| Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 16 .03.2015 |
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli Komisyon üyeleri ve bakanlık çalışanları; bu görüştüğümüz torba kanun, temel kanun değil, bir tasarı ve tasarılar biliyorsunuz usule göre, Başbakanın imzasıyla Bakanlar Kuruluna gelir ve bütün bakanların imzalamasıyla da Meclise, komisyona gelir, komisyondan da Genel Kurula geçer. Ancak son baktığımızda, Mecliste istemediğimiz, Meclis tarihinin en kötü görüntülerini yaşadık, Meclis tarihinin en büyük İç Tüzük ihlallerini yaşadık, Meclis tarihinin en büyük kötü yönetimlerini yaşadık; bunların hepsi tutanaklarda var hatta beni isyana götürdü ve angaryadan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Meclis çalışmalarını getirdim, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkımı kullandım yasamada bir üye, hukukçu bir üye olarak kendi hakkımı koruyamadığım için yargıya başvurdum. Bu, çok düşündürücü, son derece kaygı verici ve günde yirmi dört saat, süresiz bir çalışma tarzıyla, yaşlı, hasta, tedavi gören milletvekillerinin olduğu bir Mecliste, olağanüstü bir baskı ortamında sağlıksız bir görüşme oldu.
Ben buradan bu tür bir paketin görüşmelerinin nedenleri üzerinde fazla durmayacağım çünkü tartıştık onu; ancak önergelerimizde biz ilk gün bizzat kendim Anayasa'ya aykırılığı, İç Tüzük'e aykırılığı, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne Anayasa 90 gereği, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'ne yani çok net olarak burada hukuk devletine, kişilik haklarına, yaşam hakkına, özel hayatın gizliliğine, konut dokunulmazlığına, bağımsız yargıya yani Anayasa'nın en az 17 maddesine aykırı bir durumu tespit etmiş bir hukukçu olarak ayrıca önergelerimi 9 Şubatta vermiştim, sonra 19-20 Şubatta da parti grubumuzun önergeleri benzer mahiyette geldi.
Burada üzücü bir durum, grubum adına konuşacaktım yirmi dakika ve üç parti grup başkan vekilinin Divandaki itirazları için de maalesef konuşma hakkımı kullanamadım; sadece ben değil, ana muhalefet, MHP, onlar da kullanamadı. Soru-cevap işlem görmedi, onu da geçtik birinci bölüm konuşulamadı, onu geçtik, daha gruplar "vakit var" diye önergelerini vermemişti, önergeler verilmediği için 9 Şubatta benim verdiğim önerge okundu sadece; birinci bölümü anlatıyorum. 9 Şubatta verdiğim bu önergem bizzat Meclis Başkan Vekili tarafından İç Tüzük ihlal edilerek okundu. Orada kâtipler vardı, kâtiplerin işini de Meclis Başkan Vekili yaptı. İktidar partisinden olunca demek ki tıpkı Roma taburlarında olduğu gibi baskıyı kurduğunuz zaman "ille bu iş olacak" diye o zaman her türlü hukuksuzluk öne çıkabiliyor ve sonrası, grubumuz gerçekten bu konudaki tavrını çok net koydu. Birinci bölüm çok çok önemli; siz gerekçesine...
Şu an itibarıyla herkes kendince bir gerekçe uydurabilir yani burada bazı muhalefet partileri "6-7 Ekim olayları" diyor -kimse devleti tutmadı- 51 yurttaşımız yaşamını yitirdi, bunun 50 tanesinin faili kameralarla bellidir. İktidar, bunun niye faillerini çıkarmıyor? Bir olay üzerinden çıkıp, sadece bir olayı öne çıkararak, 50 yurttaşımız insan değilmiş gibi davranarak, 50 yurttaşımızla ilgili failleri yargılamayarak, haklarında işlem yapmayarak propagandaya çevirdi ve bu paketin de gerekçesi yaptı yani neredeyse Şapka Kanunu'nun da gerekçesi yapacaklar o düzeye kadar.
Yani düşünün, 4 ayrı bölümden oluşuyor ve birinci bölüm güvenlik; cezalar artırılıyor, gösteri yürüyüşleri kaldırılıyor, gizli dinleme getiriliyor, savcıların yetkileri valilere veriliyor ve bu kadar hukuksuzluk birinci bölümde ve biz Hükûmetle çözüm sürecini götürmeye çalışan, Türkiye'de silahların susmasını, barış sürecinin hayata geçmesini, Türkiye'de demokratik kanalların açılmasını, demokratik seçimlerin yapılmasını, demokratik seçimlerin önündeki engellerin, barajların, hepsinin kaldırılarak silahların susacağı, fikirlerin konuşabileceği bir Türkiye'nin umuduyla mücadele ederken bize baskı yasaları, zulüm yasaları ve cezaları artıran, insanları susturan, insanları rahatlıkla gecenin her bir vakti evinden alabilecek, sorgusuz sualsiz kırk sekiz saat tutabilecek, savcıyı devre dışı yapıp valiye yetki veren, atanan valileri olağanüstü hâl bölge valisi yapan hatta bütün Türkiye'yi açık bir cezaevine çeviren bir düzenleme getiriliyor. Biz bu kaygılarımızı hep Hükûmete ilettik; bunu Komisyonda dile getirdik, Genel Kurulda da bunu açıkladık.
