| Komisyon Adı | : | (10 / 96, 234, 409, 501, 698, 1743, 1747, 1912, 2187, 2203, 2303, 2353, 2389, 2477, 2673, 2675, 2697, 2830, 2976, 2979, 3019, 3109, 3206, 3430, 3476, 3479, 3482, 3484, 3485, 3493, 3504, 3505, 3508, 3510, 3685, 3723, 3918, 3919, 3920, 3921, 3922, 3923, 3924) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, Sinop Barosu Başkanı Hicran Kandemir, İstanbul 2 Nolu Barosu Başkanı Gönül Yıldız, Ankara Barosu Gelincik Merkezi Başkanı Aslı Koçak Arıhan ve Siirt Barosu Kadın Hakları Komisyonu Üyesi Ecehan Polat tarafından yapılan sunumlara ilişkin görüşme |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 10 .06.2021 |
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Değerli Başkanım, çok değerli baro temsilcileri; hoş geldiniz.
Metin Bey, ben sizi özellikle bir siyasetçi olarak gıyaben takip ediyorum. Burada sesinizi yükseltmeden fikirlerinizi fikir sesi yüksekliğiyle, fikrin o kendine has ağırlığının yüksekliğiyle dile getiriş biçiminizi özellikle tebrik ediyorum. Bu işin felsefesini yaptınız yani temel argümanlar üzerinden konuştunuz, bayılırım ben bu işin felsefesini yapmaya, çok hoşuma gidiyor, terimleştirme, felsefesi hakikaten bu iş çok önemli; bu konularda bir iki soru sormak istiyorum.
Bir zamanlar bu ülkede bazı siyasiler her mahallede işte şöyle birileri yetiştireceğiz, ülkeyi de küçük bilmem nere yapacağız filan diye konuşuyorlardı, demeç veriyorlardı; şu anda "evrensellik" adı altında ülkeyi tamamen ülkenin değerleriyle çatışan bir başka topluma ve bir başka toplumla alakalı devletlere teslim etme gibi iyi niyetli -tabii bu, art niyetli değil- bir çabanın olduğunu ben görüyorum. Tabii, taklit, öykünme iyi bir şeydir ama bir yere kadardır, eğer özgünleşemezseniz en iyi taklit bile taklitten öte bir şey değildir. Dolayısıyla, burada ciddi bir sıkıntı olduğunu ben görüyorum. "Türkiye'nin boyun ağrıları" diye harikulade bir yazısı vardır rahmetli Nuri Pakdil Bey'in, Türkiye'nin Batı'ya bakmaktan boynunun tutulduğunu ve normal hareket ettiremediğini, vücuduyla beraber dönmek zorunda kaldığını ifade eder özü itibarıyla. Kusura - bakmayın ama sizin biraz boynuz tutulmuş, istatistik olarak söylediniz efendim "Akademik olarak çalıştığım için böyle." dediniz, ben size ISTAT raporları üzerinden birtakım bilgiler vereceğim. ISTAT, İtalya İstatistik Kurumu Sayın Başkanım. Sayın Başkan, yanlış anlamadıysam -tutanaklara da tekrar bakılır- dedi ki: "İtalya'da şiddet önlenmiştir." Ama ben size burada ISTAT'ın raporlarını veriyorum: 2018 yılında ISTAT'ın, İtalyan İstatistik Kurumunun raporlarına göre 133 kadın cinayete kurban gitmiştir. 2019'da 111 kadın cinayeti olduğu -ilk yedi ayın ben bilgilerine ulaşabildim- ve katillerin de genellikle kurbanların yakınları olduğu bu raporda açıkça ifade ediliyor. Yüzde 61,3'ü eşi veya partneri, yüzde 11 eş, eski eş veya sevgili yüzde 7 olarak ifade ediliyor. Dolayısıyla, İtalya'da Akdeniz ülkelerinin karakteristik özelliği vardır, psikolojik olarak birbirimize benzetiliriz, efendim, sosyolojik olarak benzetiliriz. İtalya ile Türkiye'yi kıyasladığınızda "İtalya'da önlenmiştir, Türkiye'de önlenememiştir." dediğimizde böyle bir durumla karşı karşıya kalıyoruz, üstelik yine kadın cinayetlerinde İtalya'da 2020'de pandemi dolayısıyla yüzde 119 oranında artış tespit edildiği de yine ISTAT tarafından raporlanmış. Bu bilgiler de zannediyorum benim anlayamadığım bir yön var veya bir yanlışlık var.
