KOMİSYON KONUŞMASI

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Siz de grup adına mı konuşacaksınız?

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Evet, İYİ PARTİ Grubu adına konuşmak istiyorum.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Buyurun, süreniz on dakikadır efendim.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Öncelikle Sayın Vekilimiz kurdelenin anlamını sordu. Yakamdaki kurdele lösemi farkındalığı için. Dolayısıyla tüm vekillerimizi ve tüm misafirlerimizi lösemiye karşı hassas olmaya davet ediyoruz.

Sayın Bakanımız önemli ve faydalı bilgiler verdi. Çok teşekkür ediyoruz kendilerine.

Millî Eğitim Bakanlığı bir sistemse bu sistemin girdileri ve çıktıları olur; girdi olmadan tabii ki çıktı olmaz. Burada amaç nedir? Çıktıların hedeflediğimiz şekilde olmasıdır yani helva yapacaksak un, yağ, şeker olur ama bunları uygun şekilde kullanıp helvayı yaparız. Sayın Bakanımız konuşmasında girdiler üzerinde yoğunlaştı; öğrenci sayısı, öğretmen sayısı, okul sayısı, bütçe imkânları, kurulan birimler, teknoloji imkânları ama isterdim ki çıktılardan da bahsedilsin. Maalesef, çıktılarda durumumuz pek iyi değil. Çok fazla detaya girmek istemiyorum ama çıktıları nasıl belirleyeceğiz? Uluslararası düzeyde başarılarımızla belirleyeceğiz, memnuniyetle belirleyeceğiz. Devlet okulları çok iyiyse niye bu kadar çok özel okul var? Onları da düşünelim. Dolayısıyla konuşulacak çok konu var ama vaktimiz kısıtlı bunları çok detaylandırmak istemiyorum.

Sayın Bakanımızın özellikle mesleki ve teknik eğitim konusunda attıkları adımları destekliyorum, başarılarının devamını diliyorum ama Sayın Bakanımızın kendileri de çok iyi biliyorlardır, sadece rakamlar vererek eğitim olmuyor.

Sayın Bakanımızın sunuşu ile vatandaşın algısı arasında çok fark var. Vatandaş, bırakın eğitimi, çocuklarına öğretimin bile verilmediğini düşünüyor. "Uzaktan eğitim" deniyor, uzaktan eğitim olmaz, olsa olsa uzaktan öğretim olur. Eskiden buna "mektupla öğretim" denirdi, bence çok daha doğru bir tabir. Etkileşim olmadan eğitim olmaz, öğrenci okulda yaşadıklarıyla bir kültür kazanır, bir formasyon alır, bu da okul kültürünü oluşturur. Biliyoruz, belli liselerin ortak bir kültüre sahip olma ve ortak kültürde insan yetiştirme geleneği vardır; okul tercihlerinde bu gelenekler çok önemli yer tutar. Bu gelenek ve görenekleri uzaktan veremezsiniz. O yüzden, yarım yamalak uzaktan öğretimle eğitim problemini çözdüğümüz yanılgısına düşmeyelim.

Bugünkü siyasi sistemde Bakanlıklar, Cumhurbaşkanlığı sekretaryasına dönüştürüldü. Amerika'da zaten bakan yoktur, Başkanın atadığı sekreterler vardır. Kabul edelim ki bugünkü Bakanlarımız da ancak bir sekreter pozisyonundadır, talimatları Cumhurbaşkanından almaktadırlar. O nedenle, en liyakatli kişiyi de sekreter yapsanız yetkisizlik nedeniyle iyileştirme olmuyor. Sayın Bakanımızın liyakatine söz söylemeyiz ama onun zamanında Bakanlık pek çok muzır neşriyata imza atmadı mı? Öğrencileri zorla istemedikleri okullara yollamadı mı? Bilim ve fen dışında mürşit arayan idareciler atanmadı mı? Sayın iktidar milletvekilleri, lütfen Bakanımıza sahip çıkın, ona yetki verin, yenilikler, modern eğitim yönünde yapacaklarının da önünü açın. Gerçi bunlara gücünüz yeter mi bilmem, sizin de yapacağınızdan emin değilim, ne kadar yetkilisiniz onu da göreceğiz ama kayıtlara girmesi açısından ben söylüyorum.

