KOMİSYON KONUŞMASI

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ya, bu Genel Kuruldaki İç Tüzük hükümleri geçerli diye biliyorum ben. Yanlış değilse, komisyonda kaba ve yaralayıcı dil kullanılmaması asıldır. Mümkün mertebe nezih bir dil kullanmaya bendeniz çok dikkat ediyorum. Özellikle, bayanlar olunca da biraz daha titizleniyorum, zaten normalde böyle bir yöntemi takip ederim.

Ben, pek çok arkadaşımızın görüşlerine katılmıyorum. Onların da benim görüşlerime katılmadığı zamanlar olmuştur. Tamamı değildir bu çünkü hiçbir kimsenin yüzde 100 görüşüne karşı olamazsınız, yüzde 100 kabullenemezsiniz. Ama hiçbir arkadaşımın sözünü, ifadesini ben "facia" kelimesiyle, "felaket" kelimesiyle falan nitelendirmedim, nitelendirmeyi de düşünmüyorum. Böyle yapmanın da çok doğru olduğu kanaatinde değilim.

Şimdi, Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterimizin yaptığı sunumda hakikaten Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının tanınmasıyla ilgili gelişmeler çerçevesinde çok temel, başat sorunlara çözüm bulduklarını gördüm, hepimiz de biliyoruz bunları. Mahkemeleri de bir nevi denetlemiş gibi olmuşlar, onlarla ilgili de ben hayli mutlu olduğumu ifade etmek isterim. Bir de yasalaştırma çalışmalarıyla ilgili genel kanaatimi söyleyeyim: Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterimiz HSK 1. Daire Başkanımız -ayrıca Halil Hocam benim hem ilden, hem ilçeden hemşehrimdir; ayrıca kendisini de selamlıyorum, çalışmalar için teşekkür ediyorum- belirttiler, Şimdi, zannediyorum Murat Bey, bir yüksek lisans tezinin başlığı gibi bir şey gördüm "kişi hak ve hürriyetlerinde devletin pozitif yükümlülükleri" şeklinde, oraya biraz ağır bastılar. Bizde yasalaşma genellikle tercümelerle gidiyor, metin oluşturmada bir hayli zayıfız diyebilirim. Bu anlamda, bu terimleştirmeyi ben çok önemsedim yani devletin dikey ve yatay ilişkileri, pozitif ve negatif yükümlükleri noktasında bu nokta üzerinde biraz daha durulması gerektiği kanaatindeyim, bilmiyorum siz ne diyorsunuz.

Halil Hocama bir sorum olacak. Dedi ki: "Aile mahkemelerinin olmadığı yerde asliye hukuk mahkemelerine dava tevdi edilir." Birinci asliye hukuk mahkemesini -eğer 2 tane varsa- atlayarak biz ikinciye... Burada zannediyorum iş yüküyle alakalı bir dağılım söz konusu. Tabii, ben hukukçu olmadığım için mahkemelerin işleyişini de doğrudan doğruya bilmiyorum, "Acaba o konuyla alakalı doğru mu düşünüyorum?" diye kendisine bir soru yöneltmiş olayım.

Şimdi, burada bir iki husus var, onlarla alakalı şahsi kanaatlerimi söyleyerek soru kalıbına sokmak istiyorum. Ya, bu "kravat indirimi" meselesinde biraz fazla yüklendik. Bence, gerçekten haksızlık yapıyoruz çünkü bu hukukun en temel kurallarından bir tanesi, ağır cezalarda şüpheli durumlar varsa cezaların hafifletilmesi ilkesi bütün dünya hukuk sistemlerinde geçerli bir ilkedir. Dolayısıyla, biz artık mahkemedeki hâkime de -her ne kadar sayın 2 vekilimizin hatta 3 vekilimizin, başkanvekilimiz de dâhil olmak üzere kendilerine yapılan hakaretlerle alakalı mahkemelerden gördükleri muameleyle ilgili şikâyetleri varsa da- yargıya da güvenmeyeceksek, hâkime de itimat etmeyeceksek nereye itimat edeceğiz, onu söylemek istiyorum. Bu "kravat indirimi" konusunda ben aykırı düşünüyorum, en azından onu söyleyeyim.

