KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben sırf kayıtlara geçsin anlamında birkaç şeye dokunmak istiyorum.

Şimdi, tabii, Türkiye'de tarım kağnıyla tarla sürmekten başladı sadece Cumhuriyetin ilk yıllarında, 1950'lilerle bitkisel ürün ekmeye tam anlamıyla başladık ve son on beş yirmi yılda da Türkiye ciddi bir ivme kazandı, bunları kabul etmemiz lazım.

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) - Dünyada ciddi bir gelişme var, Türkiye'de de olacak.

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) - Evet ama Türkiye şöyle bir ülkeydi: Yani, Türkiye tasarrufu olmayan, kendi birikmişi olmayan, teknolojisi olmayan bir yapıdan bugünlere geldi, bir kere bunu kabul etmemiz lazım ve son on beş yirmi yılda da çok ciddi yol katetti. Özellikle iktidarımız döneminde, tabii, birikmişimiz, tasarrufumuz olmadığından dolayı Ziraat Bankasının burada ciddi destekleri oldu. Ve tabii, bir yatırım yapmak için ya birikmiş bir paranız olacak, tasarruflarınız olacak veya kredi kullanacaksınız. Yani az önce bahsettiğiniz çiftçi eskiden utanırdı, utanırdı ama sadece buğdayını, arpasını ekerdi, kendine yetecek kadar birkaç hayvanıyla geçimini sağlardı. Yani, tarım bu durumdaydı ama bugün tarım Türkiye'de hakikaten ciddi bir potansiyel yakaladı. Destekler yetersizdir, kredi faizleri yüksektir, bunların hepsine amin, hepsi konuşulur ama Türkiye'de tarım bir noktaya geldi kullandığı ilacıyla, sulama sistemleriyle, gübreleme sistemleriyle, mekanizasyonuyla. Ben yedi göbekten beri tarımla uğraşan bir çiftçi ailenin çocuğuyum ve tüm işim tarıma dayalı. Nereden nereye geldiğimize bakıyorum, çok yol katettik. Buradaki en fazla katetmeyi de belli dönemlerde yaptık; 50'li dönemlerde traktörle tanıştık, AK PARTİ iktidarında da hakikaten sulama sistemlerimizle. Şu an tüm damlama sistemleriyle sulama yapıyoruz. Ben size bir anımı anlatayım. İsrail'den bir firma gelmişti, "Ya, bu portakal bahçelerine su basmış." diyordu. O şekilde bir sulama yapıyorduk. Bugün tüm bahçelerimizi, tüm tarlalarımız, pamuk dahi, mısır dahi damlamayla yapılıyor. Bunlar ciddi gelişmeler. Şimdi bizim bunu kurma imkânımız mümkün değildi eğer Bakanlığın sübvansesi olmasaydı. Ziraat Bankası orada sübvansesini alıyor ama kalan kısmına da bize yedi yıllık, beş yıllık imkânlar sağlamasaydı bizim bunu yapma şansımız yoktu. Onun için, tarım bir yere gelmiştir. Faizler konuşulur, yüksektir, ayrı konu. Krediler daha artırılmalıdır, daha çok tarıma dayalı sanayiye destek verilmelidir, amin, bunların hepsine kabul ama az önce... Şimdi, Haydar Bey'le ben bilişim konusunu konuşamam, o konuda dolu bir arkadaşımız ama tarımla ilgili burada her arkadaşımızla konuşurum.

Şimdi, bu ürünler, az önce bahsettiğiniz ürünler, soya fasulyesidir, pamuktur, mısırdır, bunlar birbirinin yerine geçen ürünler, konvertibl ürünler. Şimdi, Türkiye'de sulanabilir alanı yüzde 65'e çıkarttık biz. Bu ciddi bir oran. Şu an Güney Doğu'da ve Doğu'da ciddi de barajlar açılıyor. Burada çiftçi mısır ektiği araziye ya mısır ekecek, ya pamuk ekecek, ya soya ekecek, ya ayçiçeği ekecek. Yani bunlar sulanabilir ürünler. Yani buğdayla kıyaslayamazsınız bunu ama pamuk para etmiyorsa insanlar mısıra kayıyor, mısır para etmiyorsa soyaya kayıyor. Onun için bunu düzeltmemiz lazım.

