KOMİSYON KONUŞMASI

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım, Komisyonumuzun değerli üyeleri; şimdi, ben bu Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımızın ve yetkililerinin ikide bir demokrasinin gelişmişlik seviyesini ya da demokratikleşmenin ölçütünü seçimlerde alınan oy sayısıyla ölçmelerinin gerçekten demokrasi kültürü açısından çok yanlış bir anlayış olduğunu söylemek istiyorum.

FATOŞ GÜRKAN (Adana) - Neyle ölçülecek demokrasi?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - İzin verirsen ben düşüncelerimi anlatayım.

Otoriter rejimlerin en büyük özelliği...

BAŞKAN - Sen başkasına izin vermiyorsun ama Ali Rıza Bey. Neyse hadi, öyle olsun...

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - O misafir artık.

BAŞKAN - Misafir değil, üyemiz artık, misafir üyemiz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Yok, misafir değilim canım, ev sahibiyim.

Otoriter rejimlerin en büyük özelliği, demokratik bir seçimle iş başına gelmiş olmalarına karşın, bir, kuvvetler ayrılığı; iki, hukukun üstünlüğü; üç, temel hak ve özgürlüklerin korunması gibi, demokrasinin olmazsa olmaz koşullarına uymamalarıdır. Karizmatik bir lider, hukuk düzeninin yürütmenin denetimi altına sokulması, muhalif basının sindirilmesi, halk desteğine ve ekonomik performansa bağlı bir meşruiyet arayışı otoriter rejimin temel özelliğidir. Şimdi, otoriter rejimlerde temel olan konu, herkesin telefonunun dinlenmesi değildir ama herkesin telefonunun dinlendiğine inanmasıdır.

Şimdi, bu sayılan hususlar bütün otoriter rejimlerin ortak karakterleridir. Otoriter demokrasilerde siyasal iktidarın meşruiyet kaynağı olarak halk iradesi gösterilirken -Yahya Akman gitti- halk iradesiyle kastettikleri husus da Parlamentodaki iktidar çoğunluğunun iradesidir. Oysa demokrasilerde temel mesele, çoğunluk kadar azınlık haklarının da korunmasıdır. Demokrasinin özü olan hukuk devleti, insan hakları ve azınlığı koruyan bir devlettir. Hukuk devletini kaldırdığınız zaman, ezilen bir azınlık olur. Oysa çoğulcu demokrasi, azınlığın da haklarını koruyan bir demokrasidir.

Yine, otoriter rejimlerin elindeki en önemli meşruiyet kozu plebisit ya da referandumdur. Oysa hepimiz plebisit ve referandumun çoğu zaman otoriterleşmenin aracı olarak kullanıldığını biliyoruz. Yine, bugün diktatör ülkelerde seçimlerin olduğunu ve seçimlerle sandıkların konulduğunu ve yüzde 90'lara kadar diktatörlerin oy aldığını görüyoruz. Bu, o ülkelerde demokrasinin olduğunu göstermez. O nedenle eğer bugün arkadaşlarımızın yaptığı şeyler gerçekten hukuk devleti ölçütlerinde doğruysa yarın iktidardan uzaklaştıkları zaman, bugünkü yaptıklarının yanlış olduğu anlamına gelmez bu. Yani, siz kalkıp da "Yaptıklarımız doğru, halk bize oy verdi." dediğiniz zaman, ben de size şunu söylerim: 12 Eylül 1980 referandumundan sonra Kenan Evren yüzde 92 gibi bir çoğunlukla Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı seçildi ve oyla seçilen ilk Cumhurbaşkanıdır, Recep Tayyip Erdoğan değildir. O da halkoyuyla seçildi eğer doğruysa, onu söylemek istiyorum. Yine, pek çok ülkelerde olduğu gibi...

BAŞKAN - Anayasa oylandı da öyle seçildi, o istisnayı söyle.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Madde vardı orada.

BAŞKAN - Bilen var, burada genç çocuklar var, belki onlar bilmezler.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Madde vardı orada, ben biliyorum, madde vardı, madde.

BAŞKAN - Tabii, "Seçilmiş sayılır." dedi yani.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Cumhurbaşkanı olacağı, orada madde vardı... Türk halkı Kenan Evren'e bilerek oy verdi, bilerek. İster korkuyla verdi ister dipçikle verdi ama bilerek oy verdi. Onun Cumhurbaşkanı olacağını biliyordu ama verdi.

