KOMİSYON KONUŞMASI

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Ayşegül Hocam, Murat Hocam, Mustafa Hocam hayırlı günler diliyorum.

Ayşegül Hocam, sunumunuz için de ayrıca teşekkür ediyorum. Çok sade ve bilgilendirici bir sunumdu.

TÜRKİYE DEPREM MÜHENDİSLİĞİ DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ PROF. DR. AYŞEGÜL ASKAN GÜNDOĞAN - Teşekkür ederim Sayın Milletvekilim, eksik olmayın.

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Ayşegül Hocam, sunum sırasında teorik olarak iyiyiz ancak uygulamada eksiklikler olduğunu ifade ettiniz. Hatta geçen toplantılarda sizin bu ifadenizi şöyle bir biçime sokan bir arkadaşımız da oldu: "Bilimsel olarak Avrupalı gibi düşünüyoruz ama uygulamada Asyalı gibi hareket ediyoruz." İnşallah bunun tam ortasını bulup bu problemi hâl yoluna koyarız diye ümit ediyorum.

Bir çalışma yaptığınızı ifade ettiniz. Şimdi, öncelikle 1999 depremi Türkiye için, bizler için bir milat oldu. Ondan sonra Türkiye birtakım dönüşümlere hızlı bir şekilde girdi ancak bu son yıllarda, özellikle İçişleri Bakanlığı himayesinde başlayan bu Danışma Kurulu toplantıları -ki sizde katıldığınızı ifade ettiniz Dernek olarak- ondan sonra AFAD'ın tek çatı olarak böyle bir senkronize hareket etme kabiliyetine erişmesi, bunların önemli bir gelişme olduğunu Türkiye için düşünüyorum ki siz de ifadenizde bunları söylediniz. Bu toplantılara katılıyorsunuz, bu Danışma Kurulu toplantılarına. Bu toplantılar sırasında biraz önce bize bir problemden bahsettiniz. Bu sakınım zonu çalışması sırasında fark ettiğimiz bir problem var dediniz. O problem de veri; paylaşımı noktasında sıkıntı yaşıyoruz. Şimdi tam olarak şunu ifade etmek istiyorum: Bu Danışma Kurulu toplantılarında, bu konuları da ilgililerle konuşuyor musunuz Ayşegül Hocam?

TÜRKİYE DEPREM MÜHENDİSLİĞİ DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ PROF. DR. AYŞEGÜL ASKAN GÜNDOĞAN - Evet, söyle...

Buyurun.

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Çünkü bu sorunu çözecek kişilerle aslında siz rutin aralıklarla bir araya geliyorsunuz.

İkinci sorum da: "Bilimsel anlamda tekrarlanan çalışmalar var." diye bir ifadede bulundunuz. Sayın Başkanım da -Komisyon Başkanımız da- buna biraz önce işaret etti. Şimdi, bu tekrarlanan çalışmalar aynı zamanda Türkiye'nin enerjisini de bazı yerlerde boşa harcıyor ki bundan da böyle üzüntü duyduğunuzu "Keşke topyekûn senkronize olarak hareket etsek Türkiye'nin dört bir tarafında, bir konu çalışılmışsa eğer, o konuya girilmezse başka arkadaşımız başka konulara girse." diye ifade de bulundunuz. Bunu çözecek mekanizmanın kim olduğunu düşünüyorsunuz? Danışma Kurulunun dışında acaba TÜBİTAK mı üstüne almalı bu konuyu? Veya yine bu konuyu da Danışma Kurulunda tartıştınız mı, orada bu konu gündeme geldi mi? Bu iki sorum var.

