KOMİSYON KONUŞMASI

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Efendim, benim birkaç sorum var. Nevin Gaye Erbatur Hocamızın ve "meslektaşımız" demeyeceğim ama daha önceki dönemde Mecliste görev yapmış duayen siyasetçimizin "2006 yılında yayınlanan genelge aslında pek çok şeye çözüm sağlar ama bu genelge maalesef uygulanmıyor." şeklinde bir ifadesi oldu. Bizim burada da daha önce dinlediğimiz bakanlıklar, kurum, kuruluş ve yetkililer ise bu genelgenin uygulanması noktasında çok ilerlemiş olduğumuzu bize anlattılar. Kendisi konuyu takipte acaba biraz geri mi kaldı, yoksa "Gelişmeler yeterli düzeyde değil." tespitinde mi bulunuyor? Yani bu konudaki kanaatini ben merak ediyorum.

Şimdi, ataerkil toplum üzerinde çok duruluyor, benim sosyolojik bilgilerime göre anaerkil toplumları mercekle değil, mikroskopla aramanız lazım tarih boyunca, bir amazonları ben hatırlıyorum biraz rijit bir toplum olarak üstelik. Anaerkil toplumlar mümkün mertebe azdır, ataerkil toplumlar vardır; hatta ben Türk toplumunun sosyolojisiyle alakalı size söyleyeyim: Kadın 40 yaşına girinceye kadar yani erkek çocukları yetişinceye kadar ataerkil bir toplum olduğumuz, ondan sonra pekâlâ anaerkil bir toplumla evrimleştiğimizi de bir sosyolojik tespit olarak söyleyebiliriz. Batı anaerkil bir toplum mudur benim ikinci sorum, yoksa ataerkil bir toplum mudur? Batı'nın dağınıklık döneminden toparlanma dönemine, feodalite-burjuvazi ayrışmasına, serflerden, lordlardan paganizme, paganizmden antichristianisme, oradan ikonoklastizme, oradan Hristiyanlığı benimseme, uyarlama dönemine geçişine, daha sonra reform hareketlerine gidişine, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'ndaki sıkıntıları yaşamasına, cinselliği önce tabu olarak görmesine, daha sonra hippi hareketleriyle falan cinsel özgürlüklerin tanımlanmasına ve ondan sonra da bugün sizin belki de ilk defa duyacağınız bir başka evreye gelmesine de dikkat çekmek istiyorum; şöyle bir tabir de başladı: "Gender-fluid" yani akışkan cinsiyet, aynı ilişkide cinslerin, rollerin değişilmesi şeklinde bir noktaya geldi. Aşama aşama gelinen bir noktada Batı'nın bulduğu çözümler ve hukukta bizim onlardan sürekli tercümeler yaparak metin oluşturmada geldiğimiz noktayı siz nasıl görüyorsunuz?

Çiler Hanım benim hemşehrimmiş, çok yakın çıktık, hatta aynı mahalleden çıktık; dedim "Ya, biz termal bir kaynaktan besleniyoruz, yumuşacık olmanız lazım termal etkisiyle, nasıl oldu?" "Vallahi öyleyim ben ama nasıl oldu ben de bilemiyorum." dedi hemşehrim. Ondan sonra da şöyle bir çelişkinizi yakaladım, "Ne olur sorun, ben cevaplayayım." dedi; o istediği için soruyorum. Güzel şeyler söyledi, bir iletişim hocası olarak çok beğendiğim, benimsediğim cümleleri oldu. "Medyanın şiddeti üretme gibi endüstriyel yönü vardır." Cümle kendisine ait. "Sizin medyadan şiddeti ayıklama talebiniz medya tarafından karşılık bulmayacaktır, eğer yaşamda şiddet varsa medyada şiddetin olması kaçınılmazdır. Biz öğrencilerimizi iyi yetiştiriyoruz, etik değerlere uygun biçimde medyacılık yapmayı istiyorlar fakat patronların onlardan -işte az önce ratinglerden bahsedildi- ratinglerinin seviyesiyle alakalı talepleri dolayısıyla bunu yapıyorlar." dedi ama bir yerde ben ona da karşıyım yani sizin söylediğinize temelde katılıyorum yani o anlamda bu uygulamaya karşıyım. Bir şeye de kızdı, dedi ki: Medyada işte, Masumiyet Apartmanı'dır, ötesidir, berisidir; psikolojik dizilerde namus anlayışı çerçevesinde bekaret kontrolü yaptırır... "Nasıl yaptırırsın kardeşim!" şeklinde ciddi bir itirazı oldu, doğru ama yukarıda söylediği endüstriyel olarak baktığı medyanın temel anlayışıyla arada bir çelişki oldu. Onu bize acaba nasıl açıklayacak?