Ben, burada konuyu tartışırken "evrensellik" adı altında "Batı'ya teslim olma." diye ifade ettiğim şeyi birazcık açayım, şöyle bir şey var: Sorunun çözümünde ülkenin ve milletin dinamiklerini harekete geçirerek bizim kendi öz değerlerimiz üzerinden yürümek sizce daha akılcı bir çözüm değil midir? Yani toplumun değerleri yıpratılarak, değerleri üzerine saldırılarak ve değerlerimizin içi boşaltılarak, birtakım terimlerin içi çok değişik şekilde doldurularak bu sorunun üstesinden gelebilir miyiz? Tamamen başka ülkelere, başka değerlere teslim olmakla mı bu çözülür yoksa başka türlü mü çözülür? Tabii, bende çok bilgiler var, birtakım şeyler söyleyeceğim ama isim vermekte burada beis görüyorum, onun için üstü kapalı geçeceğim. Bu ülkede 1980'den önce, anarşik olayların olduğu dönemde çok ciddi fikir tartışmaları, düşünce çatışmaları da olurdu. Sosyalizm evet ama filancalar sosyalizmi mi, falancaların sosyalizmi mi diyenlerin arasında bir de Enver Hocacılar vardı, ben o Enver Hocacıların kulaklarını çınlatıyorum "Bize özgü bir sosyalizm." filan diye bize anlatırlardı, uzun uzadıya izah etmek isterlerdi.
Şimdi Gelincik Projesi, evet, güzel; partnerlerinizi ben merak etmiştim, daha sonra öğrendik. Hicran Hanım'a şunu sormak istiyorum: Cümlenizi aynen, bire bir aldım, yetiştirebildiğim kadarıyla yazdım. "Devletin bütün kurumları mücadelenin içinde yer almalı." tespitinde bulundunuz. Almıyor mu? Neye göre almıyor? Çünkü biz burada devletin bakanlarını dinledik, kurumlarını dinledik, yasa koyucularını ve uygulayıcılarını dinledik; inanılmaz bir şekilde devlet bu konunun üzerine gidiyor. O açıdan bunu şu şekilde söylesek daha mı uygun olurdu, ona katılır mısınız: "Evet devlet bu konuda bütün kurum ve kuruluşlarıyla olayın üzerine gidiyor ama yeterli değil, daha da üzerine gitmesi lazım." demek çok mu zor? Yani yapılanları takdir etmek hakikaten bazen zor olabiliyor. Çözüm önerinizi de yazdım, "çözüm" dediğiniz ve şunu söylediniz: "İstanbul Sözleşmesi'ne dönmek." Mazhar, Fuat, Özkan'ın da kulaklarını çınlatıyorum, güzel bir parçaları, vardı zevkle dinlerdik; şöyleydi başlığı: "Sen neymişsin be abi!" Yani bu İstanbul Sözleşmesi'nin hakikaten öncesinde ne vardı, İstanbul Sözleşmesi imzalandığında ne oldu, ondan sonra çıkıldığında ne oldu? Bunun böyle somut... Hani soyut çok şeyi söyleriz, Gamze Hanım İstanbul Sözleşmesi'nin içeriğiyle ilgili, az önce seslerin yükseldiği sırada da çok değerli şeyler söyledi, ben gayet dikkatle dinledim yani bunları biz konuşuruz, konuşabiliriz. Fikirleri çatıştırmaya evet ama seslerimizi yükseltmeden gayet olgun biçimde bunları biz dile getiremez miyiz? Sadece çözüm önerisi olarak, bir Baro Başkanı olarak, koskoca bir şehrin Başkanı olarak İstanbul Sözleşmesi'ne atıf sizin için yeterli mi? Bu sorum da size.
