| Komisyon Adı | : | KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 11 .02.2015 |
TURGAY DEVELİ (Adana) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarımız; bu öneri aslında Sayın Genel Müdürün de verdiği cevap Türkiye'de bankacılık sektörü başta olmak üzere Ziraat Bankasının da ana iştigal alanlarından olan tarımın desteklenmesi politikasında Türkiye'nin nasıl bir yanlış yol ayrımına girdiğinin göstergesi. Sayın Genel Müdürün verdiği cevapları tutanaklardan bir kez daha dikkatle okumanızı dilerim. Burada Sayın Genel Müdür tarım sanayisine daha çok bundan sonra destek vereceklerini ve bankacılık alanında da dış kredilere, borçlanarak ürün, kaynak çeşitliliğini sağlayacaklarını söylüyor.
Şimdi, burada Sayın Genel Müdürün ya da yönetim kurulunun bankayı kötü yönettiğini söylemiyorum, kendilerine verilen görevi yerine getirdiklerini söylemeye çalışıyorum. 1999 yılında Türk ekonomisinde yeni düzenlemeler yapılırken bunlar, bu görevler, bu gelinen sonuç zaten öngörülmüştü. Ziraat Bankasının diğer kamu bankalarıyla beraber misyonun bundan sonra nasıl bir yol haritasına dönüşeceğini, nasıl yol haritası izlenerek yeni misyonu IMF'e sunulan niyet mektuplarıyla çizilmişti, 1999 yılında. Burada o dönem bu niyet mektuplarını yazan Anavatan Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ya da Demokratik Sol Parti fark etmiyor. Onlar bu niyet mektubunu sundular, bugün de AK PARTİ'li bürokratlar, milletvekilleri idaresindeki Hükûmet bunları uyguluyor. Burada bir niyet söz konusu değil, çizilen bir ekonomik model var, buna uygun çalışmalar yapılıyor.
Son günlerdeki Merkez Bankası tartışmalarına da atıfta bulunarak devam etmek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı sıklıkla Merkez Bankasının siyasi iradenin dışında davrandığını, ülke ekonomisini düşünmediğini vesaire söylüyor. Bu kendisinin de aslında önceden görüp görmediğini bilmiyorum. Yine aynı 1999 yılında bankacılık alanında ve diğer alanlarda olduğu gibi yapısal dönüşüm projeleriyle küresel finansın Türkiye'ye dikte ettiği yasaların bir sonucu. O yasaları -bilmiyorum, tarihini tam olarak hatırlamıyorum- bu Meclis kabul etmişti ve SPK gibi Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu gibi, TMSF gibi ve buna benzer kurumların, Tütün Kurulu gibi kurullara dokunulmayacağını, bunun siyasi iradenin dışında bir işleyişe dönüştürüldüğünü Sayın Cumhurbaşkanı da biliyor. Şimdi kendisi bunun acılarını yaşayınca, sıkıntılarını yaşayınca bunu feveran olarak dile getiriyor. Merkez Bankası Başkanını görevden alamıyorlar. Neden? Çünkü bu yasalar IMF tarafından Dünya Bankası tarafından, küresel finans tarafından Türkiye'ye bu şekilde dikte ettirildi. Sayın Cumhurbaşkanı da haklı olarak bunun feveranını yapıyor.
Şimdi neydi bu yasalar arkadaşlar?
AYDIN BIYIKLIOĞLU (Trabzon) - O sizin döneminizde, önceki dönem değildi. Bahsettikleriniz önceki dönem.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bizim dönemimiz değil.
AYDIN BIYIKLIOĞLU (Trabzon) - İstediğimiz zaman görevden alabiliriz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bizim öyle bir dönemimiz olmadı.
AYDIN BIYIKLIOĞLU (Trabzon) - Neyse zihniyet olarak...
TURGAY DEVELİ (Adana) - Zihniyet bazen Genel Kurulda...
BAŞKAN - Sayın Derviş'in CHP'den de milletvekili olduğunu düşünerek Aydın Bey herhâlde ifade etti onu.
TURGAY DEVELİ (Adana) - O dönem CHP'den milletvekili yoktu. Mecliste yoktu.
BAŞKAN - Kemal Derviş daha sonra CHP'den aday oldu ya.
TURGAY DEVELİ (Adana) - Daha sonra 2004'te. Zaten bunun sıkıntılarını...
MEHMET DOMAÇ (İstanbul) - Baraj altı kalmıştı CHP.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - On üçüncü yıla girdiniz, her şeyi biz yapıyoruz bu ülkede!
BAŞKAN - Sayın Develi, güzel bir sohbet ortamı oluşturdunuz.
Buyurun.
TURGAY DEVELİ (Adana) - Ben bazen bunu söylüyorum ama siz çok kızıyorsunuz, şahsınızla ilgili değil bu. Bir siyasi mantıktan bahsediyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi
-geçmiş dönemde de DSP, ANAP, MHP fark etmiyor- küresel finansın siyasi cariyeliğini yapıyor. Onlar ne derse ne getirirlerse biz de burada uyguluyoruz. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı bunun acısını çektiği için her gün Merkez Bankası diye feveran ediyor. İşte, o yasalardan kaynaklanıyor bu.
Bakın, ben size söyleyeyim, Sayıştay da burada önermiş, sıkıntıları anlatmış. Daha doğrusu yasal düzenlemeleri hatırlatmış. 2012 yılının raporunda Derviş yasalarının tek tek kanunların, kararnamelerin tarihlerini vermiş, bunların neye tekabül ettiğini anlatmış, söylemiş.
