| Komisyon Adı | : | SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3112) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 06 .10.2020 |
ŞAHİN TİN (Denizli) - Çok Değerli Başkanım, çok Değerli Bakan Yardımcımız, değerli milletvekili arkadaşlarımız; öncelikle Meclisimizin ve Komisyonumuzun, toplantılarımızın hayırlı olmasını temenni ediyorum ve başarılar diliyorum.
Evet, bugün Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'ni Komisyonumuzda görüşmek üzere hep beraber çalışmalarımızı yapıyoruz. Bu çalışma için ben öncelikle başta Fuat Köktaş kardeşimize, vekilimize ve çalışma arkadaşlarına, herkese teşekkür ediyorum; güzel bir çalışma oluşmuş. Tabii, burada bence dikkate almamız gereken en önemli şey şudur: Tabii, sık sık kanunlar yapılıyor, belki de değiştiriliyor. Burada şunu görmek lazım: Değişmesine mi kızıyoruz yoksa zamanın getirmiş olduğu teknolojik gelişmelere uyum sağladığımızı mı burada eleştiriyoruz? O kısmını bence tartmak lazım.
Bir de ben üzüldüğüm noktayı belirtmek istiyorum. Yani, burada aslında amaç birbirimizi eleştirmekten, "Efendim, ben daha iyi biliyorum, ben daha çok konuşuyorum, daha üstün biliyorum." anlamında söylemlerden ziyade, baktığımda, kanundan ziyade Hükûmetin ekonomik, sosyal, siyasal, efendim, kültürel, teknolojik yatırımları ya da başka alanlardaki konular üzerinde eleştirilerin olduğunu görüyoruz. Ama eğer iyi bir kanun çıkmasını istiyorsak o zaman sadece bu kanunların maddeleri üzerinde, hep beraber oturalım, tek tek tartışalım, istişare edelim. Bir de STK'lere ya da sivil toplum kuruluşlarına sorulmadığıyla ilgili görüşlere ben katılmıyorum. Burada en alttaki eğer... Hep beraber gördük, bunun dağıtımları ve bu kanun yapılırken ki çalışmalarda nelere dikkat edildiği ve nelerin görüldüğü... Bazı kanun çalışmalarında kendi alanımla ilgili -sanayi, ekonomi ve teknoloji alanlarında- ben de bulunuyorum. Bakanlıklardan, STK'lerden, vakıflardan, birliklerden, herkesten bir kere bu konularla ilgili bilgi alınıyor; hani "Alınmıyor." dersek, Allah var yukarıda, o zaman haksızlık ederiz değerli arkadaşlar. Dolayısıyla, ben bu kanunun öncelikle araştırma ve geliştirmenin sayısını artıracağına, kalitesini artıracağına inanıyorum ve düşünüyorum; tasarım merkezlerinin bu sayede daha çok artacağına inanıyorum. Ve bu kanunda, destek vermek, teşvik etmek, istihdam yaratmak, bürokrasiyi azaltmak, efendim, maliyetlerin düşürülmesi, teknolojik yatırımları ve gelişmeyi topluma yaymak, doğrudan yabancı sermayenin gelişimi ve istihdamını artırmak gibi aslında birçok konunun olduğunu görüyoruz ve buna da inanıyoruz.
Şimdi, evet, bazen kanun çıkarırsınız, kanunla insanları teşvik edersiniz. İş dünyası, sanayici ya da yeni yetişen gençler, öğrenciler ortaya atılır, der ki: "Ya, bakın, devletimiz bizi kucaklıyor, destekliyor; böyle bir imkân tanımış." Teknoparklarda, teknokentlerde, üniversitelerin teknolojilerinin geliştirildiği noktalarda... Ve oraya gider; yanına 1, 2, 3 ortak alır; onlarla beraber bir oluşum oluşturur, orada ona yer verilir. Devlet tüm imkânlarını açar; orada, efendim, hocalarıyla, mühendisleriyle, bilim adamlarıyla beraber buluşlar geliştirir ve oluştururlar. Bakın, en son bir Teknofest vardı; orada, işte, en uzun menzilli füzeyi, insansız hava araçlarını üreten, elektrikli otomobilleri üreten birçok gencimizi gördük. Ben şunu anlamıyorum: Bilimi daha nasıl destekleyip, teknolojiyi daha nasıl geliştireceğiz? Yani, bir de özgürlük ve demokrasiyi, sanayiyi, teknolojiyi, gelişimi o kadar birbiriyle aynı safta tutuyoruz ki...
