KOMİSYON KONUŞMASI

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli Bakanım, değerli bürokratlar, değerli milletvekilleri, Komisyon üyeleri; evet, bize en sık gelen konu atanamayan mı atanmayan mı diyelim, bir kavram sorunu da var burada yani ataması yapılmayan öğretmenler vesaire. Özel okullardaki öğretmenlerin çalışma koşullarını, rehabilitasyon merkezlerinde çalışan öğretmenlerin âdeta "İmdat!" diye bağırdığını görüyoruz. Evet, öğretmenlik meslek yasası şu ana kadar olmalıydı aslında; bunu çeşitli defalar söyledim ama hâlâ yine söylemek zorundayım, öğretmen bildik bir devlet memuru olmayıp aslında bir eğitim ve bilim insanıdır. Bu ölçekte bakan bir bakış açısı, bir öğretmenlik meslek yasası gerekiyor.

Öğretmenler Günü yaklaşıyor Sayın Bakan. Öğretmenler Günü'yle ilgili sadece kutlamak dışında bir şey olmalı, hem de bu süreçte, bu pandemi sürecinde; bu kadar psikolojik bunalımın, yoğunlaşmanın olduğu bir dönemde Öğretmenler Günü'yle ilgili mutlaka bir şey yapmalısınız. 3600 ek gösterge...

Ve şu çok önemli yani otuz yıl öğretmenlik yaptım ben, herhâlde alışkanlık, bir okul gördüğüm zaman hemen durup okulun bahçesini izliyorum ve şu anda okulun bahçesini izlediğinizde durum ne Sayın Bakan, biliyor musunuz? Öğrenciler başını öne eğmiş dolaşıyor, öğretmen başka bir yerde; bir diyalog yok, bir moralsizlik var, bir atalet, bir bastırılmış psikolojik çöküntü hâli var; buna bir çare gerekiyor, buna bir çıkış gerekiyor. Bu çıkış kesinlikle Millî Eğitim Bakanlığının yapacağı çeşitli etkinlikler... Bakın, sanatsal etkinlikler, kültürel etkinlikler, kapsayıcı, okulu âdeta bir sanat, kültür alanına çevirebilme gibi şeyler bu arada bu bunalımı aşmak için çok yararlı olacak diye düşünüyoruz. Tabii, ne yazık ki, ne ayıp ki, ne günah ki atanamayan öğretmenlerin intihar etme durumu söz konusu oldu.

Bu yaşayan diller ve lehçelerle ilgili yani yaşayan diller yaşamayınca mı bir çözüm bulunacak? Bu "yaşayan diller" kavramı da ilginç bir şey. Ee, yaşıyorken bari bir çözüm bulalım da yaşamaya devam etsin.

Efendim, "seçmeli" denilen ama aslında bir tür zaruret hâline getirilen, zorunludan daha zorunlu olan kimi dersler var, okul idareleri sistematik olarak bunu dayatıyor. Bunu iyi denetlemeniz gerekiyor Sayın Bakan.

Soru önergelerimize çok baştan savma cevaplar geliyor Sayın Bakan. Konuyla alakalı olmayan, böyle, bir cümleyle geçiştirilmiş şeyler.

Kanun hükmünde kararname, kanun hükmünde zulme dönüştü, kanun hükmünde bir idama dönüştü. Kanun hükmünde bir kararnameyle işinden ihraç edilen ve başka bir işte çalışma olanağı da olmayan kişiler neler yapacak? İşte barış akademisyenleri, bilim insanları vesaire...

Engelli ve dezavantajlı çocukların... Bu dezavantajlının içerisine siz mülteciyi, farklı etnik kimlikleri, farklı inanç gruplarını da lütfen dâhil ediniz ve şöyle bir durum söz konusu: Şimdi, bu zorunlu din dersiyle ilgili biz söylediğimizde, Sayın Bakan, siz diyorsunuz ki "Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin işi." Hayır, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi zorunlu din dersiyle ilgili bir karar vermiştir ve bu karar uygulanmamaktadır. Ayrıca, Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin çekince koyduğunuz maddelerinin -yanlış hatırlamıyorsam 28 ve 29 olmalı- süresi dolmuştur, bu çekince kalkmalıdır ve Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi Türkiye'de bütünüyle uygulanmalıdır. Eğitim ortamı bir asimilasyon, bir ötekileştirme, bir yabancılaştırma, bir rencide etme, bir bastırma, bir susturma, bir demoralize etme ortamı olamaz. Bu çağda nüfusu milyonlarla açıklanan inanç gruplarının ve etnik kimliklerin ana dilde eğitimi ve inancıyla ilgili yasak varsa hâlâ, bu, kanunla açıklanamaz, bu suçtur; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde de Dünya İnsan Hakları Sözleşmesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Türkiye'de yürürlükte olan birtakım yasalar nezdinde de suçtur. Dolayısıyla, bir an önce ana dilde eğitim olmalı, ana dilde eğitimi engellenmiş olan, örneğin Kürt çocuklarının ve Alevi çocukların eğitim programına kendi inançları doğrultusunda bir şeyler yansıtılmalı.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Bülbül...

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Bitiriyorum.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Lütfen... Teşekkür ederim.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Biz her defasında şunu söylüyoruz: Aslında biraz birbirimizi de tanıyoruz. Biz eğitim ortamına demokrasi, insan hakları, özgürlükler, Türkleri, Kürtleri, Türkiye'deki bütün kimlikleri kapsayan, tanıyan, bilen, saygı duyan anlamda katkı sunarız ama bu katkıyı sunmamamız için elden gelen her türlü şey yapılıyor ve şöyle deniyor: "Üstümüze düşeni yapıyoruz." Üstüne düşeni yapmak bir çaresizlik hâlidir. Çaresizlikten çıkıp da bu modern, bu bilim koşullarında hâlâ "Üstümüze düşeni yapıyoruz." denirse bu bir çaresizlik, bu bir ilkellik...

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Bülbül, teşekkür ediyorum.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Son cümle, tamamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.

Günümüzde çoğulcu, katılımcı, çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı, toplum bağlamında inançları, kültürleri, dilleri esas alan, tanıyan ve uygulayan bir eğitim programı gereklidir.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum.