda ortaya çıkmış. 1,5 milyon riskli binanın da 300 bininin çok acil yıkılması gerektiği yine Bakanlığımızın ve ilgili kurumlarımızın ortaya koymuş olduğu raporlarda çok net bir şekilde ifade ediliyor. Deprem, bir gerçek, inşallah bu gerçekle yaşamayı hep birlikte hep beraber öğreneceğiz ama bunu yaparken de yaşadığımız yaşam alanlarını da deprem riskine dayanır bir hâle getirmek de hem devletimizin hem de vatandaşlar olarak bizlerin borcu.
Komisyon çalışmaları sırasında yakın zamanda deprem olan iki ilimize gittik; İzmir ve Elâzığ iline gittik. Burada, gerçekten, TOKİ marifetiyle yapılan konutları inceledik, özellikle Elâzığ'da şehrin dokusuna uygun, yatay mimariyle yapılan çok güzel deprem konutlarını yerinde inceleme fırsatımız oldu. Tek tek bu konutların içerisine girip tüm siyasi parti milletvekilleriyle birlikte -Komisyonumuzda olan milletvekillerimizle birlikte- kullanılan malzemenin birinci sınıf malzeme olduğunu, işçiliğin çok iyi olduğunu yerinde tespit ettik. Gerçekten, Elâzığ'da yapmış olduğunuz bu konutlardan dolayı ben bu milletin bir ferdi olarak sizlere teşekkür etmek istiyorum. İzmir'e gittik, İzmir'i görmeden önce ben riskli yapı konusunda Türkiye'nin en şanssız vilayetinin Hatay olduğunu düşünüyordum çünkü gerçekten çok kötü bir yapı stokumuz var ancak İzmir'e gittikten sonra bu fikrim değişti, artık Hatay'ı ikinci plana aldım çünkü İzmir gerçekten yapı stoku noktasında çok kötü bir durumda. İzmir'de yapmış olduğumuz, Belediye Başkanının da katıldığı bir toplantıda "İzmir'i bu hâle nasıl getirdiniz?" sorusunu sormuştum. Bayraklı ilçesi depremin en yoğun hissedildiği yer, oraya da gittik, ziyaret ettik. Ancak Bayraklı ilçesinde TOKİ marifetiyle yapılan konutlara gelmeden önce şunu da ifade etmek istiyorum özellikle: Bayraklı, yapılan araştırmalarda yaklaşık 100 metrelik bir alüvyon tabakasının olduğu bir ilçe. Düşünün ki bu ilçeyi yıllar öncesinde İzmir'in Manhattan'ı yapmak için ortaya bir vizyon proje koyulmuş. Tarım arazisi olan bir yeri, bırakın konuta açmayı İzmir'in Manhattan'ı yapmak demek orada yüksek yapıların inşa edilmesine sebep olacaktı ve oldu da nitekim, bugün İzmir'in en yüksek konutları, iş yerleri Bayraklı'da. İzmir'in bu bakış açısını yeniden kontrol edip, yeniden revize edip yeniden değiştirilmesi gerektiğini o gün akşam yapmış olduğumuz toplantıda ifade etmiştim. Aslında, tabiat, doğa bize vermiş olduğunu geri istiyor. Tabiat, doğa Bayraklı'yı bize tarım arazisi vermişti, biz Bayraklı'yı tuttuk, konut alanı, kentsel yaşam alanı yaptık ancak doğa, inatla "Benim size vermiş olduğum bu tarım arazisini siz yaşam alanına çeviremezsiniz." diyor ki nitekim, yaşadığımız son depremde de bunu gördük.
Bir itirazım var sadece Sayın Başkanım. 7 proje alanını tek tek gezdik, yıkılan binaları yeniden eski yerinde yapmayı uygun görmüşsünüz ki bunun vatandaşımızın da talebi olduğunu ben gördüm orada. Ancak, yeni yapılan binalarda, tabii, sert bir zemine ulaşmanın imkânsız olduğu belli. Bunun için çeşitli mühendislik teknikleri uygulamışsınız -"jet grout"lar olsun, kazık temel yöntemi olsun, radye temel olsun; onların üzerine de radye temeli bindirmek- bunun, maliyeti çok yüksek miktarda artırdığını düşünüyoruz. Ben orada bir "jet grout" uygulamasına denk geldim, bir kazık temel uygulamasına denk geldim; inancınız olsun, hiçbir basınç olmadan o sondaj borularının nasıl zemine gömüldüğünü orada bütün milletvekilleriyle gözlerimizle gördük. Yani bu konutların tekrardan orada yapılmasının bir risk olduğunu düşünüyorum. Çok güzel rezerv alanlarınız var, o hastanenin orada, yüksek kesimde, hem körfez manzaralı hem arka tarafta ormanın olduğu alanlar. Keşke bu 7 proje alanını da orada yapmasaydık, bu insanlarımızı bir şekilde ikna edip onların da rezerv alanına taşınmasına fırsat verseydik. Bunda, hiç şüphesiz, İzmir milletvekillerimizin de desteği alınabilirdi.