Burada toplulaştırma konusu yine geçti. Toplulaştırma şu demek değil -yani Mehmet Bey de orada yanlış bir ifade kullandı- toplulaştırma şu arkadaşlar: Şimdi, benim atadan, dededen kalan arazim on parsel, her parselde hissem var, rızâî taksimle bir yeri ekiyorum. Bu düzeltiliyor, hangi parseli ekiyorsam tapum oradan veriliyor. Bunun ne faydası var? Bir: Tarlamın ekonomik değeri artıyor. İki: Bir kredi kullanacaksam bunu teminat olarak gösterebiliyorum. Öbür türlü hisseli bir arazide ne bankanın işine yarıyor bu iş ne de çiftçinin işine yarıyor. Sıkışıp, arazini satacak olsan 10 liralık araziyi 3 liraya satıyorsun. Bu önemli bir hizmet, toplulaştırma. Burada şu önemli arkadaşlar: Bakın, ben...

TURGAY DEVELİ (Adana) - Sayın Vekilim, ben bir şey sormak istiyorum.

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) - Tabii, tabii, buyurun.

TURGAY DEVELİ (Adana) - 5 dönümden aşağıda olan tarla ve bahçelerin resen çiftçinin, köylünün elinden alınması, bir de hazine arazilerini eken biçenlerin bu toplulaştırma yoluyla mülkiyetinin el değiştirmesini de anlatırsanız sevinirim.

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) - Tamam, anlatayım arkadaşlar.

Şöyle arkadaşlar: Kaç dönüm araziniz varsa size teslim edilecek fakat 20 dönümün altındaki araziler bölünemediği için... Burada yasa var, bunu Meclis çıkarmış.

TURGAY DEVELİ (Adana) - O yasadan bahsediyoruz, niyesini soruyoruz.

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) - Hissedarlara bölünüyor bu, burada toplulaştırma yapamıyorsun. Yani, 20 dönüm altındaki arazide 4 kardeşsen "Beşer dönüm yeriniz bura." diyor.

BAŞKAN - Kardeşler arasında bütünleştiriyor.

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) - Kardeşler arasında bırakıyor, devlet eline almıyor veya herhangi bir şahsa devretmiyor. Yani, orada bir gasp ihlali yok, bu yanlış bir bilgi.

TURGAY DEVELİ (Adana) - 5 dönümün altındakilerden bahsediyoruz.

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) - Fark etmiyor. Yeriniz veriyor, kimseye gasp etmiyor yerinizi, edemez zaten.

BAŞKAN - Yani, aile bireyleri arasında dağılımı...

ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) - Yani, büyük bir dilim kalsın diye amaçlanıyor.

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) - Tabii, 20 dönümün altı toplulaştırmaya girmiyor zaten, mevcut hâliyle kalıyor elinizde o.

TURGAY DEVELİ (Adana) - Ben ondan bahsetmiyorum ki Sayın Vekilim. Mevcut 5 dönümün altında kalandan bahsediyorum. Toplulaştırma...

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) - Tamam, girmiyor, veriyor yerinizi, 5 dönüm olarak veriyor, orada bir problem yok.

BAŞKAN - Satış yaparsanız aile bireylerinden birisine aktarıyorsunuz.

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) - Tamam, senin şu an mevcut 5 dönüm bir arazin varsa, 3 dönüm bahçen varsa yine 3 dönümünü veriyor, o kadar. Tapu ölmez arkadaşlar, bu miras kanunu.

TURGAY DEVELİ (Adana) - Siz kanunu okudunuz mu?

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) - Tabii, ben biliyorum. Sen eğer o arazini satacaksan 20 dönümün altı toplulaştırmaya girmediği için hissedarına satıyorsun, kardeşindir, ablandır, şeydir, öyle toplulaştırıyorsun onu.

BAŞKAN - Tarım sektöründe ölçek ekonomisi.

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) - Biraz da konuyu dağıttık, kusura bakmayın Sayın Genel Müdürüm. Bunları sırf kayda geçsin diye söylüyorum.

