KOMİSYON KONUŞMASI

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, değerli kamu yöneticisi arkadaşlar, meslek örgütlerimizin, sendikalarımızın, sivil toplum örgütlerimizin değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, öncelikle belirtmek isterim ki bu torba kanun anlayışı gerçekten yasa yapmak tekniklerini iyice zorladı ve güçleştirdi. Geçtiğimiz yıl mayıs ayının sonunda gelen torba kanun Meclisin -alt komisyon, komisyon ve Genel Kurul- doksan dokuz gününü aldı. Şimdi, bu torba kanun da...

Sayın Başkan, beni biraz dinlemeni isterdim, kaçıyorsun anlaşılan.

BAŞKAN - Geleceğim hemen.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Tamam, peki.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Başkan orada efendim, siz konuşun, biz sizi can kulağıyla dinliyoruz Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Ankara) - O zaman baştan alacağım.

(Oturum Başkanlığına Kâtip İlknur Denizli geçti)

BAŞKAN - Tamam.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Baştan alayım, madem böyle oldu, baştan alayım. Vazgeçmiştim ama bir konuya baştan başlayayım.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Zaten Sayın Bilgiç hep can kulağıyla dinler.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Değerli arkadaşlar, öncelikle AKP'li arkadaşlara başsağlığı diliyorum. 23 Ocak'ta kaybettiğiniz, idolünüz olduğunu sonradan anladığımız 92 yaşındaki Kral Abdullah'ın vefatı nedeniyle hepiniz çok üzüldünüz.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Siz de onun için mesaj gönderdiniz.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Evet, evet, demokrasi, hak hukuk tanımayan...

Gel gel, kaçma gel, gel; gel, bak Başkan kaçtı, gel, kaçma, gel. Söz iste, gel.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Yanlış yerden başladınız.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Sayın Bilgiç, nereye kaçıyorsun?

İZZET ÇETİN (Ankara) - Tabii, demokrasiyi, hak, hukuk ve özgürlük kavramlarını küfür kabul eden, kadınların kamusal alana girmesini yasaklayan, her türlü ilkelliğin çukurunda kalmış bir rejimin hastalıklı ruh hâlini çok iyi yansıtan, 30 ila 50 arasında karısı olduğu, 20 milyar dolar parası olduğu bilinen birisi için kendi ülkesinde yas ilan edilmezken Türkiye'de bir günlük yas ilan ettiniz ya, sizi kutluyoruz arkadaşlar, başınız sağ olsun.

NECDET ÜNÜVAR (Adana) - Sizin haberiniz yok herhâlde, Kılıçdaroğlu imzasıyla mektup gitti.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Başınız sağ olsun, çok üzüldüğünüzü biliyorum.

Değerli arkadaşlar, torba kanun yapma hastalığından artık bir kurtulun ne olur. Bakınız, Başbakan Yardımcınız bir önceki torba kanundan sonra "Bir daha bu hastalıktan kurtulacağız." dedi. Ben, Adalet ve Kalkınma Partisi içerisindeki milletvekili arkadaşlardan gerçekten çok farklı yere koyduğum ve saygı duyduğum Sayın Erdöl'ün kanun teklifi diye buna bir şey demiyordum ama biraz evvel Sayın Müsteşar -şimdi burada yok ama- konuşurken bunun bir bakanlığın teklifi olduğunu onun konuşmalarından anladık. Anlaşılıyor ki Sayın Arınç "Bir daha böyle hastalıklı bir torba tasarı yoluna başvurmayacağız." dediği için dünkü tartışmalarda "Milletvekilleri kanun teklifi veremez mi?" dediniz ama Hükûmetin hazırlayıp daha evvel Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunu kandırarak geri çektiğini yine dün anladığımız bu düzenlemeyi tekrar getirmiş olmanız; yine bir önceki kanunda olduğu gibi, özellikle de Sağlık Komisyonunda 6 tali komisyondan gelen yazıları, hem 22'sinde hem de 26'sında gelen yazıları gördükten sonra, özellikle Sağlık Komisyonu Başkanı Sayın Ünüvar'ın -kendisi burada- her iki yazısında da Komisyon Başkanı olarak "Komisyonumuzda görüşülmeyecektir." demesi; dün Bakan her ne kadar "Ben 'Bunu bir daha getirmeyeceğiz.' demedim." demesine rağmen Sayın Ünüvar'ın "Görüşülmeyecektir." yazıları gösteriyor ki siz, hiç kusura bakmayın, kendinizi akıllı alemi sersem zannediyorsunuz. Böyle bir şey yok arkadaşlar.

Sayın Günal da söyledi, biraz evvelki konuşmasında Sayın Seçer de belirttiler; arkadaşlar, bu torba kanun hastalığı Türkiye'de Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarını yok etti. Yasaların anlaşılır olması, şeffaf olması, bir kanun teklif ya da tasarısı görüşülmeden evvel o kanun tasarı ya da teklifinden etkilenmesi muhtemel toplumsal kesimlerin dinlenmesi ya da onların öncüsü meslek örgütü, sendika ya da dernek yöneticilerinin çağırılarak görüşlerinin alınması ve o kanunu uygulamaya koyarken topyekûn kabul edilecek şekilde, iktidarıyla muhalefetiyle ülke için yasa yapıldığını ortaya koyabilmekten ısrarla kaçınıyorsunuz. Bakınız, işte, Sağlık Bakanlığının üniversitesi dediğimiz Sağlık Bilimleri Üniversitesi kuracaksınız, sağlık alanında Türkiye'nin -ve bütün dünyada da öyle- Türk Tabipler Birliğinin çağrılmadığı ya da sağlık emekçilerinin örgütlü olduğu sendikalarından ya da herhangi bir...

SES'ten kimse var mı arkadaşlar?

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Ben varım, üyeyim SES'e, eğer şeyse.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sen sus, başka var mı? Yok.

Bakın arkadaşlar, Sayın Bakan...

Sayın Erdöl, kaçma, gel. Sen de kaçıyorsun, gel. Senin için konuşacağım, bak Yeşilaya gelecek sıra, çok önemli.

CEVDET ERDÖL (Ankara) - Başkanla görüşüp geliyorum.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Tamam, peki.

Şimdi, arkadaşlar, gerçekten burada belirtmeliyim ki vatandaşları on iki yıldan, on üç yıldan bu yana Alevi-Sünni diye ayırdınız, Kürt-Türk diye ayırdınız, yerli-yabancı diye baktınız ve şimdiki Cumhurbaşkanın "Ben Sünni'yim, sen ne olduğunu açıkla." diye ana muhalefet partisinin liderine seslenmesi ya da "Reyhanlı'da 52 Sünni yurttaşımız yaşamını yitirdi." demesinde olduğu gibi ayrıştırmanız, burada da sizden olan olmayan kuruluşları, kurumları ayırmanız giderek bir felaketin içine doğru hem kendinizi hem de ülkeyi sürüklediğinizin somut göstergesi.

Arkadaşlar, bu çorba kanun teklifiniz 18 kanun, 5 kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapıyor. Tüm arkadaşlar da belirttiler yani bütün bunlara bir bakıldığı zaman değişiklikleri aynı mantık içerisinde toplayabilmenin olanağı yok. Komisyonların görüş belirtecek zamanı olmadığı için... Ben geçen hafta komisyon başkanlarına biraz fazla yüklendim belki ama öfkemden yüklendim, hazmedemedim. Yani, bir günde bir kanun teklifi veriliyor, kanun teklifi aynı gün Meclise geliyor; Meclis Başkanı aynı gün ana Komisyon olarak Plan ve Bütçeye, tali komisyon olarak 6 komisyona yazı yazıyor, gönderiyor; bütün komisyon başkanları hazır kıta bekliyor ve cevap yazıyorlar, diyorlar ki: "Toplanmayacağız, toplanamayacağız, gerek görmeyeceğiz." aynı gün. Bir tanesi ayın 21'i, bir tanesi 22'sinde yazmış. Tabii, 22'sinde yazan eski Başbakan Yardımcısı arkadaşa ben teşekkür ediyorum, doğruyu yapmış yani aynı gün burada olmadıkları hâlde diğerleri muhtemeldir ki 22'sinde 20'si tarihiyle gönderdiler ama o 22'sinden imzalamış, ki öyle görüldüğü için de derin tartışmalara neden oldu, biz de belki arkadaşlarımızı incittik. İncittiğime biraz üzüldüm ama içeriğine bakınca, arkadaşlar, daha da çok öfkem kabardı işin doğrusu. Yani, böyle bir kanun teklifini seçimlere şurada üç beş ay bile kalmamışken, hele hele Meclisin çalışma düzeninin altüst olduğu bir dönemde getirip Plan ve Bütçe Komisyonunun önüne koymak hakikaten ilginç bir şey. Yani, buradaki düzenlemelerden, seçime giderken -Sayın Zozani, izin verir misin- bana bir tane madde gösterin ki bu olmazsa olmaz.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Sayın Çetin, özür dilerim ama önemli bir nokta. O, komisyon başkanları hususuna değindiniz ya, önemli bir nokta. Mesela, komisyonun birisi diyor ki "Ben görüşmeyeceğim." ama Başkanı buradan çıkıyor.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Evet, ne işin var burada?

Çok teşekkür ederim Sayın Zozani. Vallahi sana teşekkür ediyorum.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Yani, yok, üyeler görüşmüyor, Başkan burada!

