| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 05 .11.2014 |
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım, değerli Başbakan Yardımcım, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; herkesi akşamın bu saatinde saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başbakan Yardımcım, müsaadenizle bir değerlendirme yapmak istiyorum, sizin konularınız önemli. Bugün değerlendirdiğimiz kurumlar, Diyanet gibi, Millî İstihbarat Teşkilatı gibi ya da Millî Güvenlik Kurulu gibi, Vakıflar gibi kurumlar Türkiye için çok önemli kurumlar. Dolayısıyla, konjonktürle de çok alakalı. Siz AK PARTİ olarak iktidara geldiğinizde dünyada çok olumlu bir konjonktür vardı ekonomik açıdan. Paranın dünya tarihinde en bol olduğu dönemdi, çok rahat borç bulunabiliyordu. Öyle bir dönemde çok rahatlıkla düşük faizlerle borçlar bulunabildi, siz de bulabildiniz ama bunları çok iyi değerlendirip üretime sevk edemediniz maalesef. Yani, o büyük sıkıntılarla bulunan paraların üretime sevk edilememesi dolayısıyla epey bir sıkıntımız oldu. Bunu eleştiri olarak değil de bir tespit olarak söylüyorum ama bununla beraber siyasi konjonktürde de olumlu bir gidişat vardı son senelere kadar. Son senelerde özellikle Orta Doğu'da büyük sıkıntılar var, bizim coğrafyamızda, İslam coğrafyasında özellikle büyük sıkıntılar var. İslam coğrafyası sadece son yüz seneden beri değil, ondan önce de sıkıntıları olan bir coğrafyaydı. Osmanlı döneminde özellikle bir istikrarı vardı ama Osmanlı coğrafyasındaki şu andaki bütün sorunlar da, geçmişteki sorunlar da hep ya inanç, mezhep ya da etnik kökenliydi maalesef. Bunlar, üzerinde durulması, çok iyi değerlendirilmesi gereken konular oldular hep, bizim de çok iyi değerlendirmemiz gereken konular oldu. Bizim Diyanet İşleri Başkanlığımız cumhuriyet döneminde önemli bir boşluğu doldurdu, önemli görevler yaptı eksikleri olmasına rağmen, yanlışları olmasına rağmen, eleştirilerimiz olmasına rağmen. Birçok farklı inancı, inançla ilgili boşluğu doldurdu, onlara hitap etmesini bildi, çok önemli görevler yaptı, farklı inanç gruplarının üzerinde kalmayı başardı.
Şimdi, geldiğimiz noktada da, özellikle Orta Doğu'da, İslam coğrafyasında sıkıntılar var, inançla ilgili, inanç temelli sıkıntılar var. Siyasi görünen sıkıntılar inançla ilgili olabiliyor, tam tersi de olabiliyor. İslam coğrafyasındaki mezhebî ayrılıkların kökeni de maalesef siyasi. Tüm bunları çözebilmek tabii ki bir kurumlaşmayla mümkün olur, çok geniş bir vizyonla mümkün olabilir, çok geniş bir bakış açısıyla mümkün olabilirdi. Bizim Diyanet İşleri Başkanlığının da son senelerde özellikle buna göre örgütlenmesi, organizasyon oluşturması, böyle bir vizyona sahip olması gerekirdi diye düşünüyorum. Yani, bugün İslam coğrafyasına, İslam ülkelerine bakın, bir kısmı bir Şii hilali peşinde, Şii birlikteliği peşinde, bir taraf Sünni ama kendi içlerinde de bu gruplar etnik ayrılıklar içerisinde, mezhep ayrılıkları içeresinde, hiç bir araya gelemiyorlar, bir türlü bu sorunların, sıkıntıların üzerine çıkamıyorlar. Onun için, Diyanet gibi kurumların çok daha farklı örgütlenmeleri gerekiyor. Bu açıdan ben üniversite kurulmasını, daha farklı bir yaklaşım getirilmeye çalışılmasını olumlu buluyorum ama yetersiz de buluyorum aynı zamanda. Fakat, bununla beraber gelmek istediğim nokta da şu. Vaktim çok sınırlı, aslında böyle bir vizyon çizerken bazı noktaları özellikle size anlatmak istedim.