BAŞKAN - Anayasa geçince geçmiş oldu.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Şimdi, Sayın Başkan, kusura bakma, seninle biz aynı yaşıtız, ben biliyorum o dönemleri. Belki sen "Evet" oyu verdin ama ben vermedim, onu da söyleyeyim.

BAŞKAN - Nereden biliyorsun canım?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Ben biliyorum senin "Evet" oyu verdiğini.

BAŞKAN - İftira bu.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Çoğunuz verdiniz çünkü.

Şimdi, arkadaşlar, mesele burada şu: Efendim, neymiş? Bu siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin kanun tasarısını, Anayasa değişikliği tasarısını Cumhuriyet Halk Partisinin bilmem nesi... Kapatılırsa kapatılsın ya, AKP mi kapatılıyor? Kapatılırsa CHP kapatılacak.

BAŞKAN - Olur mu canım, kıyamayız, öyle bir şey olur mu?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Eğer Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa'nın 68'inci ve 69'uncu maddesinde öngörülen kurallara aykırı davranıyor ise kapatılsın.

Şimdi, siz ne diyorsunuz bu değişiklikle? "Anayasa 69'un 4'ü kaldırılsın." diyorsunuz, bunu diyorsunuz. Ne kaldırılsın? Okuyorum: "Bir siyasî partinin 68 inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına..." Neymiş o 68/4? Okuyalım bakalım 68/4 neymiş: "Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez." Şimdi, siz ne diyorsunuz? "Bunlar olsun." diyorsunuz, "Bunları kaldıralım, bunlar olsun." diyorsunuz.

BAŞKAN - Onlar duruyor yerinde.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Hayır efendim, olur mu, Anayasa 69'un dördüncü fıkrasının delaletiyle bunları kaldırıyorsunuz siz.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Hepsi olduğu gibi duruyor Ali Rıza Bey.

BAŞKAN - Kalkmıyor, nereden kalkıyor?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Şimdi bırak Başkan, bunlar şeyde... Aynı önergeniz 2010'da da geldi. Şimdi, siz kimi kandırıyorsunuz ya? Yeter artık milleti kandırdığınız.

BAŞKAN - Ali Rıza Bey, şimdi, müsaadenle bak...

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Lütfen, ben konuşurken müdahale etme.

BAŞKAN - Hayır, hayır, sen konuş da yanlış bilgi veriyorsun, kalktığı filan yok.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Ya, bir dakika, ben yanlış bilgi veriyorsam doğrusunu söyleyeceksin.

BAŞKAN - Allah Allah canım, anladım da...

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Ya, doğrusunu sen verirsin Başkanım. Senin Başkan olman bana müdahale etmeni gerektirmez. Ben anlatayım, ondan sonra doğrusunu verirsin. Senin verdiğin bilgiler doğru oluyor da benimkiler nereden yanlış oluyor?

BAŞKAN - Sen yanlış söylüyorsun, ondan yanlış yapıyorsun kardeşim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Hayır, yanlış söylemiyorum. Sen de konuşmanda...

BAŞKAN - 68/4 yerinde, bu kadar basit, kalkmıyor.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - 2010'da senin bir konuşman var burada, senin de var konuşman burada 2010'da, bak ne diyorsun...

BAŞKAN - Ne diyoruz?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Bak ne diyorsun: "Başkan - 68'e 4 dediniz, 69 değil miydi?" "Hayır" diyor Şahin Mengü, "68/4, 69/5 bura." "Anladım." diyorsunuz. "Başkan - Tamamına atıf yapıyor, evet." diyor. Daha ne konuşuyorsun?

BAŞKAN - Hokus pokus yaptım... 4-5 ne demek Allah aşkına?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Bırak... Sen bugüne kadar var ya sana karşı hiç çalışmadan gelmişler, hep ötmüşsün sen.

Şimdi, beni dinle lütfen... Beni dinle lütfen...

BAŞKAN - Ayıp ediyorsun!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sen ayıp ediyorsun! Lütfen, beni dinle.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Ali Rıza Bey, bak...

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sabahtan beri burada CHP'nin kapatılması...

BAŞKAN - Haddini aşıyorsun!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Yahu, CHP'nin kapatılması sana mı düştü ya?

