KOMİSYON KONUŞMASI

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başbakan Yardımcısı, değerli milletvekili arkadaşlarım, kamu kuruluşlarımızın çok değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum, iyi akşamlar diliyorum ve konuşmama en son Hakkâri'de ve Diyarbakır'da şehit edilen 3 askerimiz ve 1 astsubay şehidimizi rahmetle, minnetle anarak ve hatırasını saygıyla yâd ederek başlamak istiyorum.

Yine, konuşmama başlarken de Vakıflar Genel Müdürlüğünün bu üç yayını geldi. Onun için de ayrıca teşekkür ve tebrik etmek istiyorum. Hem Fuat Köprülü'yle ilgili, onun çalışmaları, aynı zamanda, tabii, bizim de kültür feyzini aldığımız Ömer Lütfi Barkan'ın kolonizatör Türk dervişleriyle ilgili çalışmalarını burada görmekten dolayı mutlu olduğumu ifade etmek istiyorum ve ayrıca Sayın Başbakan Yardımcımız da bir takdim yazısıyla sunmuşlar, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii, sunumu mümkün olduğunca dikkatle takip etmeye de çalıştık fakat bu Başbakanlık bütçesinin sunumunda şu meşhur ve bize göre de meşum açılım ve çözüm politikasına ilişkin bir açıklama, izah ve bir sonuç göremedik. Artık açılım ve çözüm söylemlerine ne vatandaş ne de öyle zannediyorum ki bütün söylemlerinin hilafına Hükûmet de ve muhatapları da inanmıyor. Millete hiçbir izahınız, açıklamanız yok Hükûmet olarak. Sadece ortada propaganda var ve hamaset var. Halka söylenen farklı, kapalı kapılar ardında söylenen farklı, ortaya çıkan netice farklı ve artık bu yanlış politika da milletimiz ve Hükûmetimiz bakımından da bir karabasana dönüşmüş durumdadır.

2009'dan bu yana geçen zaman Milliyetçi Hareket Partisinin bu konudaki duruşunun, tutumunun ve politikalarının ne kadar doğru olduğunu göstermektedir. 2009 yılından beri verilen vaatler, yapılan nasihatler, bu akil adamlar, eli silahlı terör mensuplarına, onların destekçilerine nasihat edilmesi gerekirken, masum, işinde gücünde vatandaşlarımıza nasihat etme yolunu seçmişlerdir. Bir kere akil adamların muhatapları yanlıştı. Ne silah bırakıldı ne terör örgütü hedeflerinden vazgeçti ne tehditlerinden... Her gün geçmiyor ki 2-3 elebaşından Hükûmete, millete, Türkiye Cumhuriyeti'ne bir tehdit gelmiş olmasın. Sokaklar iki üç günde yangın yerine dönmüş, âdeta ülkenin asayişi İmralı'da Öcalan'ın iki dudağı arasında. Olayları başlatan kendisi, durduran kendisi. Açlık grevini başlatıyor, açlık grevini durduruyor. Yani, bir elebaşına her ne kadar itiraz etseniz de âdeta bir "başmüzakereci" payesi fiilen kamuoyunda milletin zihnine verilmiş durumda. Bunu kabul etmek mümkün değil. Bu konuda Sayın Hükûmetin görüşlerinin açık seçik şekilde ortaya konulması lazım. Kapalı kapılar ardında terör örgütü mensuplarıyla birtakım vaatler, sözler demek ki veriliyor ki bunlar hatırlatılıyor, sürekli dayatılıyor. Bir de İçişleri Bakanının konuşmaları oldukça evlere şenlik. "Hele bu seçim arifesinde asayiş bu durumdayken seçime de gidemeyiz." diyor. Yani, varsa yoksa seçim. Demek ki seçim filan olmasa İçişleri Bakanının asayiş filan umurunda olmayacak. Bu tutumlar bizi ziyadesiyle endişeye sevk ediyor.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi, yine Başbakanlık bütçesinin sunumunda kitapçıkta da yer alıyor, Başbakanlığın görevinin devlet teşkilatının düzenli ve uyumlu çalışmasını sağlamak, bakanlıklar arasındaki koordinasyonu sağlamak olarak ifade ediliyor ve aynı zamanda büyük devlet refleksinden de bahsedildi. Biraz da bu sözlerden de ilham alarak konuşma konularını biraz da bu yönden söylemek istiyorum. Gerçi Sayın Başbakan Yardımcımız bakımından ilk defa olacak ancak Komisyon üyesi arkadaşlarımız dün ve bugün birkaç tekrar da yaptığımız için, onlar bakımından tekrar olmakla birlikte bu Başbakanlık teşkilatının, devlet teşkilatının düzenli ve uyumlu çalışmasını koordine etme hususuyla ilgili olarak görüşlerimi de tekraren de olsa bazı hususları ifade etmek istiyorum.

