KOMİSYON KONUŞMASI

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, sayın milletvekilleri, kamu kurum, kuruluşlarının değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu getirilen teklifin tümü üzerinde bir konuşma yapıyoruz. Yalnız, teklif 29 maddeden oluşuyor, hepsi apayrı konular. Elbette maddeler üzerinde ayrıntılı olarak duracak olmakla birlikte ana hatları itibarıyla maddeler üzerinde de birkaç cümle de olsa duracağız. Yalnız, ondan evvel, bu torba kanun tasarı ve tekliflerinin yönetimde, kamu yönetiminde, kamu hukukunda, Hükûmet icraatlarında ve ülkemizin gündeminde yer alan bazı önemli hususları hatırlatarak başlamakta büyük fayda var çünkü bunlar ülkenin tümünü ilgilendiren hususlar. Artık bugüne kadar yapılan torba düzenlemeler de ortaya çıkarmıştır ki bir yönüyle de bu torba düzenlemelerin bir kısmı, bir kısım maddeleri yolsuzluğun alt yapısını oluşturmuştur. Yakın geçmişte yapılan bazı düzenlemeler ve ortaya saçılan yolsuzluk olayları bunu ayan beyan ortaya çıkarmıştır.

Başlık hâlinde hatırlatacak olursak: TOKİ'ye ilişkin düzenlemeler, imar düzenlemelerine ilişkin bazı kurallar, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına Belediyelere ait bazı yetkilerin verilmesi, TOKİ'ye verilmesi gibi hususların ayan beyan yolsuzluğun alt yapısını oluşturduğu orta çıkmıştır.

Şimdi, biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde Arabistan Kralı vefat etti ve Türkiye olarak bütün vatandaşların genellikle yadırgadığı bir biçimde bayraklar yarıya indi ve bir günlük yas ilan edildi. E, destur diyelim. Şimdi, Suudi Arabistan yas ilan etmemiş, bayraklarını yarıya indirmemiş yani bu ne sevgi, ah bu ne ızdırap? Yani, bu, millet vicdanının kabul etmeyeceği bir durumdur. Ben hatırlıyorum bundan evvel hayatını kaybeden papa için de aynı şey yapılmıştı, bayraklar yarıya indirildi filan.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Değerli yalnızlığın sonucu bu.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Şimdi, pek çok millî felaketler yaşadık toplum olarak, vallahi ne bayraklar yarıya indirildi, ne yas ilan edildi...

İZZET ÇETİN (Ankara) - Arabistan bile indirmedi ya.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - ...hatta öyle bakanlar çıktı ki yani "3-5 Mehmet öldü diye Meclisi mi toplayacağız?" gibi böyle garip, yadırgatıcı sözler söyleyenler de oldu.

Şimdi, "torba" deyince ben bir milletvekili olarak bundan yaklaşık dört beş yıl önce yaptığım bir konuşmayı hatırlıyorum. Eğer, Hükûmetten bir tasarı gelmişse buna milletvekili olarak yüzde 51 olumlu bakma eğilimindeydim, prensip olarak. Demek ki bir ihtiyaçtan doğuyor, bir hizmet ihtiyacı var. Dolayısıyla, yüzde 51 olumlu bakmakta fayda görürdüm. Şimdi, tabii, o anlayış tamamen değişti bunun aksi istikamette çok durumlar ortaya çıkınca. Artık, kanun teklifi olarak gelince yüzde 100 şüphe duymaya başladım âdeta kati bir şey var mutlaka diye ve neticede de çıkıyor. Türkiye'nin gündeminde birkaç temel konudan birisi de maalesef yolsuzluklardır. Bu yolsuzluklar saklanamaz, üstü örtülemez bir hâle gelmiştir. Bu da hem Hükûmeti hem ülkeyi için için çürütmektedir. Ey AKP iktidarı, ülkeyi çürütüyorsunuz bu yolsuzluklarla diyorum, diğer hususlara girmeden.

Şimdi, öyle fetvacılar sipariş fetvalar vermeye başladı ki ben bunları, maalesef, bilim adına, üniversiteler adına, ilahiyatçılık adına yüz karası beyanatlar olarak ifade ediyorum. Bunu vicdan dahi kabul etmez. Bu teklifle de alakası var. Bir muhterem zatın belli başkanlıkları vesaire... Birtakım makamlar, mevkiler, mansıplar elde ederek birilerine ulufeler, atıfetler dağıtılarak bu yolsuzluğun tanımı, karakteri de değiştirilmeye çalışılıyor.

2014 yılı Şubat ayında Genel Kurulda yaptığım bir konuşmada demiştim ki: "Vallahi sizden korkulur. Yakında 'Hırsızlık meşrudur, yolsuzluk erdemdir.' diye birileri çıkar konuşursa hiç şaşırmayacağım." Vallahi, bir yıllık geçen sürede artık gün o güne geldi. Değerler, değer yargılarımız, kavramlarımız ters düz edilerek birtakım yolsuzluklar, yanlış işler örtülmeye çalışılıyor.

Şimdi, Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre yolsuzluğun gerçek anlamı "Yolsuz olma durumudur." diyor. Yine, Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre yolsuzluğun mecazi anlamı da "Bir görevi, bir yetkiyi kötüye kullanma, suistimal, nizamsızlık..." şeklinde açıklama yapılıyor. Günlük kullanımlarımızda ya da ülkede meydana gelen bir usulsüzlüğü anlatmak için genellikle bu mecaz anlamı kullanılıyor ve "yolsuzluk" kelimesinin Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Sözleşmesi'nin 2'nci maddesine göre tanımı da şu şekilde: "Bu sözleşmenin amaçlarına uygun olarak yolsuzluk tabirinden, bir görevin olağan ifasına ya da haksız bir komisyondan veya hak edilmemiş bir yarardan veya böyle bir hak edilmemiş yarar vaadinden fayda sağlayanın lazım gelen davranışına etki eden haksız bir komisyonun veya diğer hak edilmemiş bir yararın veya böyle bir yararla ilgili vaadin doğrudan ya da dolaylı olarak talep edilmesi, sunulması verilmesi ya da kabul edilmesi anlaşılır."

Şimdi, konuşmaya devam edeceğim. Biraz evvel Arabistan Kralıyla ilgili, işte, bayrakların yarıya indirilmesi ve yas ilan edilmesini söylemiştim. Şimdi, bu tanımdan sonra... Elbette kamuoyuna da yansıdı, yaklaşık altı yedi aydır da konuşuluyor ama bir türlü cevabını bulamadık. Bazı milletvekilleri ilgili bakanlara soru önergesi de verdi, daha henüz cevabını bulamadı. TÜRGEV'e 100 milyon lira veya 100 milyon dolar tutarında bir yardım yapılıyor, bağışta bulunuluyor. Bunu kimin yaptığı soruldu, cevap yok. Şimdi, bunu müteveffa Arabistan Kralının yaptığı iddia ediliyor, gene ses yok ilgili muhataplardan. Elbette ben bunu Sayın Bakana sormuyorum.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Nasılsa cevap vermeyecek diye sormuyorsunuz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Yani, bileceğini tahmin etmiyorum, bilse de söyleyebileceğini de yine ayrıca tahmin etmiyorum. Ama, konumuz o değil.

Yolsuzluğun en basit tanımlarından birisi de kamu gücünün özel çıkar sağlanması için kötüye kullanılmasıdır. Yolsuzlukta en önemli faktör kamu malı ya da parasının yağmasıdır, yağma var. Hani, bir fetvacı profesör "Yolsuzluk yapanlara 'hırsız' demeyin." demişti. Aslında yolsuzluk hırsızlığın bin beter hâli. Doğrudan ya da dolaylı yapılabilir bu kamu malı ya da parasının yağması.

Kamu bankaları ve Hazineden çeşitli yollarla yapılan ödemeler, gayrimenkul tahsisleri doğrudan yolsuzluğa girer. Yasal sınırlar içinde yapılan ihalelerde kayırma ve haksız teşvikler dolaylı yolsuzluk olarak sınıflandırılabilir.