BAŞKAN - Bangır bangır bağırdın... Liderin değil mi kardeşim senin bangır bangır bağıran? Ben mi bağırdım? Sen bunu bana söylettin.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Anayasa'ya 68'i diyorum, bak... Kapatırsın... Bak, devam ediyorum şimdi, lütfen dinle Başkan.

BAŞKAN - Tövbe estağfurullah!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Ben başkasına benzemem. Lütfen, dinle!

BAŞKAN - Bırak şimdi... Benzesen ne olur, benzemezsen ne olur. Ne olacak?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Hâlâ konuşuyorsun yahu!

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Ali Rıza Bey, lütfen bak...

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Lütfen... Kardeşim lütfen...

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Bak "Lütfen." diyoruz... Lütfen... Kürsünün kendine göre bir şeyi var, lütfen...

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Ne demek yahu? Ya konuşsam, sussam ne yapacaksın? Beni mi döveceksin? Ben burada konuşuyorum, lütfen dinle.

BAŞKAN - Devam et, devam, dinliyoruz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Ayıp yahu!

Şimdi...

BAŞKAN - Şimdi, iyi ki son gün gelmişsin bu Komisyona, iyi ki; Allah denk getirmiş yani.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Başkan, lütfen, önce üyelere bir saygılı ol.

BAŞKAN - Bakın, biz bu arkadaşlarla yıllarca çalıştık, hiç böyle bir...

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Yıllardır nasıl çalıştığını biliyorum ben.

BAŞKAN - Bırak Allah'ını seversen yahu!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Biliyorum.

Esas olan arkadaşlar, esas olan yargı kararıyla değil, halk tarafından halkın oyuyla siyasi partilerin kapatılması. Esası olan budur. Ancak, Anayasa ve hukukun belirlediği ilke ve koşullarda kurulan bir partinin başta Anayasa olmak üzere, ülkenin yasalarına aykırı faaliyet göstermesi, bu çerçevede demokratik rejimi ortadan kaldırma amacını gütmesi, demokratik rejimi ortadan kaldırmak amacıyla, özellikle şiddet kullanma yolunu seçmesi durumunda o partinin kapatılması hukuk devleti olmanın gereği olarak zorunlu değil midir? Bence zorunludur çünkü demokratik rejimin sürdürülmesini tehlikeye sokacak eylem ve işlemlerde bulunmak partinin program ve projelerinin uygulamaya konulması konusunda demokratik araçlara başvurulması, şiddet kullanmak, bunu desteklemek, en başta hukukun ve demokrasinin kabul edemeyeceği bir yöntemdir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesiyle ilgili deminden şey yapıldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birbirinden bağımsız ve tümüyle ayrı iki esası, iki esas koşulun gerçekleşmesini istiyor. Bunlardan birisi parti programında yer alan siyasal program ve projenin gerçekleştirilmesi için demokratik araçların kullanılmaması, hukukun dışına çıkılması yani şiddet kullanılması, şiddet kullanılmasının teşvik edilmesi. İkincisi ise, ikinci esas, parti programında yer alan siyasi program ve projenin içerik olarak demokrasinin temel ve evrensel ilkelerine aykırı olmasıdır. Yani bir partinin şiddete başvurması veya şiddet kullanılmasını desteklemese bile demokrasiyle bağdaşmayan bir eylemin, bir toplum veya devlet projesi olması ya da böyle bir eylemi ve projeyi desteklemesi durumunda kapatılması veya faaliyetinin yasaklanması hukuken ve siyaseten doğru olduğuna işaret ediyor. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İspanya'da ETA terör örgütüyle organik bağının bulunduğu ve bu örgütü destekleyici eylemlerinin varlığı nedeniyle İspanya'ca kapatılan Batasuna'nın itirazını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi reddetmiştir. Yine, Türkiye'de Refah Partisinin kapatılması gerekçesinin doğru olduğuna karar vermiştir ve Refah Partisinin itirazını reddetmiştir. Arkasından Fazilet Partisi kapatılmıştır Türkiye'de ve Fazilet Partisinin kapatılmasına yönelik itirazı Fazilet Partisi sonradan geri çekmiştir.