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Ama öyle...
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Evrensel kural ama, evrensel kurallar bunlar.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Ben bir anlatayım önce.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Evrensel kurallar...
ŞAHİN TİN (Denizli) - Müsaade edin, ben bir anlatayım.
BAŞKAN MUSTAFA ELİTAŞ - Sayın milletvekilleri, biraz önce...
ŞAHİN TİN (Denizli) - Arkadaşlar, lütfen...
BAŞKAN MUSTAFA ELİTAŞ - Arkadaşlar, müsaade eder misiniz.
Biraz önce konuşurken bazen hoşumuza gitmeyen şeyler de söylediniz, benim de hoşuma gitmeyen şeyler söylediniz ama arkadaşlarımız müdahale etmedi. Dinleyelim.
Evet, buyurun.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Ben çok cahil değilim o kadar. Yani, elbette eşitlik, özgürlük, demokrasiyle...
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Estağfurullah.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Hayır, şunu söylemek istiyorum: Tabii ki ortamlar oluştuğunda diğerleriyle aynı oranda birbiriyle gelişir, bunu bilmeyecek kadar şey değiliz yani. Biz sanayiciyiz, kırk yıllık sanayici ve iş dünyasında gelişmiş ve bugüne kadar da en azından okumuşluğumuz var, siyasette de bugünlere gelmişiz ama söylemdeki noktaları, ayrıştığımız noktaları bence farklı yönlerden ele alıyoruz, anlatmak istediğim o. Yani, elbette bir huzur ortamının olması, demokrasi, fikir özgürlüğü, efendim, insanların istediği gibi ortaya koyması güzel ama bunu savunurken bazen işi -sizleri burada Meclisin dışında tutuyorum- saptırıyorlar. O zaman şuna geliyor olay... Efendim, bu, teröristlerin desteklenmesine kadar; Türkiye'yi bölmek, parçalamak, bayrağımıza, milletimize, devletimize, efendim, ezanımıza kadar sövmeye kadar getirildiğinde o zaman bu demokrasi olmaz arkadaşlar, öyle bir şey yok. Öyle bir demokrasiyi ben kabul etmiyorum. Ve onu da...
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Yapmayın hocam böyle şeyler.
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - Bağlamdan kopmaya başlıyorsunuz.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Ya, hocam, böyle bir şeyi polemik konusu yapmayalım.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Ya, arkadaşlar, ben bir konuşma yapıyorum, lütfen ya... Nereye bağlayacağımı bir dinleyin önce. Bakın, şimdi, anlaşamadığımız nokta bu işte.
BAŞKAN MUSTAFA ELİTAŞ - Arkadaşlar, birinci partinin temsilcisi cevap veriyor. Az önce, bakın, Çetin Osman Bey bizim ihracat rakamlarımızla ilgili söyledi. Sayın Kenanoğlu olaya girerken dedi ki: "Böyle, böyle... Biz ne kadar şeylerle..."
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Efendim, kimse bizim bayrağımıza, ezanımıza laf söyleyemez yani.
BAŞKAN MUSTAFA ELİTAŞ - Ya, neyse, bırakın, o da görüşünü beyan ediyor.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Bakın, ortak değerler üzerinden...