İZZET ÇETİN (Ankara) - Hem görüşmeyeceksin, hem görüş beyan edeceksin burada. Komisyonunda görüşseydin madem ki, ne işin var burada?

Zozani, sana teşekkür ediyorum. Sayın Zozani, duydun mu teşekkürümü?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ediyorum.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Tamam, devam ediyorum.

NECDET ÜNÜVAR (Adana) - Beni buraya millet gönderdi.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ötekileri kim gönderdi?

İZZET ÇETİN (Ankara) - Hayır, ötekiler de aynı ve bir de hepsi tornadan çıkmış.

NECDET ÜNÜVAR (Adana) - Ötekileri de millet gönderdi, millet her yere onlar girsin diye gönderdi. (Komisyon sıralarından karşılıklı laf atmalar)

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Komisyonunda görüşseydin, gerekeni yapsaydın.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Komisyonun diğer üyeleri yok mu?

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Onlar anlamıyor bu işten.

NECDET ÜNÜVAR (Adana) - Aytuğ Atıcı da burada.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Ama o Komisyon Başkanı değil, bir aldatılmışlık hadisesi nedeniyle buraya geliyor.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sağlık Komisyonunda siz bize bir söz verdiniz, dediniz ki: "Bütün tali konuları konuşacağız."

NECDET ÜNÜVAR (Adana) - Ben "Bütün tali konuları görüşeceğiz." demedim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Dedin. Tutanaklardan çıkaracağım. Söz verdiniz ama bize sormadan...

BAŞKAN - Sayın Çetin, devam ediniz lütfen.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Hükûmet olarak Sayın Bakana soruyorum ben, bir şey olarak: Sayın Bakan "Şu 29 maddenin 1 tanesi beş ay ya da on ay çıkmazsa Türkiye'de şu şu felaketler olur, aciliyeti var." dediğiniz 1 tane madde söyleyin bana, 1 tane.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Talimat var.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Yok ama bir şey var: "Eğer önümüzdeki seçimlerde bu çoğunluğu yakalayamaz ve Parlamentoda istediğimiz yasayı istediğimiz şekliyle geçiremez isek... Bu kurumlar bizim elimize geçmeli, bunlar kalmalı. Gelecekte bizim besin kaynağımız olacaklar var içinde."

NECDET ÜNÜVAR (Adana) - Hiç öyle bir tereddüt yok Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Var; vakfa gelince nasıl var olduğunu sana anlatacağım Sayın Ünüvar.

Yani, Türkiye'de halkın, toplumsal kesimlerin yani ne 6,5 milyon asgari ücretlinin, ne 10,5 milyon emeklinin, ne çiftçilerin, köylülerin ne de merdiven altlarında asgari ücrete muhtaç çalışanların bu çorba kanununuzdan bir kaşık çorba içmesine ilişkin bir düzenleme yok. Bunlar, çıkar çevreleri ya da kendi çıkarları için devlet, kamu kaynaklarını kullanmak isteyenlere yol haritasını yapan, onun yollarını asfaltla döşeyen düzenlemeler arkadaşlar.

Bakın, üniversiteyle ilgili tartışmaları... Maddeler itibarıyla, her maddede konuşacağız ama tartışmadığımız düzenlemeler var içinde; ha bugün, ha bir ay, ha üç ay, ha beş ay. Dün arkadaşlardan birisi söyledi, bizim Aydın Bey söyledi, dedi ki: "Başbakan açıklıyor 'Öğretmenlerin ek ödemelerini 2 katına çıkarttık.'" Yahu, 9 lirayı 18 liraya çıkartmışsınız. Öğretmen zengin oldu, gözleri aydın öğretmenlerin. Ne zaman? İki ay evvel. Yahu, kanun yok "Çıkarttık." diyorsun, kanun daha yeni geldi. Yani, öğretmenlere... Emeklilere 24 lira verdiniz, 17 lira ila 24 lira arasında para verdiniz, emekliler onunla ne zengin olur ne de vermezseniz ölür; öğretmen de 9 lirayla ne zengin olur, ne de ölür, verseniz de vermeseniz de. Düzenlemenin öğretmenler açısından öyle aciliyeti yok.