Şimdi, Türkiye'de birilerinin muhalefetin gündemini belirlediği falan söylendi. Orada Fuat Avni'nin attığı mesajla gündem belirlendiğini, bilmiyorum hangi arkadaşımız söyledi. Fuat Avni muhalefetin gündemini değil iktidarın gündemini belirliyor bugün Türkiye'de, maalesef ona göre belirleniyor. Deminden de söyledim, siz bir taraftan demokratikleşmeyi savunuyorsunuz ve bunu demokratikleşme çerçevesi adında topluma sunmaya kalkıyorsunuz. Yine Yahya arkadaşım söyledi, 2010 Anayasa referandumunda 3 tane madde vardı. Biz o zaman partilerin kapatılmasına destek vermedik, tam aksine şunu söyledik: "Bir, Anayasa Mahkemesinin kuruluş ve işleyişi; iki, HSYK'nın yapısı; üç, siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin üç maddeyi çıkartın, diğer maddeleri getirin, onları kabul edelim." dedik. Ve nitekim biz haklı çıktık. O Anayasa değişikliğinin özü bunlardı. Nitekim, o Anayasa değişikliğinden sonra sadece Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun ve Anayasa Mahkemesine ilişkin uygulama yasaları çıktı, diğer 24 maddeye ilişkin uygulama yasası gündeme dahi gelmedi bugüne kadar.

Şimdi, biz bunlara itiraz ettik. Siz kabul ettiniz de ne oldu? Sayın Recep Tayyip Erdoğan Başbakan sıfatıyla verdiği demeçte Anayasa değişikliğinde özellikle Anayasa Mahkemesinin kuruluş ve işleyişiyle HSYK'nın yapısına ilişkin düzenlemede yanlış yaptıklarını söyledi ve o nedenle de bu dönemde geçmişte yaptığınız Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 180 derece tersini yaptınız, tamamen hukuku kenara iterek yeniden düzenleme yaptınız. Yani "12 Eylül 2010 Anayasası'nda halkın verdiği talimat çerçevesinde yaptık." dediğiniz HSYK yasasını tümüyle bir kenara attınız.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Venedik Komisyonuna bakıyoruz. Hep konuşuluyor. Aslında Venedik Komisyonunun üyeleri kimlerdir, Venedik Komisyonu hangi amaçla kurulmuştur, bu ayrı bir konu ama oradaki tek meşru ölçüt şu: Şiddet kullanılmasını Venedik kriteri o siyasi partinin kapatılıp kapatılmaması açısından getiriyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yönüyle de bu yönüyle ayırıyor. Ama başka ülkelere baktığımız zaman, örneğin Polonya. Polonya'da faşist bir parti kurmak yasak. Kurduğunuz zaman kapatılır. Komünist partisi kurmak da yasak. Kurduğunuz zaman kapatırlar. Programlarında "Nazizm, faşizm, komünizmin totaliter yöntemlerini ve uygulamalarını esasa alan parti kapatılır." diyor. Bu kadar açık. Portekiz; "Faşist ideolojiyi benimsiyorsa kapatılır." Portekiz, İspanya faşizme karşı mücadele ederek kurulmuş partiler. Yasa dışı araçların yardımı, ulusal bağımsızlık, siyasal demokrasi Portekiz devletinin bütünlüğü konusunda anayasayı ihlal ya da silahlı kuvvetlerin disiplinini bozma amacıyla hareket ediyorsa o parti kapatılır. "Yasa dışı kamu ahlakına..." Bakın, daha da enteresan. Yasa dışı kamu ahlakına ya da kamu düzenine aykırı amaçlar taşıyorsa o parti kapatılır. Portekiz ile İspanya Avrupa Birliği ülkesi değil mi, Avrupa Konseyinin üyeleri değil mi bunlar?

Yine, Almanya: Amaçlarına yani parti programındaki söylenenlere ya da tarafların tutumlarına, özgür, demokratik temel düzeni zedelemeye veya ortadan kaldırmaya ya da Federal Alman Cumhuriyeti'nin varlığını tehlikeye düşürmeye yönelen partiler Anayasa'ya aykırıdır, Anayasa'ya aykırılık konusunda Federal Alman Mahkemesi karar verir.

Yine, Flaman ülkeleri Belçika'da ırkçılık ve ayrımcılığı teşvik eden partiler para cezasına kavuşturulur.