Onun dışında "Master planı çalışması yapıyoruz." dediniz. Hatta Gaziantep'i örnek gösterdiniz. Şimdi, bizim ilk sunumlarda TÜBİTAK MAM'da bize bir sunum yaptılar, onlar da aynı çalışmaları yaptıklarını ifade ettiler. Şimdi, bölgemize gittiğimiz zaman, illerimizde belediyelerimizle görüştüğümüz zaman... Ya, mesela ben Hatay Milletvekiliyim. Hatay deprem riskinin yoğun olduğu bir bölge. Hatay'da, üzülerek söylüyorum, yani, elimizde bir envanter de yok, bir çalışma da yok. Ben belediyeleri arayıp bilgi istiyorum, Hatay'daki yapı stokunun durumu nedir diye sorduğum zaman bana net bir bilgi verebilen daha bir ilçe veya büyükşehir belediyeye denk gelmedim. Yapı yaşlarıyla ilgili bir soru sormuştum. Beni en son yönlendirdikleri yer numaratör bölümü var ya belediyelerde bir baktım kendimi orada buldum. Bunlar, tabii, aynı zamanda o şehrin bir insanı olarak beni üzüyor. Sürekli ilde bunu dile getirdiğin zamanda da şöyle bir sorunla karşılaşıyorum: Bir bütçe, yani sonuçta bu çalışmanın bir bütçe karşılığında olduğunu, dolayısıyla belediyelerin mali olarak imkânlarının kısıtlı olduğunu ifade edip konuyu geçiştiriyorlar. Aslında benim için bu bir sorun değil. Yani Hatay gibi bir ilde bütçenin bence birinci kalemi deprem riskinin azaltılmasıyla ilgili çalışmalar olması lazım. Şimdi, bu çalışmaları yaparken acaba çeşitli fonlardan faydalanıp belediyeye çok yük olmadan bu çalışmaları yapma imkânımız var mı? Bunu size soracağım.

Bir de son olarak; Mustafa Bey Elâzığ'ıyla ilgili bir anısını paylaştı. Elâzığ depreminde Elâzığ'a gittiğini, Elâzığ'da çöken bir binanın hemen yakınında bir kazı sırasında 1800'lü yıllara ait bir yapının kalıntılarına denk geldiğini ifade etti.

Şimdi, Mustafa Bey, ben de geçtiğimiz aylarda bir misafir topluluğu vardı, onu Hatay'da gezdiriyorum. Hatay, biliyorsunuz, doğasıyla, tarihiyle çok...

TÜRKİYE DEPREM MÜHENDİSLİĞİ DERNEĞİ YÖNETİM KURULU SAYMAN ÜYESİ DOÇ. DR. MUSTAFA KEREM KOÇKAR - Evet, ne demek istediğinizi çok iyi anlıyorum.

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Hatay'da yeni bir -reklam olmasın- otel yapıldı, aslında kamuya da ait bir otel. Böyle bir tarihî alan üzerinde inşa ettiler. Ben de misafirlerimi oraya götürdüm. Böyle, otelin girişinde demirlere yaslanıp o alttaki tarihî dokuyu izleme şansı sunuyor. Misafirlerimi götürüp o tarihî dokuyu izlettireyim dedim. Misafirlerle beraber o demirlere yaslanıp aşağıdaki mozaikleri incelerken ben, biraz sonra misafirlerimizin bana dönüp "Ya, ne muhteşem bir şehirde yaşıyorsunuz." demesini beklerken, misafirimizin birinin dönüp bana şu ifadesi çok enteresandı: "Ya, siz hiç akıllanmamışsınız. Kaç defa çöken bir şehri, yine, aynı yerde imar etmişsiniz, aynı yerde yapılaşmayı yapmışsınız." diye. Bu da, tabii, enteresan bir bakış açısı bize sundu.

Ben tekrardan sizler gibi bilim insanlarımızın olmasından dolayı büyük bir gurur duyduğumuzu ifade etmek istiyorum.

TÜRKİYE DEPREM MÜHENDİSLİĞİ DERNEĞİ YÖNETİM KURULU SAYMAN ÜYESİ DOÇ. DR. MUSTAFA KEREM KOÇKAR - Estağfurullah.

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Sizleri lütfen daha çok ekranlarda da... Toplumu bilgilendirirken, toplumu aydınlatırken sizler gibi insanların ekranlarda daha fazla olmasını da ayrıca temenni ediyorum.

Tekrar teşekkür ediyorum.