Şimdi, Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan Yardımcımız; Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti on iki yıldır iş başında ve şu anda da 62'nci Hükûmet görev yapıyor ve hep söyleyegeldiğimiz, muhalefet partisi olarak bizler de her zaman Adalet ve Kalkınma Partisini bir tek başına iktidar olarak ifade ettik bugüne kadar ve kendileri de öyle söylediler ama gerçekte kazın ayağı pek de öyle değil. Bu da özellikle son birkaç yıldır yaşanan hadiseler bunun aksini bize göstermiştir. Adalet ve Kalkınma Partisi sanılanın, bildiğimizin aksine bir tek parti iktidarından ziyade çoklu bir iktidar olarak kendini göstermiştir. Âdeta bir cemaatler, tarikatlar, siyasi gruplar, hatta bir paralel yapılar koalisyonu karakteri göstermiştir. Zaman zaman, ikide bir, dönemin Sayın Başbakanının ve şimdiki Sayın Başbakanın böyle "paraleller, paraleller" diye feryat etmesinin de nedeni budur ve bir itiraf niteliğindedir.

Şimdi, Gülen Cemaatine hırsızlıklar, rüşvet ve yolsuzluklar ortaya çıkınca "paralel, paralel" demeye başlanıldı. "Beraber yürüdük biz bu yollarda", kol kola gittikleri itiraf edildi. "Ne istediler de vermedik?" denildi. Sonra bir paralel heyulası çıktı, şimdi de bir McCarthycilik yapılıyor, cadı avına çıkıldı.

İkinci olarak da: Bir diğer paralel yapılanmayı ancak fark edebildi Hükûmet. Başbakan Sayın Davutoğlu KCK yapılanması için "paralel yapı" ifadesini kullandı geçtiğimiz birkaç gün öncesinde. Başbakan açıklamasına şöyle devam etti: "Paralel devlet anlayışını kesinlikle tarihin çöplüğüne atacağız. Doğu ve güneydoğuda haraç toplamaya kalkanlar, mahkeme kurmaya kalkanlar, bunlar da başka bir paralel yapılanmadır." Hükûmete günaydın diyorum, gerçekten günaydın demek istiyorum. Bu paralel yapıyı Oslo'da, İmralı'da sizler kurdunuz, bu Hükûmet, bu iktidar, Adalet ve Kalkınma Partisi kurdu. KCK geleceğimizi ve yakın geleceğimizi tehdit eden önemli bir paralel yapılanmadır. Bunu biz size defalarca söyledik aylar evvelden. KCK paralel yapılanmasının sorumlusu AKP iktidarıdır. PKK-AKP iş birliğiyle MİT'i de kullanarak ta 2005'e giden Oslo görüşmeleriyle KCK yapılanmasıyla, WikiLeaks belgeleri ortaya da çıktı biliyorsunuz, birtakım manşetlerde, haberlerde kamuoyuna yansıdı, birçoğu da ikrar edildi. Ülkemizin bazı bölgelerinde bir paralel yapılanma oluşturuldu. Sayın Bekir Bozdağ MİT ve Hakan Fidan soruşturması nedeniyle bin kişilik KCK içindeki MİT elemanının deşifre olduğunu söylemişti fakat sonra çıkan olaylar bize gösterdi ki... Ve, 14 Şubat 2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yaptığım konuşmada da ifade ettiğim gibi, MİT'in KCK'ya sızması değil de KCK'nın MİT'e sızması söz konusuymuş meğerse. Aynı konuşmamda, 14 Şubatta şu ifadeleri de kullanmıştım: "Paralel yapı fevkalade tehlikeli ancak Hükûmet, KCK-PKK paralel yapısıyla el ele, omuz omuza hareket etmiştir. KCK'yı kim yönetiyor? Abdullah Öcalan, İmralı'dan yönetiyor."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan, sağ olun.

