KOMİSYON KONUŞMASI

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun çok değerli üyeleri, sayın bürokratlar ve basınımızın güzide mensupları; 2021 yılı Cumhurbaşkanlığı ve Cumhurbaşkanına bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve kuruluşların bütçesinin hayırlı olmasını diliyor ve bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, 16 Nisan 2017'de yapılan Anayasa değişikliği ile yönetim sistemimiz kapsamlı bir reforma tabi tutuldu. Aziz milletimizin iradesiyle bu tarihte, ana omurgası güçlü devlet, güçlü yönetim ve demokratik istikrar olan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildi.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, çözüm odaklı bir sistemdir. Siyasi ve toplumsal uzlaşmanın ön plana çıktığı, millî iradenin doğrudan tecelli ettiği bir yönetim yapısı olan bu sistemle kuvvetler ayrılığı tahkim edilmiş olup yasama, yürütme, yargı organları kendi içinde daha güçlü, daha etkin ve daha bağımsız hâle gelmiştir. Aslında ülkemiz bu sisteme geçerken ciddi anlamda bir hantallıktan kurtulup, daha hızlı ve seri karar alabilecek pozisyona kavuşmuştur ki bunun en iyi uygulamasını pandemi döneminde hızlı karar alma süreciyle çok net görmüş olduk. Böylece küresel meydan okumalara karşı koyma kabiliyeti de güçlendi, gelen tehditlere karşı çok hızlı bir şekilde aksiyon alıp harekete geçmemizi sağladı. Bu süreçte, Türkiye'nin bölgesel ve küresel gelişmelerin belirleyicisi durumuna geldiği yakın coğrafyamızda, Türkiye'nin onayı ve oluru olmadan hiçbir girişimin gerçekleşme şansının olmadığı da herkesçe anlaşılmıştır. Atatürk'ün Türkiye'yi muasır medeniyet seviyesine çıkarma hayalini gerçekleştiren AK PARTİ'dir, Recep Tayyip Erdoğan'dır ve Cumhur İttifakı'dır.

Başka ülkelerden, yabancı otoritelerden demokrasi talebinde bulunmak, hâlâ manda ve himayenin kabul edildiği toplumlarda yaşamayı arzulamak vahim bir yaklaşımdır. Demokrasi anlayışı "ithalat demokrasisi" olan bu anlayış, yabancı otoritelerden meşruiyet tedarik etmeye çalışıyor.

Demokrasi, bir ticari mal değildir; demokratik siyaset, ithalat veya ihracat konusu değildir. Demokrasimiz, bedel ödenmiş ve hak edilmiş bir demokrasidir. 15 Temmuz bunun kanıtıdır.

Bu topraklar yüzlerce yıllık devlet geleneği olan Selçuklu ve Osmanlı'nın devamı olan Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Milletimiz, millî iradesinin kimse tarafından gasbedilemeyeceğini demokrasi tarihine silinmeyecek şekilde yazmıştır.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin neden getirildiğini merak edenlere de şunu hatırlatmak istiyorum: AK PARTİ'nin Cumhurbaşkanı seçmesi engellendi. Anayasa Mahkemesinden 367 gibi garabet bir karar çıkarıldı ve yüce Meclisin Cumhurbaşkanı seçmesine engel olundu.

"Parlamenter sisteme yeniden dönelim. Cumhurbaşkanını millet değil, Ankara'nın karanlık dehlizlerinde bir kısım aristokratlar seçsin." isteniyorsa artık bu tren kaçtı.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, askerî ve bürokratik vesayetin panzehridir. Biz sadece sivil vesayetle mücadele etmedik, aynı zamanda askerî ve bürokratik vesayetle de mücadele ederek bugünlere geldik. İdeolojik yargı organlarının ve yargı mensuplarının Anayasa ve yasaları hiçe sayan uygulamalarıyla mücadele ettik. Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen 27 Nisan e-muhtırasını hâlâ unutmadık, 15 Temmuz hain FETÖ darbe teşebbüsünü kesinlikle unutmadık; sizler de unutmayın.

