KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Konuya ben biraz farklı bir açıdan yaklaşacağım. Kamu görevlileri hakkında suç işledikleri iddiasıyla cumhuriyet savcılarının doğrudan harekete geçmemesinin nedeni kamu hizmetlerinin sürekliliğidir. Eğer her şikâyet nedeniyle cumhuriyet savcıları harekete geçecek olursa kamu görevlileri ve kamu hizmeti bundan büyük bir zarar görür. Bu, ta Osmanlı İmparatorluğu zamanında fark edilmiş ve 3 Mart 1927 tarihli Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat çıkarılmıştır. 1876 Anayasası'na göre, Meclis-i Mebusanın toplanmadığı, Meclis-i Umuminin toplanmadığı hâllerde padişah geçici olarak bir kanun çıkarabiliyordu, buna "kanunu muvakkat" deniyordu. O çerçevede çıkarılmış olan bir kanundur ancak o kanun kanunu muvakkat olmasına rağmen 1999 yılına kadar yürürlükte kalmıştır. 1999 yılında -hâlen yürürlükte olan- 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir. Bu ilke doğru bir ilkedir. Kamu görevlileri sürekli olarak kendilerini savcı karşısında bulacak olurlarsa gerçekten kamu hizmeti çok daha yapılmaz bir hâle gelebilir. O zaman, bürokraside imza atmak zorlaşır, adım atmak zorlaşır. Bu, doğru bir ilkedir ancak bu ilke doğru olmakla birlikte, Türkiye İş Kurumu Kanunu kabul edilirken neden bunun aksine bir kural benimsenmiştir, doğrusu bunu merak ediyorum. Genel ilkeye Türkiye İş Kurumu personelini de dâhil etmeyi doğru buluyorum, doğru buluyorum ama neden daha önce farklı bir ilke benimsenmiş, genel kuraldan ayrılınmış? Bunu biraz açıklamakta, bunun üzerinde durmakta yarar var. Türkiye İş Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı ve üyeleri ile personeli 4483 sayılı Kanun kapsamında alınırken, Türkiye İş Kurumu Kanunu'nun 14'üncü maddesinin ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılırken üçüncü fıkrayı da düşünmekte yarar var o zaman çünkü ikinci ve üçüncü fıkralar birbirini tamamlayan fıkralardır. Üçüncü fıkra -aynen okuyayım- diyor ki: "Kurum iş ve işçi arayanların isteklerini karşılayamamaktan ve hizmet akdi yapılmasına aracılık ettiği hallerde, tarafların ileri sürecekleri zarar ve ziyandan sorumlu değildir." İlk bakışta çok doğru bir hüküm gibi geliyor ama Kurumu âdeta her şeyden muaf tutuyor. Yani personel koruma altına alındığı gibi, Kurum da koruma altına alınmış burada. Oysa Kurum çalışanının herhangi bir nedenle iş arayan bir kişiye vermiş olduğu zarar nedeniyle Kurumun da sorumlu olması esas olmalıdır. Kişi Kuruma karşı dava açabilir, sonra Kurum dönüp personeline rücu eder. İkinci fıkrayı yürürlükten kaldırırken üçüncü fıkrayı bir daha düşünmekte yarar var.

Teşekkür ederim.