KOMİSYON KONUŞMASI

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Tabii, maddeye gelmedik biliyorum ama Sayın Başkan, şimdi, buradaki amaç Komisyonunuzun sayın üyelerini doğru bilgilendirmek olduğu için ve ortak noktayı bulabilmek olduğu için, tam sıcağı sıcağına, Sayın Erdöl'de 4'üncü maddeye odaklandığı için eğer izin verirse Komisyon üyeleri, ben de bu konu hakkındaki fikirlerimi söyleyeyim. Şöyle söylemek istiyorum: Bu tartışma aslında 3 boyutta yürüyor. 2 boyutunu dün tartıştık. O boyutlar neydi? Genel Kurula gelme, geri çekme sözü, ondan sonra, iki ay sonra geri getirme...

BAŞKAN - Üniversite.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Ona daha sonra değineceğim.

Yine, dün tartışılan, Anayasa'nın 130 ve 132 dediler ama 131'e de aykırıdır. Bir Anayasa'ya aykırılık söz konusudur, onu da dün uzun uzun tartıştık. Ben de bu iki madde üzerine çok yoğunlaştım ve içeriğe yönelik bir tek cümle etmedim.

Şimdi, içinizde tıp fakültesi mezunu olmayanlar var, tıp fakültesinde akademisyen olmayanlar var. Sayın Erdöl bir akademisyendir ve olayı çok iyi biliyor. Ben de bir akademisyenim. Şimdi, Sayın Erdöl'ün ustalıkla gizlemeye çalıştığı konuları söylemek istiyorum ki...

BAŞKAN - Hayır, "gizlemeye çalıştığı" demeyin, öyle ithamda bulunmayın yani şunlara, şunlara açıklık getirin deyin. "Sırası gelmişken sorayım." dediniz de.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Başkan, birazdan ne demek istediğimi...

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, senin oturumların hep böyle oluyor, hep birebir cevap veriyorsun.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Hayır, zaten konuşuyor, izin aldı ama neyi gizleme çalıştı da onu sıkıştırdın. Ne gerek var orada ona?

BAŞKAN - Ama izin veriyorum. Arkadaşlar, bakın, ben müdahale etmediğim zaman nezaket...

Sayın Çetin...

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Hep iğneleyerek konuşuyor, hep iğneleyerek.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, bakın...

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Arkadaşlar, bu kadar...

BAŞKAN - Bakın, burada karşılıklı ithamlaşma olduğu zaman o da bir şey söyleyecek.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Erdöl bir şey söylemiyor.

Sayın Başkan, bakın, ben de polemik yapmak istemiyorum. Peki, o sözümü geri alıyorum eğer rahatlatacaksa. O zaman Sayın Erdöl'ün eksik bıraktığı yerleri tamamlayayım eğer izin verirseniz kendi penceremden diye düzelteyim çünkü gerçekten amaç...

BAŞKAN - Çok daha şık yani.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Tamam, Sayın Başkan, peki, madem ki tansiyon düşmüş ben de yükseltmeyeceğim ama açık açık size...

İZZET ÇETİN (Ankara) - Biraz sonra yükseltirim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Yok, yani ben şunu yapmak istiyorum: Gerçekten akademiysen gözüyle bakacağım ve Sayın Erdöl'ün eksik bıraktığı şeyleri söyleyeceğim. Sonra tansiyon yükselirse gene yükselir, ayrı konu.

Şimdi, bakın, Sayın Erdöl diyor ki...

Kaç hastane var dediniz Hocam, 57 mi?

CEVDET ERDÖL (Ankara) - 59.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - 59 tane hastane var, burada doçent ve profesörler var ve bunlara biz kadro veremiyoruz diyor. Bir söylediği şey bu. Söylediğinde haklı.

Şimdi, bu eğitim hastanelerinde eğitim veriliyor, doğru, hatta bazı yeni kurulan tıp fakültelerindeki uzmanlık eğitimlerinden bile daha iyi eğitim verilen bakanlık hastaneleri var, doğru. Burada bir uzman doçentlik sınavına girdiğinde doçent olur ise bu unvanını kullanır Sayın Başkan. Yani, bir insana doçent diyebilmek için bir üniversite kurmaya gerek yok, o insanın unvanı doçenttir Sağlık Bakanlığının eğitim hastanesinde bile. Fakat bu insana biz eğitim hastanesinde doçentlik kadrosu yani o kadronun getireceği özlük haklarını veremiyoruz, bu konuda haklı. Bir şekilde profesör olmuş insanlar eğitim araştırma hastanelerinde, Bakanlık hastanelerinde çalışmaya başladığında efendim yine bunlar profesördür ancak bunlara profesör kadrosu olmadığı için o kadrodan kaynaklanan özlük haklarını veremiyoruz. Doğru mu Hocam? Bunu vermenin yolu -ki bu haklı bir taleptir- bir üniversite kurmak değildir. Bunun yolu, geçici bir maddeyle oradaki doçent ve profesör unvanına sahip olan hocalarımıza özlük haklarını vermektir. Çok basit bir şekilde bunu yapabiliriz, bir.

İki: Sayın Erdöl diyor ki: "Efendim, sağlık alanında çok şeye ihtiyacımız var, bir üniversite kurulsa ne olur?" Hani dün nasıl ki ben yüksek ses tonuyla konuştum fayda etmediyse, Sayın Erdöl de çok nazik bir ses tonuyla konuştuğunda yine fayda etmiyor. Çünkü, gerçekler ne yüksek ses tonuyla ne de böyle babacan ses tonuyla değişmiyor Sayın Başkan. Sayın Erdöl diyor ki "Efendim, yahu ne var? Bir üniversite kuruyoruz, bu kadar eğitim araştırma hastanesini bir çatı altında topluyoruz, bundan daha güzel ne olabilir?" Bizim sağlık temalı bir üniversite kurulmasına itirazımız yok Sayın Erdöl.

CEVDET ERDÖL (Ankara) - Çok teşekkür ederim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sizin söylediğiniz ulvi amaçlar için kuracağınız bir üniversiteye evet, eğer ki özlük haklarını vermiyorlarsa. Yani, birinci önerimiz, eğitim ve araştırma hastanesinde bulunan doçent, profesör hocalarımıza tıpkı üniversitede olduğu gibi bütün özlük haklarını bir geçici maddeyle vermek. Eğer bu hesabınıza gelmediyse ikinci önerimiz -bakın, amaç illa yani her şeye karşı olmak değil- şu olabilir: Sizin o ulvi ve insani, akademik düşüncelerinizi gerçekleştirmek üzere sağlık üniversitesi temalı bir üniversite kurulabilir, bunda bir mahzur yoktur. Ancak, bu üniversiteyi bir devlet üniversitesi hâline getirme zorunluluğumuz vardır. Neden? Sizin dediğiniz gibi kurarsak yani bir mütevelli heyet olursa Sayın Başkan... 4'üncü maddeden bir iki cümle okuyacağım, diyor ki: "Mütevelli heyetin çalışma usul ve esasları mütevelli heyetin teklifi üzerine..." Yani, kendi kendine nasıl çalışacağını kendisi teklif ediyor ve YÖK bunu onaylıyor. Yani, buradaki mütevelli heyet "Ben nasıl istersem öyle çalışırım." diyor.

İki: Mütevelli heyetin görevleri, diyor ki...

BAŞKAN - YÖK'ün onayının bir anlamı yok orada.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Peki efendim, zayıf bir şey olsun.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Hiçbir anlamı yok.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bakın, söz verdim, polemiğe girmeyeceğim. Sayın Başkan, söz verdim, polemik yapmayacağım, sesimi yükseltmeyeceğim ama buradaki bütün gerçekleri size aktarmak zorundayım. Çünkü, siz Plan ve Bütçe üyesisiniz. Yani, en azından Sayın Erdöl ve benim kadar ve Necdet Ünüvar kadar tıp fakültesinin içinde otuz yılınız geçmediği için bizim kadar vâkıf olamazsınız. Ben de paraya vâkıf değilim, ekonomiye vâkıf değilim. Herkesin alanı var, benim de alanım budur.