ŞAHİN TİN (Denizli) - Arkadaşlar, bir dinler misiniz.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Yapmayın yani.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Ben siz yapıyorsunuz demiyorum, bakın, siz yapıyorsunuz diye bir ithamda bulundum mu? Ben Türkiye'deki algının ne olduğunu ortaya koymaya çalışıyorum; "Demokrasi"den neye algı yapıldığını, "özgürlük"ten neye algı yapıldığını... Cumhurbaşkanına sövmek ile özgürlük ve efendim, konuşma hakkının, eşitliğin hak olduğunu ortaya koyanlardan bahsediyorum. Müslümanlara ya da dinine söverken, ezana "Kes!" derken bunun özgürlük olduğunu savunuyoruz. Yani, özgürlüğü neye göre eşitleyeceğiz? Yani, iki komşunun birbirine karşı haksızlıklarını... Ya da bahçesine girdiğinde "Evet, ben senin bahçene girebilirim, talan edebilirim; meyveni, sebzeni, hayvanlarını kırabilirim." demek özgürlük müdür yoksa onun karşısında koruyan bir hukuksal, bir anayasal düzenin ortaya konması mıdır? Türkiye'ye bir bakıyorum... Sizin söylemlerinize baktığımda biz sanki bir anda Kuzey Kore'de yaşıyormuşuz gibi görüyorum. Bir bakıyorsun; Türkiye batmış, bitmiş, savaş içerisinde, hiçbir şey kalmamış, efendim, hiçbir teknolojisi kalmamış, yok olmuş bir ülke. Irak'taki gibi görüyorsunuz, görüyorum; "görüyorsunuz" demedim yani görüyorum sanki anlatımlardan, pardon.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Şimdi ben şunu söylemek istiyorum: Siyasi ve politik söylemlerle kriz çıkmaz arkadaşlar. Bakın, kriz çıkarılamaz yani muhalefet on dokuz yıldır "Bu ülkede kriz var, özgürlük yok, demokrasi yok, sanayi yatırımı yok, teknoloji yok, efendim üretimler artmıyor, üniversiteler artmıyor, bilimler artmıyor." dedi dedi ama geldiğimiz noktaya bakın, geldiğimiz nokta bu. Biz pandemi döneminde 120-130 ülkeye buradan yardım gönderdik, Amerika'ya bile biz maske gönderdik, buradan başka şeyler gönderdik. Bakın, Amerika, Avrupa'ya... Müsaade eder misiniz arkadaşlar, lütfen.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Kendi ülkende dağıtamadın Amerika'ya gönderdin Şahin Bey yapma Allah aşkına!
ŞAHİN TİN (Denizli) - Müsaade eder misiniz? Ya arkadaşlar biz yaptık, yaptığımızı dünya biliyor. Dünya Sağlık Örgütü bugün Covid-19'la ilgili... Ya ben konuşacağım arkadaşlar, siz de konuşuyorsunuz. Müsaade eder misiniz biraz. "Covid-19'la en iyi mücadele eden ülke Türkiye'dir." diye dünyaya anons ediyor ama muhalefete bakıyorum sessiz hâlâ daha böyle ha bire vurmak için acaba nereden vurabilirim, nasıl acaba ezebilirim? Ya Amerika'da bir Covid hastası tedavisi için 3 bin dolarla 30 bin dolarla arasında para ödemek zorunda, ödeyemeyenler ölüyor. Orada en çok hispanikler ve zenciler ölmekte bugün, beyazlar ölmüyor çünkü neden? Korunuyor. Nerede demokrasi, nerede eşitlik?