TÜRKİYE DEPREM MÜHENDİSLİĞİ DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ PROF. DR. AYŞEGÜL ASKAN GÜNDOĞDU - Çok teşekkür ederiz Sayın Milletvekilim. Aslında o kadar güzel noktalara değindiniz ki ben hep sorularınızda eksik olmayın. Diyorum ki keşke şunu da söyleseydik. Çok teşekkür ederek başlıyorum, estağfurullah diyorum.

Aslında basın konusuna da değinerek çok hızlı başlasam, hocalarım müsaadeniz var mı?

Şimdi, ilk sorunuz "Veri eksikliği ya da kurumlar arası iletişim, iş birliği; bunu Danışma Kurulunda konuşuyor muyuz?" Sayın Milletvekilim, aslında ben 2020 yılından -hani, herkes olumsuz bir şeyler söylüyor ama- çok umutluyum çünkü inşallah, diyorum ki: Biz bu kadar niyetle, bu kadar güzel planla bu sorunu çözeceğiz, buna inanıyorum. Çünkü bu Afet Danışma Kurulunda gerçekten -çok sayıda da değil, kalabalık olduğunuzda söz dağılıyor, söz gelmiyor- AFAD Daire Başkanımız, tabii, İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu'yla beraber detaylı konuşma fırsatı buluyoruz, tüm bu noktaları da kendisine iletebiliyoruz. Tabii, vakitler çok kısıtlı, sizlerde de olduğu gibi çok az vaktimiz var. Biz o nedenle böyle, tabiri caizse nokta atışı yaparak iletiyoruz ve gerçekten dikkate alındığını ben düşünüyorum.

Bu konuyla ilgili başka bir konu da şu: Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; inanır mısınız bilmiyorum ama -hep öyle diyorum- keşke bir kurul olsaydı da doğrudan konuşabilseydik dedikten sonra, iki hafta kadar önce şehir ve bölge planlamadan bir hoca arkadaşımızla "Keşke doğrudan Meclise sunabilsek." dedik, sonra gülümsedik tabii, olmaz öyle diye çünkü bizler medyada çok fazla görünmeyi sevmeyen kişileriz. Ama sonra bu haber çıkınca ben çok şaşırdım gerçekten böyle bir davet olunca. Bu vesile için de gerçekten çok teşekkür ederim ki böyle bir şey vesile oldu. Diliyorum inşallah bunu hallederiz. Ne kadar dilemişsek, dua etmişsek gerçek oldu. Çok teşekkür ederiz.

Şimdi "Ortaklaşa işler nasıl yapabiliriz?" sorunuza hemen cevap vereyim. Bunun dünyada örnekleri var. Mesela, işte, birtakım enstitüler kuruluyor depremlerle ilgili ve o enstitüler onun merkezi oluyor; mükemmeliyet merkezleri olabilir. Sayın Milletvekilim, burada artık kişiler kendilerinden sıyrılarak... Yani bir akademik ego var, o egoyu bir kenara bırakmak zorundasınız, ülkeye hizmet ediyorsunuz, aynı burada sizlerin yapmaya çalıştığı gibi. O kurumsal, kişisel, bireysel, bilimsel egodan sıyrılırsanız bu mümkün ama bu gerçekten sizin verdiğiniz Avrupa, Asya örneği... Asyalı olacaksak da gerçekten Japonya gibi olmaya çalışalım ki deprem konusunda, bir şeyleri çözmeye çalışalım. Bunu yapmanın bir yolu şu: AFAD gibi mekanizmalar geliştirmek ama bunu yaparken de o mekanizmalara gönüllü hocalar yerleştirmek. Yani bakın, işte "Bunun uzmanı bu hocadır, burada bu çalışıyor." "Neden bu hocayı almıyorsunuz?" O hocayı da almak, hocaları kendi kişisel platformundan çıkarıp ülke bazında bir çıkar gözeticisi hâline getirmek... Ben bunu böyle görüyorum. Bunun bir örneği var, hemen söyleyeyim: Güney Kaliforniya Deprem Merkezi diye çevirebileceğim "Southern California Earthquake Center" diye geçen. Bütün projeler oradan geçer Kaliforniya'da. İşte, buna devlet desteği vardır, özerk bir kurum diyebilirim. Üniversiteler, devlet, bakanlıklar, herkes oradan pay alır ve projeler yapılır. Böyle olunca aynı şeyi yapmanız mümkün değil, devletin parasını ziyan etmek ya da tam tersi. Devlet benzer projelere para ayırırken önemli bir şeyin unutulması, bu da mümkün değil. Bir merkezî bakış açısı lazım, bunu Kurulda da söylemiştim. AFAD bütün iyi niyetiyle bunu yapmaya çalışıyor gerçekten. Belki oraya biraz daha destek lazım hem fon hem de yönlendirme açısından.

