KOMİSYON KONUŞMASI

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Başkanım, şimdi anladığım kadarıyla ne Komisyon üyeleri var ne de Sayın Bakanımızın arkasındaki bürokratlarımız da yok, takdirlerinize sunuyorum.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Evet, şimdi onların hepsi geliyor, haber yolladık.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ben konuşabilirim Başkanım.

Ekrem Bey hazırlık yapacaksa ben konuşabilirim.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Evet, Ekrem Bey, bir saniye.

Sayın Tanal, Komisyon üyesi olmayan milletvekillerimize saat 17.00'den itibaren söz vereceğiz, o saatte değerlendirelim talebinizi.

Evet, görevli arkadaşlar, dışarıda bulunan bürokrat arkadaşlarımızı salona davet etsinler.

Sayın Çelebi buyurun.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar, saygıdeğer basın mensupları; sözlerimin başında, aziz milletimizin tüm fertleriyle topyekûn bir mücadele verdiği Kurtuluş Savaşı'nı zafere ulaştıran, milletimizden aldığı güçle büyük başarılara imza atan, cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü vefatının 82'nci yılında bir kez daha rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum, ruhu şad olsun.

Yine, Bakanlığımızın bütçesine geçmeden önce, 24'üncü Dönemde burada -gerçekten kendisi- bizim Komisyon başkanlığımızı yapan ve dün akşam da Sayın Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle Hazine ve Maliye Bakanlığına atanan Sayın Lütfi Elvan'a da huzurlarınızda başarılar diliyorum.

Bugün Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Türkiye Adalet Akademisinin 2021 yılı bütçelerini görüşüyoruz. Bu vesileyle, bütçemizin yargı camiasına ve devletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Tabii, buradaki konuşmama geçmeden önce özellikle bir iki milletvekilimizin konuşmalarına, bir iki satır söyledikten sonra asıl konuşmama geçmek istiyorum.

Şimdi, sabah konuşan bir milletvekilimiz "Cumhuriyet büyük bir dönüşüm projesiydi, monarşiden laik bir cumhuriyete geçmek ve daha sonra da çok partili hayata geçmek; amaç hem cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmaktı hem de egemenliği artık hiçbir kişinin, zümrenin, ailenin, sınıfın kullanmamasını temin etmekti, bu çok önemliydi, artık şahıs devletine son verilmişti." der. Buraya kadar hepimiz buna katılıyoruz. "Cumhuriyet, millî egemenliği kayıtsız şartsız millete vermişti." Bunu çok doğru buluyorum. "Son dönemlerde maalesef, yeniden bir şahıs devletine dönüşüm adımlarının atıldığını üzülerek..." diye devam eder cümlesine.

Şimdi, değerli hazırun; tabii Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi biliyorsunuz, halkımızın onayına sunuldu yani Türkiye Cumhuriyeti devletinin almış olduğu bir karardı ve bir sistem değişikliğine gidildi ve burada da halkın onayına sunuldu ve şu andaki Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan siyasi partilerin de bazısı buna karşı çıktı, bazıları da kabul etti; AK PARTİ'yle birlikte MHP, partimiz ve diğer bazı ortaklarımızla beraber bu kabul edildi. Dolayısıyla bu sistem halka sorularak alındı. Ama şöyle bir soru akla gelebilir: "Ya, halkın vermiş olduğu karara biz itiraz ediyoruz." denilebilir mi? denilebilir, daha önce de biz bunun benzerlerini gördük.

Şimdi, bugün rahmetlik Atatürk'ün ölümünün yıl dönümü... Biraz önce de bunu konuştum. Tarihe bir bakalım, rahmetlik Atatürk'ten sonra bir karşı devrim gerçekleştirildi mi? Gerçekleştirildi. Kime karşı? Atatürk'e karşı. Ne yapıldı? Tek adam rejimi inşa edildi, Türk parasından bile Atatürk'ün resimleri çıkarılarak o tarihteki genel başkanın resimleri konuldu ve Türk tarihine ve lügatimize da meşhur bir terim girdi: "Tek adam." Dolayısıyla bu, o tarihlerde girdi, bizim şu anda böyle bir şeyimiz yok. Yine, o tarihlerde seçimler yapıldı; seçimlerde "açık oy, gizli tasnif" kavramı tarihimize girmiş oldu.