Değerli milletvekilleri, 2008 yılında bu ülkenin en büyük partisine, iktidar partisine, hükûmet eden partisine kapatma davası açılarak yargı darbesi yapılmak istendi ama bu sistem sayesinde yasama, yürütme ve yargının birbirinden ayrılmasıyla Türkiye artık bu tür antidemokratik jüristokrasi kararlarıyla karşı karşıya kalmamaktadır.

Bununla birlikte, sağlıkta -sırayla başlık olarak vermek istiyorum işin açıkçası- büyük dönüşüm gerçekleştirdik. Türkiye ve dünya Covid-19 belasıyla uğraşıyor. Dünyanın seyrini değiştiren corona salgını sonrasında oluşan büyük sağlık depreminde birçok Avrupa ülkesinde hastaların hastanelere alınmadığını, hasta seçimlerinin yapıldığını, huzurevleri ve yaşlı bakım merkezlerinde hayatını kaybedenlere günler sonra ulaşıldığını, sosyal güvencesi olmayanların bu tür tedavilerden yararlanmadığı ve maliyetlerin hastalara yüklendiğini hepimiz gördük ve basında da bunu izledik. Ancak Türkiye'de sosyal devlet anlayışıyla yurt içindeki vatandaşlarımızın ve yurt dışından getirdiğimiz tüm hasta vatandaşlarımızın ücretsiz sağlık hizmetinden faydalanmalarını sağladık. Ekonomik destek paketleri ve sosyal yardımlarla vatandaşlarımıza 513 milyar TL destek verdik. Yine, ülkelerin maske korsanlığı yaptığı bu dönemde biz 152 ülkeye yardım elini uzatmanın haklı gururunu yaşadık ve yaşamaktayız. Böylece tüm dünya halklarının takdirine mazhar olduk. Üstelik bu dönemde güçlü sağlık altyapımızı daha da güçlendirdik. Sadece bu yıl hizmete sunulan 17 hastanemiz ile 2.400'ü yoğun bakımlarda olmak üzere 10 binin üzerinde ilave yatak kapasitesini ekledik, sağlık ordumuzu bu vesileyle güçlendirmiş olduk. Tüm bu atılımları, reformları yaparken bize yine de çıkıp "Türkiye'deki sağlık hizmetleri 2002'de çok daha kaliteliydi." derseniz söyleyecek hiçbir sözümüz olmaz. Sizleri 2002'de yaşamaya ve o dönemdeki sağlık hizmetlerinden faydalanmaya davet etmekten başka da bir çaremiz yok.

Bugün sabah da özellikle bütçeyle ilgili konuşma yapan arkadaşlarımız vardı. Hepimizin bildiği gibi, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız bu yıl ki bütçe sunuş konuşmasında 2021 yılı bütçemizin misyonunun "tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını sebebiyle siyasi ve ekonomik bakımdan küresel bir yeniden yapılanma sürecinde bulunduğumuz şu dönemde Türkiye ekonomisin yoluna daha güçlenerek devam etmesi olduğunu" ifade etmişlerdi. Aslında on sekiz yıldır millete hizmeti şiar edinen AK PARTİ hükûmetlerimizin hazırladığı bu bütçe de aynı zamanda yaşlısı, genci, kadını, erkeği, kentlisi, köylüsü tüm Türkiye'nin yani hepimizin bütçesidir. AK PARTİ, bütçelerimizi faiz bütçesi olmaktan çıkarmıştır yüzde 100 halkın bütçesi haline dönüştürdü.

