| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 28 .01.2015 |
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Buna bir süre sınırı yok Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Elbette yok.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - O zaman niye toparlayayım? Toparlanacak bir şey varsa siz toparlayın.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Hayır, çok dağıtıyorsunuz da o yüzden.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Hayır, hayır. Ben daha şu ana kadar mevzu dışı hiçbir şey söylemedim. Toparlayacak bir şey varsa siz toparlayın.
Şimdi, niyetim Sayın Bakanla bir polemiğe girmek değil.
BAŞKAN - O da zaten o maksatla söylemedi.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Sayın Bakanım, ana dilim Türkçe değil ama bu mevzuyu anlatabilecek kadar Türkçeyi biliyorum, onu söyleyeyim.
Anlıyorum da orada yazılan her satırı. Ayrıca, siyasi tecrübe itibarıyla da sadece vekillikle birlikte siyaset yapmadığım için ömrümün büyük çoğunluğunu siyaset içerisinde ve siyaset teorisi okuyarak geldim, biliyorum, az çok da okuyorum. Böyle bir düzenlemenin ne anlama geldiğini idrak edebiliyorum, onu sizinle paylaşıyorum. Diyebilirsiniz ki: "Niyetimiz o değil." ama nihayetinde yarın öbür gün, bütün üniversitelerimizde biz özerkliği tartışıyorken, bilim alanını iktidar alanından uzaklaştırmaya ve biraz da özgürleştirmeye çalışıyorken bilim alanını siyasi şeflerin yönlendirdiği bir alan hâline getirirseniz buna itiraz ederiz, bunu antidemokratik buluruz. Tarihteki örnekleri sizinle paylaşıyorum: Diyorsunuz ki: "Dünyadaki mevzuatta var." Varsa bize de gösterin, "yoktur" diyorum. Evet var. Kimlerde vardı? Demirperde ülkelerinde, Stalin'in uygulamalarında vardı, Mussolini'nide vardır, Hitler'de vardır, Franco'da vardır. Pinochet bunu yapmıştır, Çavuşesku bunu yapmıştır ama kimse bunların uygulamalarını dünyadaki demokratik uygulamalar olarak ifade etmiyor. Bu uygulama onlarla özdeştir, onlarla paraleldir. Uyarmaya çalıştığımız nokta burasıdır.
Sayın Müsteşarın burada olmasını arzu etmemin Sayın Müsteşarın şahsıyla hiçbir alakası yoktur. Dünya görüşü itibarıyla belki benden daha liberaldir, belki benden daha demokrattır, hiç bilmiyorum, şahsıyla hiçbir alakam yok. Sizin şahsınızla da bir problemim yok ya da Sağlık Bakanıyla da bir problemim yok. Ama bir kapı aralanıyor burada, yeni bir kapı aralanıyor burada ve bu kapı bizi iyi bir mecraya götürmüyor, iyi bir alana taşımıyor, Antidemokratik uygulamaların yaygınlık kazanacağı bir alana bizi taşıyor, itiraz noktamız budur. Yarın öbür gün ilanihaye siz iktidarda olacak değilsiniz. Bir başka parti de geldiği zaman, benzer uygulama yaptığı zaman bu itirazımız onlar için de bakidir, iktidar sıralarında biz de otursak bu itirazlarımız yine bâkidir. Kim bunu yaparsa yapsın yanlış bir uygulamadır, bunu söylemeye çalışıyorum. Ayrıca, bir konuya tümden vakıf olmamak bir eksiklik de değildir, olmayabilir. Sayın Seçer demin çok güzel bir şey ifade etti, dedi ki: "Sayenizde biz burada pek çok konuda uzmanlaştık, hiç uzman olmadığımız konularda da araştırma yapmak durumunda kaldık ve bir şeyler kurcalayıp bir yere getirdik."
