| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 29 .01.2015 |
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Hakikaten, gündeme getirdiği için ben de bir diş hekimi olarak ifade etmek istiyorum, bugünkü yasa tasarısıyla belki çok fazla ilgisi yok ama önemli bir konu, bu Komisyonda da zaman zaman dile getirdiğimiz bir konu gerçekten. Esasında ben bu konuda diş hekimlerine bir iş sahası açmak amacıyla onların mağdur edildiği penceresinden değil ama Türkiye'deki ağız ve diş sağlığı hizmetlerinin nasıl sunulduğunu ve hangi boyutta, nerede olduğunu konuşursak eğer daha doğru sonuç almış oluruz diye düşünüyorum. Bakın, 2011 veya 2012 istatistikleri, Türkiye'de ağız ve diş sağlığı merkezleri 127 tane veya 124 tane civarında var ve bunlarda 30 milyon civarında poliklinik yapılmış. Dolayısıyla, bir hastanın en az, en iyimser tahminle 3 defa müracaat edeceğini düşünürsek yaklaşık 10 milyon civarında bir hasta ağız ve diş sağlığı merkezlerinde tedavi edilmiş. Türkiye'nin nüfusu göz önüne alındığında bu çok az bir rakam yani 60-70 milyon nüfusa karşı devlet, sosyal devlet 10 milyon hastasına bakabilmiş. "Genel tababette sayıyı 8'e çıkardık, müracaatı 8'e çıkardık." diyen sosyal devlet, ağız ve diş sağlığı hizmetlerinde sayının ancak yaklaşık onda 1'midir, daha azı herhâlde, yüzde 8'i midir, o civarda bir hastaya ulaşabilmiş. Onun için, bakın, ağız ve diş sağlığı hizmetleri Türkiye'de hakikaten yerlerde sürünüyor desek tabiri caizdir. Yani biz bunu hakikaten eski Bakanın, Sayın Bakanın "Ağız ve diş sağlığı hizmetlerini -ısrarla- ben ağız ve diş sağlığı merkezlerinde vereceğim." demesi sonucunda buraya geldi bu işler.
Ben, hakikaten, kendi mesleğim de olması nedeniyle "Dünyada bu ağız ve diş sağlığı hizmetleri nasıl sunuluyor?" diye baktığımda Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 90-95'lere varan oranlarda hakikaten muayenehanelerden hizmet satın alınmak suretiyle yapıldığını görüyoruz yani işin doğası da bunu gerektiriyor diye düşünüyorum.
Elbette ki bir müşteriniz -eğer müşteri olarak görecek olursak bir hastayı da muayenehane ilişkisinde- size geldiğinde "Şu kadar lira vereceksiniz." diye söylenildiğinde bunu veremiyorsa, "İlla bu parayı vereceksiniz." diye bir şeye zorlayamazsınız. Şunun için anlatıyorum: SGK da SUT tarifelerinde ödeyebildiği kadar ödesin gene ve sevk edip neticede de hastalarını kontrol etsin yani önce bir sevk makamı kursun Çalışma Bakanlığı, oradan sevk ettiği hastalarda tedavi planlamasını da yapsın, tedavi planlamasına göre gittiği muayenelerde tedavisi yapılsın ve kontrol edilsin sonuçta da. Geçmişte de bu böyle yapılıyor idi resmî hastalar sevk edildiğinde. Ama Sayın İsmail Tamer'in ifade ettiği, eski Millî Eğitim Bakanının söylediğine benzedi, "Millî Eğitimde öğrenciler olmasa sorunu ne güzel hallederiz." gibi bir yaklaşım oldu.
Bunu çok doğru bulmuyorum İsmail Bey, onu ifade edeyim bir defa. Yani "Böyle bir suistimal var." diye önlemeye gitmemiz lazım, varsa ortadan kaldırmaya hep beraber çalışalım, o başka bir şey.
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Hiçbir alakası yok.
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) - Ama hepten kesti işte yani Millî Eğitim Bakanının dediğine geldi. Yani hizmeti hepten sonlandırmak yerine, bunu nasıl tedavi edeceğimizi mutlaka konuşmamız yani bunu nasıl rehabilite edeceğimizi mutlaka konuşmamız lazım ve dünyada -hani yeniden keşfetmeye gerek yok- nasıl veriliyorsa bu hizmetler oralardan alınması lazım. Nasıl ağız ve diş sağlığı merkezlerine SUT üzerinden bir ödeme yapıyorsa SGK, muayenehanelere gittiği zaman da o kadar yapsın. Teşvik olur, ağız ve diş sağlığı hizmetlerine ulaşım, erişim kolaylaşacak ve ağız ve diş sağlığı hizmetlerine gerçekten bunun katkısı olacağı için söylüyorum. Yoksa bir bakkal açılınca nasıl devlet ona bir müşteri bulmak zorunda değilse diş hekimine de -müşteri anlamında düşünürsek- bir müşteri bulmak durumunda değil ama sosyal devlet, ağız ve diş sağlığı hizmetini vatandaşına götürmek zorunda. Böyle bakmak lazım olaya, doğru değerlendirmek için böyle bakmak lazım. Bunu ifade edeyim dedim.
Bu yasayla ilgili olarak ise tabii bir iki laf da bununla ilgili söylemek istiyorum. Çalışma hayatı esasında bir bütün. Bir bütün olarak bakamazsak çalışma hayatına -bu yasayla ilgili konuşmaya geldim şimdi- netice alamayız yani daha güvencesiz işçi çalıştırmak, taşeron işçi çalıştırması gibi, adına ne derseniz deyin, böyle bir işçi çalıştırma, sendikalaşmanın önündeki engeller devam ettiği müddetçe, güvencesiz işçi çalıştırmalar devam ettiği müddetçe biz burada ne kadar iş sağlığı güvenliğiyle alakalı yasa çıkarırsak çıkaralım aşağıda işlemeyeceği, işletilemeyeceği malumdur. Onun için, diğerleriyle hep beraber düşünülerek burada işte önce sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalıdır. Gün geçmiyor ki bir özel fabrikanın önünde görmeyelim, bir çadır kurulmuş, işçiler sendika kurmaya kalkmışlar, fabrika da onları kapıya koymuş, onlar da orada direniyorlar. Neticede kanun karşısında kaybediyorlar yani böyle bir engel var örgütlenmenin önünde. Sendikalaşma bu bakımdan önemli yani sendika çünkü orada işçinin sağlığıyla da, vesaireyle de kendi kanunları çerçevesinde ilgilenmek durumunda diyorum.
Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar.
Tekrar teşekkür ediyorum Sayın Başkan, söz verdiğiniz için.