Yolsuzluk konusunda yine daha tarafsız bir başka tanım yapmak gerekirse: "Yakın ilişkiler kurarak kendisi ve yakınları için bu davranıştan bazı avantajlar sağlamaya yönelik kasıtlı ve uygunsuz olaylar." denilmektedir.

Dünya üzerinde 77 ülkede şubesi bulunan ve her yıl yayınladığı yolsuzluk endeksiyle adını duyuran Uluslararası Şeffaflık Örgütüne göre yolsuzluk "Özel çıkar sağlamak amacıyla devlet gücünün kötüye kullanılmasıdır." Tekrar ediyorum "Özel çıkar sağlamak amacıyla devlet gücünün kötüye kullanılmasıdır." Buna göre, kamu görevlilerinin rüşvet alması, zimmetine para geçirmesi, ihalelerden komisyon alması, maddi ya da maddi olmayan şekillerde çıkar sağlaması yolsuzluktur.

Yolsuzluk "Bir görev ve yetkinin hukuk kurallarına aykırı olarak kötüye kullanılması suretiyle suistimal yapmak, menfaat ya da çıkar sağlamak" şeklinde de tanımlanıyor ve hukukçular da yolsuzluğu "Bir kamu görevlisinin konumundan yararlanarak kendisine veya başkalarına çıkar ve menfaatlar sağlaması." şeklinde tanımlamaktadır.

Dünya Bankası ise yolsuzluğu "Kamu yetkisinin özel çıkarlar için kötüye kullanılması." şeklinde ifade etmektedir. Burada bir görev ve yetki kavramını da hafızalarımızda tutmakta fayda var.

Yine, "Emanet edilmiş yetkinin kamusal ve özel çıkarları zedeleyecek şekilde her türlü kötüye kullanımı..." Yani, kediye ciğer emanet etmek gibi bir şey. Burada da ifade ettik, Genel Kurulda da defalarca ifade ettik. "Efendim, millî irade bize yetkiyi verdi.." Güzel, yetkiyi aldın, yetki var, sen her şeye yetkilisin, kendini her şeye kadir görüyorsun ama yetki varsa sorumluluk da vardır, hiç sorumluluğa da yanaşmıyorsun. Bu nasıl bir iktidardır ki hep yetkiyi kullanacak, acımasızca, insafsızca kullanacak, ortaya bir sürü yolsuzluklar çıkacak ama "Ben sorumlu değilim." diyecek?

Şimdi, bu yolsuzluğun tanımlarının da ortak noktaları var. Tanım ne olursu olsun bunların ortak vurgusu: "Yolsuzluk, kamu hizmeti gören kişi veya grupların özel maddi çıkar ve statü sağlamak için normal görev davranışlarını bu özel amaçlar doğrultusunda saptırmaktır." Yolsuzluğun ortak bileşenlerinde de yetki var, yetkinin kural dışı kullanımı var ve çıkar sağlamak var. Hukuka aykırılık söz konusu. Hukuka aykırı durumlar yanında, hukuka aykırı olmamakla birlikte kamu yararına aykırı olan davranış ve eylemleri de kapsıyor yolsuzluk. Yani, bu kapsamda, adam kayırma, akraba ve eş dost kayırma, lobicilik ve rant kollama bunlara örnek olarak verilebilir.

Ayrıca, yolsuzluğun karakterinde şu özellikler bulunmakta: Yolsuzluk genellikle gizliliği gerektiriyor ancak bütün toplumun yolsuzluğun hâkimiyeti altına girdiği, yolsuzluk faaliyetleri içine girenlerin çok güçlü destekçilerinin bulunduğu durumlarda artık gizliliğe de ihtiyaç duyulmuyor. Zaman zaman bunları da görüyoruz. Sanki normalmiş, hakkıymış gibi son derece yüzsüzce ve ahlak dışı tutumların alındığını da zaman zaman görüyoruz.