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Burada da fabrika işçileri ölüyor ya fark etmiyor ki.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Hangi ülkeden alacaksınız bunları, nereden alacaksınız, nereden alıyoruz? Şimdi dünyadaki ekonomik gelişimi eleştiriyoruz. Ya dünyada şu anda Türkiye ortalama yüzde 5'le büyüme kaydetmiş, dünya ekonomik örgütleri bunu söylüyor ve bugün şunu söyleyelim bakın, bunu size de söylüyorum, veriler ortaya koydunuz ama verilerin nereden, nasıl geldiğini, neye göre değerlendirildiğini ben anlamış değilim.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - TÜİK verileri.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Bazı verilere baktığımızda bakın, Bakan Yardımcımız orada, bakın şimdi biraz önce Hocam bir şey dedi, ben onu tam algılayamadım, "On beş yıl önce yüzde 8'le biz nasıl yüksek teknoloji katma değerin yüzde 3,4'e kadar düşürüldüğü ya da çekildiği." Benim bildiğim, benim öğrendiğim 3,4 daha önce bu 1 civarlarındayken; 1,5- 2'yken 3,4'e kadar daha yükselmiştir teknolojik olarak. Şimdi şunu da söyleyelim, bakın, burada var ya birçok...
AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - OECD rakamları onlar.
BAŞKAN MUSTAFA ELİTAŞ - 36 milyar, 30 milyar ihracattayken doğruydu o.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Ha, orana göre Başkan sağ ol, teşekkür ederim. Şimdi oranlamadan ben tabii, burada doğru bir şey var. 36 milyar, 33 milyar dolarken bizim ihracatımız ve yüksek teknoloji katma değer oranı yüzde 8 olabilir ama bugünkü oranımıza 170-180 milyar dolar olan ihracatımızdaki orana baktığımızdaki oran düşük olabilir, doğrudur belki de o anlamda baktığımızda.
Şimdi ben şunu görüyorum, piyasada şunu yaşıyorum, esnaf, sanayici, iş adamları her alanda yeni iş yeri açıyor ve fabrikalar kurulmakta hâlâ kuruluyor da. Bakın, en son Cumhurbaşkanımız Gaziantep'te 300 fabrika ve iş yeri açtı.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Ya kapananlar!
ŞAHİN TİN (Denizli) - Şimdi illa ki buna kulp takmak gerekmiyor. Açıldı, "Oh, ne güzel." dememiz lazım, "Bravo" dememiz lazım, tebrik etmemiz lazım. "Evet, ya arkanızdayız, yürüyün." dememiz lazım ama.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, gündeliğe davet edelim.
BAŞKAN MUSTAFA ELİTAŞ - Arkadaşlar, biz fikirlere müdahale etmiyoruz, konuşmalara müdahale etmeyelim.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Ama bunu kimseden duyamıyoruz.
Bakın, şimdi tüm bu gelişmeleri görmezlikten gelmek biraz bence doğru bir bakış açısı değil, objektif bakmak lazım. Sonuçta hepimiz Türkiye'de yaşıyoruz, Türkiye'nin hukukuyla, adaletiyle -her ne kadar eleştirseniz de- efendim sistemiyle bütün her şeyiyle beraber yaşıyoruz, beraber kardeşiz ya! Bakın bir şey söyleyeyim, geçenlerde Cumhurbaşkanımıza Macron'un söylemlerinden dolayı -bu özellikle biliyorsunuz Mavi Vatan Akdeniz, Doğu Akdeniz doğal enerji kaynaklarına biz sahip çıkmak istiyoruz ama- bununla ilgili muhalefetin bir tane gıkı çıkmıyor, destek yok.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) ¬- Biz destekliyoruz.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Şimdi destekleyenler var, desteklemeyenler var, ben hepsini şey yapmıyorum. (CHP ve HDP sıralarında gülüşmeler) Bir şey söyleyeyim müsaade edin arkadaşlar. Arkadaşlar müsaade edin bir şey konuşuyorum.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Muhalefet sayılmıyor Hocam.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Hocam tamam bizdensin tamam. Teşekkür ediyoruz. Macron'a Cumhurbaşkanımız her türlü eleştiriyi yaptı ve Fransa muhalefetinden bir parti lideri bayan dedi ki: "Ben Macron'un hiçbir şeyini beğenmiyorum, iktidarını beğenmiyorum, yönetimini beğenmiyorum ama benim Cumhurbaşkanıma başka bir ülkenin lideri saldırdığında ben onu savunurum." Ben bu hassasiyeti ne yazık ki Türkiye'de göremedim.