Gönül Hanım'a özellikle sormak istediğim şeyler var: Eğitim, kurumsal hatlar, medya dili falan gibi şeyler söyledi, bir cinsel obje... Burada feminizmi temsil ettiğini söyleyen arkadaşlar da var, hem Gönül Hanım'la hem de onlara özelde tabii, daha sonra biz kendileriyle birlikte konuşuruz. Ya inanılmaz, çikolata reklamında kadın, dondurma reklamında kadın...
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Lastik reklamında kadın.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Yine, ben biraz daha eskilere gideceğim Sayın Başkanım, "Otomobillendir beni Macit" diye de bir reklam vardı bir ara, kadın duştan çıkar işte, sırtından affedersiniz bornozunu düşürür, ayakları arkadan yarısına kadar çıplak baldırları gösterilir filan ve ben size çok daha çirkinini söyleyeyim, Eskişehir'de bir çikolata fabrikası, o günün çok ünlü, erkeklerin hayalini süsleyen bir kadını mayo, bikiniyle içine soktu; ondan sonra çikolatayı dondurdular, çıkarttılar, ellişer gramlık tabletler halinde fahiş fiyatla sattılar. Yani bizim biraz bunlar üzerinde de durmamız gerekir kanaatindeyim.
Aslı Koçak Arıhan'a gerçekten çok teşekkür ediyorum içselleştirdiği için, olayı tamamen kendi meselesi gibi gördüğü için ve olaylardan hareketle bizde eksik olan kısımlara çok ciddi eleştiriler getirdiği, dikkat çektiği için. Ama şu eğitim meselesinde de küçük bir sorum olacak size, dün burada onun adını da ben terim olarak öğrenmiş oldum "canavarca hislerle öldürmek" varmış. Ben bunu, "canavarca hisle öldürmeyi" de çok tuttum ama eskiden "hunharca öldürmek" şeklinde bir tabir vardı, o da ağır bir tabirdi, bu da ağır bir tabir. Ya, "Bulut cinayetleri" diyorsunuz da niye hep bulutların üzerine fokuslanıyorsunuz? Bir de "Karabulut" cinayeti vardı, ona hiç fokuslandığınızı görmedim.
HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) - Münevver Karabulut.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Şimdi, bir şey daha söylediniz: "Kadınlar intihara eğilimli değildir -çok önemli- intihar edecekse niye sevgilisinin evine gidiyor, araştırılmalı." ama arkasından -doğru mu anladım- "şüphe sanıktan yana yorumlanır." doğru bir ilke. Dediniz ki: "Bunu delillerin toplanma aşamasında kullandılar." Bu olmaz, delillerin toplanması başka şeydir, muhakeme esnasında -siz avukatsınız, doğrusu ben size bunları söylemekten hicap ediyorum- şüphenin sanıktan yana yorumlanması başka bir şeydir. Dolayısıyla, eğer burada, delillerin toplanmasında bu ilkeye biz saldırırsak veya "Bu ilke yanlıştır." dersek büyük yanlış yaparız; o ayrı bir şey, bu ayrı bir şey.
Ekonomik güvenceyle ilgili inanılmaz işler yaptı bu Hükûmet. Biz 2002'den beri.... Sosyal yardımlar, en son rakam kaç oldu Sayın Başkanım? Çok sıkı takip eder.
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - 62 milyar sadece sosyal yardımlarımız var, 600 milyar sosyal koruma bütçemiz.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Şu anda evine devletten herhangi bir şekilde ücret veya maaş girmeyen yer yok. Dolayısıyla...
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Hacı Ahmet Bey, sözlerinizi toparlayın yani bitirmeniz gerekiyor, lütfen.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Hemen tamamlıyorum, toparlıyorum Değerli Başkanım.