Bu torba kanunun -biliyorsunuz, meşhur, geçen yaz çıkardığımız torba kanun- içerisinde bir madde vardı, 87'nci madde, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 47'inci maddesini değiştiriyordu. Kitap basma tekeli gibi yani bazı kitapların yayımını, basımını devletin tekeline veriyordu. Şimdi, burada ne var diyeceksiniz ama özellikle bu Risale-i Nur'lar için yapılmıştı. Buradan amaç: Özellikle, dinî cemaatlerin bastırılması, onlara yönelik bir hareketti, onların mümkün olduğunca maddi kaynaklarını kurutmak, onların gelişmesini, büyümesini yok etmeye çalışmaktı. Aslında birçok cemaate yönelikti bu, sadece nur cemaatlerine yönelik değil, birçok cemaate yönelikti. Bununla beraber, bir vakıf olan TÜRGEV ve benzeri vakıfların çalışmalarına da bakıyorsunuz onlar da belli bir amaçla örgütlenmiş vaziyetteler. Bütün bunlar, onlara yapılan bağışlar ki... Sağ olun sizin sayenizde, bir yazılı soru önergesine verdiğiniz cevap sayesinde TÜRGEV'in bağış aldığını falan öğrenebildik, ondan önce bu tür bir cevap da gelmemişti. Vakıfların, özellikle bazı vakıfların belli bir İslami zihniyetle örgütlenmeye çalıştığını, buna Diyanetin, Millî Eğitimin de mümkün olduğunca destek vermesinin sağlanmaya çalıştığını görüyoruz. Yani, Türkiye'de tek tip bir inanç grubunun, zihniyetinin oluşturulmaya çalışıldığını da görüyoruz. Bu İslam tarihinde buna benzer hadiseler olmuştur ama bunlar hep sıkıntı yaratmıştır. Belli bir dönem için belki başarılı olunabilmiştir ama daha sonra bunlar hep kanla, hep olumsuz şekilde sonuçlanmıştır, başarısız olmuştur, doğru olmayan teşebbüslerdir bunlar. Yani, şunu söylemek istiyorum: Türkiye'de de böyle bir çalışma var. "Benim inancım, İslami inancım bütün toplum tarafından benimsensin, Millî Eğitim, eğitim böyle olsun, Vakıflar böyle örgütlensin, Diyanet buna yönelik çalışsın." diye bir çalışma var. Bilmiyorum fark ediliyor mu sizler tarafından ama bu çalışmanın ben çok olumlu olmadığını, yanlış olduğunu, yanlışlıklar, sıkıntılar getireceğini düşünüyorum. Buna Diyanet İşleri Başkanlığının da alet olmaması gerektiğini, Millî Eğitimin de aynı şekilde alet olmaması gerektiğini, bu cemaatlerin baskılanmaması gerektiğini düşünüyorum. Bütün bunların sonunda büyük sıkıntılar olabilecek diye düşünüyorum.
Yine, son Millî Güvenlik Kurulu toplantısında da, o on saat süren toplantıda bir "paralel" vurgusu yapılarak cemaatlere yönelik bir karar alındığı da söyleniyor. Yani, bildiriden net olarak bunu anlamıyoruz ama yapılan yorumlar bu yönde oldu, bu yönde yorumlara da pek fazla itiraz gelmedi. Yani, mümkün olduğunca mevcut cemaatlerin, inanç gruplarının yine baskılanacağı ama özellikle TÜRGEV bünyesinde çünkü o maalesef öne çıkmış bir vakıf. Ki, mali tablolarını elde etmek de mümkün olmadı, Vakıflar Genel Müdürlüğünün Kanunu ve yönetmeliklerine rağmen onlara da ulaşamıyorsunuz, sitelerinde de yok, sizin verdiğiniz bilgi dışında başka bir bilgiye de ulaşamıyoruz. Bugün de öğrendiğimize göre, Millî Eğitim Komisyonunda TÜRGEV'in bir üniversite kurma çalışması var, bilmiyorum nasıl sonuçlandığını ama İbn-i Haldun Üniversitesi kurmak üzere bir teşebbüste de bulunulmuş. Yani, çeşitli şekillerde iş dünyası da bu işin içine katılarak, yönlendirilerek, dediğim gibi, Millî Eğitim de, Diyanet de mümkün olduğunca buna yönlendirilerek Türkiye'nin özellikle bir inanç grubu etrafında toplanmasının teminine çalışılıyor. Bunların yanlış olduğunu, sonuç alınamayacağını düşünüyorum.
Şimdi, bazı kurumlarla ilgili eleştirilerim de var ama bu kadar genel bir çerçeveden sonra onlara teker teker nasıl geleceğimi de düşünüyorum bir taraftan. Onlara müsaade ederseniz daha sonra geleyim çünkü sorular aşamasında onları soru olarak sorayım ama bu çizdiğim çerçeveyle ilgili olarak özellikle düşüncelerinizi almak istiyorum. Bunun Türkiye için sıkıntılar getireceğine inanıyorum, sizin de bunu fark etmeniz hâlinde karşı duracağınızı düşünüyorum, onun için özellikle bunu size anlattım, açıkladım.
Teşekkür ederim efendim.