Bir başka şey, ben özellikle ta ilk konuşmada her iki arkadaşımızın da -Yılmaz Bey'in de Ahmet Bey'in de- gelmelerini istemiştim çünkü uygulamanın içinden de birilerini dinleyelim dedik. Belki Yargıtay da Anayasa Mahkemesi de HSK da uygulamanın içinde ama özellikle onlar birebir davalarla muhatap oluyor diye ısrarla ben onların gelmesini istemiştim. Basit bir şey söyleyeyim bir arkadaşımız itiraz etti, dediğim gibi, buna farklı bakış açılarıyla bakılabilir. Emniyet Genel Müdürlüğü yapmış, valilik yapmış, şu anda da milletvekilimiz olan bir arkadaşımızın ifadesini söylüyorum: Hanımı, bu arkadaşımızın tanıdığı bir aile reisinin -çok özür dilerim- çapkınlıklarından bıkmış, en son şikâyet ediyor. Şikâyetle de evden uzaklaştırma kararı verilmiş mahkemece. Tabii, şikâyete maruz kalan zat valizini hazırlarken hanımı geliyor, diyor ki: "Nereye gidiyorsun?" "Şikâyet ettin, evden uzaklaştırma aldım, valizi hazırlıyorum ben..." "A, sen rahat durmazsın, ben bunun için şikâyet etmemiştim; çabuk valizi boşalt, evden bir yere çıkamazsın." "Hanım, mahkeme karar verdi, gitmem lazım, mahkemenin kararına aykırı davranamam." "Yok, bir yere gidemezsin." Hanım ile mahkemenin kararı arasında kalan trajikomik bir durumdur yani bunu, burada, özellikle ben fıkra gibi bir olay olarak anlatıyorum. Yılmaz Bey'in yapmış olduğu değerlendirmelerin çok da yabana atılır tarafı olmadığını söylüyorum.

Ha, biz, bir şeyin ortasını da bulamıyoruz arkadaşlar, ben bunu ısrarla söylüyorum. Eskiden geliyordu "Kızım, yavrum, evladım, bacım, kardeşim; kocandır, yapar eder; sen evine git, evini dağıtma." şeklinde bir uygulama vardı. Ondan dolayı da kadın cinayetleriyle karşılaşıyorduk, kadına şiddetle karşılaşıyorduk ve kocaların "Bu işten bir sonuç çıkmaz, nereye gidersen git." demeleriyle karşılaşıyorduk. 6284'ten sonra da biraz kantarın topuzu başka yönde kaçtı gibi gözüküyor; zannediyorum Yılmaz Bey'e soru olarak bunu tevcih ediyorum.

Benim çok merak ettiğim hususlardan bir tanesi adalet istatistikleri idi. Yargıtay Başkanımız çok güzel temas etti: "Bu özel çalışmayla benim vardığım sonuçlardır. Rakamlar kesin değildir; biraz yüksek biraz düşük olabilir." şeklinde bir ifade kullandı. Gerçekten biz çok aradık Adalet Bakanlığı istatistiklerini ama olay cinayet olarak, kadın cinayeti veya erkek cinayeti olarak ayrıştırılmadan kaydedildiği için işleme UYAP sisteminde biz bunlara ulaşamamıştık. Dolayısıyla, biz 6284'ün etki analizini şu ana kadar yapabilmiş değiliz. Bu konuda herkese sorumu yöneltiyorum: Yani, 6284'ten sonra şiddet olaylarında azalma var mı, yok mu? Bunu bize net olarak söyleme imkânınız olur mu?

Bunları belirterek, fazla da vakti zorlamadan; bir de randevum var, belki birazdan ayrılırım... Ama ben, burada arkadaşlardan çok şeyler öğrendiğimi, gelen yetkililerden çok şeyler öğrendiğimi bazı konularda bazı düşüncelerimi değiştirdiğimi, tashih ettiğimi, bazı konularda da "Yani bu böyle söylenmemeliydi, bu üslup uygun değil." şeklinde içimden birtakım itirazlarımın olduğunu da ifade ediyorum.

Saygılar sunuyorum.