Dolayısıyla ikinci husus da yine, görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum: Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte... Biliyorsunuz, ondan önce de bu ülkede 15 Temmuzda bir FETÖ darbesi gerçekleştirildi. Şimdi, burada da özellikle OHAL'den bir dem vuruldu: "OHAL döneminde gerçekleşen 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimiyle maalesef kuvvetler ayrılığı zedelendi." denildi. Şimdi, şunu sormak istiyorum.. Elbette ki bu devlet her zaman için kendini savunmak zorundadır. Kim olursa olsun, bugün biz Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekilliği görevimizi ifa ediyoruz, yarın biz bunu başka birilerine bırakacağız. Yani 24'üncü Dönem'de ben vardım, 25, 26'da yoktuk ama 27'de Cenab-ı Allah bir daha nasip etti, biz geldik. Dolayısıyla şudur: Bu devletin siyasetçisi de bu devletin askeri de bu devletin bürokratı da kendi devletini korumak zorundadır çünkü toprağı olmayan bir milletin geleceği yoktur. Dolayısıyla şunu söylüyorum, bu soruyu soran arkadaşlara şunu sormak istiyorum: Ya, bir FETÖ devletine ya da bir FETÖ kalkışmasına siz destek mi verdiniz? Böyle bir şeye ben şahsen inanmıyorum, onu da net olarak söyleyeyim ama böyle bir cümlenin de gelmesini takdirlerinize sunuyorum ve kabul etmiyorum.

Yine, bir arkadaşımız burada her dönemde olduğu gibi -bu benim yedinci bütçem, bu yedinci bütçede- özellikle son iki senedir her bütçe veya bütçeyle ilgili bir para artırımına gelindiği zaman arkadaşlardan bir tanesi hep şunu der: "Sarayın ve savaşın bütçesi." Ya, şunu söyleyeyim: Siz bir siyasi iktidarı beğenmeyebilirsiniz ama sizin ikide bir bu cümleyi konuşmanızı ben şahsen doğru bulmuyorum. Eğer bu bir savaşın bütçesiyse...

Bakın, değerli arkadaşlar, kendi ilimde... Cenab-ı Allah rahmet eylesin; -Şimdi şu fotoğrafı daha önce de göstermiştim, yine göstermek istiyorum- bakın, Doğubayazıt'ta bir kardeşimiz. Tek suçu ne? Söylenilen şey şu: "AK PARTİ'nin müşahidi olduğundan dolayı bir elektrik direğine bağlandı ve tek kurşunla infaz edildi." Dolayısıyla şunu söyleyeyim: Devletler kendi geleceklerini, halklar kendi geleceklerini korumak zorundalar. Ama şunu da herkes bilsin -biraz sonra da konuşmamı bunun üzerinde gerçekleştireceğim- Türkiye Cumhuriyeti devletinde bir dönemler hiç kimse kendi demografik yapısında konuşmuş olduğu dilde çocuklarına isim bile koyamıyordu ama bunun önünü, evet, şu andaki Cumhurbaşkanımız, Recep Tayyip Erdoğan açtı. Dolayısıyla, biz hükûmetleri eleştirebiliriz, sistemi eleştirebiliriz ama sistemin de bizim hakkını vermemiz lazım. Eğer doğru bir şeyler yapıldıysa "Evet, AK PARTİ hükûmetleri gerçekten bunu yaptı ve biz buna da teşekkür ediyoruz." diyeceğiz.