Bu, diğer düzenlemeye geldiğimiz zaman, üniversiteyle ilgili düzenlemeler hakikaten çok tartışıldı. Arkadaşların, Sayın Müsteşarın, Sayın Erdöl'ün konuşmalarından sonra ben buna bir haftadan beri çalıştım fakat her şeyin konuşulduğunu gördüğüm için üzerinde çok fazla durmayacağım ama özerkliğini yitirmiş bir üniversiteye, bir bilim kuruluna "üniversite" denmeyeceğini herkesin bilmesi gerekir. Dün Sayın Zozani de söyledi, işaret etti konuşmasında: "Üniversitenin birimlerine tahsis edilecek öğretim üyesi norm kadro sayısı rektörün önerisi ve mütevelli heyetinin onayıyla Yükseköğretim Kurulu tarafından tespit edilir." Yahu, YÖK üyesi arkadaşın dünkü hâline vallahi üzüldüm, akşam da üzüldüm gidince. Yani, rektör öneriyor, mütevelli heyet onaylıyor, eh, YÖK de tespit edecekmiş. Yahu, onaydan sonra tespit olur mu arkadaşlar? Yani, YÖK'ü de artık bu kadar... Gerçi, 12 Eylül kuruluşu, vurun vurabildiğiniz kadar. Kalksa bir gün ortalıktan belki üniversiteler özerk bir yapıya kavuşacak yolunu bulur. Ben de YÖK'ün varlığından rahatsızım ama bir kurum varsa, hem de Anayasa'da yer almış bir kurumsa o kurumu bu kadar örselemenin, o kurumun başkan ve yöneticilerini bu kadar acımasızca kullanmanın bir mantığını göremiyorum arkadaşlar.

Ya, bugün deniliyor ki, Sağlık Bakanı dün söyledi, ben de dün belirttim: "Ülkemizdeki hekim açığını kapamak için böyle bir yol buluyoruz." Yahu arkadaşlar, Türkiye'de... Ben hekim değilim ama geçtiğimiz dönemlerde Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda görev yaptım. O nedenle, o dünyayla da sıkı diyaloğum oldu, hâlen de devam ediyor. Yani, Türkiye'de hekim açığı mı var, yoksa bir organizasyon eksikliğinden kaynaklı, sizin sağlıkta dönüşüm projelerinizin yere basmayışından kaynaklı bir düzensizlik mi var, bir adaletsizlik mi var? Ki az önce söylendi, eğitim ve araştırma hastanelerinde biliyorum, yirmi yıllık doçent var, kadro verilmedi, orada profesörlüğünü alamıyor. E, şimdi onu bertaraf edebilmek için üniversite özerkliğini yitirmiş bir kurumu üniversite diye bakanlığa bağladığınız zaman -yine, dün Bakan söyledi konuşması içerisinde- diğer üniversitelere de örnek teşkil edecek, artık hiçbir şekilde üniversitenin bilim yuvası özelliğini taşıyamayacağı yapıların yolunu açacak bir düzenleme getiriyorsunuz. Arkadaşım söyledi, Sayın Erdöl'le karşılıklı, "Ya, getirin eğer amacınız buysa bunları bir seferlik yapalım, karşı çıkarız ama hiç olmazsa bir birikimi ortadan kaldırırız, temizleriz, öbür taraftan da yeni bir yol buluruz." diye.

Değerli arkadaşlar, gerçekten bakıldığı zaman bu düzenlemelere... Tabii, burada özellikle, mütevelli heyetinin başında yine siyasal kimliğiyle Müsteşarın olması ve o kuruldaki kişilerin belirlenmesinin bu yasada yazıldığı şekliyle kabul edilebilmesinin hiçbir mantığı da yok, olanağı da yok. Yani neymiş? Mütevelli heyeti Sağlık Bakanlığı Müsteşarı, rektör, bakanın seçeceği 2 üye, ve YÖK tarafından seçilen profesör unvanlı 1 kişiden oluşur. Arkadaşlar, üniversitelerle bu kadar uğraşmanın hiçbir yararının olmayacağını sizler de çok iyi biliyorsunuz. Yani, burada YÖK'ün bile, bırakın üniversiteleri, özgür olmadığını çok net bu düzenleme ortaya koyuyor. Dün de tartışıldı, ben daha fazla bu konuda durmak istemiyorum, arkadaşların güzel anlatımlarını da bozmak istemiyorum.

