KOMİSYON KONUŞMASI

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Başkanım, teşekkür ederim.

Bugün değerli hocalarımızı dinledik, sizin bugünkü sunumunuzla -yaklaşık 10 oturum oldu, bu oturumlar daha çok teknik konular üzerine gitti- ilk defa böyle iktisadi anlamda, bu işin para boyutu nasıl çözülebilir noktasında bir sunumla karşı karşıya kaldık ve ben çok da verimli olduğunu düşünüyorum.

Biz ilk toplantıda bir araya geldiğimiz zaman, depreme karşı alınabilecek önlemlerin ve deprem zararlarının en aza indirilmesi için bir araya geldiğimizi ve şu an çok sayıda riskli yapımız olduğunu, dolayısıyla bu riskli yapıların da bir an önce dönüşmesi gerektiğini, bundan dolayı da aslında çözümün çok basit olduğunu... "Bize para lazım, nasıl sağlarız?" ileriki sunumlarda bunu tartışacağız demiştik. İşte o tartışacağımız toplantılara geldik, herhâlde bundan sonraki toplantılarımızda da yine bu işin iktisadi ayağı konuşulacak, tartışılacak.

Bu önerdiğiniz metodun kentsel dönüşümde -siz anlatırken ben de kafamda bunu bir hayal edip oturtturmaya çalışıyorum aynı zamanda- çok uygulanabileceğini, ben de diğer değerli milletvekillerimiz gibi düşünüyorum, çok uygulanabileceğini düşünmüyorum ama sizin de biraz önce söylediğiniz gibi özellikle altyapı çalışmalarında çok faydalı olabilir diye düşünüyorum. Bunun dışında, bu metodun dışında acaba özellikle kentsel dönüşümle ilgili farklı bir finans kaynağı çalışması yapan, alanında uzman, yine akademisyenlerimiz var mı Türkiye'de bu konuyu özellikle çalışan? Böyle bir sorum olacak sizlere çünkü akademinin içerisindesiniz. Onun dışında bu "İslami finans" kelimesine tabii üzülerek söylüyorum, buna Türkiye'de çok takınılıyor. Biraz önce söylediniz, dünyanın büyük gelişmiş ülkelerinin aslında en fazla yararlandığı kaynaklardan biri bu. Türkiye'nin bu kaynağı hangi ölçüde kullandığını biraz önce vermiş olduğunuz tabloda gördük. Oysaki öyle bir algı var ki Türkiye'de "Katar'a Türkiye peşkeş çekildi, Katar'dan gelen kaynaklara Türkiye peşkeş çekildi." ama gördüğüm tabloda böyle bir durumun olmadığı da söz konusu. Aslında, şöyle bir zihniyet var: Finansın kaynağı Batı'dan geliyorsa sıkıntı yok ama bu finans kaynağı Orta Doğu'dan veya Müslüman ülkelerden, İslam ülkelerinden geldiği zaman hep böyle üzerine tereddütle gidilmiş. Yıllarca yine birçok konuda olduğu gibi aslında bize "Cambaza bak" yapılmış ki İngiltere örneğinden görüyorum, bu finans kaynağını böyle iliklerine kadar en fazla kullanan ülke, İngiltere örneği ortadayken biz bu konunun üzerine giderken böyle bir "Acaba ne diyecekler?" korkusuyla gidiyoruz. Katar'ın Türkiye'deki yatırımları... Keşke daha fazla yatırım yapılsa yani orada daha büyük ölçekte bir para var. Siz de biraz önce söylediniz Türkiye'nin şu anki darboğazdan çıkması için en önemli parametrelerden biri dışarıdan bir döviz girdisi olması lazım. Dolayısıyla bunu yapmanın da bugün ülkeye yapılabilecek en iyi hizmetlerden biri olduğunu düşünüyorum. Bu manada ben finansın kaynağı, hiçbir dünya ülkesi bu kaynağa bakmıyor, biz niye bunun üzerinde bu kadar şiddetli tartışmalar yaşıyoruz hâlâ onu çözmüş değilim aslında.

Tekrardan soruma dönersem de kentsel dönüşümle ilgili uygun finans kaynağı noktasında sizin ortaya koyduğunuz bir metottur ama bunun dışında başka metotlar da var mı? Siz literatürün de içerisindesiniz, bunu Türkiye'de çalışan veya dünyada bunun başka uygulamaları var mı? Bu konuda bizlere bir tavsiyeniz olur mu?

PROF. DR. SEYFETTİN ERDOĞAN - Çok kısa...

