KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Bütün hazıruna saygı sunuyorum.

Cemal Bey sizi de tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum, çalışmanız hakikaten çok tafsilatlı olmuş. Muhalefet de çok ciddi katkı sunuyor, onlara da minnettarız, sağ olsunlar.

Bu madde üzerine özellikle söz aldım. Sebebi şu: Ben bir gazete sahibiyim uzun yıllardır ve aynı zamanda sürekli basın kartı sahibi bir gazeteciyim. Basın kartının ne anlama geldiğini ben biliyorum. Bu sektörde insanların, hakikaten sahici gazetecilik yapan insanların muzdarip oldukları, sıkıntı yaşadıkları temel konu "Kim gazeteci, kim gazeteci değil?" mevzusudur. Bugün özellikle bu sosyal medyanın cari olduğu, internet medyasının çok geçerli olduğu zeminde sabahleyin kalkan, gazeteci kimliğini taşıyabiliyor, "Gazeteciyim." deyip orta yere çıkıyor ve oradan neşet eden bütün sevimsiz hâller bütün gazetecileri ilzam ediyor, oysa bu bir haksızlık, bu bir yanlış.

Şimdi, bu düzenleme yani bir kanuna mebni sarı basın kartı getirilmesi bir bakıma bunun önüne geçecek. Elbette ki bütün gazetecilerin haklarının korunması esas olmalıdır. Hakikaten, gazeteci kimliğiyle çalışanların yani bu işi mesleği gereği yapanların Cumhurbaşkanlığı kanalıyla "gazeteci" adıyla kimliklendirilmesi önemlidir. Dolayısıyla bu sektörden gelmeyenler sanki burada gazetecilere ciddi haksızlık yapılıyormuş gibi bir yanlış anlama içerisindeler; onu görüyorum, tam tersi zapturapt altına alınan, tarif edilen bir mesleki teşekkül oluyor. Anayasa Mahkemesinin yapmış olduğu bu düzenleme bence çok yerindedir ve biz bunu şu anda düzene sokuyoruz.

Bakın, burada ben size bir şey söyleyeceğim arkadaşlar. Üç gün önce Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımızla beraber Azerbaycan'ı ziyaret ettik. Azerbaycan'ı ziyaretimizin gerekçesi şuydu: Meclis Başkanımız seçildikten sonra ilk ziyaretini Azerbaycan'a yaptı, bu bir gelenek hâline geldi, daha önce Azerbaycan Başkanı da bize gelmişti, bu maksatla gittik ve özellikle 18 Ekimde gittik, sebebi şuydu: Azerbaycan'ın Bağımsızlık Günü'ydü, ona denk getirdik. Ama bu arada Gence'ye de gittik, Gence'de yaşananları bizatihi gözlemledik, yerinde gördük. Orada müşahede ettiğim bir hâl vardı, gazeteci olduğum için özellikle o zaviyeden baktım. Scud füzeleriyle vurulan 300 civarında evin yerle yeksan olduğu, onlarca insanın katledildiği bir zemin vardı. Çok sayıda gazeteci vardı, Meclis Başkanımızı takibe gelmişlerdi. İçlerinde yabancı matbuat da vardı, yabancı gazeteciler, televizyoncular da vardı. Gözlemimiz şu: Çekim yapıyorlar ama asla ve kata sayfalarına, sütunlarına, ekranlarına hakikatleri yansıtmıyorlar. Biz içinde bulunduğumuz hâli hep tenkit ediyoruz, oysa arkadaşlar, daha hakşinas olan, daha sahici tavır alan Türk basındır; aleyhimize dahi olsa birçok vakitler sayfalarda, sütunlarda haberler yer alıyor, öbür tarafa dönüp baktığınızda zerre kadar hakikati yansıtmıyorlar, tam tersi üstünü örtüyorlar. Öyleyse böyle çok fazla burada basınımızı, gazetecileri tenkit ederken kantarın topuzunu kaçırmamak lazım. Elbette ki bizim de muzdarip olduğumuz mevzular var. Mesela, ben Plan ve Bütçe Komisyonu zemininde bir hadiseyi yaşadım, hem ben yaşadım hem Uğur kardeşim yaşadı, burada kuvvetle muhtemel sizler de yaşamışsınızdır. Burada söylediğim, anlattığım bir mevzunun arkasını, önünü keserek bütünüyle bağlamından koparıp âdeta beni sosyal medyada linç etme pozisyonuna taşıdılar. Kim yaptı? Bir basın organı yaptı ama bunu yaptı diye tamamına teşmil edersek bunu büyük bir haksızlık yapmış oluruz. Dolayısıyla yine nitelik ifade ediyor Türk basını, yine kalite ifade ediyor, işini hakkıyla yapan çok sayıda insan var ama buna rağmen aradan girip böyle âdeta korsan gazeteci kimliğini taşıyanlar var. İşte bu madde, inşallah, bunun önüne geçecektir, dahasını söyleyeyim, bu maddeyle beraber bu sektörde sigortasız insan çalışmasının da önüne geçilir diye düşüyorum, dolayısıyla, çok yerindedir.

Cemal Bey, çok teşekkür ediyorum böyle bir düzenleme yaptığınız için, mesleğimiz açısından minnettarım, sağ olun.

Hepinize saygılar sunuyorum.