Bayraklı'da ne yaparsak yapalım, biraz önce sözün başında da söylediğim gibi, Bayraklı yaptığımız her şeyi bizim elimizden alacak. Eskiden "bamya tarlası" olarak geçiyormuş herhâlde, Atila Bey oraları daha iyi bilir, Bayraklı kısmını. Ancak...
ATİLA SERTEL (İzmir) - Narenciye ağaçlığı ve bamya tarlası, tarım alanları. 12 Eylül 1980 askerî darbesiyle açıldı orası.
LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Ben, mevcut yapmış olduğunuz projelerde özellikle temele harcadığınız paranın çok yüksek olduğunu düşünüyorum.
Bir konuyu daha burada dile getirmek istiyorum.
BAŞKAN MUSTAFA SAVAŞ - Sayın Kaşıkçı, toparlayalım.
LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Başkanım, iki üç dakikanızı alacağım. TOKİ olunca böyle oluyor, başka kurumlarda konuşamıyoruz.
Bakın, ben Bayraklı'da yapılan konutlarla ilgili devletimizin sunmuş olduğu imkânlardan bahsetmek istiyorum. Bayraklı'da deprem anında yıkılan veya acil yıkılması gereken konutları devletimiz TOKİ marifetiyle yapıyor, yaptığı bu konutları vatandaşlarımıza teslim ediyor, hem de yüzde 0 faizle, iki yıl ödemesiz, yaklaşık on beş ila yirmi yıl arasında uzun vadeye yayılmış ödeme koşullarıyla. Ve şunu da ilave etmek istiyorum, kayıtlara da geçsin: Maliyetinin yaklaşık yüzde 40 altında bir fiyatla vatandaşlarımıza bu konutlar teslim ediliyor.
Elbette, bu konutlar teslim edilirken, depremden önce 100 metrekare olan bir konut 80'e, 75 metrekareye düşebilir. Ancak, şunu unutmayalım: Yapılan bu konutlarda metrekareden daha ziyade, artık o konutların bir tabut özelliğinden arındırılmış, insanlar için depreme karşı güvenli, çoluğuyla çocuğuyla yaşayabileceği bir alan hâline geldiğini, lütfen ve lütfen, bu milletin seçilmiş birer ferdi olarak vatandaşlarımıza özellikle bunu anlatalım. "Vatandaşın 100 metrekare evi niye 75 metrekareye düştü?" söylemi bu yapılan işleri de gölgede bırakıyor. Elâzığ ve İzmir'de yapılan imalatları sayın milletvekilim de gitti, yerinde görmüştür.
Başkanım, bitiriyorum, bölgemle ilgili bir şey söyleyeceğim sadece. Sayın TOKİ Başkanımızdan bir istirhamım olacak. Hatay Büyükşehir Belediye Başkanımızın bu tekliften haberi yok. Hatay Büyükşehir Belediyesi Cumhuriyet Halk Partisinde. Antakya merkezde yaşayan 300 bine yakın insanın evsel atıkları hemen yan taraftaki Defne ilçemizdeki bir arıtma tesisinde arıtılıyor ama güya çünkü otuz yıl önce yapılan bir arıtma tesisi, bütün teknik özelliklerini de kaybetmiş. Hatay Büyükşehir Belediyesine o arıtma tesisinin olduğu yerdeki vatandaşlarımız "Bu arıtma tesisini dışarıya taşıyalım." diye toplu bir baskı uyguluyorlar ama Büyükşehir Belediyesi imkân olmadığı, mali noktada sıkıntı yaşadığı için şu an bu konuya bir çözüm üretmedi. İşte tam bu noktada, TOKİ marifetiyle... O arıtma tesisinin mevcut yeri çok kıymetli, çok değerli. TOKİ olarak bize, Hatay'a, uygun bir yerde bir arıtma tesisi yapıp mevcut, çok kıymetli olan bu arıtma tesisinin yerini de bize bir millet bahçesi yapabilir misiniz? Defne ilçemiz Antakya'da, 140 bin insanımızın yaşadığı bir ilçe. Gerçekten, çevrenin de sağlığın da bu kadar çok konuşulduğu bir dönemde buna ihtiyaç var. Bu manada TOKİ'den böyle bir destek bekliyoruz Başkanım.
Başkanım, anlayışınız için teşekkür ederim, çok sağ olun.