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - Nasıl göremediniz anında açıklama yapıldı.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Cumhurbaşkanımıza yabancı, yurt dışı birçok parti liderleri, başkanlar, başbakanlar...
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, Dışişleri Komisyonu yarın toplanıyor.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Her türlü söylemi ve eleştiriyi yaptığında ama buradaki muhalefetin hiçbir tanesinin kalkıp da "Benim Cumhurbaşkanıma, benim devletimin Cumhurbaşkanını ben döverim, sen değil." diyebilecek cesareti göstermedi.
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - Grup sözcümüz aynı gün açıklama yaptılar, aynı gün.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Bunu yapmak lazım, bunu nereden anlıyoruz bunu zamanında... Arkadaşlar dinleyelim lütfen ama ben size bir şey demedim ki. Bunu zamanında benim ülkemi gidip başka ülkelere şikâyet eden biliyorsunuz parti liderleri de var.
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - Engin Özkoç aynı gün açıklama yaptı Sayın Tin.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - En başta Cumhurbaşkanı AİHM'e başvurdu arkadaşlar, Sayın Erdoğan AİHM'e gitti. İşlerine gelince sorun olmuyor Sayın Abdullah Gül gitti ya!
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Dışişleri Komisyonu yarın toplanıyor arkadaşlar.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Şimdi bir yıla yaklaşan pandemi dönemini şöyle kısaca değerlendirmek lazım. Dünyada Türkiye örnek gösterildi, parmakla gösterildi.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Sayın Abdullah Gül gitti ya AİHM'e!
ŞAHİN TİN (Denizli) - Ben pardon konuşmamı bitireyim ondan sonra siz devam edin, lütfen. Parmakla gösterildi, çok iyi bir sağlık sistemiyle Allah'a şükür hastaneler yaptık, şehir hastanelerini dün eleştirenler bugün sus pus bir şey yok ama bugün ihtiyaç işte. Bugün o ihtiyaç oldu, bugün onlarda tedavi görüyoruz, tedavi görüyor yakınlarınız, anneniz, babanız, kardeşleriniz, akrabalarınız, dostlarınız. Bugün "şükür" dememiz lazım doğru bir karar vermiş dememiz lazım ama dün affedersiniz kafamızda neredeyse boza pişirecek ortama kadar gelinmişti. E, şimdi bu gerçeği de görmek lazım. O zaman demek ki muhalefetin her dediği doğru değil. Her söylediğinin de yanlış olduğu buradan ortaya çıkıyor en basit bir örnek verdim buradan. (CHP ve HDP sıralarından gülüşmeler)
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - O da güzel (!)
ŞAHİN TİN (Denizli) - Şimdi, evet bakın bir ekonomik sistemde pandemiye rağmen ekonomide gerçekten iyi bir destek verdik hem işvereni koruduk hem işçiyi koruduk. Her şeyiyle aynı şekilde ekonomimizi güçlü tutmaya, ayakta tutmaya çalıştık. Biraz önce: "Hazine'miz boşaldı, efendim, Merkez Bankasındaki altın ve döviz rezervlerimiz azaldı." diyorsunuz, evet belirli oranda azalmıştır. Hayır, azalmadı demek yanlış olur ama bunun da nedenleri var, sebepleri var. E, siz nedenini, sebebini görmeden yani sapla çöpü, samanı ayırt edemezseniz o zaman biz kendi kendimizin kuyusunu kazıyoruz demektir. Burada değerli hatip arkadaşımız bir konuyu söyledi, ben ona üzüldüm onu söyleyeyim. Yani "SİHA'ların ve İHA'ların sivilleri öldürüyor." sözü bence...