Şimdi, bakın, ben size bir hatırlatmada bulunmak istiyorum, Değerli Başkanım, sayın Komisyon üyeleri. Bankacılık sektöründe harcamaların kontrolü, finansman özel sektöre ve yeni yatırımlara açılması konusunda bankacılık sektörü düzenlenen temel alanlarından biridir. 17'nci stand-by döneminde 9 Aralık 1999 tarihli mektupta daha bundan on beş-on altı yıl önce biz diyoruz ki IMF'e, Dünya Bankasına: Biz bankacılık sektörümüzde Ziraat Bankasını bundan sonra şu alanlara yönlendireceğiz, şu şu alanlarda yoğunlaştıracağız. Ziraat Bankasının ve Halk Bankasının piyasa kurallarına göre işlemesi ve özelleştirilmesi 9 Aralık 1999 tarihli mektupla niyet mektubuna bu düşünceler yazılıyor.
Yine aynı şekilde 18'inci stand-by'da, niyet mektubunda aynı politikaların sürdürüleceğinin taahhüt edildiğini anlatıyoruz. Ben burada ne anlatmaya çalışıyorum? Ben bunun şu andaki Sayın Genel Müdür ve yönetim kurulu üyelerinin bankayı sadece sonuçları itibarıyla ellerinde yönetim mekanizmasında bulunduklarını söylüyorum, bunun kuralları on beş yıl önce birileri tarafından bize konuldu ve dayatıldı.
Gelelim, az önce Sayın Genel Müdürün anlattığı tarımsal kredilerle ilgili bize biçilen rol, Ziraat Bankasına biçilen rol. Bu rolde Sayın Genel Müdürün hiçbir şey yapma yetkisi yok, bu bir kural.
MUSTAFA GÖKHAN GÜLŞEN (Kastamonu) - Başkaları yönetiyor yani.
TURGAY DEVELİ (Adana) - Başkaları yönetiyor tabii, onu anlatmaya çalışıyorum. Tarım alanındaki desteklerin kaldırılmasıyla tarım sektörü devalüasyona açık hâle getirildi. KİT'lerin özelleştirilmesi ve desteklerin kalkmasıyla piyasa koşullarında ayakta kalamayacak işletmelerin tarımsal üretimi durdurmaları ve el değiştirmeye uygun duruma geldiği ortadadır. Şimdi, Kasım 2000 krizinden sonra verilen 18 Aralık 2000 tarihli mektupta ise: Tarımda destekleme fiyatlarının eskiye göre daha düşük tutulduğu, kredi sübvansiyonların -az önce anlatmıştı Sayın Genel Müdür- tamamen kaldırıldığı, ayrıca Şeker Kanunu'nun 15 Şubat 2001'e kadar Meclise sunulacağı, 15 Mart 2001'e kadar onaylanacağı, 6 şeker fabrikasının Özelleştirme İdaresine devredileceği... Bunların hepsi arkadaşlar yıllar önce bize getirildi, dayatıldı ve bu yüce Meclis de bunların hepsini kabul etti ve bankayı şimdi o kurallara göre yönetiyoruz.
Şimdi, hangi kurallara göre yönetiyoruz? Sayıştayın tespitinde ve soruda var. Diyor ki: Özel sermayeli bankaların artan oranda tarım sektörünü kredilendirmeye devam ettiği. Bu da bir sonuç arkadaşlar. Bu sonuç nedir? Bakın, Garanti Bankasının sektördeki payını nasıl arttırdığını tespit etmiş arkadaşlarımız. Denizbank'ı yapmışlar, ayrıca Yapı Kredi Bankasını, Finansbank'ın, Şekerbank'ın, Akbank bunların büyük çoğunluğu yüzde 100 sermayesi yabancı şirketler. Bunlar sektöre gidip payı artırırken bizim çiftlerimizi kıskaç altına alırken 2011 yılında Ziraat Bankası sektördeki payını ciddi oranda düşürmüş, azaltmış. Ne diyor: "Biz, yeni tarımsal sanayiye ağırlık vereceğiz." Onun altında yatan da şu değerli arkadaşlarımız, sayın Sayıştay üyeleri, bunu bilmenizde fayda var bence: Toprak Reformu ve Miras Kanunu'yla ilgili bir düzenleme yapıldı. Bu düzenlemeye göre, Türkiye'deki ekilebilir tarımsal alan 24 milyon dönüm, bunun 10 milyon dönümü 5 dönümün altında ve çok büyük bir bölümü de hazine arazisi, sadece bu kanunla bile 10 milyon dönümden fazla alan küçük çiftçinin elinden alınacak önümüzdeki yıllarda, buna hep tanıklık yapacağız ve tarımsal şirketlere dönüştürülecek. Milyonlarca köylü mülksüzleştirilecek, ya maden ocaklarına sürülecek, orada ölüme mahkûm edilecek ya da büyük şehirlere ucuz iş gücü olarak gönderilecekler. 10 milyon dönüme yakın alan da tarımsal reform adı altında, tarımsal sanayileşme adı altında uluslararası şirketlere, onların ulaşımına açılmış olacak.
Özetle şunu söylemek istiyorum sonuç itibarıyla: Bu bir politika. Burada, elbette, Ziraat Bankasının kredilerini konuşacağız, Sayıştayın önerilerini tartışacağız, batık kredileri, alacaktaki kredileri, takipteki kredileri konuşacağız ama Ziraat Bankası, Türkiye'nin can damarlarından, en önemli güçlerimizden bir tanesi. Ziraat Bankası da on beş yıl önce başlayan bir süreçle başka bir politika uygulamaya mahkûm edildi ve korkarım ki, hep beraber yaşayacağız, önümüzdeki süreçte bunun acılarını Türk köylüsü, Türk milleti, hepimiz çok acı şekilde yaşayarak göreceğiz.
Teşekkür ediyorum.