Değerli arkadaşlar, buraya bakıldığı zaman, gerçekten bundan evvelki torba kanunda zannediyorum, 99'uncu madde miydi, bilemeyeceğim ama tam olarak geçtiğimiz şeyde...Bizim Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Yenimahalle'de bir teleferik yaptı, evlerin üzerinden geçiyor. Yani, gidip AKP'li milletvekili arkadaşların da o teleferiği bir görmeleri gerekir yani şehircilik açısından, insan yaşamı açısından ne kadar ürpertici, ne kadar korkunç; evlerin üzerinden geçiyor. Orada bir düzenleme yaptınız, dediniz ki: "Ya, bu yerin üstünde raylı sistem, yerin altında şu yapılabilir." Orada tüneli unutmuşsunuz. Şimdi o düzenlemeyle Melih Gökçek'in oradaki hukuksuzluğunu kamulaştırmasız düzenlemeye bertaraf ettiniz. Şimdi bu tünelle... Tabii, Türkiye büyük bir coğrafya, nerede ne yapıldığını kestiremiyorum ama daha üzerinden beş ay geçmiş aynı kanunda, aynı düzenlemeye "tünel" kelimesinin eklenmesi kafaları karıştırıyor yani düzenlemeden neyi kastettiğinizi tam olarak anlayabilmiş değilim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, özellikle Kızılay Derneğine ve kamu yararına hizmet üreten kurum ve kuruluşlara, özellikle Kızılay ve şeye kaynak aktarımı... Şimdi değerli arkadaşlar, biz, Bütçe Kanunu'nu daha bir ay olmadı, geride bıraktık. Bütçe Kanunu gündeme geldiği zaman, burada Sayın Bakan, ben hayretler içerisinde kaldım. Daha bütçe görüşmeleri sırasında 12 Aralık tarihi itibarıyla Maliye Bakanına yazılı bir soru önergesi verdim, dedim ki burada: "2006-2013 yılları arasında kâr amacı gütmeyen kuruluşlara yapılan transferler bütçede yer alıyor." Buna göre, dernek, birlik, kurum gibi kuruluşlara merkezî yönetim bütçesinde yapılan transferleri yazdıktan sonra, bunların hangi dernek, birlik ya da kurum ya da kuruluş olduğunu öğrenmek istedim. Neden? Çünkü, bu 2006-2013 genel bütçe harcamaları -kanunumuzdan aldım bu cetveli de- dernek, birlik kurum ve kuruluşlara 2006'da 5 milyon 400 bin; 2007'de 7 milyon 300 bin; 2008'de 55 milyon; 2009'da 88 milyon; 2010'da 111 milyon -hep onlar- 2011'de 172 milyon; 2012'de 354 milyon; 2013'te 450 milyon aktarılmış. Ya, bu 450 milyon devlet bütçesinden bir yerlere aktarılıyor da kim bu dernek, birlik, kurum, kuruluş, sandık? Bunu öğrenmek istiyoruz, yanıt alamıyoruz.

Diğer taraftan, aynı cetvelin en sonunda bir de diğerlerine kalemi var. Diğerlerine yapılan ödemeye baktığınız zaman, arkadaşlar, 2006'da 2 milyon 900 bin; 2007'de 2 milyon 600 bin; 2008'de 2 milyon 335 bin; 2009'da 3 milyon 500 bin; 2010'da 3 milyon 200 bin; 2011'de 11 milyon 400 bin; 2012'de 54 milyon 950 bin; 2013'te birdenbire 436 milyon aktarılmış. 450 de yukarıda var, 1 milyar lira. Türkiye Cumhuriyeti'nin çalışanlarının yüzde 37'si, 40'ı ekonomide kayıt dışı... O alanda demin söyledim, asgari ücret hayal ücret. Çalışanların yüzde 48'i asgari ücrete mahkûm. Nereye, kime gittiği belli olmayan 1 milyar lira. Örtülü ödenekler hariç, örtülü ödenekler buna dâhil değil. Kime veriliyor, hangi kuruma veriliyor?

Şimdi, geliyorum, bunların vergiden muaf tutulmasına. Onu geçiyorum, hani uluslararası yardımmış, şuymuş, buymuş. Ben o muafiyetin peşinde değilim. Yeşilayın bir cemiyeti var, bir derneği var, bir kamu tüzel kişiliği var ve neredeyse cumhuriyetle yaşıt bir kurum, orada duruyor. E, yönetimine Esra Albayrak girdi diye şimdi de bir vakıf kuruluyor, o kamu yararına vakfa bütçeden 15 milyon lira aktarılıyor, ayrıca bir başka düzenlemeyle de kanun içerisinde deniliyor ki: "İşte, şu, şu şeyler hariç olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşlarına ait ve kamuya ait taşınmazlar buna kırk dokuz yıllığına bedelsiz olarak verilebilir." Arkadaşlar, kusura bakmayın ama söylemeden geçemeyeceğim -yani zenginleşmesi, halkı ikna için- oğlunun düğünü ya da nişan yüzüğüyle sağlayan ve başarılı çocuklar kamudan sponsorluk beklemeden o zekâyla zenginleşmeyi sağlayabilirler. Kamu o vakıflara sponsor olamaz ya da o vakıfların yapacağı işi kamu neden yapamaz? Yani kamuda Esra Albayrak'ın ya da başkalarının, aile fertlerinin yapabileceği işleri yapacak hiçbir kamu görevlisi yok mu da böyle bir düzenleme getiriyorsunuz? Yani TÜRGEV'den bıktık, TÜRGEV yıprandı, şimdi bir başka vakıf Yeşilay Vakfı... Arkadaşlar, böyle bir düzenleme kabul edilebilir bir düzenleme olabilir mi? Yani ülkenin kaynakları bu kadar acımasızca, insafsızca, kişisel çıkarlara yönelik olarak seferber edilebilir mi? Milletvekili arkadaşlara sesleniyorum: Yani, bu kadar duyarsız kalmamalısınız değerli arkadaşlar.