Değerli milletvekilleri, ekonomik gelişmeleri değerlendirecek olursak küresel ekonomi anlamında son birkaç yılda, 2017 yılında, üretim, yatırım ve uluslararası ticaretteki toparlanmaya bağlı olarak yüzde 7,4'lük güçlü bir büyüme performansı gerçekleştiğimizi görmekteyiz. 2018 yılında bu büyüme oranı yüzde 2,6'ya geriledi. 2019 yılının son çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 6'lık bir büyüme oranı yakalamıştık fakat yılın ikinci çeyreğinde yüzde 9,9'luk bir daralmaya hep birlikte şahit olduk; tabii, bunun sebepleri ortada. Dünyadaki gelişmelere baktığımızda, ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşlarını, Brexit'e ilişkin belirsizlikler, artan ticari ve jeopolitik gerginlikleri, en önemlisi olarak da tabii ki Covid-19 pandemisini sayabiliriz.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) bölgesinde, küresel olarak Covid-19 salgınını önlemek için alınan tedbirlerin etkisiyle, bu yılın ikinci çeyreğinde reel gayrisafi yurt içi hasıla yüzde 9,8 olarak daraldı. Söz konusu bu düşüş, OECD bölgesinde kaydedilen en yüksek düşüş olarak kayıtlara geçti. Geçici veriler baz alınarak yapılan hesaplamada, bu yılın ilk çeyreğine göre ikinci çeyrekteki büyüme oranlarından, büyük ekonomilerden bir iki tane örnek vermek istiyorum: İngiltere'de yüzde eksi 20,4'e, ABD'de yüzde eksi 9,5'e, Almanya'da yüzde eksi 9,7'ye ve Fransa'da yüzde eksi 13,8'e geriledi. Aldığımız tedbirler ve uygulamaya koyduğumuz ekonomik planlar doğrultusunda, 2020 yılını inşallah yüzde 0,3'lük bir büyüme oranıyla kapatacağımıza inanıyorum. 2021 yılında ekonomimizdeki büyümenin yurt içi ve yurt dışı talep arasında dengeli bir görünüm sergilemesini; böylece, yüzde 5,8 oranında bir büyüme gerçekleşmesini hedeflemekteyiz.

Bakınız, AK PARTİ iktidara geldiğinde IMF'ye 23,4 milyar dolar borcumuz vardı. 2013 yılında da bu borcu sıfırladık hatta IMF'nin borç talep ettiği ülkeler arasında yerimizi aldık. Dolayısıyla, yine AK PARTİ olarak Cumhurbaşkanımızın liderliğindeki hükûmetlerde, bugün de dâhil Türkiye-IMF ilişkilerinde bilinen bütün ezberleri biz bozduk.

Yerli ve millî ekonomiyi inşa ettik. Esas görülmesi gereken gerçek, geçmişte Türkiye'nin neden IMF'ye teslim edildiğidir. Bunu gerçekten sorgulamak gerekiyor.

Ticarete şöyle bir baktığımızda bugün Türkiye, tüm dünyayı saran Covid-19 salgınına rağmen ihracattaki kapasitesini korumuştur. Ülkemizin bununla kalmayıp yeni ve tarihî rekorlarla hedefleri doğrultusunda güçlü adımlarla ilerlediğini görmekteyiz. Bunun en somut örneği, ekim ayı ihracat rakamlarıdır. Ekim ayı ihracatı, yüzde 5,6 artışla 17 milyar 333 milyon dolar olarak bugüne kadar gerçekleşen en yüksek aylık ihracat rakamı olarak kayıtlara geçmiştir.

Yine Türkiye'deki AR-GE harcamalarında 2004 yılından sonra büyük artışlar gerçekleşmiştir. Ülkemizde gayrisafi yurt için hasıla içerisinde AR-GE harcaması 2003 yılında yüzde 0,47 yani 2 milyar 197 milyon TL iken, 2019'da bu oran bir önceki yıla göre yüzde 19,2 artarak, yüzde 1,06'ya yani 45 milyar 954 milyon liraya yükselmiştir. Türkiye'nin millî teknoloji hamlesi kapsamında attığı adımlarla AR-GE ekosistemi güçlenirken 2023'te AR-GE harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranının 1,8'e çıkarılması hedeflenmektedir. Ayrıca, 2021 yılı bütçemizde, geçen yıl 204 milyon TL olan organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri altyapı yatırımları için ayırdığımız kaynağı 5,5 kat artırarak 1 milyar 124 milyon TL'ye yükseltiyoruz. Bunun da istihdamımıza çok büyük katkısı olacağına inanıyorum. Keşke Erhan Bey burada olsaydı, dolayısıyla istihdamla ilgili verileri kendisinin de duymasını isterdim.