Siirt Barosundan Ecehan Polat Hanım, sizin sunumunuzda ben birtakım şeyler gördüm, iyi incelemem lazım; Sayın Başkanın da dikkatini çekiyorum, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, böyle bir Komisyon, resmî bir yer. Eğer biz başka yerlerin sözcülüğü gibi bir şeyi hissedersek buna şiddetle karşı çıkarız.
SİİRT BAROSU KADIN HAKLARI KOMİSYONU ÜYESİ ECEHAN POLAT - Açıkça söyleyebilir misiniz acaba?
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Ben, size sadece 9'uncu maddeye bir daha bakmanızı söylüyorum. OHAL'le alakalı bir şeyler söylüyorsunuz.
HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) - 9'uncu madde sıkıntılı. Emin olun bir propaganda metninden öte değil.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Ben yine sesimi yükseltmeden, yine gayet sakin bir şekilde şunu da söyleyeyim: Eğitime vurgunuz çok önemliydi, az önce Sayın Başkan da dikkat çekti.
HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) - Tamamen propaganda metni bu!
GAMZE TAŞCIER (Ankara) - İfade özgürlüğü, niye propaganda olsun ki? Fikrini söylemiş, siz de katılmayabilirsiniz.
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Gamze Hanım...
Bakın, biraz evvel, bütün AK PARTİ Grubundaki arkadaşlarımızda...
AYSU BANKOĞLU (Bartın) - "15 yaşında evlenilebilir." diyen TİHEK Başkanına bir şey demediniz. 15 yaşında, çocuk yaşta evlilikleri onaylayan TİHEK Başkanı geldi buraya, onun sunumu felaketti. Ben "felaket" dedim, bana kızdınız.
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Sayın Bankoğlu, Sayın Bankoğlu...
ESİN KARA (Konya) - Sizin "felaket" dediğiniz gibi biz de buna "felaket" diyebiliriz, değil mi? Bence bu da felaket yani.
HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) - TİHEK Başkanına "ifade özgürlüğü" demediniz ama.
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Habibe Hanım, lütfen...
GAMZE TAŞCIER (Ankara) - O kurumun başındaki kişinin bireysel düşüncesi olamaz, kurumsal yetkili o.
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Arkadaşlar lütfen...
Hacı Ahmet Bey, buyurun, toparlayın lütfen.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Değerli vekillerim, değerli Komisyon üyeleri, çok değerli misafirlerimiz; eğitimin üzerinde ben de önemle duruyorum. Sizden bir gün önce biz HSK Başkanımızı dinledik. Verdiği rakamlardan, 2020 yılında 35 hâkim ve savcı adayına kadına yönelik şiddetin önlenmesiyle alakalı eğitim yaptıklarını, 524 bir, 58 bir olmak üzere adliyeye yolu düşmüş vatandaşa eğitim uyguladıklarını, Adalet Akademisinin değişik iki tarih aralığında yine 115 hâkim ve savcıya -aday değil- ailenin korunması ve kadına yönelik şiddetin engellenmesiyle ilgili eğitim verdiklerini ve Adalet Bakanlığı Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Dairesi Başkanlığının da yine 2020 yılının Kasım ayında -yani henüz 2021'in faaliyetlerinin başlamadığı anlaşılıyor- 98 hâkim, savcıyı eğittiğini görüyoruz. Demek ki burada baroların eğitim üzerinde biraz daha durmaları gerekiyor, devlet kurum ve kuruluşlarının bu noktada üzerlerine düşeni yaptıklarını görüyoruz.
Keşke geniş vakit olsa bütün arkadaşlarımızla oturup çay içerek, kahve içerek, sohbet ederek müzakere yapmayı canıgönülden arzu ederim. Tabii, her birimizin meşguliyetleri var. Metin Bey'le de aynı şekilde, diğer arkadaşlarımızla da aynı şekilde, onlarla da bazı konuları derinlemesine müzakere etmek isterim. Tartışmadan kaçmak, fikirlerin çatışmasından kaçmak asla sorunları çözmez, bilakis üzerine giderek, tartışarak, karşılıklı anlayış içerisinde ortak bir çözüme ulaşabileceğimiz kanaatindeyim.
Saygılar sunuyorum.