Yolsuzluk olayına her zaman birden fazla insan karışıyor. Bunda da genellikle siyasetçi, kamu görevlisi ve iş adamı üçgeni ağırlık kazanıyor. Zimmete para geçirme veya hırsızlık olaylarında durum farklı olabilir ancak yolsuzluğun aktörü olarak da en az iki kişi gerekiyor.

Yolsuzluk olgusu sivil toplumdaki görev ve sorumluluk anlayışlarına da zarar verir. Yolsuzluk olaylarında şahsi çıkar mutlaka toplumsal çıkarların üzerinde tutulmaktadır.

Şimdi, son günlerde bu tartışmaların ve şaibelerin odağına da TÜRGEV oturdu. TÜRGEV'in Başkanı soruyor arayan kişiye: "Zekât mı olsun, öbür türlü mü olsun?" diyor. Her türlü yolsuzluk toplumun devlete ve devleti yönetenlere güven duygusunu da zedelemektedir.

Yolsuzluk olaylarına karışan kişilerin belirli arzuları vardır ve bunları gerçekleştirme imkânına, iradesine ve yetkisine de sahiptirler. İsteklerini gerçekleştirmek için yeterli yetkileri yoksa, en azından bunları gerçekleştirecek etkiye sahiptirler. Bu yetki ve etkiyle birlikte, mesela, torba kanun teklifleri de Meclise yağmur gibi gelip bu kanunlar çıkarttırılabiliyor. Herhangi bir yolsuzluk olayı toplumun aldatılmasını ve hile yapılmasını da gerektiriyor. Ortalığa saçılmış "Vay efendim, paralel yaptı, darbe girişimiydi." diyerek konu boğuntuya getiriliyor ve bir gulyabani korkusu oluşturuluyor.

Yolsuzluk olaylarını doğuracak yöntemlere başvuran kişiler girişimlerini gizlemek için yasal bazı mazeretlerin gerisine sığınıyor ve yasalarla açıkça çatışmaktan kaçınıyorlar. Ama, artık bu evre de geçti. Âdeta kanserin evreleri gibi... Yani, yasaların gerisine sığınma, yasalarla açıkça çatışmadan diğer şeyleri... Yasalarla açıkça çatışıldığı, hiç mazeret filan üretmeksizin "Ben yaparım olur. İstediğimi yaparım. Anayasa da tanımam, kanun da tanımam, Anayasa Mahkemesi de tanımam, Danıştay kararı da tanımam." anlayışının açık açık, pervasızca dile getirildiği herkesin malumudur.

Şimdi, yolsuzluk olgusunda kamu görevlisinin maddi kazanç veya özel amaçlar için kurallara aykırı davranışı mutlak şart. Yolsuzluk olgusunda bir taraf yasal düzenlemelerle öngörülmeyen bir etkileme yoluyla kamu görevlisinin yetkisini de saptırmaktadır ve kamusal güç de âdeta takas edilmektedir. Şimdi, yolsuzluğun bu kadar tanım çerçevesinde değerlendirmesine baktığımızda da şimdi, siyasi erkin konumunu da mutlaka bir gözden geçirmekte büyük fayda var.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başkan, Sayın Bakan; şu anda Türkiye maalesef, kurum ve kurallarıyla yönetilmemektedir. Türkiye şahsi ve keyfî bir yönetim altındadır. Çeşitli cemaatler, tarikatlar, birtakım paralel... Ha bire âdeta bir metastaz gibi iktidar çeşitli paralel yapılar üreterek iktidarını yürütmektedir. Yani, milletin verdiği hükûmet etme, iktidar yetkisini mevcut iktidar, çeşitli paralel yapıları ortak ederek bu iktidarını sürdürme gayretini göstermektedir ve bu paralel yapıları başlıklar hâlinde sayacak olursak: Cemaatler, KCK, MİT, bir memur sendikası, hatta iddia edebilirim ki şu anda Sayın Cumhurbaşkanı bile kendisini âdeta Hükûmete karşı bir paralel yapı olarak konuşlandırmış durumdadır. Bunu kamu yönetimi, kamu hukuku ve Anayasamız çerçevesinden veya en basit, üniversitelerde okutulan yönetim bilimleri çerçevesinde değerlendirdiğimizde doğal bir hâle gelir ve bu, Türkiye'de aynı zamanda bir parti devleti hâline getirmiştir. Bugün bu görüşmeleri yapacağımız toplu kanun tekliflerinin bazı maddelerinde de bunları da görmek mümkündür.