Değerli hazırun; yasama, yürütme ve yargı kuvvetleri bana göre ahenkli bir şekilde çalışmalıdır; ahengin muhafaza edilmesi ve bu 3 kuvvetin de güçlü tutulması elzemdir. Yargıya hepimizin ihtiyacı var. Hiçbirimizin "Benim yargı sistemine hiç işim düşmedi/düşmeyecek." deme şansımız yok. Türkiye Cumhuriyeti dinamik toplumsal yapısıyla sürekli değişmekte ve her alanda gelişmektedir. Kamu kurumlarının da bu gelişmelere ayak uydurabilmesi için reformların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Gelişen toplumsal yapı ve değişen ihtiyaçlar, dünya genelinde görülen ilerleme ve değişmeler yenilenme ihtiyacını zorunlu olarak önümüze çıkarmaktadır.

Yargının temel sorunlarını 4 başlık altında toplayabiliriz:

1) Güncelliğini yitirmiş mevzuattan kaynaklanan sorunlar.

2) Fiziki altyapıdan kaynaklanan nedenler.

3) İnsan kaynaklarından doğan sıkıntılar.

4) Cezaevleri ve ceza infaz sisteminden kaynaklanan problemler.

Şimdi, AK PARTİ hükûmetlerinden önce -bunu söylememe gerek yok amma, malumun ilamı derler ya- adliyelerimize baktığımızda, özellikle illerde valilik binalarının içerisindeydi, nerede kötü bir oda veya nerede gerçekten oturulmayacak yerler varsa hep hâkim ve savcılarımıza tahsis edilirdi. Yine, ilçelerde hükûmet konaklarının alt kısımlarında; güneş görmeyen, rutubetli yerlerde yer alıyordu, hâkimler, savcılar ve personelin oturacakları koltuklar, masalar ve sandalyelerin çoğu zaman zaman yerel STK'ler tarafından temin ediliyordu. Biz böyle bir yapıdan çıktık, geldik. Birçok savcılık kalemlerinde kırık daktilolar, yetersiz materyaller bulunmaktaydı. Kısacası, adliyelerin hâli perişandı. Davalar onlarca yıl sürmekteydi; bir hâkim, başladığı davanın sonucunu neredeyse göremiyordu.

Yine, AK PARTİ iktidarlarından önce Türkiye'nin farklı bir konumunu sizlere arz etmek istiyorum: Özellikle, ülkemizde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde köy yakmaları, köy boşaltma hadiseleri, gece belli saatten sonra insanların sokağa çıkamaması ve şehirlerarası seyahat edememelerine hepimiz şahittik, birçok insanımız kendi köyünden, kendi yaylasından, kendi beldesinden, kendi ilçesinden ve kendi yurdundan başka bir şehre göç etmek zorunda kalıyordu.

2002 yılından önce Türkiye, faili meçhullerin olduğu, ana dilde konuşmanın ve Kürtçe müziğin dahi dinlenmesinin yasak olduğu bir ülkeydi. Cezaevlerindeki mahkûm ve tutuklular aileleriyle resmî dilin dışında kendi ana dillerinde konuşamıyorlardı. Yine, cezaevleri ve karakollardaki işkenceleri o tarihte yaşayan insanlarımız çok iyi bilmektedir. Ama AK PARTİ hükûmetlerimiz döneminde ise bu tablo tamamıyla değişti -biraz önce de ondan bahsettim- insan hak ve hürriyetlerini genişletme yolunda birçok değişiklikler yaptık; hiç kimsenin tahayyül dahi edemediği birçok karar Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde alındı.

Kısaca bu reformlardan da biraz bahsetmek istiyorum: Yıllarca -Türkiye Büyük Millet Meclisi dâhil olmak üzere- kangren olan bir başörtüsü sorunu vardı ve onu çözdük, Kürtçenin önündeki engelleri AK PARTİ hükûmetleri kaldırdı; annenin yavrusuyla cezaevindeyken ana dilde konuşamamasının önündeki engeli yine biz kaldırdık, herkesin kendi çocuğuna istediği ismi vermesinin önünü AK PARTİ hükûmetleri açtı.

