| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 29 .01.2015 |
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Sayın Başkan, bu yasayı kapsamlı olarak Komisyonda görüşüyoruz, alt komisyonda görüştük. Yapılan değişiklikler var ancak bu değişiklikler bizim esasa ilişkin itirazlarımızı gidermek için yeterli olmadı. Esastaki kusur ve zafiyetler maddelere de sirayet etti. O yüzden, maddeler görüşülürken her biriyle ilgili değişiklik önergelerimizi vereceğiz ancak şunu söyleyebilirim ben, tasarı bu hâliyle yasalaştığı takdirde, öngörülen amaçla -çünkü yasanın öngörülen bir amacı var, özellikle tehlikeli işlerde çalışan işçilerin sağlıklarının ve iş güvenliğinin gerçekleştirilmesi- bununla bir çelişki ortaya çıkacak çünkü bu maddelerin hiçbiri de yasanın esasında olduğu gibi bunu temin etmek için yeterli değil. O nedenle, biz alt komisyonda bu yasaya esastan muhalefet ettik ve bugün de bu görüşümüz değişmiş değil.
Birinci nokta şudur: Tasarının adından başlayarak ele alacak olursak, emek sürecinin, çalışma denilen etkinliğin başlıca öznesi işçi olduğu hâlde, bu yasa tasarısı işçinin karşısına işin ve iş sahibinin çıkarını koyuyor. İş sağlığı ve güvenliği kavramı ile işçilerin iş kazaları ve meslek hastalıklarından korunması değil, işin yürütülmesi birinci önemli, en önemli, yasanın özü olarak kabul ediliyor. Yapılan bütün düzenlemeler de iş sahiplerinin, iş yeri sahiplerinin, patronların, tekellerin, kartellerin çıkarları, onların emek sürecine bakışları bir kamu bakışı, devlet bakışı hâline bu yasayla birlikte geliyor. Dolayısıyla, bu zihniyete, bu bakışa hâkim olan şey ise rekabete ve birikime işçi sağlığının ve işçinin güvenliğinin engel olmamasıdır. Eğer işçinin sağlığı ve işçinin güvenliği rekabete en az zamanda en çok kâr üretmeye kimi kısıtlar getiriyorsa, bunları işçinin ve genel olarak toplumun çıkarı bakımından tahdit ediyorsa, sınırlıyorsa bunlar kötüdür. Bu temel fikir yasanın ruhuna hâkimdir, bu bakımdan karşıyız.
"Sosyal tarafların görüşlerine başvurulmamıştır." derken, biz esasen çalışma sürecinin emek kutbunda yer alan milyonlarca işçinin temsilcilerinden söz ediyorduk ama pekâlâ öyle görülüyor ki, burada çok titiz bir biçimde işverenlerin çıkarları ve onların beklentileri karşılanmış durumdadır. O yüzden belki de şöyle dememiz gerekir: Özellikle emeğin talepleri ve çalışma sürecine yaklaşımı bu yasada hâkim unsur olmamıştır.