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Ben öyle bir şey söylemedim.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Söylediniz, kayıtlara bakın.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Evet, sivil öldürdükleri... Evet, bir kere bizim SİHA'larımız sivil öldürmüyor.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Ben öyle bir şey demedim ki size slogan lazımmış meğer.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Bakın, SİHA'larımız arkadaşlar teröristleri öldürüyor, devletimize göz koyanların gözünü oyuyor, devletimizi bölmek isteyen, parçalamak isteyenleri ne yapıyor? Onların gereğini yapıyor. Buna hayır diyen varsa çıksın ortaya yani başka birisini yok etmiyor ki. Burada ülkemizde, ülkemizin menfaatlerini korumak için her türlü çalışmayı teknolojik çalışmayı da yapıyor. SİHA'lar yapmak... Pekala bundan on yıl önce, on beş- yirmi yıl önce SİHA var mıydı, İHA var mıydı? Niye küçümsüyor SİHA'mızın olmasını Hocam ben bunu da anlamıyorum. Elbette, yüksek teknolojili bazı ürünleri dışarıdan alacağız, bazılarını hepsini kendimiz üretemeyebiliriz ama zamanı geldiğinde yüzde 100'ününde hepsini üreteceğiz. Bugün MİLGEM gemilerimiz, denizaltılarımız, helikopterlerimizi Allah'ın izniyle uçaklarımızı yapmak üzere çalışmalar yapıyoruz, planlar yapıyoruz, projelerimizi geliştiriyoruz. Bu projelerimize niye destek vermiyoruz, niye hiçbir şey yokmuş gibi ortada görüyoruz. Bence bunu en iyi şekilde ortaya koymak lazım.
Bu arada EBA eğitim sistemiyle evet yeni bir sisteme giriyoruz, bu düzende, yeni sistemde elbette aksaklıklar olacaktır. Hayır, her şey çok dört dörtlük demiyoruz. Ben böyle bir şey demiyorum.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Kaç nesil kaybettik?
ŞAHİN TİN (Denizli) - Kaç nesil değil, biz pandemi döneminden bahsediyoruz Sayın Vekilim.
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - Sekiz aydır belli zaten.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Pandemi dönemindeki eğitim sisteminden bahsediyoruz. Bu sistemde bunu en iyi şekilde herkese bilgisayarıyla, İpad'iyle ulaştırmaya çalışırken ve oraya alt yapısını oluşturmaya çalışırken oralara Wİ-Fİ'leriyle, internet şeyleriyle bunu çalışırken orada elbette biz bir kişinin ölmesine üzülüyoruz. Her vatandaş bizim için değerlidir, her vatandaşın canı bizim için önemlidir ama bu ülkede zamanında Doğu ve Güneydoğu'da eğitilmemek için, çocuklarımızı okula göndermemek için, kızlarımızı okula göndermemek için öğretmenler öldürüldü. Anneler, babalar burada tehdit edildi PKK tarafından, terör örgütleri tarafından bunu niye eleştirmedik, bunu niye eleştiriyor muyuz? Öğretmenlerimizi öldürüyorlardı ve yok etmişlerdi.
Evet, düşünce özgürlüğü nasıl olmalı, nedir sizce düşünce özgürlüğü? Hangi ülkeye göre değer alacağız. Yani bakın Avrupa'ya göre baktığınızda Avrupa'da...
