KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Bakan, değerli Bakan Yardımcısı, bürokratlar, değerli milletvekili arkadaşlarımız; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum, aynı zamanda Sayın Bakana da teşekkür ediyorum burada olduğu ve bizi dinlediği için.

Sayın Bakanım, arkadaşlarımız cezaevleriyle ilgili olarak çok ayrıntılı değerlendirmelerde bulundular. Ben tekrar olmasın diye söylemeyeceğim ancak kategorik olarak yani Hükûmetiniz döneminde insan hakları her alanda sistematik ve yaygın bir biçimde ihlal ediliyor. Ben daha önce bir sohbetimizde yine -kurulla sohbetimizde- bunun çerçevesini de falan anlatmıştım o toplantıda. "Neden 80'li yıllardan, 90'lı yıllardan daha farklı bir tablo var?" özellikle onu anlatmaya çalışmıştım. Şimdi, oradan tekrara girmeyeyim ancak bazı olaylar var. O olaylar nedeniyle yani Hükûmetinizin insan hakları ihlalleri konusunda almadığı tutum Türkiye'ye ve dünyaya bir vizyon vermiyor. Yani hem Hükûmetiniz bir tutum almıyor hem de bürokratlar bir tutum almıyor ağır insan hakları ihlalleri konusunda. Mesela, yakın zamandan örnek vereceğim; iki gün önce Derecik'de 16 yaşında bir genç yaşamını yitirdi havaya ateş açılması sonucunda. Buna şimdi Vali diyor ki: "Havaya ateş açıldı, öldü." Ya havaya ateş açıldıysa nasıl ölür 16 yaşındaki bir genç? Mesela, yaşam hakkı bakımından bunu söylüyorum. Yine, Ahmet Şık -çok esaslı bir gazetecilik refleksiydi de aynı zamanda- Van'ın Çatak ilçesinde helikopterden itilen ve sonra linç edilen 2 yurttaşımızla ilgili olarak önemli bir rapor hazırladı, gitti görüştü ama bununla ilgili olarak mesela bu ağır yaşam hakkı ihlaliyle ilgili olarak Hükûmetinizden tek bir açıklama gelmedi, valilikten tek bir açıklama gelmedi. Yani, bunların soruşturulmasıyla ilgili olarak bir açıklama olmadı. Dolayısıyla, yani, mesela, bu yaşam hakkı ihlalleri konusunda almadığınız tutum, sonuçta Türkiye'de güvenlik güçlerine bir keyfîlik kazandırıyor ve bir cezasızlıktan faydalanıyorlar ve cezasızlık, sistematik olarak bir hükûmet politikasına, bir devlet politikasına dönüşmüş oluyor. Dolayısıyla, herkesin gözü önünde gerçekleşen bu olaylar noktasında inandırıcı olması açısından Hükûmetinizin bir tutum alması lazım.