Şimdi, Gaziantep'te, Erzincan'da yaptıklarımızı bizler -Altuğ Hocam, Mustafa Hocam takdir ederler- çok küçük bütçelerle yaptık çünkü hiçbirimiz para kazanalım derdinde değildik. Belki bursiyerlerimize birkaç kuruşluk bir maaş verdik, onun dışında bir getiri olmadı ama yapmak mümkün. Gaziantep'te Büyükşehir Belediyesinin projesiyle yaptık. Erzincan'daki başka bir ulusal fondu, Türkiye Ulusal Jeodezi ve Jeofizik Birliğinin (TUJJB) projesiydi. Uluslararası yaptığımız işler var ama bunlar Sayın Milletvekilim, dediğiniz gibi, sahiplenilmesi için lokal, yerel yönetimin olması lazım yani gerçekten belediyenin ya da valiliğin gelip bize "Hocam böyle bir şey yapalım mı?" demesi lazım.

Hatay deyince de... Hatay'da aslında bizim sismik tehlike ve hasar çalışmamız var. Tehlike kısmını, işte, ortalama hasarı uyarı kısmını biraz bizler çalıştık, 6 hocamın orada Almanlarla yaptığı bir proje var. Yani aslında bütün bunlar şuna işaret ediyor: Bilgiler var sayın milletvekillerim ama dağılmış durumda, bunları bir araya toplamak ve bir bilgi veri tabanı geliştirmek de zorundayız. Bu da çok kolay bir şey değil ama buna bugün başlarsak iki ay sonra kârdayız; kim, nerede, ne yapmakta, bunu belki bir veri tabanı hâline getirmeliyiz. Hatay'da da çalışmaya her zaman niyetimiz ve gönlümüz var, bunu sizlere arz ederim.

Son konu "relocation" konusu Sayın Milletvekilim. Erzincan 1939 depremi güneyde yumuşak zeminde olmuştur ama şehir yıkıldığı için -ben Erzincanlıyım baba tarafından, çok iyi biliyorum bu hikâyeleri- kuzeye taşınmışlardır, kuzeyde de fay vardır, elli sene sonra aynı insanları bu sefer Kuzey Anadolu fay hattı bulur ve can kaybı yaşarız 1992 yılında. Dolayısıyla "relocation" konusu, işte bu interdisipliner çalışma çok önemli. Bir şehir plancısı ile bir inşaat mühendisi, bir yer bilimci bir araya gelip ortak karar vermesi -zaten bu sakınım zonlarından kastımız o aslında- yani hiçbir meslek grubunun kendi rantını, kişisel çıkarını gözetmeksizin gerçekten ülkemizin iyiliği için çalışması gerekir.

Benim söyleyeceklerim bu kadar efendim.

Buyurun hocalarım.

TÜRKİYE DEPREM MÜHENDİSLİĞİ DERNEĞİ BAŞKAN YARDIMCISI PROF. DR. MURAT ALTUĞ ERBERİK - Teşekkürler Ayşegül Hocam.

Sayın Milletvekilim, Ayşegül Hocanın bahsettiği gibi, esasında Antakya'da 2011-2013, o yıllar arasında belli başlı projeler yapıldı TÜBİTAK fonuyla, Alman TÜBİTAK'ı diyeyim, onunla ortak olarak, Alman ortaklarımızla -Ayşegül Hocamın bahsettiği gibi- tehlike çalışmaları yapıldı belli bölgelerde. Ben de belli bölgelerde yapılarla ilgili çalışma yapan grupta yer aldım, çok keyifli bir çalışma oldu, Antakya'da çalışmak çok keyifliydi.