Bakıyorum, diğer taraftan bir başka maddeye geçmeden... Şimdi geçiyoruz, bir başka maddeye baktığımız zaman, ne yapmışız? Trampa yoluyla kamulaştırma. Arkadaşlar, adresi bunun belli. Eğer ihalede sapma yapmayacağınızı bilsem, gider notere, kime, hangi fiyatla vereceğinizin tespitini yaparım; bu kadar açık. Bu trampa yoluyla kamulaştırılacak taşınmazın neresi olduğunu adrese teslim biliyorum.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Kim bu?

İZZET ÇETİN (Ankara) - Neyse yani başka bir yola...

VAHAP SEÇER (Mersin) - Berber biliyor mu?

İZZET ÇETİN (Ankara) - Berber değil, Vedat Bey itiraf etti.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Onun gülüşünden anladım.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Evet, evet. Adrese teslim düzenleme arkadaşlar.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Söyle biz de bilelim aslı. Söyle kayıtlara geçsin ya da mikrofonu kapat.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Kapalı oturum isterseniz söylerim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, gerçekten bu torba kanunlar ister tasarı olarak ister teklif olarak verilsin, hakikaten ahlak bozucu hükümler içeriyor, yol gösterici hükümler içeriyor; bunlardan rahatsızlık duyuyorum.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - "Yol gösterici" derken yolsuzluğu gösteriyor.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Yolsuzluğa yol gösterici.

Yol açıcı düzenlemeler olarak hizmet yapıyor ki bunlardan bu Parlamentonun, bu yüce Meclisin bu torba, çorba, haral düzenlemelerden kaçınması gerekiyor. Şimdi 29 madde ama nereye kadar gideceği belli değil.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada İGDAŞ'ın özelleştirilmesinden söz ediyoruz. Ben, özelleştirmeye karşı 1992'den bu yana gücümün yettiğince yani kamu kaynaklarının kişisel çıkarlar için kullanılmasına karşı mücadele eden birisiyim. Allah sağlık versin, Mümtaz Sosyal'la KİGEM'i kurduk, uzun yıllar sendikalarımızı... Bu özelleştirmeyle kamu kaynaklarının ranta dönük, çıkar amaçlı, kişisel çıkarlara yönelik yerli, yabancı kişilere peşkeş çekileceğini Türkiye'ye anlatmaya, dünyaya anlatmaya çalışanlardan birisiyim. Ama, şunu da biliyorum ki: Ekonomide gün gelir -tabii, AKP'nin hızlı kamulaştırması gibi değil- ihtiyaç varsa kamulaştırma yapılır; gün gelir herhangi bir şeyde özelleştirme yapılabilir. Örneğin, herhangi bir şehir merkezinde kalmış bir kurumun şehir dışına çıkarılması ya da kapatılması ya da herhangi bir kuruluşun eğer kârlı hâle dönüşmüşse, kâr getirecekse satılmasına bir enstrüman olarak ekonominin sevk ve idaresinde karşı değildim. Ama, şimdi burada bir bakıldığı zaman -İGDAŞ'ın özelleştirilmesine bakın burada- TEKSİF Sendikasının İstanbul Şube Başkan ve yöneticileri burada, kendilerine teşekkür ediyorum, sendikaların özelleştirmeye karşı bu kadar duyarsız olduğu, sendikaların dip yaptığı bir dönemde merkez yöneticileri değil, şube başkanları "Acaba bizim kurumumuz ne olacak, bizim işçilerimizin akıbeti ne olacak; özelleştirmeye ilişkin buraya bir düzenleme giriyor, bizim üyelerimiz 4/C'li olabilir mi ya da 4/C'li olmayıp Özelleştirme Kanunu'nda işçilere ilişkin bir düzenleme yok, sokağa mı atılacak; yoksa alan işletme bütün hak ve yükümlülükleriyle birlikte işçileri aynen istihdam mı edecek... Bir belirsizlik var, ne yapacaklarını bilmiyorlar, buraya gelmişler, kendilerine teşekkür ediyorum emeğe sahip çıktıkları için, emekçiye sahip çıktıkları için burada. Ancak, arkadaşlar, bu bir özelleştirme değil, bu yine adrese teslim bir düzenleme. Yani, nereden bulundu? Bu düzenlemeyi yapan İGDAŞ yöneticileri burada mı bilmiyorum, bunu İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi gerçekleştirecek. Diyorsunuz ki: "0,062378 ABD doları metreküp karşılığı ya da sistem kullanım bedeli olarak da 0,01480 ABD doları metreküp karşılığı olarak bulunan bir formülle..." Bu Pi sayısı mı, nereden geliyor, özelleştirmenin nesini hesap ediyorsunuz bu sayıyla? Yani nereden geldi, kelam mıdır, yukarıdan mı indi, ilahlar mı sundu? Kim, ne, hangi paraya, kime? Ya, böyle bir kanun olur mu arkadaşlar? Formülünü kanunla belirliyorsunuz. Kabul edilebilecek bir durumu yok bu düzenlemenin. Bir bakın, İGDAŞ hisselerinin özelleştirilmesine dair hisse satış sözleşmesinin imza tarihinden itibaren on yıl boyunca sistem kullanım bedeli demin söylediğim formüllerle bulunuyor. Yani, bu formülü bilen var mı arkadaşlar içinizde? Özelleştirme İdaresinden kimse var mı burada? Yok. İGDAŞ'tan kim var burada, nedir bu formül arkadaşım? Bu 0,062378... (Gürültüler)

Ama yani bütün hepimiz bilelim bu formül neyin nesi? Tabii, hazırlığınızı yapın, cevap verin bize.

BAŞKAN - Siz konuşmanızı bitirin Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Gelin şöyle, işçiler ne olacak? Yani orada çalışanlar...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - İGDAŞ Genel Müdürü de, o formülü kâğıda yazan da gelip açıklama yapmalı.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Belki Genel Müdürle bulmuşlardır ne bileyim ben.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Olabilir o da açıklasın da.

CAHİT BAĞCI (Çorum) - Teknik bilgi verirler.

BAŞKAN - Sayın Çetin, alırız daha sonra teknik bilgi, siz bitirin lütfen.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Gerekçeyi yazan vekil bize açıklayacak yani, teklif sahipleri açıklayacak. Ben İGDAŞ Genel Müdüründen istemiyorum kardeşim; benim muhatabım milletvekili, milletvekili burada açıklama yapar, olmadı Bakan yapsın.

CAHİT BAĞCI (Çorum) - Sayın Zozani, öykü yazmıyor ki teknik destek almıştır teklifini yazarken ya.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Tamam da anlamıştır da yapmıştır yani.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Arkadaşlar, tamam ben sorumu sordum. Yönetici arkadaş burada, herhâlde bize o gaipten mi geldi, nereden geldi o rakamlar bir formülü varsa biz de bilgi sahibi oluruz.

BAŞKAN - Daha sonra teknik bilgi alırız tabii ki.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Hani Pi sayısı var ya 3,14 onun gibi bir sayı, nereden bulundu, nasıl icat edildi, niye öyle bir kriter konuldu, ona bakacağız.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Sayın Erdöl'den öğreniriz zaten.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Şimdi, diğer taraftan, değerli arkadaşlar, bir başka düzenleme demin değindim bir bölümüne ama hakikaten bu vakfa ben bir daha dönmek istiyorum. Türkiye'de en antidemokratik kurumlar vakıflardır. Yani bir arkadaşım, Sayın Günal söyledi, cemiyetin, zannediyorum derneğin genel kurulundan söz etti, vakıflarda başkan ne derse o olur. Şimdi, burada yazmışsınız hazineye... İşte, mazbut vakıflar ve Vakıflar Genel Müdürlüğü hariç tüm kamuya ait kurum ya da kuruluşların ellerindeki bina, arsa, arazi, taşınmaz, vesaire bu vakfa devredilebilecek. Aşağıda da denilmiş ki 13'üncü maddede "Kızılay Derneği ve Türkiye Yeşilay Cemiyeti bedelli olarak tesis edilen irtifak hakları veya kullanma izinleri ya da kiralama işlemleri, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içinde talep edilmesi hâlinde..." Pek de masum "Talep edilmesi hâlinde..." Sanki önceden bilmiyorlarmış gibi, talep edilmeyecekmiş gibi, veriyorsun, bir de talep edilirse...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Bunu söyleyen kardeşim, talep edileceğini nereden biliyorsunuz?

İZZET ÇETİN (Ankara) - Şimdi armut hikâyesi geldi aklıma da boş ver.

Şimdi, değerli arkadaşlar, gerçekten bu Komisyonun ağırlığını, bu Meclisin ağırlığını yok ettiniz, yok ediyorsunuz bu düzenlemelerle.

Bakın, bir başka düzenlemeye geliyorum arkadaşlar, bu İnternet ortamı. Bu kadar demokrasi dışı, hukuk dışı... Yani bütün dünya soruyor arkadaşlar, önceki gün, işte Sayın Arınç gitti cevaplandırmaya 182 ülkenin 122'si Türkiye'ye soru sormak için kuyruğa girmiş. İnsanın yüreği sızlar ya, biraz vicdanı olanın vicdanı sızlar, bu ülke bu hâle düşürülecek ülke mi ya? En çok da bu tür, özellikle iletişim, haberleşme, özgürlükler, temel hak ve özgürlüklerin kullanımı, basın özgürlüğü, tutuklu gazeteciler, vesair alanlarına Türkiye'yi -tabii, işaret yapıyorsun da- değerli yalnızlık konumuna getirdiniz Sayın Ünüvar.