Değerli arkadaşlar, şimdi, 17-25 Aralık tartışılıyor, bunda odaklanıldı ama sadece bunda da odaklanırsak pek çok asıl fotoğrafı, asıl resmi görmekte sıkıntı çıkar. Asıl fotoğrafı görmek için bazı puzzle parçalarını yerli yerine koymamız gerekiyor. Yolsuzluk 17-25 Aralıktaki olaylardan ibaret değil ki, onun çok geçmişe ve derine giden bir anlayışı var.

Şimdi, ben sadece hatırlatmak istiyorum isim vermeden ancak Anayasa, Adalet Komisyonundan pekâlâ isteyebilirsiniz. Mecliste bekleyen bazı dokunulmazlık tezkereleri var. Mesela görevi ihmal, bunlar devleti yöneten siyasetçilerle ilgili. Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek, suç ve suçluyu övmek. Zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık. Ya, devleti yöneten bir insan kalpazanlık yapar mı? Resmî evrak ve kayıtlarda sahtecilik. Cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak. İddialar bunlar, yargıya gitmeyen iddialar. Bir başkalarından, yine, görevi kötüye kullanma, yargı kararını etkisiz bırakacak işlemler tesis etmek, yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlamak. İhtilasen nitelikli zimmet, sahte belge düzenlemek, ihaleye fesat karıştırmak, ihtilasen nitelikli zimmet, resmî belgede sahtecilik, Kaçakçılıkla Mücadele Yasası'na muhalefet, sahte özel belgeyi bilerek kullanmak, teşekkül hâlinde gümrük kaçakçılığı, dolandırıcılık, kamu kurum, kuruluşlarının ihalelerine fesat karıştırmak. Adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs gibi...

İZZET ÇETİN (Ankara) - Bunların hepsini mi aklamışlar?

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Yok, şimdi, Meclis şeyinde bekleyenler. 17-25 vesaire... Diğer, Deniz Feneri vesaire bunlar yargıdan kaçırılan birtakım iddialar, artık inkâr edilemez durumlar.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu bahsettiğim hadiseler yani daha iktidardan evvel haklarında pek çoğu düzenlenen fezlekeler. İktidar olduktan sonrakileri de malumumuz. Şimdi, 17-25 Aralık olaylarından sekiz ay evvel Millî İstihbarat Teşkilatı dönemin Başbakanının önüne raporu koyuyor ve bu tür ilişkilerin, yolsuzlukların yapıldığı ifade ediliyor ama gereği yapılmıyor. Şimdi, bu çerçevede baktığımızda değerli arkadaşlar, artık bizim iktidara güvenmemiz mümkün olmadığı gibi artık ayan beyan ortada ki biraz evvel Sayın Seçer de söyledi, "Sanki her konunun uzmanı olduk." dedi, doğru. Biz de artık AKP iktidarının uzmanı olduk, bu yolsuzlukları tespit etmekte, görmekte uzman olduk. Anadolu'da bir söz var: "Ağzını büzüşünden Ömer diyeceğini anladık." diye. Biz de bu tekliflerin gelişinden bazı yolsuzlukların altyapısını hazırladığını...

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Uğur itiraz ediyor.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sabırla dinliyoruz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - İtiraz eden arkadaşlar elbette bunları değerlendirecekler.