İkincisi, hazine arazileriyle ilgili konu da şu: 10 bin dönümlük bir köyde değişik parsellerde değişik hazine arazileri var. Devlet de burada kendi arazisini o 10 bin dönüm içerisinde tek bir parsele getiriyor ve dağınık bir şekilde nerede olduğu belli olmayan bu arazileri tek parsele getirip o köyde... Yani atıyorum, o köyde 500 dönüm hazinenin arazisi varsa 10 bin dönümün içinde ve bu 100 kişinin elindeyse "Bu, bu şekilde olmaz. Ben yerimi bir parsel olarak alırım, bunu da ihaleye çıkarırım; kim almak istiyorsa gitsin kiralasın." diyor. Yaptığı işlem bu.

TURGAY DEVELİ (Adana) - Ben de bunu anlatmaya çalışıyorum.

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) - Bunun yanlış neresinde?

TURGAY DEVELİ (Adana) - O 500 dönümü kullanan 100 çiftçi ailesinin elinden toprakları alınacak, ben de bunu söylemeye çalışıyorum, işte siz de bunu söylüyorsunuz.

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) - Hayır, bunda yanlış bir şey yok, girsin kiraya, yüzü de ortak alsın, kursun şirketini çalıştırsın. Yani öyle bakamazsınız arkadaşlar buna, değil, böyle, sistem bu şekilde. Sonuç itibarıyla, tarımla ilgili bunlar kayda girsin diye söyledim, konu yanlış mecraya girdi çünkü. Türkiye inşallah sulanabilir arazisini yüzde 100'e çıkarır ve pamuğunu da, soyasını da, mısırını da kendine yetecek kadar getirir. Fazla ithalatların sebebi... Mesela, az önce söyledi Haydar Bey, Türkiye 21 milyon ton buğday üretiyor, 8 milyon ton da ithalatımız var, toplam 30 milyon ton oluyor. Türkiye'nin iç piyasada kullandığı buğday 18 milyon ton civarında. Kalan buğdayın tamamı ihracata gidiyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - İstersen düzelteyim seni bu konuda.

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) - Yani, Türkiye ihraç yapan, artık un ihraç eden bir ülke konumunda, tarımsal sanayisi gelişen bir ülke konumunda ama konumuz Ziraat Bankası, biz tarımı isterseniz kuliste beraber de götürürüz arkadaşlar. Ben geçmiş konuşmalarımda da söyledim, benim geçmiş dönemde zirai kredim şube limitini aşardı, bölgeye gelirdi, bizim hasat dönemimiz eylül, ekim ayıdır, tekrar kasımda buğday ekimiyle işlerimiz başlar, kredim temmuz ayında gelirdi Ankara'dan. Genel Müdürlüğe gönderilir. Öyle bir bürokrasi, öyle işlemler vardı ki ben Ziraat Bankasından iki ay kredi kullanabiliyordum. Anlatabildim mi? Yani, ihtiyacım olan parayı istiyorum, şube bölgeye yazar, bölge Genel Müdürlüğe yazar, ekim biter, artık mahsul hasata gelir, Genel Müdürlükten benim kredimin onayı gelir. Böyle bir Ziraat Bankasından bugün bu noktalara geldik. Ben tüm yönetimi, arkadaşları tebrik ediyorum. Faizler yüksektir, Türkiye'nin sorunudur, bunlarla ilgili...

TURGAY DEVELİ (Adana) - Bunun Ziraat Bankasıyla ne alakası var? Önceden paralar gemiyle geliyordu, şimdi bir tuşa basıyorsun, bir günde hesabında oluyor.

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) - Alakası yok, dosyanın onaylanması diyorum arkadaşlar.

TURGAY DEVELİ (Adana) - Ne alakası var?

BAŞKAN - Sayın Develi, bu başarı bütün ülke için, hepimiz gurur duyalım.

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) - Ben başka bir şey diyorum, dosyanın onaylanması diyorum. O vesayetçi yapı bankalara da sızmıştı, sanki biz devletin parasını alıyoruz, bunu çarçur ediyoruz anlamında bir bakış açısı vardı Ziraat Bankasında, tüm kamu bankalarında.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Hayır, öyle bir şey yok ya.

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) - Çiftçi bankaya -eski çalışan arkadaşlar varsa bilir- gittiğinde -kıyaslama anlamında söylüyorum- sanki devletin bir malını çalıyormuş gözüyle bakılan bir yapıdaydı. Bugün çiftçi başı dik şekilde gidiyor "Bu, benim ihtiyacımdır, bunu vereceksiniz." diyor, alıyor.

Tekrar teşekkür ediyorum, başarılar diliyorum.