Komisyondan dün talep etmiştik, bugün burada olması gerekenler... Sayın Başkan, size de itiraz edersem yani bir kadın Bakana itiraz ettim, sonra Kâtip Üyenin Başkanlık Divanına geçip Komisyonu yönetmiş olmasına da itiraz etmiş olacağım için hadi İç Tüzük'ün o kısmını bir kenara koyuyorum. Şimdi, Sayın Başkan, dün talepte bulunduk, burada çağrılı kurumlar olacaktı, Tabipler Odası, vesaire, çağrılı olmayan. Tabipler Odası gelmiş midir, çağırıldı mı? Çağırılmamış değil mi?
(Oturum Başkanlığına Kâtip İlknur Denizli geçti)
BAŞKAN - Bakanlıklar burada, listesini çıkaralım şimdi, size sunalım onu.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Hayır, Tabipler Odasının temsilcisi var mı arkadaşların arasında?
BAŞKAN - Yok, hayır şu anda yok.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Tabipler Odası çağırılmamış.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Hekimlerin örgütü olarak kabul etmemiş Hükûmet.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Dün 2 milletvekili burada bu talebi dillendirdi, ben dillendirdim, Sayın Çetin dillendirdi, talep sundu. Bunlar taleptir, bunlar keyfiyete bırakılacak şeyler değil. Komisyon üyesi, ilgili bir kurumu burada ifade ediyorsa o çağırılır. Bir oylama da yapılmadı yani "çağırmayalım" şeklinde bir oylama da yapılmadı, dolayısıyla bu talebin bugün yerine getirilmiş olması gerekiyordu. Anladığımız kadarıyla onlar da çağırılmamış.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Üstelik geçen hafta çağırıldı.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Evet, orayı ben atladım, kusura bakmayın.
Şimdi, nur topu gibi bir yeni sistem uygulamasıyla karşı karşıyayız, mevzuatımızda olmayan bir şey var, Anayasa Mahkemesinin daha önce iptal ettiği düzenlemeler daha karmaşık duruma getirilerek, daha kötü duruma getirilerek yeniden Komisyonumuzun huzuruna getirilmiş ve biz bunları bugün burada konuşacağız. Bakın, sadece bu hususuyla bile, Sayın Müsteşar, bu üniversiteyi İstanbul'da kuruyor olmanız bile Anayasa'ya aykırıdır, 130'uncu maddeye aykırıdır, sadece İstanbul'da kuruyor olmanız bile, dengeli bir iş yapmıyorsunuz çünkü. Üniversitelerin yurt sathına dengeli dağılımı ilkesine aykırıdır. Niye İstanbul? Sadece orada bedava kampüs bulduğunuz için mi, sahilde bir kampüs bulduğunuz için mi İstanbul? Niye Ankara değil, niye Konya değil, niye Amasya değil, niye Diyarbakır değil, niye Urfa değil ya? Buralarda bir yerde kurulsa bu üniversite, Ekrem Bey, Ağrı'da kurulsa...
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Var zaten.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Ağrı'da kurulsa kaç öğrenciye, bırakın öğrenciyi... Sadece 1.600 öğretim elemanı demektir. Anadolu'daki herhangi bir kentte bu üniversite kurulsa bu kenti ihya eder, bir kenti bununla kurtarırsınız.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Biz de ihya etmek istiyoruz.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Hayır, sadece kendinizi ihya etmek istiyorsunuz.
BAŞKAN - Yok Sayın Zozani, Türkiye'nin her tarafında üniversite kurmuş bir irade için bence biraz...
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Hayır, var, var. Tabela üniversiteleri var, dağa tabela üniversiteler var.
BAŞKAN - Türkiye'nin çok büyük kısmında ciddi...
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Sayın Başkan, bakın...
BAŞKAN - Hayır, şunun için söylüyorum, böyle bir irade var ortada.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Türkiye'nin her yerinde doktor da var biliyor musunuz ama bakın bu da bir doktor. Ne yapıyor biliyor musunuz? Bu resim dün çekildi dün. Türkiye'nin her yerinde doktor var, evet.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Ne yapıyor, biz de görelim.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Muayeneyi lüks ışığında yapıyor.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Elektrik niye kesilmiş?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Bu hemşire kızımız, Türkiye'nin her tarafında iş yapıyor lüks ışığında iğne yapıyor.