Şimdi, bakın, mütevelli heyetin görevi, bir cümle okuyorum. Sayın Erdöl, buna nasıl "evet" diyeceksiniz? (d) fıkrası: "Öğretim üyesi kadrolarına yapılacak atamalara ilişkin -kadroya atama yapılacak- rektör tarafından yapılacak teklifleri karara bağlamak." Bu, Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bir dinamittir. Devlet üniversitesinde bir kadro boş ise ve buraya atama yapılacak ise ilana çıkılır, Türkiye genelindeki bütün insanlar, özellikleri haiz olanlar, değil mi Hocam, buraya başvururlar. Bir jüri belirler rektörlük. Bu jüri siyasal jüri değildir, bu jüri akademik bir jüridir. "Bu insan profesör kadrosuna atansın mı, atanmasın mı?" diye karar verirler Sayın Başkan ve bu jüri Türkiye'nin değişik yerlerindendir ve YÖK o kadar dikkatlice işler yaptı ki zamanında, dedi ki: "Bunların 3 tanesi o üniversitenin dışından olmak zorundadır." Hatta yurt dışında üniversiteler ciddiyetine göre uluslararası arenadan insanlara bu dosyaları gönderirler. Yani, o boş kadroya, ilan edilen kadroya kimin atanacağına buradaki mütevelli heyet değil, bilimsel yeterliliği olan ve YÖK'te kayıtlı olan ve YÖK tarafından görevlendirilen akademisyenler karar verir. Burada kim karar veriyor? Müsteşar, Sayın Bakanın görevlendirdiği 2 kişi yani Sağlık Bakanlığının bizatihi kendisinin atadığı 3 kişi, artı rektör, artı YÖK. Hadi, rektörün bir an için bağımsız, dik duran, hakikaten akademik düşünceleri olduğunu kabul edelim. Var öyle rektörler yani Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın bile atadığı bu gibi rektörler var, yok değil. YÖK üyesinin de tek gayesinin akademik yaşam olduğunu varsayalım. Var içlerinde öyle hocalar, yok değil, haklarını inkâr edemem ama bakanın atadığı 2 insan özgür değildir, birbirimizi kandırmayalım. Müsteşar özgür değildir. Siz milletvekilisiniz, özgürsünüz ama müsteşar özgür değildir ya yani özgür olamaz. Ya o koltuktan kalkacak ya da bakanın emirlerini yerine getirecek, amaç odur. Şimdi, bu 3 kişinin önerdiği kimseler bu kadrolara atanacak Sayın Başkan, derdim bu.

Bakın, rektör seçimi... Arkadaşlarım anlattığı için uzun uzun anlatmayacağım. Üniversitelerde öğretim üyeleri oy kullanıyor. Madem öyle, bunları öğretim üyesi yapıyorsunuz ve güvenmiyorsunuz, diyorsunuz ki: "Biz öğretim üyesi yapacağız, kadro vereceğiz ama bunlar oy kullanmasınlar." Neden? "Çünkü, bunlar yani bilmezler seçmeyi." Doğru değil. Bırakın, gelin Sayın Hocam, gerçekten o ulvi emellerinizin arkasında bu kadro atamaları yok ise bir devlet üniversitesi kuralım ve bu devlet üniversitesinde sağlık temalı bir tematik üniversite kuralım. Buna varız.

Bakın, bir diğer konu, "59 eğitim araştırma hastanesi var." dedi. Burada -devam ediyorum- (e) fıkrasının son cümlesi, diyor ki, bakın: "Üniversitenin tıp fakültesine tahsis edilecek öğretim üyesi kadroları..." Hani, kuracağız ya üniversite, bir tıp fakültesi olacak ya, buraya kaç kadro tahsis edeceğiz? "Temel bilimler hariç olmak üzere birlikte kullanılan eğitim ve araştırma hastanesinin eğitim birimlerinin ihtiyacı dikkate alınarak rektörün önerisi üzerine mütevelli heyet tarafından il bazında belirlenir ve öğretim üyesi atamaları bu kadrolara yapılır." diyor. Yani, burada bir ulvi amaç yok Sayın Başkanım. Burada il il belirliyorsunuz yani Türkiye'nin genel sağlık sorununa yönelik bir şey yapmıyorsunuz, il bazında, diyorsunuz ki: "Mersin ilinin eğitim araştırma hastanesi var. Burada şu kadar öğretim üyesi alacağız ve şu insanları doğrudan bu kadrolara atayacağız, doçent ve profesör unvanlı insanları veya doçentleri profesör atayacağız." Jüri yok, bir şey yok. Direkt olarak mütevelli heyet, bakanın atadığı 3 kişi bunları yapacak. E şimdi, Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bunu bu şekilde yapar iseniz ne olur? Ben size söyleyeyim. Bir an için... Kaç kişiydi Hocam?

MUSA ÇAM (İzmir) - 1.875.

CEVDET ERDÖL (Ankara) - Aytuğ Hocam, bunlar kadro belirlenmesi, atama değil yalnız, dikkatli okursanız. Bak, yanlış bir şey söylemeyelim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Çok dikkatli okudum, bir daha okuyorum efendim. Bakın, (d) fıkrasını çok dikkatli okudum Sayın Hocam.

