KOMİSYON KONUŞMASI

İSMET UÇMA (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sunumunuz için de çok teşekkür ediyorum.

Manifestonuzu da gördüm. Doğrusu, çok yanlı buldum manifestonuzu ve bunu siyasetin tarafı ya da yandaşı şeklinde ve ideolojik olgularla ifade etmemeniz gerekirdi.

Şimdi, sevgili arkadaşlar, şimdi basın galiba benim üzerimde çok fazla şiddet uyguluyor ama bir soru sormamı anlayışla karşılayın lütfen: Bu dernekler kendi aralarında "Bizim mahallenin çocukları, sizin mahallenin çocuklarını döver." yarışında gibi gözüküyor. Sunumlardan bunu anlıyorum. Şimdi, bizim gene bir atasözümüz vardır: Yol sizsiniz, yolcu sizsiniz, yoldaki en büyük engel de sizsiniz. Mesela, bu kadın hareketlerine ilişkin STK'lar kurulmadan önceki kadına yönelik şiddet ile kurulduktan sonraki şiddet oranlarının istatistiği var mı?

TÜRKİYE KADIN DERNEKLERİ FEDERASYONU BAŞKANI CANAN GÜLLÜ - Var.

İSMET UÇMA (İstanbul) - Sonra cevaplayacaksınız onu zaten.

Şimdi, burada biraz da bu işler ekonomik şeye dönüşmüş, burada ilanlarınız var, para topluyorsunuz, para istiyorsunuz.

TÜRKİYE KADIN DERNEKLERİ FEDERASYONU BAŞKANI CANAN GÜLLÜ - Bana mı soruyorsunuz?

İSMET UÇMA (İstanbul) - Hayır, hayır, size değil yani bu derneklerle ilgili söylüyorum. Tabii ki Avrupa Birliği fonlarından da alın, herhâlde size Hükûmet de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı sahip çıkıyor. Arkadaşlar, toplumu kendi skalasından, kültüründen, değer yargılarından belki orada olan eksiklikleri temizlemesi gereken, örfünden, âdetinden sıyırmaya çalışır bir üslup görüyorum, genelde bu derneklerin yaklaşımlarında. Bunları doğru bulmadığımı ifade ediyorum. Yani kadın, bedeninde özgürdür. Olsun, bu asla sonucu şiddete, psikolojik baskıya, ölüme sebebiyet verecek şekilde asla kabul edilemez ama evlilik birliğini kuran insanlar, evlilik birliğini kurarken bir akit yapıyorlar. Biz, birbirimizle evlilik birliğimiz devam ettiği sürece birbirimizle bu hayatı birlikte yaşayacağız. Ötekilerle birlikte yaşamak isteyenler evlenmezler ya da yaşayacaklarsa erkekse de boşanır, kadınsa da boşanır, ondan sonra istediği hayatı yaşarlar.

Bir arkadaşınızla da paylaştık, bizde evlilik çok kolay, boşanmak çok zor. Evlilik bizde sahiden evcilik oyunu gibi. Onun için ben evlilikte ehliyet, liyakat derken mesela çocuklarımızı okula gönderirken -bilmiyorum bu boyutları düşünüldü mü- en iyi okulları en iyi öğretmenleri seçiyoruz. Bir yerden ev alacağımız zaman en ucuz fiyata en iyi evi almak istiyoruz. İşte yemek yiyeceğimiz lokantaları seçiyoruz, tercih ediyoruz. İlâ âhir hayata ait ne varsa bunları satın alacağımız zaman, değerlendireceğimiz zaman en mükemmelinin peşinde koşuyoruz. Peki, çocuklarımızın evlilikle kuracağı hayat bunlardan daha mı önemsiz? Buna ilişkin, bu toplumda kendisine özgü, liyakatli ekipler tarafından - danışma merkezleri olur, psikologlar olur, psikiyatrisler olur- gruplar arasında ya da bireyler arasında risk içerebilenlerin önceden belirlenmesi bu durumları biraz daha geriye çekmez mi? Çeker. Ama bu konuda çalışmanız var mı, dinlemedim sizden onun için söylüyorum.

Şimdi, sevgili arkadaşlar, sanki bu kadın örgütlerimiz bizzat -yani bunu paylaşmak için söylüyorum- mağdure kadınlarla muhatap olduklarında onları bir uyuma sevk etmekten çok, lüzumsuz cesarete sevk edip biraz da çileden çıkarıcı -yani üslup olarak, tarz olarak- bir yöntem acaba uyguladıkları konusunda bir kanaatiniz var mı, doğrusu onu da merak ediyorum. Yani sizinle muhatap olan insanlar... Çünkü, bir ara belediyelerde kişisel gelişim dersleri verilmişti, tabii, bu dersleri paralı da veriyorlardı. Orada hocalar kırın zincirlerinizi diyordu, zıplayın hoplayın diyordu. Ya kime karşı neye zincirleri kıracaksın sevgili kardeşim dediğinde bunun bir cevabı yoktu, zincirlerini kır.