Bugün yapılacak iyi şeyleri söylemeye çekiniyoruz. "Bakanı rahat bırakın." desek görevden alacaksınız. Örneğin, Ankara Fen Lisesi mezunları toplandılar, "Bizim Ankara Fen Lisemizi eski günlerine geri döndürelim." diye bir girişim başlattılar fakat Bakanlık bunu aldı, proje okullarına dönüştürdü. Bu şekilde de köklü liselerin kadroları darmadağın edildi. "Öğrencilere iyi insan olmayı, iyi vatandaş olmayı öğretin." desek hemen dindar nesil yetiştirmeye yöneliyorsunuz.

"Üniversitelere de rektör seçimin seçimle olması, rektörün seçimle gelmesi yani öğretim üyeleri arasında oylamayla olması demokrasi gibi görünebilir ama çok sakıncası vardır." desek hemen seçimi kaldırıp atamayı sadece Cumhurbaşkanına bırakıyorsunuz. Hatırlarsınız, rahmetli İhsan Doğramacı, bu seçim sürecine karşı çıktığı için YÖK Başkanlığından istifa etmişti. Liyakatsizlik zararlıdır ama liyakatsizlik fırsatçılıkla birleşince yıkım ve çöküş olur. Bugün üniversitelerin içinde bulunduğu durum budur. Atanan rektörlere saygı duyulmazsa, siyasi atama olarak görülürse buradan maalesef ancak yıkım çıkar. Bırakın ilk 100'ü, ilk binde bile üniversite bulamazsınız.

Ben konuşmamı biraz kısa tutacağım, sonuç olarak, eğitimde başarısız durumdayız, çıktılara bakarak söylüyorum bunu yani PISA testlerine bakalım, Nobel Ödülü alan kaç insan yetiştirdiğimize bakalım. Türkiye'nin yurt dışında en başarılı olan insanları, millî eğitim sisteminde çok başarılı olan insanları değil yani etçi Nusret'i kabul ederseniz, millî eğitim sayesinde o başarıyı kazanmadı, dünya çapında başarılı bir Türk diyebilirsiniz ama bizdeki başarılar maalesef çoğunlukla eğitimden gelmiyor. Nedeni... Bir sürü nedeni var: Kaynak yetersiz, bütçeler gittikçe azalıyor, stratejik planlama yok, istikrarlı bir politika yok, öğretmen maaşları yetersiz. Öğretmenler olmadan, öğretmenler mutlu olmadan, öğretmenler yaptıkları işten zevk almadan bu sistemi daha iyi hâle getirmemiz mümkün değil. Dolayısıyla, bir sürü öğretmen kadroya girdiği hâlde mutsuz ama dışarıda da 500 bin kişi kadroya girmek için bekliyor yani "giren bir pişman, girmeyen bin pişman" durumu var.

Bu konuda en son şunu söylemek istiyorum: Sayın Bakanımıza kolaylıklar diliyorum. "Eğer bir kişiyi başarısız yapmak istiyorsanız Millî Eğitim Bakanı yapacaksınız." diye bir söz var. Bu sözü değiştirebileceğine inanıyorum, hâlâ da inanıyorum ama çok zor, gidişat o yönde değil çünkü imkânlar kısıtlı. Bütçe konusunda kendisinin hemen hemen hiçbir söz hakkı yok, üniversitelerimizin de hiçbir söz hakkı yok, tüm üniversitelerin bütçelerini toplasanız Amerika'daki bir üniversitenin bütçesi etmiyor. Buradan da çok büyük başarılar beklememiz biraz hayal diye düşünüyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.