CEVDET ERDÖL (Ankara) - Evet, ne diyor?

AYTUĞ ATICI (Mersin) - "Öğretim üyesi kadrolarına yapılacak atamalara ilişkin..."Bakın, atama. Kadroyu belirliyor (e) fıkrasında. Kaç kadro belirleyeceğine mütevelli heyet karar veriyor. Dönüyorum bir adım geri, (d) fıkrasında diyor ki: "Bu mütevelli heyetin belirlediği kadroya yapılacak atamalara ilişkin, rektör tarafından yapılacak teklifi karara bağlar mütevelli heyet." Şimdi, o mütevelli heyetin belirlediği kişileri atayacaksınız. O mütevelli heyette Müsteşar... Bakın, Bakan Yardımcımız bir inşaat mühendisi, olabilir. Çünkü, TOKİ var, efendim, Kamu Özel İşbirliği var. Sağlık Bakanlığında inşaat mühendisine ihtiyaç duyulmuş olabilir, eyvallah. Müsteşar, bırakın müsteşarı, sağlık bakanının bile hekim olmadığı dönemler yaşadı bu ülke. Olmak zorunda da değil, çünkü siyasi bir makamdır orası. Müsteşar da hekim olmak zorunda değil, hemşire de olabilir. Tamamen dışında, geçen dönem Agah Bey vardı Bakan Yardımcısı, sendikacıydı. Şimdi, bu adamlar, bu kişiler profesör atayacaklar Sayın Başkanım, benim derdim bu. Ben de profesör oldum, Hocam da profesör oldu. 5 tane insana dosyamızı gönderdi rektörlük, dedi ki: "Bu adam profesör olmaya layık mıdır, değil midir?" Ve biz profesör olduk ve kadrolara atandık. Şimdi, bu görevi siz bu adamlardan alıp diyorsunuz ki: "Tıpçı olmayan, olmayabilecek olan bir müsteşar, bakan tarafından atanacak 2 kişi..." Kim olduğu belli değil. Bunlar profesör de değil, bunlar hekim bile olmayabilirler, bu 3 kişi, diyorsunuz ki: "Gelin, bu adamı profesör kadrosuna atayın." Bakın, bunu yaptığınız zaman...

BAŞKAN - Burada bir şey soracağım ama profesörlük unvanı almak için mütevelli değil herhâlde burada.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bakın, Sayın Başkan...

BAŞKAN - Profesör olmak için mütevelli heyet kararı gerekmiyor herhâlde.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Atama yapıyor, kadro veriyor.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Hocam, bakın, Sayın Başkan...

BAŞKAN - Hayır, profesörlerden içinden bir profesörü...

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Başkan, hemen açıklayayım.

BAŞKAN - Yani, YÖK tarafından profesör unvanını almış kişi, değil mi?

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Hayır efendim, bakın, Sayın Başkan...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Başkan, sen mikrofonu kapat, boşver.

BAŞKAN - Hayır, soruyorum, bir saniye, buna açıklık getirelim. Yani, sanki "Profesörlük unvanını da mütevelli veriyor." şeklinde dedi de öyle mi değil mi, soruyorum sadece.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Arkadaşlar, çok iyi bir noktaya geldik. Sayın Başkanım, izin verirseniz...

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Kadro, kadro...

BAŞKAN - Kadro başka bir şey ama.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Ama kadroya atama profesörlük verir.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Arkadaşlar, bir izin verirseniz ben anlatayım, soruyu bana sordu.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Profesörlükte bir kadro var, unvan yok, kadroyla geliyor.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Günal...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sittinsenedir doçentim, bak, profesör değilim. Niye? Kadro alırsam olacağım yani.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Başkanım, bakın, bu soru için çok teşekkür ediyorum yani bu arkadaşlarımın da dikkatle dinlediğini buradan görüyorum, onlara da teşekkür ediyorum.

Bakın, çok önemli bir soru sordunuz Sayın Başkanım. Bir insanın doçent olabilmesi için sınav gerekiyor, başvuruyor, YÖK jüri belirliyor, doçent oluyor, doçent unvanına sahip oluyor. Bu doçent arkadaşımızın doçentlik haklarından yararlanması için kadro ataması gerekiyor. İşte bunu yapan bir mütevelli heyet var.