İkinci nokta şudur: Yasanın kendisi tüm çalışanları kapsama iddiasında olmakla birlikte, çalışanların önemli bir bölümü yasa dışına atılmıştır. Örneğin, ev hizmetleri başta olmak üzere, kimi işler ve faaliyetler kapsam dışındadır, uluslararası denizyolu taşımacılığı da kapsam dışındadır. Dolayısıyla, yasanın bütün çalışanları kapsaması iddiası baştan ortadan kalkmıştır. Öte yandan, bu yasa, 6331 sayılı Yasa'da çözülmesi gereken meseleleri çözmeye çalışmaktadır. İş Yasası'nın kendisinin sağlaması gereken haklar, güvenceler, önlemler, bunlarla ilgili yükümlülükler bu temel yasaya sokulması gerekirken, buradan, İş Yasası'ndaki kimi açıkların yamalarla kapatılmaya çalışıldığı görülmektedir ama bu sefer de ikinci bir çelişkiyle karşı karşıyayız: Burada kamu kendi yükümlülüklerini ve kendi sorumluluklarını piyasaya terk etmektedir. Esasen kamuya ait bütün işlerin yapılması gereken denetleme, gözetim, bunların haberleştirilmesi, bununla ilgili ihbarlar, bunların tamamı bir özel sektör faaliyeti olarak denetleme piyasasına terk edilmektedir. Böylelikle, bu yasayla birlikte bir denetleme piyasası da oluşmaktadır. Dolayısıyla, piyasa piyasayı denetlemeye yükümlü kılınmaktadır. Bunun da sınırı, eğer görevleri yerinde ve zamanında yapılmazsa yine parayla tazmin edilecektir. Dolayısıyla, paranın dünyasında paranın parayla denetimi, paranın parayı denetimi ve nihayet, denetim yerine gelmezse paranın paraya para ödemesi. Böyle merkezinde para duran bir İş Güvenliği Yasası'yla karşı karşıyayız. Oysa kamu dediğimiz zaman biz, sadece devleti, devlet kurumlarını değil, bir bütün olarak toplumun kendisini, halkı yani devlet ile insanın evi arasındaki bütün alanı kastediyoruz. Burada, bu alan, çalışan, üreten, düşünen, tartışan toplum çoğunluğu demek, bunun denetim işlevi doğrudan doğruya sermayeye aktarıldığında yasadan beklenen bütün çalışanların çıkarını koruma işi yerine hiçbir şekilde gelmiyor.
Tabii, bundan da önce bir temel mesele daha var Hükûmetin bu sermaye birikim rejimiyle ilgili. Bu sermaye birikim rejimi, bildiğimiz gibi, sıkça, on yıldır bu Mecliste muhalefetten dinliyorsunuz ama bir kere daha dinleyebilirsiniz, neoliberal bir sermaye birikim rejimi söz konusudur Türkiye'de yani sermayenin önünde duran katılık dediği her şeyin çözülüp gevşetildiği yani emeğin ve çalışmanın düzenli olmasının son bulduğu, deregülasyon dediğimiz şeyin esas hâline geldiği, işçilerin güvenceli çalışmasının istisna, güvencesiz çalışmanın kural hâline geldiği, sendikasızlaşma ve sanayisizleşmenin esas sermaye birikim temeli olduğu, aşırı finansallaşma dolayısıyla paranın önündeki bütün engellerin devletler eliyle kaldırıldığı ve böylelikle her bir çalışandan birim zamanda maksimum fayda elde etmek ilkesinin herhangi bir sosyal engel tanımaksızın kutsandığı bir sermaye birikim rejimi. Özal'la birlikte kapısı açılan bu rejimden Türkiye'nin bütün hükûmetleri sırayla geçtiler ve tabii ki sizin de kahramanlar galerinizde Özal başrolü oynadığına göre, herhâlde sadece sevimli bir insan olduğu için değil ya da sermayeye sevimli göründüğü için değil, aynı zamanda sermaye birikim rejiminin önündeki bütün engelleri kırma işine başlayan kişi olarak da böyledir. Dolayısıyla, biz aslında çok uzun bir süreçte oluşmuş olan bir sermaye birikim rejiminin sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Şimdi, bu teknik gibi görünen açıklamanın basit gerçeği şudur: Herhangi bir işçi eğer Soma'da bir madende çalışıyorsa sabahtan akşama kadar hiç aralık vermeksizin, hatta yemek arası bile vermesine izin verilmeksizin kömüre kürek ve kazma sallayacaktır. Bunun denetlenmesi için herhangi bir iş yeri denetimi, işçinin hakkı olmayacaktır ve maden kazası gelip işçiyi bulacaktır. Biz buna bir sosyal cinayet diyoruz. Bunu önlemek için burada getirilen kimi tahditlerin yeterli olacağına dair bir inanç Hükûmette var gözüküyor ama asıl mesele bu sermaye birikiminin, rejiminin kendisinde işçinin çalışmasının herhangi bir biçimde onun toplumsal ihtiyaçlarına göre değil, sermayenin çıkarına göre düzenlenmesidir. Ücret yetersizliği, sendikaların devre dışı bırakılması, işçilerin iş yerinde kendi söz ve kararlarının sahibi olmaması, sonuçta bütün bu aşırı çalışmayla birlikte iş yerlerinde hayati tehlikelerin doğmasının bir kural hâline gelmesi. Şimdi, bunu, bazı gözlemcileri görevlendirerek önlemek değil, sermaye birikim rejiminin kendisinin değişmesiyle sağlamak icap eder. O yüzden de bu yasa aslında buzun üzerine bir yazı yazmak gibidir. Bu şekilde, işçi cinayetlerinin önlenebileceği ihtimali öngörülmemektedir.