"KCK-PKK-AKP iş birliğiyle KCK paralel yapılanması oluşturuldu. Öcalan'ın KCK'yı İmralı'dan yönettiğini yargının tespit etmesinden korkuyorsunuz. Bu korkunuzda haklısınız, el elesiniz, kol kolasınız, beraber suç işliyorsunuz bu yollarda." Ve, diyorum, lütfen dikkat buyurun şu cümleye: "Yarın PKK ve KCK'dan hançeri yediğinizde dert yanacaksınız, 'Ne istediler de vermedik?' diyeceksiniz. Sayın Başbakanın en son konuşmaları da âdeta ne istediler de vermedik noktasına doğru sürüklendiğini göstermektedir, bizden uyarması.

Adalet ve Kalkınma Partisinin paralel devletleri veya paralel yapılanmaları bununla da sınırlı değil arkadaşlar, durum çok vahim, yanlış bir yönetim anlayışından kaynaklanıyor. Şu iddiayı da dile getirmek istiyorum: Bazı bakanlıklarda sayın bakanlar pasifize edilerek müsteşarlar aracılığıyla neredeyse paralel bakanlar kurulu oluşturulmaya çalışılmıştır ve bin odalı ak sarayda Sayın Cumhurbaşkanı da âdeta ayrı bir paralel yapı durumuna gelmiştir, gelmek üzeredir. Cumhurbaşkanı, Başbakanın, milletvekillerinin yetkilerine haiz olduğunu zannederek "Yeni yargı paketini salıya Meclise sevk ediyoruz, gönderiyoruz." diyebilmiştir.

Bir başka paralel yapı göstergesi de Millî Eğitim Bakanlığındadır. Millî Eğitim Bakanlığında şu anda sanki Bakan yok, il müdürleri yok, öğretmen sendikası var. 8 bin okul müdürü bu paralel yapı talebi ve yönlendirilmesiyle görevden alındı. Eğer, bu tür işler, devlet hayatına ait işler...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) - ...bu devlet hiyerarşisinde yer almayan kişi ve kurumlar vasıtasıyla yürüyorsa orada metastaz vardır, orada bir paralel yapılanma vardır. Bu paralel yapılarla âdeta bir darbeci iktidar görünümüne bürünmüştür. Şöyle maziye baktığımızda askere, polise, yargıya ve eğitim kadrolarına çeşitli gerekçelerle darbe yapılmıştır. Askere "darbeci" denildi, sonra yanıltıldıkları ifade edildi vesaire bildiğimiz süreçler, tekrar etmek istemiyorum süremizin kısıtlılığı nedeniyle.

Yani işin özü, ezcümle: Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti ülkemizi kurum ve kurallarıyla yönetmemektedir, en önemli sorun da buradan kaynaklanıyor. Bazı örnekler de vermek istiyorum. Gezi Parkı olaylarında dönemin Başbakanı Erdoğan'ın tutumu, faaliyetleri ve krizi yönetme biçimi çok tipik bir şekilde ülkenin kurum ve kurallarıyla yönetilmediğini göstermiştir. Âdeta, İstanbul Emniyet Müdürü, İstanbul Belediye Başkanı, İstanbul Valisi, hatta emniyet şube müdürü gibi davranmıştır, Belediye Meclisinin görevlerine müdahale etmiştir, üstelik bu görevler seçimle gelinen görevlerdir. Bir Başbakan veya valinin görevleri bellidir. Vali hem devletin hem hükûmetin temsilcisidir ama hükûmetlerin de emir kulu değildir. 17, 25 Aralık operasyonlarında Hükûmetin ve Başbakanın ve bazı bakanların tutumu da ülkeyi kurum ve kurallarıyla yönetmedikleri, el altından bazı kayıt dışı işler yapıldığını da ayan beyan ortaya koymuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Toparlayalım Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkan.