Gelelim profesörlüğe. Bütün şartları sağladıktan sonra -beş yıl, şu, bu- profesörlük yükseltilmedir yani kadro varsa profesör olursunuz. Bir sınava girip de profesör olmuyorsunuz. Kadro var ise sizi o kadroya ilan ediyorlar. 10 tane profesör adayı başvurabilir ve bu profesör adaylarının dosyaları yine bilimsel olarak incelenir ve "Bu kadroya layık mıdır, değil midir?" diye bağımsız bir jüri tarafından değerlendirme yapılır ve rektör de buna uyar ve o bir tek kadroya o insan atanır. Burada diyor ki: "Öğretim üyesi kadrolarına -profesör kadroları dâhil- yapılacak atamalara ilişkin rektör tarafından yapılacak teklifi karara bağlar." Yani, bu tıpla alakası olmayabilecek... Bakın, bunlar profesör de olabilirler. Yani, diyelim ki Sayın Bakan nezaket gösterdi, müsteşarını profesör yaptı. 2 tane de adam atayacaktı ya oraya, ikisini de profesör yaptı. Yetmez. Neden? Çünkü, ben çocuk doktoruyum. Ben çocuk profesörü olmak için başvuruyorum. Belki arkadaşım kulak burun boğazcıdır, belki ürologtur, belki ziraatçıdır, hadi, tıptan olsun. Benim yaptığım araştırmaları incelemeleri değerlendirme ehliyetine sahip değildir Sayın Başkanım. Benim size anlatmak istediğim konu budur.

Eğer bu böyle geçerse tıp fakültesinde, ilk etapta, kadro bekleyen bu insanlar atanacak. Keşke öyle olsa. Keşke deseniz ki burada: "Bir geçici maddeyle, efendim, şu anda mevcut olanların..." Bakın "Eğitim araştırma hastanelerindeki mevcut olan bütün doçentleri profesör yaptık." deseniz, yemin ediyorum bu kadar canım acımaz. Çok karşı çıkarım ona da ama canım acımaz. Çünkü derim ki: Bir seferlik yaptılar, yol açık değil. Bu şekilde yaparak siz bundan sonra şu mesajı veriyorsunuz. Bakın, ister iktidarda AKP olsun ister CHP olsun, benim konuştuğum şey akademik yaşam. Şunu söylüyorsunuz bilim insanlarına: "Ey uzman, sen kafanı yorma, ben ne emrediyorsam yap. Kadron bende, ben seni doçent kadrosuna koyacağım. Ben seni profesör yapacağım." mesajı vermek, Sayın Başkanım, çok tehlikelidir. Bugün AKP bunu yapar, yarın CHP yapar. Yani, ben siyasette olurum, olmam, bilmem ama CHP de bunu yapsa, HDP de bunu yapsa, MHP de yanlıştır, bunu yapmamamız lazım.

Daha da kötüsü, Sayın Başkan, sağlığa bunu yaptınız. Diğer bakanlıklar da benzer şekilde enstitüler kurup hani, bir TÜSEB kurduk ya, onun gibi enstitüler kurup derhâl doktora eğitimlerine başlayabilirler, iki sene içerisinde de bunları yapabilirler, hiçbir engel yok. Nitekim, Tarım Bakanlığının enstitüsü var, Hayvancılıkta yok mu efendim? Var. Doktora programı açar ve oradaki insanlara da bir tarım temalı üniversite kurarak Bakanlığa bağlı, aynı şekilde atamalar yapılabilir ve böylece bizim yüzyıllardır dünya yüzeyinde evrimleşerek, olgunlaşarak gelmiş olan üniversite kavramını tamamen yok etmiş oluruz. O yüzden, gelin, bu kötülüğü yapmayalım. Biraz daha düşünün. İlla ki birilerinin sözü varsa bunları doçent, profesör yapmaya, bir geçici maddeyle deyin ki: "Mağduriyeti önlemek için bunu yaptık." Biz buna gene karşı çıkarız ama bu akademik yaşamı bu kadar mahvetmez. Buna da karşı çıkarız ama böyle bir üniversite kuracak iseniz varız ama şu anda devlet üniversiteleri bütün kurallarıyla işlesin ve buradaki insanlar layıklarsa başım üstüne, profesör olsunlar, benim buna bir itirazım yok, CHP'nin de bir itirazı yok ama bu şekildeki bir uygulama üniversal yaşamı baştan sonra yok edecektir, deminden beri Sayın Erdöl'ün anlatmadığı şey budur. Belki unuttu, anlatmadı; belki görmedi, anlatmadı. Eğer benim söylediklerimde bir tek yanlış varsa -farklı görüşte olabiliriz yorumda- lütfen söylesin, tekrar tartışalım.

Teşekkür ederim.