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Kendimize göre alacağız.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Kendinize göre baktığınızda... Kuzey Kore de o zaman çok düşünce özgürlüğü demokrasi yaşayan bir ülkedir kendilerine göre baktıklarında. Biz şuna bakıyoruz. Burada birlik ve beraberliği ortaya koyduğumuzda eşit hak ve özgürlüklerle ortaya konuyor. Ayrıca şunu da söylemek istiyorum. Bizim hükûmetimiz, devletimiz seçimle geliyor. Partimiz 19 yıllık da seçimle geldi bundan dolayı da burada demokrasi yoktur demek büyük bir yanlıştır ve hatadır. Seçimle siz gelseniz iktidar olsanız biz de burada otursak aynı şekilde "Yok efendim, hayır, siz teokratik bir yönetim sistemi kurdunuz. Siz devlet partisisiniz." desek biz size siz bunu kabul eder misiniz? Yani tek adamlığı diktatörlüğü kabul eder misiniz? Arkadaş dersiniz ki: "Ben seçimle geldim, halk beni seçmiş, ben buraya oturdum ve burada sistemimi de yapıyorum. Evet, siz de elbette eleştireceksiniz." diyeceksiniz. Bu şekilde olmalı bence. Avrupa'ya baktığınızda Avrupa kendi demokrasisini uyguluyor, kendi menfaatine uygun bir demokratik sistemini ortaya koymakta ve onunla beraber kendi yönetimini ortaya koymakta. Ama ne yapıyor yeri geldiğinde "Sen demokratik değilsin." diye Türkiye'yi eleştiriyor. Pekâlâ kendisinin ırkçılık yaptığı Cezayir'de Fransa'nın öldürdüğü bir milyonu aşkın insan, nasıl oluyor bu eşit hak ve özgürlükler? Nasıl orada demokrasiyi ortaya koymuş olabiliyor. Amerika'da aylardır süren ırkçılık eylemlerini göremiyor musun? Hep beraber bunu görüyoruz siyah beyaz savaşını ve diğerlerini. Şunu söylemek istiyorum: Biz mesela Türkiye olarak Cumhurbaşkanımız bugün mazlumun ve mağdurun yanında. Bakın, Suriye'de Irak'ta efendim Libya'da diğer ülkelerde her yerde onların yanında yer almakta ve onları korumak istemekte. Biz sömürmek istemiyoruz ki ama Avrupa sömürmek istiyor. Ama bizim bazı bilenler, üst akıl ya da artık ne diyelim herkes Avrupa'ya gıptayla bakıyor. Nasıl bir demokrasi, nasıl bir yönetim sistemi? Öyle bir şey yok. Dünyada öyle bir adalet sistemi de yok. Adaleti siz güçlük olursanız kendiniz kurarsınız. Oysa başkasının boyunduruğu altına girersiniz. Eğer "Ben savaş istemiyorum efendim, gelsin tanklarıyla uçaklarıyla beni sustursunlar." dersek o zaman biz dünyada kendi gücümüzü, bağımsızlığımızı, bekamızı oluşturamayız. Dolayısıyla Türkiye bence demokrasinin en iyi, eşitlik ve adaletin hukuka dayalı yönetim sisteminin en iyi şekilde yönetim sistemiyle yönetildiği ve seçimle gelen iktidarların olduğu bir Türkiye'dir şu anda ve adalet sistemi ve demokrasiyi hâlâ daha güçlendirmektedir, daha geliştirmektedir, daha büyütmektedir. Bunu da bence unutmamak lazım. Benim temennim şu arkadaşlar, sevgili vekillerim, burada hep beraberiz. Bizim zor zamanda millî birlik ve beraberliğimiz içerisinde olmamız lazım. Kanunları tartışabiliriz bunda hiçbir şeyimiz yok. Tartışalım en iyisini koyalım. En iyi maddeyi geçirelim. Ama biz bakıyorum burada kanunları tartışmıyoruz. İki saatlik konuşma içerisinde baktığımızda on dakikası sadece kanunlarla ilgili diğerleri hep genel konular, eleştiriler, sosyal. Efendim liderler ne diyorsa liderlerimiz onun üzerinde bir görüş ortaya konduğunu görmekteyim. Bu anlamda değerli vekillerim, bence amacım tartışmak, yeni bir tartışma ortamlarını oluşturmak, üzmek, eleştirmek, kırmak, yok etmek, vurmak değil. Ben ülkemi düşünüyorum, gelecek nesillerimin yaşayacağı, torunlarımın yaşayacağı bağımsız, güçlü, zengin bir Türkiye. Başını diğer emperyalist güçlere karşı eğmeyen bir Türkiye ve yaşanacak bir Türkiye oluşması için gayret ediyoruz. Onun için hep beraber birlik olmamız lazım güçlü olmamız lazım diyorum ben.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.