2012 Haziran diye aklımda kaldı ama mayıs Başbakanlık genelgesi de olabilir. Malumunuz, bir paragraflık bir Başbakanlık genelgesi vardı. Bu genelgeye göre, devlete ait gayrimenkullerin satışı, kiralanması, devri, irtifak hakkı tesisi gibi işlemlerin tamamı, isterse o gayrimenkul 1 santimetrekare olsun, Başbakanın uhdesine verilmişti. Bu bize göre Anayasa'ya, mevcut kanunlara da aykırı bir genelgeydi ve hâlen yürürlükte. Şimdi, ben merak ediyorum Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinden, bu genelgeyi kaldıracak mısınız? Bu genelge Sayın Davutoğlu uhdesinde mi idare edilmektedir yoksa Sayın Cumhurbaşkanı bu genelgenin hâlâ mahdumları mıdır? Bu çok önemlidir. Böyle kupon araziler, bilmem, maden tahsisleri, ruhsatları vesaire... Daha şimdi, 301 maden işçisinin acısı geçmeden 18 işçimizin acısıyla, sıkıntısıyla karşı karşıya geldik. Yani bunların düşünülüp görülmesi gerekir. İşte, devletin kurum ve kurallarıyla yönetilmediğinin en önemli somut delillerinden birisi bu 2012 Başbakanlık genelgesidir. Ayrıca, "Alo Fatih"ler, havuzlar, yolsuzluk, rüşvet ilişkileri, imar izinleri vesaireleri şimdilik geçiyorum bunları.

En son, Ermenek'teki kömür madeni faciası nedeniyle Sayın Cumhurbaşkanı acılı ailelere ne dedi? "Keşke daha önce mektup yazsaydınız." dedi. Sayın Cumhurbaşkanı vatandaşlara "Keşke şikâyet edip bildirseydiniz." dedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akçay, lütfen son cümlenizi alayım.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Toparlıyorum.

Ben de tabii, böyle deyince hemen aklıma Zembilli Ali Efendi geldi, Kanuni döneminin Şeyhülislamı. Böyle şikâyetleri konağından zembille sarkıtırmış, vatandaş da geliyor, mektubu yazıyor, ondan sonra Zembilli Ali Efendi onların cevabını veriyor. Hazır bu çok katlı ak saray da yapılmışken bir zembil de sarkıtacak herhâlde diye düşündük. Sonrasında da bakınız, hiç ikiletmiyor Sayın Başbakan da o da "Neden şikâyet etmediniz?" dedi. Hatta, dedi ki: "Lütfi Elvan Ulaştırma Bakanım sizin evladınız." Vatandaşlara sarılıp ağlamalar filan.

Değerli arkadaşlar, oysa Ermenek'teki madenin sahibi olan o Uyar ailesinin diğer ocakları... Ki bunların Manisa Soma'da da işletmeleri vardı. Bu işçiler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına 124 adet şikâyette bulunmuş, şikâyetlerin sonucunda uyduruk cezalar, tahsil edilemeyen cezalar, kapatılıp, Çalışma Bakanının da açıkladığı gibi, "50 kişi, milletvekili, bakanlar araya, devreye girdi, baskı altında kaldık." dediği birtakım henüz kamuoyuna Sayın Bakan tarafından açıklanmayan ilişkiler. Şimdi, mektup istiyorsunuz, "Şikâyet edilsin." diyorsunuz. 124 tane mektup yazılmış devlete. Bir mektup da biz yazalım, buradan bir de bu tutanaklarla da selam yollayalım Sayın Başbakana, Sayın Cumhurbaşkanına. İnsanlar, işçiler, tabii, toplum da bunlara birtakım tepkiler de gösteriyor, sendikalar sokağa çıkıyor, eylem yapıyor, karşılığında polis dayağı, biber gazı, TOMA vesaire. Sayın Başbakanın Soma'da yaptıklarını gayet iyi hatırlıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akçay, son cümlenizi alayım.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Son cümlem de şudur: Ya, sigara içene bile fiilî müdahalede bulunma gayreti içerisinde. Böyle bir yönetim anlayışı olabilir mi? Velev ki suç olsun, kaldı ki teras gibi görünüyor. Teras, açık alanda bir de ceza da yendi, onun hukuki durumu tartışılır ama yani birebir bir Cumhurbaşkanın vatandaşla bu kadar bir zabıta, kolluk gücü gibi muhatap olması çok yadırganan bir şeydir ve devlet adamlığına da yakışmaz.

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Son cümle Sayın Başkan, son cümle.

Ülkemizi kurum ve kurallarıyla yönetmeye davet ediyorum ve Türkiye, Sayın Erdoğan eliyle şahsi ve keyfî bir yönetim altındadır. Buna Hükûmetin itiraz etmesi gerekir. Hazır, Cumhurbaşkanlığına da göndermişken artık bu Hükûmeti, devleti devlet gibi kurum ve kurallarıyla yönetme fırsatı da doğmuştur, Hükûmet de bu fırsatı değerlendirmelidir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.