Enerji konusunda Türkiye'miz, 2023 vizyonu doğrultusunda, her alanda olduğu gibi enerjide de büyüme ve gelişmesini sürdürmektedir. Enerjide yüzde 100 millî politikayla, ülkemizin kaderinde hayati rolü olan enerji alanında jeopolitik hamlelere imza atıyoruz. Türkiye'nin hedeflediği 2023 vizyonu, yer altı zenginliklerimizin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyarken Hükûmetimiz keşfedilmeyi bekleyen millî servetlere devlet elini yönlendirdi. Ülkemiz, istikrarı, büyüyen ekonomisi, sürdürülebilir enerji politikaları, enerji köprüsü oluşu, bölgesel barışa ve huzura yaptığı katkılarla küresel enerji ticareti için anahtar rol üstlendi. Yeni Türkiye, bu özellikleriyle 21'inci yüzyılın petrol-gaz denkleminin anahtarı olmuştur. Türkiye, enerji piyasasındaki gücünü daha da artırmak ve enerji bağımsızlığı yolunda hızla ilerlemek için 3 sondaj gemisi ve 2 sismik araştırma gemisiyle Doğu Karadeniz başta olmak üzere denizlerde Türk Bayrağı'nı dalgalandırmaya devam ediyor. Değerli milletvekilleri, Fatih, Yavuz ve Kanuni sondaj gemilerimiz, Barbaros Hayrettin Paşa ve Oruç Reis sismik araştırma gemilerimizle petrol ve doğal gaz arama faaliyetlerini yoğun şekilde sürdürmekteyiz.

Yerlilik ve millîlik üzerine AK PARTİ on sekiz yıllık iktidarıyla Türkiye'ye çağ atlattı. Artık Türkiye'nin yeni bir hikâyesi var. Geçen sene bu bütçede özellikle yerlilik üzerine bazı arkadaşlar hep şunu söyledi: "Ya, yapsanız yapsanız herhâlde farklı ülkelerden alabileceğiniz arabalarla..." Bakın, artık bu ülkenin TOGG'u geliyor, 2022 yılında kendi otomobilimiz TOGG'u üretim bandından indirmiş olacağız Allah'ın izniyle. Bizim en büyük özelliğimiz yerlilik ve millîliğe önem vermemizdir, yerli ve millî kaynaklarımızı harekete geçirmemizdir. Yüzde 18 olan savunma sanayisindeki yerli ve millî payımızı yüzde 70'lerin üzerine çıkarmış bulunmaktayız.

Savunma sanayisine baktığımızda, Türkiye, siber güvenlik, yapay zekâ teknolojisiyle büyük adımlar atarken; millî savaş gemisi MİLGEM, ATAK helikopteri, temel eğitim uçağı HÜRKUŞ, modern piyade tüfeği, millî tank ALTAY, insansız hava aracı ANKA, uzun ve orta menzilli tanksavar füze sistemlerini hamdolsun kendi öz evlatlarının beyin güçleriyle ve kendi toplamış olduğu vergilerle yapmıştır. Terörle mücadelede etkin olarak kullanılan yerli İHA'ları ve SİHA'ları bu Hükûmetimiz üretti. Yıllarca ülkemize İHA'yı vermediler, biz İHA'yı yaptık; SİHA'yı vermediler, "Vermezseniz vermeyin." dedik, SİHA'mızı yaptık ve hamdolsun şu anda TİHA'yı da yaptık. Eğer bu devlete yan bakan olursa bizim göklerimizde gereğini yapacak olan İHA'larımız, SİHA'larımız bu devletin göklerinde uçmaktadırlar. Anlayacağınız, kötü komşular bizi ev sahibi yaptı ve yapmaya da devam edecektir.

