| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Komisyonun bilgilendirme ve fikir alışverişinde bulunmak üzere yapacağı toplantıları Covid sürecinin kısıtlamasına ve Avrupa Birliği ile ilgili sürece ilişkin açıklaması |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 26 .01.2021 |
BAŞKAN AKİF ÇAĞATAY KILIÇ - Şimdi, 2'nci anlaşmaya geçmeden önce öncelikle şunu söyleyeyim: Biz tabii ki Komisyonumuzla farklı zamanlarda hem bilgilendirme olsun hem bir fikir alışverişi olsun hem de kendi açımızdan da Meclisimizde yaşadığımız veya Meclisimizde gördüğümüz birtakım önerileri bakanlıklarımızla paylaşmak üzere toplanmak istiyoruz. Tabii, bu Covid sürecinde bazı şeyler istediğimiz kadar hızlı olmuyor, bazı şeyleri bekletmek durumunda kalıyoruz ama şunu söylemek istiyorum: Bakın, bütçe çalışmasından sonra, yaklaşık aralığın son haftasından itibaren şu ana kadar Genel Kurul açısından bir toplanma olmadı, bu hafta başladı. Benim açımdan Genel Kurulun olmadığı günlerde de toplantı yapmak hiç sıkıntı değil, ben bunu yaparım, arkadaşlarımı da davet ederim ancak bir iki kere bu işe niyet ettiğimizde birçok arkadaşımızın Genel Kurul çalışmaları dışında illerinde olduğuyla alakalı birtakım bilgiler oldu. Dolayısıyla, Genel Kurulun çalışmadığı bir zaman çağırmakta da böyle bir dezavantaj var. Çağırırız, 2 kişi, 3 kişi, 4 kişi veya daha az kişiyle toplantı yapmak durumunda kalırsak hoş olmaz. Onun için onu yapmak istemiyorum açıkçası, açık yüreklilikle sizinle paylaşıyorum bunu. Dolayısıyla, Genel Kurul günlerini bu noktada önceliyorum ama bugün bile, gördüğünüz gibi, bazen böyle gidip gelmelerle Genel Kurul çalıştığı zaman şey olabiliyor.
Şimdi, evet, önümüzde önemli süreçler var. Bunlarla alakalı olarak hem bilgilendirme hem de farklı fikirlerin tartışılması, müzakere edilmesi konusunda da açıkçası bir toplantı yapmak istiyoruz ama bunu gelişen gündem içerisinde takip etmek durumundayız; açık açık söylüyorum, bu Covid'le mücadele de bizi kısıtlıyor bazı noktalarda.
Bu arada, Ceyda Hanım da geldi, ona da geçmiş olsun diyorum. O da biliyorsunuz bir Covid mücadelesi verdi. Herhâlde iyisiniz çok şükür, çok geçmiş olsun.
CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (İzmir) - Çok teşekkürler.
BAŞKAN AKİF ÇAĞATAY KILIÇ - Dolayısıyla, yani kesinlikle ne unutulmuş durumda ne de yapmak istemememiz gibi bir şey yok. Yani sadece Ünal Bey'in bu noktadaki hassasiyeti değil, hepimizin bu noktada hassasiyeti var ama arkadaşlarım da mesela, Yavuz Bey de işte bu hastalık mücadelesini verdi, orada bazı arkadaşlarda da oldu. Bir şeyler zorluyor bizi ama inşallah yapacağız.
AB'yle alakalı süreçlerle ilgili tabii birtakım düşünceler paylaşıldı. Şimdi paylaşan arkadaşların bazıları da ayrıldı ama ben kayıtlara geçilmesi açısından söyleyeyim. Tabii ki Türkiye'nin Avrupa Birliği tam üyelik süreci, müzakere süreci 2004'ün 17 Aralığında başlamış olan, resmen başlamış olan bir süreç. Türkiye'nin bu süreç içerisindeki karşılaştığı veya karşılaşmadığı ön yargı, zorluklar, ikiyüzlü tutumlar, bazen desteklerle ilgili değerlendirmeleri yaparken -ki o zamanlarda, o dönemlerde Dışişleri Bakanlığında görev yapan Ünal Bey o zamanki dönemi de yakından biliyor- tabii şunu değerlendirmemiz lazım diye düşünüyorum, yani o süreçler içerisinde bizzat, şahsen yaşamış birisi olarak hem masadaki sürecinde hem de daha sonraki devam eden müzakere dönemi içerisinde Sayın Cumhurbaşkanımızla o zaman beraber çalışmanın getirdiği o avantajla şunu söylemek, düşünmek ve açıkça dile getirmek lazım: Evet, bizim üstümüze düşen sorumluluklar var, tabii ki var, o müzakere süreci içerisinde hem imzaladığımız hem kendimizi bağlı tuttuğumuz hem de olması ve kendi halkımız ve milletimiz açısından da olmasını istediğimiz reformlar, ilerlemeler, gelişmeler tabii ki var. Ve bunlar üzerinde de açıkçası yoğun bir çalışma yaptık, yapmaya devam ediyoruz ama şunu da görmemiz gerekiyor diye düşünüyorum: Özellikle Fransa'da Sarkozy'nin Cumhurbaşkanı olmasıyla, Almanya'da Schröder'den sonra Sayın Merkel'in Şansölye olmasıyla beraber ve İngiltere'de de Tony Blair'den sonraki siyasi sürecin yaşanmasıyla şunu görmemiz lazım, yani, Avrupa Birliğinin konudan sorumlu...