Şimdi, sukuk uygulaması ile aslında o diğer ortaklık uygulamasını biz belki karıştırdık anlatırken. Yani, sukuk tamamen ayrı bir uygulama. Şu an Türkiye'de -gerçekçi olmak lazım- İslami finans veya finansla ilgili çalışan çok değerli akademisyenler var yani hocam da onlardan biri ve onların başındadır. Şu anda Türkiye'de ivedilikle, sayın vekilin de söylediği gibi, deprem her an olabilir ve bunun için de kentsel dönüşüme ivedi gitmek lazım. Yani, bizim bildiğimiz, bizim öğrendiğimiz kadarıyla kısa dönemde bir finansal enstrüman geliştirip kentsel dönüşümü finanse etme şansınız yok. Kentsel dönüşümü şu anda finanse edecek tek yegâne yöntem -ki somut olarak da biz bunun görüşmesini yaptık- doğrudan doğruya yatırım ortaklığı modeli ancak olabilir. Yani sözün başında ben söyledim, biraz onu ben sukuka karıştırdım kusura bakmayın. İstanbul'da belirli bölgelerde kentsel dönüşümle alakalı son derece fizibıl, son derece kazandırıcı projeler var Sayın Vekilim.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Neresi mesela?

PROF. DR. SEYFETTİN ERDOĞAN - Mesela Üsküdar bölgesi, Kartal bölgesi...

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Ama Boğaziçi...

PROF. DR. SEYFETTİN ERDOĞAN - Üsküdar'ın boğazın dışında üst tarafları da var.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Yavuztürk mahallesi....

PROF. DR. SEYFETTİN ERDOĞAN - Başka yerleri de var.

Bakın, mesela Kartal'da somut olarak bizim üzerinde çalıştığımız bir proje var, tam olarak yerini ve ismini belirtmemiz doğru olmaz. Herhangi bir ticari şeyimiz yok orada, onu da belirteyim özellikle, bir danışmanlık hizmetimiz de yok. İstanbul'daki fizibil kentsel dönüşüm alanlarında üçlü reel ortaklık modeli... Aslında bu da bir anlamda modern bir ortaklık modelidir. Orada devlet, Türkiye'deki özel sektör ve yabancı yatırımcı, üçünü bir araya getirip bu ortaklık modelini realize edebilirsiniz. Peki, bunu nasıl yapacağız? Yabancı yatırımcıları nasıl getireceğiz? Şu anda yabancı yatırımcıları getirme noktasında sadece kamusal yönü olan yani Başbakanlık -veya başkanlık- Yatırım Ajansı -neyse adı, bilemiyorum ben- onun üzerinden yürümek çok kolay değil. İşte, bizler gibi uluslararası bağlantıları olan çok kıymetli hocalar var. Sayın Başkanım şey demişti yani bu adamlara nasıl ulaşacağız, nasıl gideceğiz? Üniversitelerde ben ve hocam gibi çok sayıda akademisyen var. Yani bu küresel sermayeye ayrılan çok bilimsel ve farklı danışmanlık ilişkisi olan çok kıymetli bilim adamları var. Bu bilim adamlarıyla beraber Türkiye'ye gerçekten çok rahatlıkla sermaye getirilebilir. Yeter ki şu olsun: Bir tarafında devlet olsun, bir tarafında Türkiye'deki güçlü özel sektör olsun, dışarıdan sermaye getirmek zor iş değil ama bunu sadece Cumhurbaşkanlığının uhdesine bırakmak, sadece bürokrasiye bırakmak, sadece Hükûmete bırakmak tek başına yeterli değil.

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Hocam, mevcut yeni konut üretiminden bahsediyorsunuz değil mi?

PROF. DR. SEYFETTİN ERDOĞAN - Evet, evet.

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Aslında bizim en büyük problemimiz mevcuttaki riskli konutları...

PROF. DR. SEYFETTİN ERDOĞAN - Hayır, şöyle: Mesela Kartal bölgesindeki projeden bahsedelim. Orada kısmen boş araziler, kısmen de riskli konutların dönüştürülüp tamamen yüksek kalitede ve yüksek güvenlik düzeyine sahip bir projeden bahsediyorum ben yani kentsel dönüşüm projesi. Sayın vekilimiz...

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Orası ama mahkeme orayı iptal etti, tekrar geçti, yine reddedildi.

PROF. DR. SEYFETTİN ERDOĞAN - Şu anda iptal değil.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Sonra yine reddedilecek yani.