Bunun dışında, genel olarak şunu söylemek istiyorum: Bu tip çalışmalarda -sizin de bahsettiğiniz gibi- esasında en büyük problemimiz bizim, yerel idari birimlerden veri almak. Mesela, Antep'te de sıkıntı yaşadık, diğer yerlerde bir ölçüde yaşadık. Bizlere esasında binalarla ilgili belli başlı veriler verildiği takdirde biz zaten o verileri kullanarak istediğimiz her türlü çalışmayı yapabiliriz ama bu veriler olmayınca o verileri elde etmek için inanılmaz bir efor harcamanız gerekiyor, sahaya çıkmanız gerekiyor hem zaman olarak hem eleman olarak çok fazla efor harcamanız gerekiyor, işte burada sıkıntılar var. Esasında, ilk başta bu tür çalışmaları yapmaya hevesli olan belediyelerin belli bir program, belli bir standart bazında bu çalışmaları yapıp parametreleri toplaması çok çok önemli, ondan sonra işin geri kalan kısmı bizim gibi akademisyenlerin ya da işte araştırma konusunda çalışanların bu verileri değerlendirmesi olacaktır. O yüzden, şu andaki gittiğimiz ve bu çalışmaları yaptığımız bölgelerde gördüğümüz en büyük eksiklik veri konusundaki, parametre konusundaki eksiklikler, maalesef, bunları şu anda aşmak bizim için daha zor.

Teşekkür ederim.

TÜRKİYE DEPREM MÜHENDİSLİĞİ DERNEĞİ YÖNETİM KURULU SAYMAN ÜYESİ DOÇ. DR. MUSTAFA KEREM KOÇKAR - Müsaade ederseniz ben de birkaç şey söylemek istiyorum. Derneğimiz 2009 yılında kuruldu, 2011 yılında ilk konferansını yaptı, ikinci konferansını 2013 yılında Hatay'da yaptı ve o kadar güzel bir konferans oldu ki bütün Türkiye'deki camia da deprem konusunda çalışan yer bilimciler, inşaat mühendisleri, jeofizik mühendisleri, hepsi bir arada ve bütün Hatay gezildi. Sizin bu bahsettiğiniz durumla alakalı olarak bir miktar üzülerek ama bir miktar da Hatay'a hayran kalarak bu konferansı gerçekleştirdik, Mustafa Kemal Üniversitesinin etkinliği olarak gerçekleştirdik ve çok başarılı bir konferans oldu. O konferansın orada yapılmasının çok önemli bir amacı vardı; deprem sadece Ankara'da, İstanbul'da ve İzmir değil, deprem her bölgede, ülkemizin her yerinde mutlaka gündeme getirilmeli çünkü depremleri sadece bir noktada olacakmış gibi asla düşünmemeliyiz, bu bilgilendirmeyi Türkiye'nin her yerinde yapmalıyız ve o konferansımıza üniversiteden akın akın öğrencileri davet ettik, İskenderun'daki mühendislik fakültesinden otobüslerle merkeze geldiler, Hatay merkeze geldiler, üniversitemize çok fazla destek oldu. Biz konferanslarımızı özellikle belli bir yerde, bir otelde yapmıyoruz, bütün konferanslarımızı üniversitede yapıyoruz çünkü üniversitenin içerisinde yapılması, insanların o havayı soluması ve üniversitedeki özellikle öğrencilerin, çalışanların, oraya gelip böyle bir konferansın konusuyla alakalı olarak ilgi çekmesini arzu ediyoruz. Aslında hep biz konferans düzenlerken konferans düzenleyen gruplar bize: "Hocam, çok geri kafalısınız." Hayır, geri kafalı değiliz, olması gereken bu. Çünkü bir dernek olarak burada asıl amacımız insanları bu konuyla alakalı olarak bilgilendirmek.