NECDET ÜNÜVAR (Adana) - Doktorlar fedakârdır.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Hiç şüphem yok, buraya giden tüm doktorlar fedakârdır, hiç şüphem yok. Gittikleri için, burada bu zor koşullarda hizmet yaptıkları için de kendilerine teşekkür ediyoruz. Ama niye bu insanlar bu kadar zor koşullarda hizmet yapıyor biliyor musunuz? İstanbul aşkınızdan dolayı. Türkiye'nin tamamını İstanbul'a sömürge hâline getirdiniz, buna hakkınız yok. Alın, bir Anadolu şehrinde böyle bir üniversite kurun. Ya, her şeye oy hesabı, her şeyi siyasi rant hesabı yapmayın. Şimdi, biz bu itirazları dile getirirken haksız mı oluyoruz, yanlış bir şey mi ifade etmiş oluyoruz?
Düzenleme getirdiniz, yanlış hatırlamıyorsam 21'inci madde, elektrik şirketi. Yaptığınız bütün özelleştirmeler problemli bu alanda. Bakın, göreceksiniz, dönüp dolaşıp yeniden bu alanları kamulaştıracaksınız. Elektrik tahsilatını şirketler aracılığıyla yapamayacağınızı gördünüz. Teklif ettik, dedik ki: Ya, Diyarbakır'da elektrik tahsilatını yapamıyorsan -yapamadığınızı da gördünüz, teklif ettik, kanun teklifi verdik, soru önergesiyle bakana da sorduk- ya bu alanları belediyelere devredin, Avrupa Konseyi Yerel Özerklik Şartı'na da uyan bir durumdur. Kendi elektriğini kendisi üretsin, vatandaşa da kendisi elektrik versin. Bakın, yol yöntem sunuyoruz size. Hem de şirketlere sağladığınız olanaklarla bunu belediyelere verin. İstanbul Belediyesi de bunu yapsın, kendi vatandaşına yol yapıyorsa elektriğini de götürsün. Verin bu alanı, niye vermiyorsunuz? Şimdi, döndünüz dolaştınız burada bir hileyle, bir kelime oyunuyla Türkiye'deki her vatandaşın kayıp kaçak konusunda elinizi cebine attınız. Düzenleme doğru değil, hakkaniyetli bir düzenleme değil, yanlış bir düzenleme. Çözüm değil, her şeyden önce çözüm değil, çözüm getirmeyecek.
Sadece bu alanda mı özelleştirmelerde problemlisiniz? Bakın, geçen sene burada tartıştık. Kara yollarının özelleştirilmesiyle ilgili, yolların özelleştirilmesiyle ilgili olarak burada tartıştık. Uyardık, dedik ki: "Bak, bunlar yanlıştır." Bu sene yaşadığımız bölgenin... Ekrem Bey, buna da itiraz etmezsiniz umarım. Nereye kar yağmışsa orada hayat felç oldu çünkü yol, bakım, onarım, temizlik ihalelerini alan şirketler çalışma yapmadı, yolları temizlemedi. Karayollarının araç parkında araçları durdu, şube şefleri araçlarını çıkarmadı- çıkaramadı çünkü çıkarsa yasaya aykırı bir işlem yapmış olacak, özel sektörün yapacağı işi kendisi yapmış olacak- işçisiyle, personeliyle kendisi orada yattı yollar kapalı kaldı. Bu sıkıntılar yaşanmadı mı? Yaşandı. Neyin sonucu yaşandı? Sizin burada yaptığınız düzenlemenin sonucunda yaşandı. Üzerinden bir kış bile geçmedi daha, üzerinden bir kış bile geçmedi. Benzer uygulamayı buraya getiriyorsunuz. "Alın, tepe tepe kullanın." diyeceğiz ama hepimizi etkiliyor, hepimizin hayatını etkiliyor, yanlış bir iş yapmış olursunuz.
Kolay gelsin, hepimize kolay gelsin. Şubatın sonuna kadar buradayız, umarım iyi bir iş yapmış oluruz.