NECDET ÜNÜVAR (Adana) - Ben Sayın Seçer'e yapıyorum ya.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Değerli yalnız ülke, sıfır sorundan her tarafı sorun olan bir ülke, bütün komşularıyla sorunlu bir ülke konumuna getirmeyi başardınız. Sizi gerçekten kutluyorum(!)

Değerli arkadaşlar, bir başka düzenleme yine, Sayın Günal da belirtti, diğer arkadaşlarımız da değindi, bir özelleştirme yapılırken özelleştirmenin şartnamesi yukarıdan aşağıya ortaya konuluyor. O şartnameye göre riskler, kârlılık durumu, verimlilik durumu vesaire yapılıyor. Oraya talipli firmalar gidiyor, belli bir bedel karşılığı şartnameyi alıyor inceliyor. İhaleye giriyorlar, en yüksek fiyatı veren ya da bir yolunu bulan kimse, neyse, alıyor, kâr edeceğini bilerek alıyor. Yani, kapitalist düzende bir işletmeci için amaç kâr, kâr etmeyeceği bir alanı hiç kimse almaz. "Kâr edeceğim." diye alıyor ama orada riskleri görüyor. Türkiye de yeni değil, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da kayıp kaçak oranı diğer bölgelere oranla çok yüksek ama bu yüksekliği bile bile... Yani Türkiye Elektrik Kurumu, TEK, parçalandı, üretim ayrıldı, dağıtım ayrıldı, sonra bölgeler hep ayrıldı, sonra şehir şehir parçalandı, yandaşlara, yerli yabancı demeden, bunlar yok pahasına verildi. Şimdi, eğer böyle bir düzenleme yapıyorsun, şartnameyi baştan sona kadar belirliyorsun ve bunların bir kısmını kayıp kaçak oranları da göz önüne alınarak, o şartnamede riski de göz önüne alarak ihaleye çıkıyorsun, ihaleyi alıyor bir firma. E, şimdi, kayıp kaçak oranları diğer yerlerden yüksek olan bölgelerde kurum fiyatları ayarlamaya yetkili olacak. Bu, doğrudan doğruya özelleştirme şartnamesine, ihalesine kanunla müdahaledir arkadaşlar. Bu, Anayasa'ya aykırıdır. Yani eğer kayıp kaçak oranları, o riskler şartnamede hiç yok olsa bile alan firma gerekirse batacak. Niye kayıracağım ben onu bir kanun maddesiyle, kimi kayırıyorum, neden? Yani orada kayıp kaçak oranı yüksek. Zaten yüksekti. O, o kadar ucuz almasaydı belki bir başka firma biraz daha farklı fiyat verip alabilecekti, belki kendisine güvenip tahsilata çıkabilecekti, belki de... Yani özelleştirmeye çıkarken, bu elektrik kurumu parçalanırken her şey çok iyi olacaktı, devlet kâr edecekti, yüklenici firmalar kâr edecekti. Allayıp pullayıp pazarladınız, sattınız, şimdi de "Firma kâr edemiyor." diye bu yoksul halkın ödediği vergilerden ona çıkar sağlayacaksınız. Arkadaşlar, bu ihaleye fesat, ihaleye kanun yoluyla müdahaledir, buna hakkınız yok. Bu maddelerin çıkması gerekir bu çorba kanunun içinden.

Şimdi, değerli arkadaşlar, olumlu ne var acaba bu kanunda? Vallahi bakıyorum, ya öveyim bir de ya, bir günde şöyle arkadaşlar teşekkür edeyim size, böyle bir madde getirdiniz demeyi vallahi istiyorum yeminle söylüyorum. Hoş, Sayın Erdöl "Ben hazırladım." dedi ama Sayın Müsteşar geldiği için söylüyorum, Müsteşarın konuşmalarından sonra Hükûmet tasarısı olması gereken bir teklifin, bir milletvekiline "imzala" diye gönderilmiş olduğunu görmekten Erdal adına da üzüldüm arkadaşlar. Buraya bakıyorum bir yerde bir teşekkür etmek istiyorum da nasıl bir düzenlemede size teşekkür edeyim bir arayım bakayım.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Çekerlerse et ya.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Ha, çekerseniz edeyim, hakikaten doğru. Yani bu Anayasa'ya aykırı 4-5 maddeyi...

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Ama bir daha getirmemek üzere.

İZZET ÇETİN (Ankara) - ....bir daha getirmemek üzere çekerseniz bir de bir teşekkür edeyim izin verin ya, bir fırsat verin, bir teşekkür etmek istiyorum size.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Kaddelerde devam edeceğim.