Keza, işkenceyle ilgili olarak da yine öyle, arkadaşlarımız da ifade ettiler. Yani, işkence, gözaltı merkezlerinde, sokakta özellikle gözaltına alınırken çok açık bir biçimde sistematik olarak bir yöntem olarak kullanıyor, bunun birçok örneği var. Şimdi, dolayısıyla, Adalet Bakanlığının tek başına bu konuda tutum alması yetmez, aynı zamanda güvenlik bürokrasinin amiri olan İçişleri Bakanlığının da bu konuda gerçekten güven verici bir tutum ortaya koyması lazım ki yani, insan hakları konusunda Bakanlık dışında bir adım atılabileceği, hükûmet politikası olarak bir adım atılabileceği ortaya çıksın. Mesela, işkence konusunu söyledim. Gerçekten, bize gelen şikâyetler ve bizim kendimizin gördükleri; sistematik olarak hem gözaltı yerlerinde hem de -cezaevlerini arkadaşlarımız söyledi kötü muamele olarak- sokakta özellikle gözaltına alınırken yaygın bir biçimde var. Ben, daha önce size bir öneride bulunmuştum, yine, bir kez daha tekrar ediyorum: Neden Hükûmetiniz döneminde -hükûmetler döneminde ya da- polise mukavemet, hakaret suçlarında olağanüstü bir artış olmuştur? Neden? Yani, eskiden sayı 1'se şimdi olmuş 10. Bunun istatistikleri Bakanlığınızda var. Dolayısıyla, yani, insanlar, polise mukavemet etmek için veya jandarmaya mukavemet etmek için cesaret hapı almadılar ama işkence ve kötü muamele suçu örtülmek amacıyla bu şekilde tutanaklar tutuluyor ve bu, bir politikaya dönüşmüş durumda. Dolayısıyla bunların önüne geçeceksiniz ki işkence konusunda Hükûmetinizin, 2003 yılında açıkladığı "sıfır tolerans"ın daha samimi bir biçimde olduğu ortaya çıksın.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı... Yani, bu hakkı Türkiye'de kullanmak mümkün değil, bize istediğiniz kadar istatistikleri söyleyin ama kullanmak mümkün değil. Bakın, daha geçen hafta Ermenek'ten ve Gebze'den maden işçileri yürüyemediler. Bunların hiçbir siyasal görüşleri yok, sonuçta temel hakları için yürümek istiyorlar, kıdem tazminatları için ama yürüyemediler yani nedeni Covid değil yalnız. Dolayısıyla, yani... Cumartesi Anneleri, iki yıldan daha fazla bir süredir meydanda oturamıyor. Tamam, şimdi Covid var ama ondan önce yasaklandı. Şimdi, Cumartesi Annelerinin 1995'ten bu yana oturdukları meydan onlara yasaklanmışsa, yakınlarını iş cinayetinde yitirmiş aileler her ayın pazar günü saat birde Taksim'de tamamen şiddete başvurmadan, kendi görüşlerini ortaya koyacak imkânlardan yoksun ise veya baro başkanları yürüyemiyorsa -çok yakın bir zamanda- siz "Türkiye'de toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı güvence altındadır. Dolayısıyla, bu hak kullanılıyor." diyemezsiniz. Bakın, Anayasa Mahkemesinin bu konuda -AİHM'i bir kenara bırakıyorum- birçok kararı var. Bu kararlara uymayan uygulamalar var, hâlen de devam ediyor.

İfade özgürlüğü... Bakın, 2013 yılında Terörle Mücadele Yasası'nın 7'nci maddesini değiştirdik, yargı uygulamasının önüne geçmek için değiştirdik çünkü yargı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı bir biçimde propaganda suçunu çok geniş tutuyordu, değiştirdik. Şimdi bir daha değiştirmek zorunda kalabiliriz. Yani, ne zamana kadar yargının bu uygulamalarının önüne geçmek için biz kanun değiştireceğiz? Aradan sekiz yıl geçti, sayılara bakalım; 7'ye ikiden açılan dava sayısına.

Veya Cumhurbaşkanına hakaret... Venedik Komisyonunun raporu var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin görüşleri var yaklaşık olarak. 60 bin dava olur mu? Dolayısıyla, eleştiri ile hakaret arasındaki sınırı yargının çizmesi lazım yani, sonuçta biz, yasaları, hâkimlere nasıl karar verecekleri şekilde yazamayız ki; o uygulamanın yargıçlar tarafından yapılması lazım. 60 bin... Bu, Sayın Cumhurbaşkanı bakımından da doğru bir şey değil yani 60 bin yurttaşıyla davalık olmak. Cumhurbaşkanın taraf olduğu bir davada yani istisnalar hariç olmak üzere savcıların dava açmama, mahkemelerin beraat kararı vermeme hakları yok, veremiyorlar yani. Ona ilişkin istatistiklere bakın. Dolayısıyla, bakın, ifade özgürlüğü bakımından da bu tablo ortada durduğu sürece "Türkiye'de ifade özgürlüğü vardır." diyemezsiniz yani bu kadar yaygın mahkûmiyet kararları olduğu için hem içeride bizlere anlatamazsınız hem de dışarıda muhataplarınıza anlatamazsınız.

BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Evet, Sayın Tanrıkulu...

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Bitiriyorum.

Adil yargılanma bakımından... Bakın, efendim, ben dün Balıkesir'deydim, bir davayı izlemeye gittim. Covid nedeniyle sadece avukatları aldılar, almadılar. Şimdi, mahkeme başkanının koruması mahkemenin kapısında. Ya, o başkanı mı koruyacak, mahkeme kapısını mı koruyacak? Ben milletvekiliyim, İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Vekiliyim; benimle muhatap olması gereken mahkemenin elemanı, orada polis memuru değil ama o polis memurunu kapıda aşıp bir mübaşirle bile görüşemedik. Yani milletvekilinin bu kadar çok yargıda itibarsız hâle getirildiği başka bir dönem olmamış. Yani kendisine haber de gönderdiğimiz hâlde, koruması... Yani kapıyı açmak mümkün değil, böyle bir şey... Bizim orada kavga edecek hâlimiz yok ama milletvekillerine bakma durumu da bu.