PROF. DR. SEYFETTİN ERDOĞAN - Hayır, hayır, şu anda bahsettiğimiz proje fiilen başlanması için herhangi bir engel kalmadı. Ben bizatihi bilerek söylüyorum. Orada şu çok önemli: Bu tip projelerin malumunuz şeyi çok düşük yani KDV oranları çok çok düşük, o anlamda bence önemli bir teşvik unsuru. Yabancı yatırımcının bize sorduğu en önemli noktalardan biri bu yani ne kadar vergi yükü var, ne kadar risk var vergi açısından çünkü başka ülkelerde bazen çok yüksek vergi oranları olur ve yabancı yatırımcı gelmez.

Aslında şu anda mutlaka birtakım teknik engeller var yani yabancı sermayenin Türkiye'ye gelişi bağlamında mutlaka birtakım engeller var ama onlar aşılabilir engellerdir. Buradaki en temel engel düşük vergi oranlarıyla çok rahatlıkla o bahsettiğim reel üç ayaklı finansman modeli Türkiye'de uygulanabilir ve 7-8 tane buna benzer yani İstanbul'da buna uygun projeler var. Ne yapmak lazım? Sayın Cumhurbaşkanımız şunu söylüyor bu döviz kriziyle alakalı: "İşte, Türkiye'de doğrudan yabancı yatırımları çekmek için yapısal reformlar..." Bu yapısal reformların ivedilikle hayata geçirilmesi lazım. Yani Sayın Cumhurbaşkanımızın özellikle çıkıp bizatihi çok net bir şekilde... Yani yabancı sermaye getirilmelidir falan değil, biz şu şu şu konularda çok somut adımlar attık. Yabancı sermayenin çünkü çok nettir kafaları adam çok net sorular sorar. Yani işte "Biz yabancı sermayenin önünü açtık." falan değil. Hayır. "Biz yabancı sermayeye şu yasal garantiyi verdik, şu mali garantiyi verdik, şu imkânı sağladık, buyurun ülkemize gelin." şeklinde o yapısal reformların ivedilikle hayata geçirilmesi lazım. O zaman o üçlü sacayağı devreye girer. Çünkü biz mesela bununla alakalı bir sürü finansal enstrüman geliştirebiliriz ama bu finansal kaotik ortamda -şu an pandemi malumunuz- o dönemde birtakım böyle teknik finansal enstrümanlarla Türkiye'ye fon çekemezsiniz. Şu anda yapılabilecek en gerçekçi, en realist yani bizim yapmış olduğumuz görüşmelerde o üçlü sacayağına dayalı gerçekçi finansman modeli yani reel finansman modeli kısa vadede hemen yapılabilecek bir uygulamadır çünkü diğeri hakkında yani yeni bir finansman enstrüman geliştirip onu piyasaya sunup fon çekmek çok kolay iş değil bu finansal türbülansın olduğu bir dönemde. Dolayısıyla kısa dönemde bu bahsettiğim yapısal reformlar eğer olursa çözülebilir ve gerçekten, iktisatta şöyle bir kural vardır, sürü psikolojisi diye bir kural vardır yani bir ülkeden sermaye kaçınca hepsi kaçar, bir ülkeye sermaye gelince de umduğunuzdan daha fazla gelir. Buna biz "taşma etkisi" diyoruz yani 3 milyar dolarlık bir sermaye girişi Türkiye'ye olsun, sermaye sürü psikolojisiyle hareket eder yani yoğun bir rağbet olur Türkiye'ye. O açıdan ilk hamle son derece önemli, eğer ilk hamleyi çok iyi bir şekilde yapabilirsek -ki bence Türkiye'de bunu yapabilecek kaynaklarımız var- sonrası emin olun -yani ben bir ekonomist olarak bunu söylüyorum- kendiliğinden gelir. Ama şu çok önemli: Yabancı yatırımcı yasal, kurumsal, mali ve benzeri konularda son derece hassas, son derece hassas. Bununla alakalı devletimizin yetkili birimlerinin çok somut ve ölçülebilir taahhütler hayata geçirmesi lazım. O zaman hiçbir sıkıntı kalmaz çünkü satır aralarında bize buna benzer sorular soruluyor. Çünkü şu da var yani zatıaliniz çok kıymetli, kutsal görev yapıyorsunuz yani bunu bütün samimiyetimle söylüyorum, ülkemizin repütasyonunu uluslararası arenada kırmaya, bozmaya çalışan birtakım odaklar da var yani bu bilimsel bir şey, bunu samimi söylüyorum. Dolayısıyla bu odakları da engellemek adına bizler gibi bilim insanlarının çok müthiş ilişki ağını kullanmak lazım, bir de somut ve ölçülebilir reformlarla dünyanın önüne çıkmak lazım.

Çok teşekkür ederim katkılarınız için.