Şimdi, arkadaşlar, ben insanım. Nasıl ki insanların mevcut hukuk kurallarına ve Anayasa'ya uyma zorunluluğu varsa tüzel kişilerin de, derneklerin de, şirketlerin de, bu arada siyasi partilerin de var olan hukuk kuralları içerisinde hareket etme zorunluluğu vardır. Bu Anayasa'ya ve hukuk kurallarına göre kurulmuştur siyasi partiler, o hâlde o anayasa ve hukuk kurallarına göre hareket etme zorunlulukları vardır. O Anayasa ve hukuk kuralları var oldukça da cezalandırılmalarından daha doğal hiçbir şey olamaz. Duygusallıkla hukuku çözemezsiniz. Hukuku böyle kalkıp da işte "Piyasalar şu oluyor..." Ben hatırlıyorum. Anayasa Mahkemesine kapatılma davası açılmış AKP'nin; bu doğrudur, yanlıştır, ayrı tartışırsınız bunu ama Sayın Hocam da bilirler "Aman efendim, kapatma kararı verirse piyasalar şöyle olur ya da böyle olur." Bunlar hukuku zedeleyen, hukuku yok eden anlayışlardır. Yani baskı altında karar verilemez.

O nedenle, nasıl ki insanlar hukuk kurallarına uymak durumundaysa, partiler de uymak durumundadır; bitti, gitti. Hiçbir demokrasi, hiçbir ülke kendisine yönelik bir özgürlüğü tanımaz. Şimdi, siz iktidar partisisiniz, "Şiddet olmasın canım." Ya, siz iktidarsınız zaten, sizin ayrıca -örnek veriyorum yani öyle yaptığınız anlamına gelmesin sakın, CHP de olabilir bu- iktidar partisinin ayrıca bir kuvvet kullanmasını, zor kullanmasını, silah kullanmasına gerek yok ki, zaten iktidar. Almanya'da Hitler yüzde 4'le geldi, başladılar; gitti, gitti, gitti yüzde 50'ye kadar geldi ama Hitler dünyayı kana buladı.

Şimdi, buradaki mesele şudur: Bir partinin gerçekten demokratik anlayıştan sapıp sapmadığıdır. Şimdi, siz partilerin kapatılmasına ilişkin kararları tartışırsınız; doğrudur, yanlıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi, Anayasa Mahkemesi tarafından, laiklik karşıtı hareketlerin odak noktası olmaktan mahkûm olmuştur. Bu mahkûmiyet size göre doğrudur, bir başkasına göre yanlış olabilir. Bunları tartışırız. İlla mahkeme kararları doğrudur diye bir şey de yok. Nasıl ki bir insan haksız bir şekilde yani hiç suçu olmadığı hâlde yıllarca hapishanede çürüyorsa bazen partiler de ya da şeyler de o tip haksızlığa da uğrayabilir. Şirket kapatılıyor, dernek kapatılıyor, o zaman niye bu şey kapatılmasın?

Şimdi, başka bir şey... Arkadaşlar, bakın, aramızdaki fark şu: Demin de söyledim, siz, millî irade olarak Türkiye Büyük Millet Meclisini almıyorsunuz. Hatta ben şunu çok açık söylüyorum, tutanaklara da geçsin, ben millî iradeyi sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak da kabul etmiyorum. Hukuk devletinde millî iradenin yansıdığı odaklardan bir tanesi Parlamentodur, doğrudur, hiç itirazım yok ama bir diğeri de o millet adına egemenlik kapsamında yargı yetkisini kullanan mahkemelerdir. Bizim sistemimiz kuvvetler ayrılığıdır yani efendim, her şeyin halk versin cezasını. O zaman adam öldürmenin cezasını da halk versin. Öyle bir şey olabilir mi?

Şimdi, komisyonla ilgili, kapatmanın komisyonuyla ilgili bir şey var; onu da hemen söyleyeyim. Sayın İyimaya'nın bir görüşü: Sayın İyimaya "Aynı yarışıyorsunuz, aynı grupla -2009'da TESEV'in toplantısında diyor- yahu birbiriyle yarışan iki grup ya da iki insan birbirinin kapatılmasını istiyor. Bundan daha ahlaka aykırı -yani burada var da- bir durum olamaz." diyor.