Biz, öncelikle, adil yargılanma bakımından kendi yasamızı değiştirmeliyiz, milletvekilleri bakımından adil yargılanma hakkı yok. Kanun hükmünde kararnameyle bizim yargılama yöntemimiz değiştirildi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına soruşturma yetkisi verildi, yetkili mahkeme de Ankara Ağır Ceza Mahkemesi. E, bu, yani önceden atanmış savcı var, önceden atanmış bir heyet var o duruma göre. Dolayısıyla bu, adil yargılanma ilkelerine tamamen aykırıdır; kendi yasamızdan başlamalıyız. Ben yine söyledim efendim; İstanbul'da, duruşmalardan önce yargıçların değiştirilmesi. Siz, şunu ifade ettiniz, dediniz ki: "Komisyon bu kararı yapıyor." E, komisyonun yaptığı bu karar, yani bu işlemler yargı işlemi değil ki, idari işlem; bir yargıcın bir mahkemeden alınıp başka bir mahkemeye verilmesi; bu idari işlemlere müdahale etmeniz yargıya müdahale olmaz ki. Neden bir yargıç ilk önce 26'nın başkanıyken, 37'ye, 37'den 14'e gelir? Bakın, 14. Ağır Ceza Mahkemesinde Berberoğlu davası var, Dink davası var, Can Dündar davası var -yeni öğrendim- avukatlar davası var. E, bu davalardan mahkûmiyet kararı çıkması lazım. Kim olması lazım? Elde bir heyet var, o heyet dolaştırılıyor; böyle bir şey olmaz! Bakın, daha vahimini size söyleyeyim: Genel Başkanımız aleyhine, İstanbul Anadolu Adliyesinde 5 tazminat davası açıldı, 5 tazminat davası; Man davasıyla ilgili olarak. 2'si bir mahkemeye düşmek üzere, 4 ayrı asliye hukuk mahkemesine düştü dosyalar. Ne oldu biliyor musunuz Sayın Bakan? 4 tane asliye hukuk mahkemesinin hâkimleri alındı, başka hâkimler atandı; duruşmadan önce ve hepsinden çok yüksek tazminat çıktı. Bir mahkeme üyesi, bir asliye hukuk hâkimi: "Ben, ancak kalemimle o mahkemeye giderim." demiş, kalemiyle beraber gitmiş; 9. Asliye Hukuk olması lazım, emin değilim, şeyi verebilirim size. Yani duruşmadan önce, böyle heyet değişiklikleriyle nasıl adil yargılanmayı sağlayacaksınız? Kavala dosyası ortada, Cumhuriyet davası ortada, Demirtaş dosyası ortada. Yani bunlar, adil yargılanma bakımından bir vizyon sorunu sunuyorlar Türkiye'ye. Ya, bir ağır ceza mahkemesi başkanı nasıl "Ben Anayasa Mahkemesi kararına uymuyorum." diyebilir? Yerindelik denetimi idari yargı bakımındandır...

BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Evet, Sayın Tanrıkulu, arkadaşlarımıza zaman bırakalım.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - ...ceza yargılaması bakımından değil. Nasıl bunu söyleyebilir ve hâlen görevde olur? Bunun birçok örneği var. Bakın, şunu yapabilirsiniz, en azından milletvekilleri bakımından, hiç olmazsa bir inandırıcılık olur: Anayasa Mahkemesi kararı çıkmış, Anayasa Mahkemesi kararı Anayasa'nın 153'üncü maddesi bakımından yargı yerlerini bağlayıcı. E, şu anda, Anayasa'nın 14'üncü maddesi dışında yargılanan milletvekilleri var -2016 değişikliğinden sonra- neden yargılanıyorlar? Anayasa Mahkemesi kararı çok açık, duruşma günleri beklenmeksizin, durma kararı verip gönderilmesi lazım ama bunu yapmıyorlar. Bakın, yargı hâlen, buna rağmen direniyor; sadece bir mahkeme değil, başka mahkemeler de direniyorlar. Dolayısıyla buna ilişkin tedbirler almalısınız ki adil yargılanma konusunda bir vizyon sunabilesiniz.

BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Evet, çok teşekkür ederiz, sağ olun.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Daha başka konular da vardı ama...

BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Tamam, inşallah, Sayın Bakanımız tekrardan gelecek.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Tekrar başarılar diliyorum efendim.