AK PARTİ iktidarı olarak, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye'ye devasa projeler kazandırdık ve gerçekten, Osmanlı'ya baktığınız zaman, birçok Osmanlı padişahı bile bunu hayal etmiş ama gerçekleştiren AK PARTİ ve Sayın Cumhurbaşkanımız. Marmaray'ı, yüksek hızlı treni, İstanbul Boğazı'nın üçüncü gerdanlığı Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nü, Körfez'e Osmangazi Köprüsünü, dünyanın en büyüklerinden İstanbul Havaalanı'nı, Karadeniz ile Doğu ve Güneydoğu'yu birbirine bağlayan Ovit Tüneli'ni yaptık. Yine, 52 tane hidroelektrik santrali, özellikle bu dönemde 498 kilometre bölünmüş yol ve 221 köprü ile pandeminin başladığı günden bu yana 28 yeni hastaneyi ülkemize kazandırdık.

Ülkemiz, Avrupa ve Orta Doğu arasında ticari, siyasi ve kültürel bağlar kurmak bakımından çok önemli bir jeostratejik konumda bulunmaktadır. Bugün, ülke olarak hem ekonomiyle hem de iç ve dış dinamiklerimizle uğraşırken, birçok cephede mücadele ettiğimizi söyleyebiliriz. Türkiye, geçmişte dışardan yönetilen bir ülke konumundaydı ama bugün övünerek söyleyebiliriz ki Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde bölgesinde lider ve tüm dünyadaki mazlumların sesi olmuştur.

Bakınız, ülkemiz; Suriye, Irak ve Libya'daki asrın göçünü yönetmiştir. Dolayısıyla, Suriye'deki 5-6 milyon insanı ensar bilinciyle misafir ettiğimizi, Arap-Kürt-Türkmen ayrımı yapmadan hepsini kucakladığımızı bilmenizi arzu ederim. Bu coğrafyanın hamiliğini, hep Selçuklu ve Osmanlı yapmıştır. Hani Türkiye'ye "Baskıcı, falan filan." deniliyor ya.

Değerli milletvekilleri, hepiniz üniversite mezunu, kültürlü, lisan bilen, ülkeleri gezen, dünya tarihini bilen ve benden daha çok bilgilisiniz. Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra 24-25 tane devlet çıktı. Buradan sormak istiyorum: Hangisinin dini değişti? Osmanlı İmparatorluğu altı yüz yıl boyunca dünya sahnesinde hüküm sürdü, altı yüz senede hangi milletin dili değişti? Herkes aynı dilde, aynı dinde fakat bir gün gidin, Afrika'ya bakın, sömürgeci olan bölgelere; biri Fransızca konuşuyor, biri Almanca konuşuyor, biri İngilizce konuşuyor. İşte bizim büyüklüğümüz burada. Osmanlı Devleti milletleri asimile etmeyi bilmiyor muydu? Biliyordu. Türkiye, şimdiye kadar girdiği her yere, Irak'a, Suriye'ye sadece medeniyet ve yardım götürmüştür, asla ve asla herhangi bir milleti asimile etmeyi düşünmemiştir. Dolayısıyla, bizim ruhumuzda, bizim temelimizde, bizim mayamızda, bizim kültürümüzde, bizim ahlakımızda baskı yoktur. Herkes kendi özgür iradesine göre dilini, dinini seçer. Fatih Sultan Mehmet Han'ın bundan beş yüz elli yedi yıl önce yazdığı Ahidname'mizi kültürümüze çok güzel bir örnek olarak burada sizlere sunmak isterim.