Şimdi, arkadaşlar, parti kapatma bir yargısal işlem, siyasal bir faaliyet değil, yasama faaliyeti değil. Şimdi, ben onu şöyle benzetiyorum, yanlış benzetebilirim: Bir çocuk hırsızlık yapıyor, çocuğun cezasını verme hakkını ve yetkisini ailesine veriyorsunuz. Zaten siyasi parti Türkiye Büyük Millet Meclisinin unsurlarından bir tanesi yani bu siyasi partinin işlediği iddia olunan suçtan dolayı kapatılma kararını verip vermemeyi o siyasi partinin mensubu olduğu aileye veriyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisine veriyorsunuz. Yani bir yerde Türkiye Büyük Millet Meclisini savcının yerine geçiriyorsunuz. Bu, aslında, sizin son zamanlarda, bu iktidarın -sizin demeyelim, yanlış olur- son zamanlarda hâkim ve savcının yerine yürütme organının temsilcisi olan polis ve valileri, emniyet müdürlerini koymaktan farklı olmayan bir anlayıştır. Şimdi ben oturacağım Komisyonda, örneğin sizin kapatılmanızı isteyeceğim yani "kapatılsın" diyeceğim ya da siz "kapatılsın" diyeceksiniz. Yani bu çok saçma bir şey geliyor bana yani kabul edilebilir bir durum değil. O nedenle burada mesele şudur: Kapatma nedenleri konusunda farklı tartışmalar, farklı görüşler olabilir ama özellikle Anayasa'nın 69'uncu maddesinin dördüncü fıkrasının işaret ettiği 68'deki dört hükümlerinin kaldırılmasına yönelik "Bunlar kaldırılsın." demek, benim bu Anayasa üzerine yemin etmiş olan bir milletvekili olarak onu kabul etmem mümkün değildir, bu bir.

Bir de bunun getiriliş zamanlaması. Ya, arkadaşlar, bunu getirdiniz, aylarca... Ben bıktım, çok açık söylüyorum Sayın Başkanım, biraz da kusura bakma, isyanım belki ondan, bıktım, 2007'de bu Parlamentoya girdim, "Anayasa", "darbe", "Anayasa", "darbe", hep bunları tartıştık. Ya, fıttıracağım artık ya, bu memlekette başka sorun yok mu? Bugün yaşanan sorunların hepsi Anayasa'dan mı kaynaklanıyor? Hayır, Anayasa'da olmayan, bizim kendi kanunlarımızda bir sürü faşist düzenlemeler var. Bunlar niye kalkmıyor? Sayın Yahya Akman "Seçim barajını biz mi getirdik?" diyor. Peki, bu Anayasa'nın hükmünü siz mi getirdiniz? Yani illa siz kendi getirdiğiniz şeyleri mi değiştiriyorsunuz? Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'nı siz mi getirdiniz, onu kaldırıyorsunuz, düzeltiyorsunuz. Elbette siz getirmediniz ama burada tartışmamız gereken konu şu: Antidemokratik midir, değil midir? Antidemokratikse kaldıracak mıyız, kaldırmayacak mıyız? Şöyle bir anlayışı doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum: "Canım, bunu biz mi getirdik?" Tabii ki siz getirmediniz, sizin getirmediğinizi herkes biliyor. Bunu 12 Eylül Anayasası getirdi ama Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası da 12 Eylülde geldi. O nedenle, burada, bizim bu Anayasa'nın, 12 Eylül darbe Anayasası'nın, faşist Anayasa'nın bireylere tanıdığı hak ve özgürlükleri dahi kullanamıyorlar bugün. Bunları kullandıkları için terörist muamelesi gören cezaevlerinde pek çok insan var. Bunlar varken, seçim barajı varken "Efendim, biz, siyasi partilerin kapatılmasının önündeki engelleri kaldırıyoruz, siyaseti demokratikleştiriyoruz." iddiasıyla yola çıkmak doğru değildir. Hele hele bunu Cumhuriyet Halk Partisinin kapatılma tehdidi altında bulunmaktan kurtarmak anlayışıyla yapıldığını savunmak mümkün değildir. Ben çok açık söylüyorum, Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekili olarak söylüyorum, ömrünü, gençliğini, en genç yıllarımı bu partide harcamış biri olarak söylüyorum: Ben bu partiye milletvekili ya da belediye başkanı olmak için gelmedim, 17 yaşından beri bu partinin her kademesinde görev yaptım, çok açık ve net söylüyorum, Anayasa'nın 68/4, 69/4 maddelerindeki durumları ihlal ediyorsa Cumhuriyet Halk Partisi, kapatılmayı gerektiren anayasal işlemler işliyorsa kapatılsın.

Teşekkür ediyorum.