Türkiye'de şu ana kadar birçok sayıda yerel ve bölgesel Kürtçe yayın yapan radyo kanalı bulunmaktadır; daha önce, uydu kanalları yani çanak antenle insanlar televizyon kanallarını izliyorlardı. Bugün ise devletin resmî kanalı TRT Kurdî yirmi dört saat boyunca Kürtçe yayın yapmaktadır. Hatırlarsınız belki, bizim bölgelerimizde -şu anda aramızda bulunan bürokratlar da o bölgelerde görev yaparken şahit olmuştur- inanın, kolluk kuvvetleri arabayı çevirdiği zaman eğer bir Kürtçe kaset varsa insanlar onu nasıl atacağını düşünüyordu. Dolayısıyla, şunu söyleyeyim: Yine bizden önce Kürtçe kurslara bile izin yoktu. Bizim dönemimizde ortaöğretim kurumlarında -4+4- siyer-i nebilerle birlikte Kürtçe, seçmeli ders olarak şu anda okutulmakta, camilerde Kürtçe mevlitler okunmaktadır.

Yine, geçen, bir milletvekili arkadaşımız burada konuşurken Dicle Üniversitesinde Kürtçe tezin kabul edilmediğini söyledi.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Ben söyledim. Söyledim ve doğru, kabul edilmedi.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Evet, bakın, şunu söylemek istiyorum değerli milletvekilim: Şimdi, Türkiye'nin 2002 öncesini düşünün ve bugün gelinen Türkiye'yi düşünün. Biraz önce hanımefendi milletvekilimiz konuştu, elbette ki konuşur, milletvekilidir, burada konuşur ama şunu söyleyeyim: Bu devlet, AK PARTİ hükûmetleri gerçekten çok şey yaptı. İnsanların düşünemediği, tahayyül edemediği, kendi akıllarından geçiremediği "Acaba bir gün gerçekten böyle bir şey olacak mı?" diyen toplum, bakın, bugün kendini yirmi dört saat boyunca nasıl istiyorsa öyle ifade edebiliyor. Eskiden, düşünün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Atatürk'ün kürsüsünde kimse Kürtçe konuşamıyordu, bakın, şu anda mitinglerde herkes istediği şekilde konuşuyor. Dolayısıyla şunu söyleyeyim: Elbette ki siz AK PARTİ'yi eleştirebilirsiniz, elbette ki siz sistemi eleştirebilirsiniz ama bir noktaya geldiğimizde bizim birlikte oturup da konuşmamız lazım. "Devlet nerededir, nereye geliyor?"

Şunu söyleyeyim: Biraz önce arkadaşın biri şunu söyledi, dedi ki: "Ya, Kobani..." Geçmişi devlet unutmaz. Değerli kardeşlerim, devlet sadece Kobani üzerinde unutmaz; devlet kendi erkini kullanmak zorunda, devlet kendini savunmak zorunda, devlet kendi vatandaşına sahip çıkmak zorundadır ama devlet şunu yapmıyor: Sen sadece Kürtsün diye gelip de senin kolundan veya senin bir yerinden tutup da seni götürmüyor. Eğer sen orada herhangi bir suça karıştıysan, eğer sen devlet aleyhine bir şey yaptıysan, eğer sen devletin içerisindeki halkı isyana teşvik ettiysen devlet kendisini korumak zorunda.

Bakın, ben Ağrı'nın Patnos ilçesindenim, Kobani olaylarında inanın, benim kendi ilçemin... Ben AK PARTİ Milletvekili olarak söylüyorum, 320 trilyon lira tek bir ilçeye giden bir para. Devletin haricinde kim bunu getirebilir? Bana bir insan söylesin, desin ki... Şunu da söyleyeyim: AK PARTİ'nin kurulduğu günden, 2002'den bugüne kadar, yani 2019'un ikinci çeyreğine, üçüncü çeyreğine kadar, bakın Ağrı'ya gelen para 18 katrilyon 600 milyar lira paradır. Sadece...

ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Son sırada ama.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Dile kolay 18 katrilyon.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Daha önce de son sıradaydı.

Burada önemli olan şey şu: Bakın, Cumhuriyet tarihinden 2002'ye kadar ama 2002'den 2019'a kadar...

Biz şunu söyleyebiliriz: Devletin eksiklikleri olabilir, bizim eksiğimiz olabilir, benim eksiğim olabilir, hepinizin eksiği olabilir, Bakan Bey'in de eksiği olabilir ama önemli olan şey şudur: Devletin imkânları ölçüsünde bizim bölgeye götürdüğümüz yatırımlardır, devletin imkânları ölçüsünde insan haklarına verdiğimiz ölçütlerdir.

Biz bugün Avrupa'ya baktığımız zaman, biraz önce sayın milletvekilimiz konuştu bakın oranlarla ilgili; İngiltere'ye baktığımızda, Almanya'ya baktığımızda, biz birçok konuda onların önündeyiz ama şunu da söyleyeyim: Eğer biz devletin aleyhine olan suçları çıkıp da açıklarsak değerli kardeşlerim, bunlar doğru değil, bunun Kürt'ü, Türk'ü, Laz'ı, Çerkez'i olmaz. Biraz önce de söyledim, yani daha önce siz kendi çocuğunuza "Zozan" adını veremezken şu anda bu devlet bunu bırakıyorsa yani devlet kötülük mü yaptı? Diyor ki kardeşim, Sayın Cumhurbaşkanımız Tayyip Bey, Başbakan olduğu gün, bakın, AK PARTİ geldiği gün veya bir hafta sonra mı, bir ay sonra mı net hatırlamıyorum, hiç kimse cezaevindeyken Türkçenin dışında başka bir dil kullanamıyordu, ana dilini kullanamıyordu. "Yok öyle bir şey kardeşim, ben kaldırıyorum." dedi ve bir genelgeyle kaldırıldı. Hata mıydı? Hata değildi. Doğru muydu? Doğruydu. Şimdi, şudur: Biz elbette ki siyaset yapıyoruz, biz elbette ki Hükûmetin yanlışları varsa bunları söyleyeceğiz ama sizlerden ricam şu: Bu devlet hepimizin devleti, bu devletin doğruları da varsa parti gözetmeksizin, sistem gözetmeksizin bizim bunları söylememiz lazım.

Dolayısıyla şunu arz edeyim: Sayın Cumhurbaşkanımız hep der ya işte: "Nereden nereye..." Bu ülkede kendi çocuğuna Zozan adını veremezken bakın, bugün ülkede, Dicle Üniversitesinde eğer siz söylüyorsanız, "Kürtçe tezin kabul edilmemesinden ben şikâyetçiyim" diyorsanız, o zaman sizin başta şunu söylemeniz lazım: "Ya, ben, Sayın Cumhurbaşkanına teşekkür ediyorum. Evet, dün bunlar yasaktı, bugün bunları koydu ama bu üniversite benim tezimi almıyor veya benim vatandaşımın tezini almıyor." Bu konuyla ilgili biz YÖK'le görüşelim çünkü, geçenlerde YÖK buradaydı ve bizim bunun hakkını teslim etmemiz lazım. Tekrar edeyim onu, hani, Sayın Cumhurbaşkanımız hep der: "Nereden nereye geldik." İşte bana göre bizim bunu asla unutmamamız lazım.