Türkiye, hükûmetlerimiz döneminde, hiç kimsenin cesaret edemediği, cesaret etse bile gerçekleştiremediği birçok önemli karara imza atmıştır. Cumhurbaşkanımız ve aziz milletimizin dirayetli duruşu sayesinde, Ayasofya tekrar ibadete açıldı. Bunun yanı sıra geçmişte Kardak krizinde bile gerekli varlığı gösteremeyen Türkiye; bugün Avrupa'nın, Yunanistan'ın, Rum kesiminin -sözüm ona- baskı ve engellemelerine rağmen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki kapalı Maraş'ı tekrar açmıştır.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Çelebi, normal süreniz dolmuştur.

İki dakika ek süre veriyorum, toparlayınız lütfen.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Değerli milletvekilleri, emperyalizm, biat edeni sever. Ama Cumhurbaşkanımız hep şunu söylüyor: "Diklenmeden, dik duracağız." Biz dik durduk, Ayasofya'yı tekrar cami yaptık, yıllardır kapalı olan Maraş'ı açtık ama maalesef görüyoruz ki, Kıbrıs için büyük bir öneme sahip olan Maraş'ın açılmasına sahip çıkıp da övünç duyulacağına "Yok bizi çağırmadınız." "Yok şu kadar uçakla gittiniz." Fındık kabuğunu doldurmayacak şekilde bir propaganda yapıldı; bu da hakikaten bizi ve aziz milletimizi derinden üzmüştür.

Dünya 5'ten büyüktür. İlk defa bir lider ortaya çıktı "Dünya 5'ten büyüktür." diyerek Birleşmiş Milletlerdeki gelişmiş ülkeler lehine olan haksızlığa ve adaletsizliğe dikkat çekti. Türkiye, artık emir alan bir ülke değildir. Türkiye, artık içine kapanık bir ülke değildir. Türkiye, artık hem bölgesel hem de küresel bir güçtür. Bölgemizde ve dünyada Türkiye'nin atacağı adımlar merakla takip edilmektedir. Türkiye artık arı kovanına çomak sokmaktadır. Suriye'de kurulmak istenen terör devletine çomak sokmuştur. Doğu Akdeniz'de kurulmak istenen şer ittifakına çomak sokmuştur. Libya'da oynanmak istenen oyunları bozmuştur. Can Azerbaycan'ın yirmi sekiz yıl sonra, işgal edilmiş Karabağ topraklarını geri almasına destek vermiştir. Zor, oyunu bozar. Biz de Türkiye olarak bölgemizde oynanmak istenen oyunları tek tek bozuyoruz.

Türkiye bölgesel ve küresel güç olmaya devam edecektir. Etrafımızda oynanmak istenen oyunları, kurulmak istenen tuzakları bozmaya devam edeceğiz. AK PARTİ, on dokuz yıldır kesintisiz bir şekilde devam ettirdiği reform ve değişim odaklı siyasetini, yeni gelişmelere ve yeni ihtiyaçlara uygun şekilde sürdürmekte kararlıdır. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın dediği gibi, AK PARTİ reform ve değişim iradesini devam ettirmektedir. Önümüzdeki günlerde de atacağımız adımlarla Türkiye'nin demokrasi ve insan hakları standartları daha da yükselecektir.

Son olarak bir şey belirtmek isterim: AK PARTİ hükûmetlerinin 3 Kasım 2002 yılından bu yana ülkemize yaptığı yatırımlar ve milletimize yaptığı hizmetler herkesin takdirine şayandır. Biz özellikle muhalefetten, yapılanları takdir etmesini beklemiyoruz ancak sizden beklediğimiz, ülkemiz söz konusu olduğunda yekvücut olabilmek.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Ek süreniz de aşmıştır Sayın Çelebi, toparlayalım lütfen.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sayın Başkanım, Şirin Paşam da...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Grup konuşmalarında hiç öyle bir uygulama yapmadık bugüne kadar.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Peki, o zaman şöyle söyleyeyim: Zira başka bir Türkiye yok, başka bir al bayrak yok.

Bu vesileyle, Cumhurbaşkanlığımızın 2021 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.