Şimdi, Nazan Hocam, epeyce ben bekledim, "şiddetin yasal sebepleri" diye başladı, kendisine de bire bir ifade ettim "Zaman kısıtlılığından dolayı gelemedim." dedi. Sadece dünyadaki yasal ve daha çok sözleşmeler çerçevesindeki gelişmeler hakkında bizleri bilgilendirdi, sebeplere inemedi.

Ben Nevzat Tarhan Hocamı özellikle hakikaten bekliyordum ve inanılmaz güzel şeyler söyledi, benim az önce söylediğim yani az önce albayımızla konuştuk dedi ki: Jandarmanın 182'nci yıl dönümü. Cumhuriyetin 88'inci yıl dönümü, Jandarmanın 182'nci. Bana kalırsanız yüz seksen iki bile azdır, biz hudayinabit bir toplum da değiliz, devlet de değiliz; kökleri çok derinlerde bir gücü temsil ediyoruz. Son kurduğumuz devletin adı "Türkiye Cumhuriyeti" devletidir, ondan önce bizim altı yüz yıllık bir devletimiz vardı, ondan önce üç yüz yıllık bir devletimiz vardı, ondan önce şu kadar, ondan önce ne kadar, milattan öncesine kadar gider ve kadın erkek ilişkileriyle alakalı bizim de dünyaya söyleyecek sözümüz var, uygulamalarımız var; niye biz sadece başkalarının söylediklerine teslim olalım?

Nevzat Hocam, ben özellikle sizin şu konudaki kanaatlerinizi merak ediyorum, sorunun kaynağı olarak şunu söylüyorsunuz: "Türkiye'de kadına yönelik şiddetin nedenleri, risk faktörleri ve şiddetin kadınlar üzerindeki etkileri alanında yeterli bilimsel çalışma yoktur." Bence bu çok önemli bir tespit. Biz, şimdi, şu ana kadar sadece yapılan çalışmaların işte, Hacettepenin, diğerlerinin onlar üzerinden istatistik olarak yürüyoruz ama siz "Onların yetersiz olduğunu, sebeplere inmediğini." söylüyorsunuz. Ben Freud'dan falan biraz çalışmıştım, size o tip sorular soracaktım ama şiddete bakış ve müdahale önerileriyle ilgili o kadar çok kuramdan bahsediyorsunuz ve o kadar çözümden bahsediyorsunuz ki bu işin çok katmanlı olduğunu, çok karmaşık olduğunu ben anladım. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir? Yani şiddet neden kaynaklanıyor ve biz bu şiddeti nasıl çözebiliriz? Bu noktada bize, bir psikiyatrist olarak, akademisyen olarak neler söyleyeceksiniz?

KAŞİF'e değindiniz, o ayrı bir şey. Ama Gaye Hanım, biraz beni cesaretlendirdi. Çok uzun zamandır söylemeyi düşündüğüm bir meseleyi burada dile getireyim: Kırsal kesimde yetişmiş bir insanım, şehirde yetişenlerin de çok farklı olduğunu zannetmiyorum. Ev hanımlığı bir meslek olarak görülmüyor. İngilizcede "housewife" bizde ev hanımı. Halbuki ev hanımlarının ekonomiye katkısı şu ana kadar hiçbir yerde çalışılmadı, dünyanın hiçbir yerinde, Türkiye'de de çalışılmadı. Yani ev hanımlarının yaptığı iş, pekâlâ ağır bir işçilik, bir meslek olarak değerlendirilebilir mi?

GAMZE TAŞCIER (Ankara) - Ev erkekliği de meslek olabilir ama.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Efendim?

GAMZE TAŞCIER (Ankara) - Ev erkekliği de meslek olabilir.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Olsun efendim, benim ona bir itirazım yok.

Şimdi, ben ev hanımlığını küçümseyen anlayışı eleştirmek için söylüyorum. Yani eğer öyle bir şey varsa tashih edelim.

GAMZE TAŞCIER (Ankara) - "Eve hapseden anlayışı" dedik.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Eve hapsetme olarak da nitelendirme, bu bakış açıları farklı olabilir.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Gamze Hanım, sözleriniz varsa...

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Ben bu konuda Nevzat Hocamın fikirlerini de merak ediyorum. Ev hanımlarının ekonomiye katkısı, ev hanımlarının yıpranmışlığı ve ev hanımlarının ekonomik bağımsızlığı açısından ev hanımlığının bir meslek olarak tanımlanmasının ve değerlendirilmesinin yararı yahut zararı konusundaki görüşlerinizi merak ediyorum.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Hacı Ahmet Hocam, toparlarsan...

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Son cümlemdi Sayın Başkanım.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Hadi bismillah.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Saygılar sunuyorum.