Sonuç olarak bizim diyeceğimiz, elbette ki maddelere gelindiğinde bu maddeler hakkında da enine boyuna konuşacağız, mümkün mertebe iyileştirilmesine çalışacağız ama özetlersem, bu yasaya esastan karşı oluşumuzun nedeni, sermaye birikim rejiminin yarattığı temel meselelerle ilgili herhangi bir önlem getirmemesi, İş Yasası'nda yapılması gereken temel değişiklikler, temel düzenlemeler, temel düzeltmeler yerine İş Yasası'nın kimi açık alanlarına yama yapmaya çalışması ama yapılmaya çalışılan yamanın asıl gövdeden daha zayıf bir maddeyle yapılmış olması dolayısıyla dikiş tutmayacak olması, nihayet bu yamanın en muhteşem belirtisi olarak ortaya konulan denetim elemanlarının varlığının aslında piyasaya terk edilmiş olması dolayısıyla, kamunun denetim görevini piyasaya terk etmiş olması dolayısıyla piyasanın piyasayı denetlemesinden herhangi bir sonuç elde edilmesi mümkün olmadığı için bu denetim sürecinin de kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm olmasıdır. Bunun yerine ise, biz iş yerinde işçi denetiminin kamusal sorumlulukların kamu tarafından üstlenilmesinin ve iş yeri denetimine çalışma süreciyle emek tarafından bağlanan bütün kurum ve kuruluşların dâhil olması gerektiğini öneriyoruz, önereceğiz. Bu vesileyle, bugün, emek ve sermaye arasındaki bu muazzam dengesizliğin, açılmış bulunan muazzam makasın kapatılması için METAL-İŞ kolunda greve çıkan birleşik metal işçilerine de buradan başarılar diliyoruz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın bu grevi ertelemek, önlemek, bunu kamu yararına aykırı görmek gibi Şişe Cam ve THY grevlerinde düştüğü hataya düşmemesi için de uyarmak istiyoruz. Bu grevin işçilerin haklarına hiçbir engel gelmeksizin sonuç alınıncaya kadar sürmesi konusunda Çalışma Bakanlığının kendi üzerine düşen, yasayla emredilmiş görevleri yerine getireceğine de inanmak istiyoruz.
Bir kere daha hepinize teşekkür ediyorum. Bu çalışmaya katılan arkadaşlara, sivil toplum kuruluşlarına, derneklere de, sanki onların önüne geçmişiz gibi düşünmemeleri için alt komisyon sonuçları böyle özetlenmediği takdirde onların katkısının da yeterince yararlı olamayacağı düşüncesinden hareketle bu sözü aldığımızı söylemek istiyoruz. Yoksa, özellikle işçi sendikalarının varlıkları çok büyük bir katkıda bulundu. Bizim de gözlerimizi açmakta yardımcı oldu, onlara da çok teşekkür ediyoruz. Size de teşekkür ediyorum söz verdiğiniz için.