KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Değerli üyelerimiz, şimdi gündemimizin 2'nci maddesi olan Türkiye-Yunanistan sınır bölgesindeki sığınmacı geçişlerinin yerinde incelemesine ilişkin raporun görüşülmesine geçiyoruz.

Alt Komisyonumuzun gerçekleştirdiği bu ziyarete ben de eşlik ettim. Malumlarınız olduğu üzere, Türkiye 1951 tarihli Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi'nden çok yıllar öncesinde Osmanlı Devleti döneminden başlayarak sığınmacılara kapılarını açarak ev sahipliği yapmış ve onlara hoşgörüyle yaklaşmıştır. Türkiye, doğusu ve güneyinde istikrarsızlık ve çatışmaların yaşandığı birtakım Orta Doğu ve Asya ülkeler ile batısında refah düzeyi ve hayat standartları yüksek Batı ülkeleri arasında bir köprü görevi gören coğrafi konumundan ötürü tarih boyunca çeşitli ülkelerden gelen sığınmacıların hem geçiş güzergâhı hem de hedef ülkesi olmuştur. Ülkemiz geçmişte uluslararası göç hareketlerinde daha çok transit ülke konumundayken son yıllarda artan ekonomik ve siyasi gücü ile, istikrarlı yapısı sayesinde hedef ülke hâline gelmiştir. Özellikle 2011 yılında Suriye'de başlayan iç savaş sonrasında yerlerinden edilmiş milyonlarca sığınmacıya kayıtsız kalmayarak şartsız şekilde kapılarını açmış ve baştan itibaren açık kapı, geri göndermeme ve temel hayati ihtiyaçların karşılanması ilkelerine dayanan bir göç politikası izlemiştir. Suriye'deki iç savaşın bitmeyerek aksine şiddetini artırmasına bağlı olarak ülkemize sığınmak zorunda kalan Suriyeli sayısı da her geçen yıl artmıştır. Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün Haziran 2020 tarihli verilerine göre ülkemizde şu an yaklaşık 3,6 milyon Suriyeli bulunmaktadır. Suriyelilerin yanı sıra Irak, Afganistan, İran ve Somali gibi ülkelerden de yaklaşık 300 bin sığınmacıyı barındıran ülkemiz dünyada en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke konumundadır. 2011 yılından bu yana misafir edilen Suriyeli sığınmacıların ülkemize olan maliyeti temel ihtiyaçların karşılanması, eğitim, sağlık ve sosyal destek başta olmak üzere diğer birçok alandaki hizmetlerle birlikte 40 milyar doları aşmıştır. Türkiye bir yandan Suriye'de istikrarın sağlanamamış olması ve rejim güçlerinin ayrım gözetmeksizin saldırılarını devam ettirmesi nedeniyle oluşan yeni göç baskılarına maruz kalırken diğer yandan da bölgedeki iç karışıklıklardan faydalanarak ülkemize tehdit oluşturan PKK, YPG-PYD ve DEAŞ'a karşı etkin mücadelesini de sürdürmektedir.

Bunun yanı sıra, Avrupa Birliğinin sığınmacı konusuna insancıl bir eksenden bakmayarak oluşan yükü paylaşmaması ve ülkemizin 2011 yılından bu yana ev sahipliği yaptığı sığınmacı sayısının 3,6 milyona dayanarak ülkemizin kaldırabileceği sığınmacı kapasitesinin çoktan aşılmış olması şeklindeki mücbir sebeplere dayanarak 28 Şubat 2020 tarihinde ülkeden ayrılmak isteyen sığınmacılara müdahale edilmeyeceği şeklinde bir karar almak durumunda kalmıştır. Aslında bu karar sığınmacılara uluslararası hukuk tarafından temin edilen terk etme hakkının engellenmemesine ilişkin bir karardır. Türkiye'nin bu kararının ardından binlerce sığınmacı Türkiye-Yunanistan sınır hattında toplanmaya başlamış ancak Yunanistan uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayarak bölgede bulunan sığınmacılara güvenli geçiş hakkı tanımamış, çocuk, kadın veya yaşlı ayrımı gözetmeksizin gaz ve sis bombalarının atılması, kimyasal tazyikli su sıkılması, sığınmacıların dövülüp soyularak yollanması, plastik ve hatta gerçek mermilerin kullanılmasına kadar varan bir geri itme politikası sergilemiştir.

Bu gelişmelere bağlı olarak İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Göç ve Uyum Alt Komisyonu 3686 sayılı İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Kanunu'nun "Komisyonun Görevleri" başlıklı 4'üncü maddesinin (f) bendi gereğince 3-4 Mart 2020 tarihlerinde Türkiye-Yunanistan sınır kapıları ile sınır hattında yaşanan durumu ve insan hakları ihlallerini yerinde tespit etmek maksadıyla Edirne iline bir inceleme ziyareti gerçekleştirmiştir. Bugün ele alacağımız rapor işte bu inceleme gezisi sonucunda kaleme alınan rapordur.