Bu güvenlik paketi, Türkiye'nin demokratikleşmesinin önünde, hele hele bu seçim arifesinde son derece zehirli, baldıran zehrinden de zehirlidir. Bak, açık söylüyorum; Cumhurbaşkanı çıkıp çok rahatlıkla "Yahu Kürt sorunu mu?.. Öyle bir şey yok." diyebilir. Baldıran zehrini niçin içtiklerini hatırlamak, hatırlatmak elbette bizim muhalefet olarak sorumluluğumuz. Biz burada şunu anlattık: 4 bölüm bu; bu 4 bölümün içinde 132 tane madde var. 132 maddenin bir bölümü cezalarla ilgili. İnanın, Goebbels'e verseniz böyle bir yasa getirmez, Hitler'in faşizminde dahi -bakın, abartmıyorum, bunu inceleyen bir arkadaşınız olarak abartmadan söylüyorum- böyle bir düzenleme olayı yok; "sorgusuz sualsiz dinle, sorgusuz sualsiz izle, sorgusuz sualsiz al, sorgusuz sualsiz, hesap vermeden vur emri, sorgusuz sualsiz..." Arkadaşlar, 77 milyon insana karşı bizim çok büyük tarihsel sorumluluklarımız var. Bizim konuştuğumuz konular güvenlik ve özgürlük denkleminde dengeyi iyi ayarlamayı gerektiren konulardır.
Şimdi, burada adalet, özgürlük ve güvenlik... Avrupa Birliğinin 23 ve 24'üncü fasılları Türkiye'nin kapıda beklediği fasıllardır. Siz bu güvenlik paketini getirdiğiniz zaman, anlattık, siz Avrupa Birliği sürecini bitirmiş sayılıyorsunuz; bunun adı budur, bunun adı "Avrupa Birliğini istemiyorum, çıkacağım, beni askıya alın, beni ihraç edin." demektir. Ben orada yirmi beş sene avukatlık yaptım; bizim öğrendiğimiz, gördüğümüz bu. Şimdi, sormak istiyorum yani hakikaten Hükûmet, niye müzakere süreçlerini yapıyor madem böyle bir yasa çıkaracak?
Buradan şunu ifade etmek istiyorum: Şimdi, bu kadar antidemokratik, hukuk dışı, Anayasa'ya aykırı; belki Anayasa Mahkemesi bir kısmını iptal eder etmez... Siz güvenmiyorsunuz gerçi atadığınız yargıçlara ama biz bir zerre kadar vicdan arıyoruz hâlâ. Biz şunu diyoruz: Siz Komisyon Başkanı olarak önünüzdeki tasarıya bakın, İçişleri Bakanının gerekçesiz çekme önergesidir; aslında, ricat etmektir bunun adı. 132 maddeyi çıkaramayacağını anlayınca iktidar partisi, yarısına gelip işine yarayan maddeler, baskı yasaları çıkınca "Nüfus müfus işleri, kimlik mimlik işleri kalsın." deyip diğerlerini bu sefer yine gerekçesiz toplu olarak çekmek.
Şimdi, Hükûmetin bunu madde madde çekip bu önergelerin Mecliste görüşülmesi gerekirdi İç Tüzük 88'e göre. Nasıl? Her bir maddeyi Hükûmet "çekiyorum" diyecekti, Komisyonu tekrar toplamaya gerek yoktu; Komisyon orada da vardı. İki işlem yapmanıza gerek yok. Size akıl veren yok mu kardeşim? Yani Komisyonunuza, Hükûmete doğru dürüst akıl verecek hukukçular yok mu? Yani koparıp buraya getireceğinize orada Komisyonunuzu oturtsaydınız devam etseydiniz; bir bir bir çekerdiniz, sonunda da getirirdiniz, "Bildiğimiz bu, çaldığımız da düdük!" derdiniz, giderdiniz, yani bunu 7 Haziranda halk takdir ederdi seçimde artık. Başka yolu yok, demokrasilerde böyle.