Bakın, yine, yargıda yapısal reformları biz gerçekleştirdik, kim ne derse desin değerli kardeşlerim. Eskiden bir onbaşı bir köye geldiği zaman -onbaşı bizim devletimizin askeri, askere karşı bir saygısızlığımız yok ama- bir köyü inanın köy meydanına toplar, hepsini tıpış tıpış götürürdü. Doğru mu? Doğru. Bakın, her on yılda bir bu ülkede demokrasi inkıtaya uğrardı. Şimdiye kadar hiçbir iktidara nasip olmayan bir şey oldu. Bakın, 12 Eylül 1980 askerî darbesini gerçekleştirenlerin yargılamalarının önündeki engeli biz kaldırdık, itirazı olan varsa söylesin ama itiraz yoksa da bunun alkışlanması lazım ve darbecileri yargının önüne biz çıkardık. Tekrar ediyorum, itirazı olan varsa söylesin yoksa bunu herkesin alkışlaması lazım.

Biraz önce bir milletvekili arkadaşımız yine özellikle Hâkimler ve Savcılar Kurulunun -eski Yüksek Kurulun şu anda ki Kurulun- üye seçimlerini eleştiriyordu. Eleştirebilirsiniz ama şunu söyleyin: Bakın, daha önce hiç kimsenin oraya nüfuz etme hakkı yoktu ama Anayasa Mahkemesi üye seçiminde, Cumhurbaşkanının yanı sıra Türkiye Büyük Millet Meclisinin üye seçmesinin önünü biz açtık, AK PARTİ açtı. Dolayısıyla, kalkıp da Sayın Bakanımızın sağında, solunda, arkasında şu oturuyor... Elbette ki Sayın Bakan bu devletin bakanı ve şu andaki sistem içerisinde bu devlet ona o yetkiyi vermiş ve bu devletin şu andaki bütçesini de Anayasa Mahkemesinin de Yargıtayın da Danıştayın da bütçesini o yapıyor. Erke baktığınız zaman yanında, elbette ki konuşacak bunlar.

Daha önce, bakın, yıllarca bu ülke parti mezarlığına, çöplüğüne döndü. İşine gelmeyen herkes, işte, ilgililer bir karar alır, partiyi Anayasa Mahkemesine götürürlerdi; talimat giderdi, tak diye kapatılırdı. AK PARTİ hükûmetlerinden sonra var mı böyle bir şey? Yok. O zaman bizim bunu alkışlamamız lazım. Bakın, söz ve davranışlarıyla partisinin kapatılmasına sebep olan milletvekilinin, milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin hüküm ilga edildi; bu kadar basit.

Yine Anayasa değişikliğiyle kurumlarda yapısal reformları biz hayata geçirdik. Kamu denetçiliği... Askerî ve sivil yargıda ikilemi ortadan kaldırdık, biraz önce de buna değindim. Yani siz küçük bir ile veya büyük bir ile gittiğinizde eğer sizin yürüyüşünüz dahi başka birilerinin hoşuna gitmeseydi sizi alıp askerî mahkemede yargılıyordu. Yani bunları bu devlet kaldırdı, bakın, bunları bu kadrolar kaldırdı.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Çelebi, süreniz dolmak üzere; lütfen tamamlayınız.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Yine, Askerî Şûra. Bakın, Askerî Şûra'ya hiç kimsenin bir itiraz hakkı yoktu, bu aynı zamanda Hâkimler ve Savcılar Kuruluyla ilgili de vardı. Eğer itiraz varsa bölge idare mahkemelerine gidip dava açıyorlardı. Bakın, bunların hepsini biz getirdik. Yine, referandumla Anayasa Mahkemesine insan hakkı ihlallerine karşı bireysel başvuru hakkı getirdik.

Şimdi değerli milletvekilleri, daha önce bu ülkede düşünülmeyen bir şeyler vardı, işte, bunları bizler getirdik. Hak arama yolları, bilgi edinme, değerlendirme... Bakın, yıllar yılı kimse kendi sicil özetini bile öğrenemiyordu bu ülkede. Bunu ne devlet memurları, ne hâkimler... TSK'sı, 2802'si, 657'si hiç kimse öğrenemiyordu. Bakın hepsinin önünü açtık.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Teşekkür ediyorum Sayın Çelebi.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Vatandaşlarımıza özellikle lekelenmeme hakkını getirdik.