Gaziantep'le alakalı olarak, aslında bizim yaptığımız, belediyenin çok büyük bir ilgi, alakasıyla başladığımız projenin belli bir noktaya getirilip çalışmalar hayata geçirildikten sonra, sanıyorum Gaziantep Büyükşehir Belediyesi bununla alakalı olarak çok önemsedi, sonrasında TÜBİTAK çalışmalara başladı. Hatta proje de bizim o noktadaki çalıştığımız projeyle aynı adı taşımakta yani ilk çalışmaları Gaziantep'te TÜBİTAK'ın başlattığı projeleri aslında biz başlatmıştık, onu da dipnot olarak belirtmek istiyorum.

Bir de AFAD'ın içerisinde "Ulusal Deprem Araştırma Programı" diye bir proje birimi var. AFAD, depremle alakalı konularda sadece bilim adamlarına değil, ülkemizde bu konuyla alakalı olarak çalışan özellikle kamu kurum ve kuruluşlarına proje yapılmasıyla alakalı destek vermekte, fon vermekte. Ben aynı zamanda bu Komisyonun da bir üyesiyim, Komisyonumuza her yıl... Bu sayı günden güne artmakta, şu anda bu yıl -yani gizli bilgi mi bilmiyorum orada AFAD'dan bizim derneğimizin üyesi olan hocalarımız, arkadaşlarımız da mevcut, eski Deprem Dairesi Başkanımız da orada, kendileri de bilirler- 50 tane proje geldi fakat... Bu aslında çok iyi niyetle yapılmış bir çalışma, bu sayede sadece depremle ve afetle alakalı konulardaki sadece mühendislik değil, sosyal bilim, sağlık alanında pek çok proje bu şekilde destekleniyor ama yıllık bütçesini ben hiç söylemek istemiyorum burada, çok cüzi. Ve biz... Peki, söyleyeyim, yaklaşık 1 milyon lira ila 2 milyon lira arasında bir bütçesi var. 50 projenin 1 milyon veya 2 milyon lira bütçeyle yapılması mümkün değil ama ben buradaki emeği ve gayreti takdirle karşılıyorum, özümseyemiyorum. Yani bardağa hep boş tarafından bakmaya alışmışız, bardağa dolu tarafından bakmalıyız. Yani bu vesileyle AFAD bu tür çalışmalar gerçekleştiriyor, bunu mutlaka belirtmek istiyorum ve orada çok özveriyle, gayretle... Komisyondaki herkes kendi özel zamanlarında, çalışması gereken zamanların dışında da bu Komisyona çok destek oluyor. Hem üniversitelerden hem AFAD'dan yetkin bir grup tarafından bu projeler destekleniyor ama dediğim gibi, projelerin maliyetleri çok yüksek olduğu için yeter miktarda bu çalışmalar düzenlenemiyor.

Hatta şöyle bir durum da hasıl oldu, bundan da bahsetmek istiyorum, aslında bu proje birimleriyle, şu anda bu fay yasasıyla alakalı olarak Türkiye diri fay haritasıyla alakalı bir şey söylemek istiyorum: MTA da bu fay haritasını oluşturduktan sonra, bu fay bölgelerinde aslında doğrulamak amacıyla birtakım çalışmalar gerçekleştirmek istiyordu. Bununla alakalı olarak da AFAD desteğiyle MTA, birtakım çalışmalara başlamıştı ama yeterli fon eksikliğinden bu çalışmalar bir miktar geri kaldı. Aslında bu desteklemeleri de yapıyorduk, Ulusal Deprem Araştırma Programı bu desteklemeleri de yapıyordu ama bütçe yetersizliklerinden dolayı o çalışmaları da tam olarak devam ettiremedi. Belki bu çalışmalar devam ettirilseydi Türkiye diri fay haritası çok daha kapsamlı olarak, belki daha fazla kapsamlı olarak değerlendirilebilecekti ama yine de bunları bir başarı olarak görüyorum. Mutlaka bu AFAD'ın yapmış olduğu çalışmaların desteklenmesi taraftarıyız. Çünkü bu yapılacak çalışmaları, Ayşegül Hocam'ın dediği gibi, mutlaka tek bir çatı altında... Dediğim gibi, bütün envanterin, bütün bilgilerin bir araya getirerek yönlendirilmesinin çok büyük önem arz ettiğini düşünüyoruz.