Şimdi, elektrik faturalarıyla ilgili düzenleme: İşte, kayıp kaçak meselesi yıllardır tartışılıyor. Şimdi, bu özelleştirme yanlışıyla başladığı için zincirleme yanlışlıklar devam ediyor ve getirilen bu düzenlemede de yine kayıp kaçak bedelleri, kayıp kaçakla alakası olmayan, düzenli, zamanında ödemesini yapan vatandaşların üstüne de tekrar bu faturalar bindirilecek. Neye rağmen? Hükûmetin ve Enerji Bakanının aksi istikametteki açıklamalarına rağmen. Şimdi, kayıp kaçak bedelini bindirdiler, 29 Ağustos tarihinde bir Bakanlar Kurulu kararıyla da kullandığı elektriğin parasını ödemeyen çiftçilere de tarımsal destek ödemeleri yapılmayacak, elektrik borcu mahsup edildikten sonra eğer kalan para olursa verilecek. Şimdi, yani bunun anlamı şudur: Devlet, Hükûmet özel elektrik şirketlerinin tahsildarı durumuna getirilmiştir. Bu çok vahim bir durumdur. Hani, eskiden, Osmanlı'da mültezimler vardır, iltizam usulü. Bu, iltizam usulünden çok farklı daha berbat bir şey. İltizam mültezim devlet adına tahsilat yaparken -özel şahıslar- şimdi devlet özel şahısların tahsildarı durumuna getiriliyor. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı hükûmet bilincini, devlet bilincini yitirmiş, ne yaptığını bilmiyor. Bu son derece bilinçsizlik hâlidir.

Ondan sonra, üniversite Hükûmete bağlı bir bilim üniversitesi. Eskiden, Osmanlı'da beşik uleması varmış, daha doğar doğmaz beşik uleması sayılıyor, ondan sonra hep aynı çizgide gidiyor. Şimdi artık, bir parti uleması çıkarma gayreti içerisinde ve tamamen üniversitenin özerkliğini yok etmek, ticarileştirmek ve siyasileştirmek isteniyor.

Yeşilay, Kızılay her torbada mutlaka bunlarla ilgili bir düzenleme var. Yani, Hükûmet Darüşşafakaya dönüp bakmıyor ama TÜRGEV, Yeşilay, Kızılay her türlü kolaylık ve ayrıcalıklar tanınıyor. Bu vahim bir durumdur. Yani, muktedirlerin çocukları iş yapmayacaklar mı? İş yapacaklar, meslekleri olacak ama ben Sayın Erdoğan'ın 4 evladının mesleği nedir, merak ederim ayni bu vakıf işleri, kamu kaynaklarıyla uğraşmaktan başka bir iş olmaz mı? Her işi yapsınlar. Tabii, bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanının da mesleği nedir, o da ayrı bir mesele. Bunu tartışırız ama şimdi yeri ve zamanı olmadığını değerlendiriyorum.

İGDAŞ'ın özelleştirilmesi çok önemli bir konu, bunu da ayrıca tartışacağız.

Şimdi, şahsi ve keyfî bir yönetimin tezahürü bu torba teklifte de var. Üçüncü sansür girişiminde bulunuyor iktidar kanun teklifleriyle. Ya, niye kanun teklifi getiriyorsun? O kadar kendine güveniyorsan, yaptığın işin doğruluğuna inanıyorsan, siyasi sorumluluğunu da yiğitçe üstlenebileceksen kanun tasarısı getireceksin. Bunu yapamayacak kadar ürkek ve pısırık iktidar. İşine gelince bunları kanun teklifleri şeklinde iktidar partisi milletvekillerine havale ediyor. Yani, yolsuzluğun altyapısını kanun teklifleriyle oluştur, yarın yine yolsuzluk ortaya çıkarıldığında da bunları bertaraf etmek için komisyon kararlarını Yüce Divana göndermemek için yine iktidar partisi milletvekillerine müracaat ediliyor. Güveniyorsan, yaptığın dürüst bir işse, haklı bir işse getirirsiniz kanun tasarınızı.

Ve diğer hususları da maddeler geldiğinde sırasıyla görüşmek üzere, şimdilik sözlerime ara veriyor, saygılar sunuyorum.