Şimdi, burayı da ikiye bölmek gerekiyor, müzakere yürütmekle sorumlu olan bir birlik var, bir de o birliğin üyesi olan, siyasi irade ortaya koyan ülkeler var, onların başkanları, başbakanları, cumhurbaşkanları, hükûmet başkanları var. Şimdi, müzakereyi teknik olarak yürütmekle görevli olan Avrupa Birliğinin iç yapısı siyasi olarak bunun arkasındaki duruşu görmeyince hem onlar yavaşlıyor hem de siyasi olarak Avrupa Birliği üyesi olan birtakım ülkelerden önümüze... Aslında başta hiçbir şekilde dile getirilmeyen birtakım işler konduğu zaman ya bunu tek taraflı olarak "Türkiye eksik yaptı." "Türkiye şunu yapmadı." veya "Bunu yapmadı." dediğinizde kendi kendimize haksızlık etmiş oluruz diye düşünüyorum.
Bunu neden söylüyorum? Bakın, biz Avrupa Birliğine örneğin, fasılların açılması konusunda, işte, adalet faslı olsun veya başka fasıllarla ilgili "Ya, açalım, müzakereye başlayalım, devam edelim, ilerleyelim, onu müzakerede tartışırız." dediğimizde Avrupa Birliğinin işte, adını söyleyeyim, Sarkozy "Hayır." dedi, Merkel anlaşmalara bağlı olduğunu dile getirmesiyle beraber tabii hiçbir zaman Avrupa Birliği üyesi olmaması gerektiği düşüncesini saklamadı, Türkiye'ye karşı olan düşüncesini ama "Anlaşmalara bağlıyım." dedi. Ama "Anlaşmalara bağlıyım." deyip de daha sonra da şahsi fikrim şudur veya partimin görüşü de budur -yani imtiyazlı ortaklık, artık ne derseniz ona- dediğiniz zaman tabii onun arkasındaki o siyasi anlamdaki daha önceki...
Yani 2004'ten bahsedildi, 17 Aralık 2004'teki müzakere sürecinden. O süreçte ben yani Fransa Cumhurbaşkanının, Almanya Şansölyesinin, İngiltere Başbakanının, İtalya Başbakanının, İspanya'daki Hükûmetin başının, başbakanın nasıl bir tutum içerisinde destek olduklarını iyi hatırlıyorum ama karşımızda duranların kim olduğunu da çok iyi biliyorum -Avrupa Birliği içerisinden bahsediyorum- ve onların nasıl ekarte edildiğini. Dolayısıyla, eleştiri tabii ki olacaktır ama benim özellikle üstünde durmak istediğim nokta, eleştirimizi yaparken Avrupa Birliğinin siyasi anlamdaki yönetiminin de kendi açısından altına imza koymuş olduğu metin, anlaşmalara ve taahhütlere uymadığı noktaların olduğu ve bundan dolayı da ciddi birtakım engellemelerin ortaya konduğunu hatırlayalım.
En sabit örneği şudur: Biliyorsunuz, müzakere kararı alındığında Avrupa Birliği genişlemeden sorumlu üyesi Sayın Verheugen'dı ve çok açık bir şekilde bir soru soruldu kendisine Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, Başbakan olduğu dönemde "Masada herhangi başka bir şey var mı?" "Yok." dedi. Ama daha sonra bırakın masanın üzerinde bir şey olup olmamasını masayı alıp götürüp yeni masa getirdiler. Yani bunu da görmemiz lazım; bu şeyi dile getirmek istedim.
Ve son olarak da ben de yurt dışında doğmuş, büyümüş ve gurbetçi bir kardeşiniz olarak tabii ki Avrupa'yla veya dünyanın hepsiyle yapılan finansal anlaşmalar, kara paranın ve yasa dışı bazı kaynakların farklı yerlerde teröre bulaşmış olanların kullanılmamasıyla ilgili mücadelede tabii ki bir uluslararası anlaşmamız var ama şunu da görmemiz lazım: Konu sadece burada kalmıyor, yani maalesef ve maalesef şimdi bu Covid sürecinde de görüyoruz, işte bu sanal medya diye tabir ettiğimiz sosyal platformlar... İşte, değişik isimleri var, şimdi isim verip kayda geçirmeyelim, reklam olur; anladınız neyi kastettiğimi. Yani birisi bir kuyuya bir taş atıyor, bir yazı yazıyor 140 karakter ondan sonra hepimiz bir araya gelsek düzeltemiyoruz onu. Yani tabii ki Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak kendi vatandaşımın, hukuka ve kanuna uygun tüm işlerini yapan vatandaşlarımızın herhangi bir şekilde yurt dışında sorun yaşamasına yol açacak bir paylaşım içerisinde olmayacağımız zaten malumdur. Ha, bunun müzakeresi devam ediyor, işte Sayın Bakan Yardımcımız da dile getirdi, o veya bu sebepten dolayı devam eden bir süreçle karşı karşıyayız ama bunu hep beraber böylece götürelim, diye düşünüyorum.