Yine bununla birlikte bakın, davalar sonuçlanamıyordu, demin de onu söyledim.

Yine, Sayın Bakanımızın en büyük çalışmalarından biri hâkim ve savcı yardımcılığına ilişkin çalışmalar.

Yine, azami tutukluluk sürelerine ilişkin... Modern adalet sarayları...

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Çelebi...

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sayın Başkanım istirham ediyorum, bir dakika daha verin.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Tamamlar mısınız...

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Biraz önce bir milletvekilimiz söyledi, saray. Ya bu saray niye bu kadar insanlara batıyor. Şudur, beş yıldızlı oteller var, beş yıldızlı saraylar var, elbette ki saray dediğin zaman saray olacak, başka bir şey değil.

Yine, UYAP... Bakın, bu ülkede daha önce daktiloları olmayan adliyeler vardı, şu anda bilişim sistemine geçti.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Çelebi, teşekkür ediyorum.

Lütfen sözlerinizi tamamlar mısınız...

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sayın Başkanım...

Bakın, Bilim Kurulunu oluşturduk, hakikaten çok fazla şeyler var; elektronik izleme merkezleri...

Sayın Bakanım, özellikle şunu arz etmek istiyorum: Sizler bir yandan tüm reformları uygulamaya koyarken, bu çalışmaları hayata geçirirken, bir yandan da aziz milletimize karşı asrın ihanetini gerçekleştiren yargı içindeki FETÖ terör örgütü mensuplarına yönelik büyük bir mücadele sergilediniz. Bu büyük mücadelede millî iradeyi yok sayan darbeci teröristlere karşı demokrasinin ve milletin yanında yer alan hâkim ve cumhuriyet savcılarımız ile yargı teşkilatımıza, vatanını ve devletini koruyarak...

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Evet, lütfen tamamlayalım.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - ...hukukun gereklerini tavizsiz yerine getirmelerinden dolayı huzurlarınızda başta Sayın Bakanımız Abdulhamit Gül Beyefendiye, yine, 15 Temmuz 2016 tarihinde darbecilere karşı dik duruş sergileyen ve darbecilerin yakalanıp gözaltına alınması için ilk talimatı veren döneminin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ başta olmak üzere darbeye karşı dik duran bütün HSYK üyelerine, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay Başkan ve üyelerine, tüm hâkim ve cumhuriyet savcılarımıza huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Çelebi, çok teşekkür ediyorum.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sayın Bakanım, bir hususu...

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Teşekkür ederim Sayın Çelebi, ek süreniz de tamamlandı.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Başkanım...

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Teşekkür ediyorum ama ben tamamlamanız için sizi çok kez uyardım.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Tamam Başkanım, otuz saniyelik bir şey.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Bir selamlama ve tamamlama için söz veriyorum.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Lütfen.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Buyurun.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Bir diğer husus Sayın Bakan, Bakanlık merkez teşkilatında görev yapan personel Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve adliye personeli gibi adalet hizmetleri tazminatından yararlanmak istiyorlar; gerçekten bu, özellikle zatıalilerinizden arkadaşlarımızın beklemiş olduğu bir husustur.

Ben bu vesileyle Adalet Bakanlığımızın 2020 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Teşekkür ediyorum.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, arkadaşlarımız konuşsun elbette ama çifte standart uygulamayın lütfen.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Çifte standart değil.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sabah bizim konuşmamız otuz saniye kala kesildi. Bakın, olmaz ki böyle!

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sayın Başkan, sabah usul yönünde konuşması...

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Paylan, çifte standart uygulamıyorum.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ben arkadaşlar konuşmasın demiyorum arkadaşlarımız konuşsun ama çifte standart uygulanmasın.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Çifte standart değil, sen de sabah usul yönünde konuştun, ben ona bir şey söylemiyorum.