Şimdi, burada, Sayın Öztürk'ün Bakan olarak Hükûmetten aldığı bir yetki var mı? Hepsinin adına imza atma yetkisi var mı? Yok. Bu usulsüz bir çekmedir. Bu çekmenin Hükûmet adına olabilmesi için Bakanın yetkilendirilmesi gerekirdi, yapılmadı. Bakanın bunu gerekçelendirmesi gerekirdi. Gerekçelendirme yok. İki satır. "68-130 maddeyi çekiyorum." Şimdi burada geldik, geri çekme işlemi tartışılmadan 88'e göre, kapandı, buraya geldi tekrar. 89 var İç Tüzük'ün. İç Tüzük 89, Komisyona dönen maddelerde ve önceki görüşülen maddelerde tekriri müzakere imkânını tanıyor, yanlıştan dönme imkânını. Buradan Hükûmete sesleniyoruz: Siz, gerçekten bu konuda hukuk devleti, demokrasi adına, Türkiye'nin geleceği adına -birinci bölümün ilk 15 maddesiyle ilgili özellikle söylüyorum- tekriri müzakereyi düşünüyor musunuz? Düşünmüyorsanız neden? Bunu Komisyon üyelerine açıklamalı ve bütün milletvekillerine, Hükûmetin. Çünkü Hükûmet tasarının sahibi olarak gözüküyor. Yine orada bir şey ifade ettik. Hükûmetin tasarısının içinde milletvekillerinin de teklifleri var.
Bağlayacağım Sayın Başkan.
Milletvekillerinin teklifleri var içinde. Şimdi bu teklifler tasarının olayı değil, yine milletvekili kendi teklifini çekebilir. Bütün olay budur. Hükûmet o milletvekilinin teklifini çekemez. Örneğin Soyadı Kanunu'yla ilgili teklif, başka vekiller verdi, ben de vermiştim. Benimki Adalet Komisyonunda. Onu çekemez Hükûmet çünkü Hükûmet onun sahibi değil. Onun sahibi Sayın Komisyon Başkanı, sizdiniz. Onu Komisyon Başkanı, Komisyon çekecekti. Hükûmeti tek telde oynattınız. Komisyon olarak yalnız bıraktınız, yanlış yaptınız. O teklifleri Komisyonun çekmesi gerekirdi. Şimdi nasıl görüşeceksiniz, bana anlatır mısınız? Burada bir usulsüzlük var. İç Tüzük'ü çiğnediniz. Kanun tekliflerinde Komisyon çeker, tasarıda Hükûmet çeker. Siz ikisini de maşallah karıştırdınız, ikisini beraber Hükûmete mal ettiniz. Bu usulsüzlüğün burada düzeltilmesi lazım tekrardan. Şimdi yaptığımız işlemler keenlemyekûn ve batıl.
Son olarak ben burada, komisyonlarda hiçbir zaman şu tartışmayı yapmam. Son sözüm olarak bunu ifade edeceğim. Aynı zamanda sözlerim grubumun da sözleridir. Benim burada ifade ettiğim her şeyi grubumuzla paylaşarak, konuşarak, danışarak hem Genel Kurula hem buraya getiriyoruz.
Hükûmete bu çözüm sürecinde, Nevruz ateşinin artık ülkemizi aydınlatması umudunu taşıdığımız bugünlerde, Türkiye'yi gerilimden kurtarma adına, Türkiye'de çocuklarımıza ve geleceğimize çatışmasız demokrasinin güçleneceği günleri vaat etmek, umudunu yeşertmek için, gelin, bu tartışmalı maddeleri zaman varken... Hükûmete burada çağrıda bulunuyorum, Komisyon Başkanına çağrıda bulunuyorum: Yanlış yaptınız, sizin adınıza Hükûmet teklifleri çekti. Tekliflere sahip çıkın. Sayın Bakan, size de çözüm süreci açısından buradan sesleniyorum. İşte baldıran zehri budur. Şu pakettir, biliyor musunuz? Baldıran zehridir. Siz gösterileri yasaklasanız, basını yasaklasanız, yürüyenleri yasaklasanız, konuşanı yasaklasanız, kafasını kaldıranın, muhalifin, tipini beğenmediğiniz, şüpheli gördüğünüz herkesin kafasına bir tane silahlı dikerseniz 2 milyon silahlı kolluk ve TSK dâhil gücün olduğu ülkemizde 37 kişiye 1 silahlı güç düşerken bu yasayı çıkarırsanız kişilerin yaşam hakkını tehlikeye atarsınız, kendi çocuklarınızınkini dâhil, muhaliflerin değil. Hükûmet kendi çocuklarının dahi kaderini, geleceğini tehlikeye atar. Çağrıda bulunuyoruz: Bu konuda Hükûmeti ilk birinci bölümle ilgili tekrar bir gözden geçirmeye davet ediyoruz. Tekriri müzakeredir bunun adı. Komisyon Başkanını da yanlışınızı düzeltmeye davet ediyoruz. Halkların Demokratik Partisi, Türkiye'nin vicdanı olarak sizi vicdana davet ediyor Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.