Şimdi, mesela, size böyle bir vaka geldiğinde belki derneğinizin adını duyurmak, belki daha fazla bağış toplamak, belki daha fazla baskı oluşturmak için acaba mağdur ya da mağdurelerle... Ben sizin gibi ayırım yapmıyorum çünkü siz "kadın" dediniz, tutturdunuz. Kadınlar ayakları altı öpülesi ve ayaklarının altında da cennetin üstüne bastıkları değerli varlıklarımız ama siz bunu ayırıp duruyorsunuz, bölüyorsunuz, parçalıyorsunuz.

TÜRKİYE KADIN DERNEKLERİ FEDERASYONU TEMSİLCİSİ - Bugüne kadar ayağımızı öpen olmadı.

İSMET UÇMA (İstanbul) - Efendim, yani öpülecek ayağı herkes öper. Bakınız, eli öper ayağı öper, öpülecek el ve ayak oldu mu kadın-erkek ayrımı olmaksızın öpülür efendim.

Şimdi diyorsunuz ki: "2008'den itibaren azalma olmadı." ben buna katılmıyorum. 2008'den öncesi -zaten 2005'te bu kayıtlar tutulmaya başlandı ya da 2009'da tam belirli olarak- bilinmediği için onları biraz abartılı bulduğumu ifade etmek istiyorum her şeye rağmen. Ülkemizde gençlikte, ailelerde, okullarımızda suç oranları dünyaya kıyasla çok gerilerdedir. Şimdi bizim bunu daha gerilere çekmemiz gerekiyor ama bunu ayırım yapmadan çekmemiz gerekiyor.

Ensest konusuna değindiniz, bunun üzerinde çok çalışmak gerekiyor. Yani şimdi bu bir sapkınlık mı, bu bir psikonörotik bir durum mu, bunların çok iyi tespit edilmesi gerekiyor ama sorum şu, ben size aslında bir sürü de soru sormuş oluyorum bununla beraber: Erkek çocuklarına mütecaviz annelerin istatistiği var mı elinizde? Ne kadar?

TÜRKİYE KADIN DERNEKLERİ FEDERASYONU BAŞKANI CANAN GÜLLÜ - Şu an rakam vermeyeceğim ama...

İSMET UÇMA (İstanbul) - Niye o yok? Diğerlerini veriyorsunuz.

TÜRKİYE KADIN DERNEKLERİ FEDERASYONU BAŞKANI CANAN GÜLLÜ - Hayır, onu henüz açıklayamayabilirim.

İSMET UÇMA (İstanbul) - Efendim, ne demek açıklayamayabilirim? Siz alan araştırması yapıyorsunuz böyle şey olur mu? Demek istediğim şu: Bunu biz bir toplumsal hastalık, bir psikolojik durum olarak mütalaa edeceksek önümüzde veri olursa şayet tedbiri ona göre alırız, yok farklı bir durum karşımıza çıkarsa ona göre tedbir alırız.

Şimdi, erkek kardeşlerin kız kardeşlere tacizi tamam ama kız kardeşlerin de erkek kardeşlere tacizleri var. Bu toplumsal hastalığı, bu toplumsal şizofreniyi elimizde sağlıklı, ciddi veriler olursa, nedenleri iyi araştırılırsa sonuçları da daha iyi alınır. Şunu demek istemiyorum: Bu sorunların çözümünün önündeki engeller bizim çok da destek verdiğimiz, çok da sevdiğimiz STK'lar olmasın sonra filan diye soru işareti falan aklıma gelmiyor ama bunu da sizinle paylaşmak istedim doğrusu.

Şununla bitiriyorum konuşmamı arkadaşlar: Bu lanetli çözümü çözeceksek ülkemizde ve dünyada, arkadaşlar ,önce sizin zihniyetinizin değişmesi gerekiyor. Siz insanları kategorize ettiğiniz sürece, bölüklere ayırdığınız sürece, lanetli bir konuyla ilgili kategorize etmeye devam ettiğiniz sürece bizim sorunlarımızı çözmemize katkı vermek yerine sorunlarımızı ağırlaştırırsınız, STK'lar olarak söylüyorum. Dolayısıyla, ne olur gelin hep birlikte merkeze şiddeti alalım, hiç kimsenin ötekinden daha çok insan olamayacağı ilkesini alalım. Biri uzun boylu olabilir, diğeri kısa boylu olabilir; biri daha güzelken diğeri onun kadar güzel olmayabilir -hanımefendiler için söylemiyorum bizim için söylüyorum onlar zaten güzeldirler- ama hiç kimse ötekinden daha çok insan değildir. O hâlde mücadelemiz şöyle sürsün: Hiç kimsenin ötekinden daha çok insan olmadığı bir dünyayı hep birlikte kurabiliriz. Bunun için önyargılarınızdan, ideolojik anlayışlarınızdan, kalıp yargılarınızdan, modern ve klasik kalıp yargılarınızdan sıyrılmanız, merkeze insanı almanız ve insan olmanın yeterli olduğu bir olgu üzerinden hareket etmeniz durumunda bunları çözeriz. Aksi takdirde -son söz olarak kabul edin lütfen- bu derneklerimiz bu yaklaşımlarıyla bu sorunu bölük pörçük ve birimlere ayırarak atomize ediyorlar, bu çok tehlikeli bir süreç olabilir, atomize etmemek lazım, çok dikkat etmek lazım.

Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.