KOMİSYON KONUŞMASI

CAHİT BAĞCI (Çorum) - Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Başkan, değerli Başbakan yardımcılarımız, değerli arkadaşlar, değerli bürokratlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle ilk bütçelerini sunan Başbakan yardımcılarımıza başarılar diliyorum, görevlerinin hayırlı olmasını tekrar diliyorum.

Ben bugünkü konuşmamda ağırlıklı olarak Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığımızın faaliyetleri, bütçesi ve hedefleri üzerinde değerlendirme yapacağım.

Sizler de hatırlarsınız değerli arkadaşlar, geçtiğimiz yıllarda "Göçün 50. Yılı" isimli bir belgesel yayınlanmıştı ki bu bizim, hepimizin hatıralarında çoğumuzun yakın akrabalarının Haydarpaşa Tren Garı'ndan bilinmeyen bir yolculuğunun hikâyesiydi aslında. 1960'ların başında başlayan, ilk yurt dışı işçi kafilemizi yolculadığımız bir dönemdi. O günden bugüne tabii ki dışarıda yaşayan pek çok vatandaşlarımızın yaşam mücadelelerine sahne oldu. Her defasında da her bütçe görüşmelerinde de geçmiş bu dönem, bu tarihsel dönem bugün yaklaşık 6 milyona yakın vatandaşımızın yaşadığı, 150'ye yakın ülkedeki vatandaşımızın yaşadığı bu duruma bir yapı kuramayışımız, bir sahiplenme yapısı kuramayışımız sürekli bütçe görüşmelerinde konu edilirdi. Hakikaten de ilk giden vatandaşlarımızın özellikle eşit katılım sorunu yaşadığını, gittikleri ülkelerde eşit yurttaşlar olabilmelerinı veyahut da yaşadıkları ülkelerdeki haklara erişim konusundaki sorunlarını hep dile getirdik. Bu alanda özellikle yabancı düşmanlığı, ırkçılık konularında, İslamofobi gibi alanlarda vatandaşlarımız ciddi sorunlar yaşadılar.

Tabii ki bu sorunlara biz beraberinde bir yapı üretemediğimiz için geçmiş dönemde biz bu insanların sorunlarını bir SSK sorunu, sosyal güvenlik sorunu olarak gördük; zaman zaman pasaport sorunu olarak gördük; zaman zaman askerlik, doğum sorunu olarak gördük ama hiçbir zaman bu vatandaşlarımızın yaşadıkları ülkelerde asimilasyonunu engelleme veyahut da karşı karşıya kaldıkları sorunlara çözüm üretecek bir yapıyı ihdas olarak görmedik. Bu açıdan, bu geçmiş dönemi iyi değerlendirebilirsek bugünkü ortaya konulan yapıyı, performansı, faaliyetleri ve misyonu da çok daha iyi anlayabiliriz.

Türkler gittikleri ülkelerde hem kendilerini hem ailelerini hem çocuklarını; kültürlerini, dillerini, dinlerini koruyabilmek için içe kapanma gibi bir durumla kendilerini korumaya çalıştılar. Zaman zaman gettolaştılar ki bu gettolaşma sorununu biz yurt dışında yaşayan Türkleri tarif ederken veyahut da anlamaya çalışırken de bir eleştiri konusu olarak da algıladık. Aslında onları anlama çabalarımıza biz katkı sunmadık, bilakis bir eleştirel mantıkla Türk mahallelerini veyahut da Türklerin yaşadıkları apartmanları, sokakları bir eleştiri konusu yaptık ama asimilasyona karşı bir kapanma olarak görmedik.

Zaman zaman özellikle büyük işçi kitlelerinin olduğu ülkelerde; Fransa, İtalya, Almanya, Belçika, Hollanda gibi ülkelerde entegrasyon adı altında projeler üretildi ama bu projelerde daha çok kimliksizleştirme ön plana çıktı. Bir dilden ve kültürden uzaklaştırma amaçlı asimilasyon projelerine de açıkçası sessiz ve duyarsız kaldık.

Bütün bunları bugün Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığını kuran bir devletin bir vatandaşı olarak geçmişte yaşanan bu sıkıntıları, bu acıları onarma, tamir etme hamlesi olarak, bir misyonu olarak görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu açıdan, bu kurumumuzun, bu Başkanlığın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını sahiplenmeye ve soydaş ve akraba topluluklara yönelik olarak diplomatik, kültürel, ekonomik ve sosyal ilişkileri güçlendirmeye yönelik yürüttüğü bu misyon önemsenmelidir. Bugün Balkanlardan Doğu Türkistan'a kadar veyahut da Moldova'da Gagavuz bölgesinden Kafkasya'dan Sudan'a kadar ki uzanan koridorda, Osmanlı bakiyesi topraklarda yürütülen faaliyetler son derece önemlidir, anlamlıdır.

Faaliyet raporunu inceledim, gerçekten takdire şayan. Çok küçük bütçelerle ve sınırlı sayıda ekiple, uzmanla, personelle yürütülen önemli çalışmalar var. Aramızda bürokrasiden gelen arkadaşlar var, bürokratlar da var. 1990'lara, 2000'lere kadar hatta şöyle bir göz önüne getirdiğimizde bürokrasideki, üniversitelerdeki durumu düşündüğümüzde bir JICA bursundan, Japon Teknik İşbirliği Ajansının bursundan veyahut da kursundan yararlanmak kamuda bir avantaj olarak, bir üstünlük olarak algılanıyordu. Veyahut da bir GTZ bursunun, bir Alman bursunun veyahut da Alman teknik yardımının projesinin içerisinde yer almak önemseniyordu ama bugün Türkiye bursları, hem TİKA aracılığıyla hem de bu Başkanlık aracılığıyla yürütülen faaliyetler ve projeler, 15 bine yakın ülkemizde bu amaçla bulunan vatandaşların olması geldiğimiz nokta itibarıyla son derece önemlidir, önemli bir başarıdır, bu başarıyı hep birlikte alkışlamamız gerekir.

Bu açıdan zaman zaman Türkiye'nin ve AK PARTİ hükûmetlerinin on iki yıllık dönemindeki başarılarının, ekonomideki başarıların, altyapı, eğitim, sağlık gibi alanlardaki başarıların yanında yürüttüğü "Lider ülke, güçlü Türkiye" tanımlaması, ülkenin içerisinde bulunduğu durumu tanımlamamız ve tarif etmemiz bir slogan olarak değerlendiriliyor. Kesinlikle bunun bir slogan olarak görülmesi doğru değildir; ülkemizin geldiği noktayı, dünyada geldiği noktayı, imajını, algısını da gösterme açısından önemlidir.

Ben Başkanlığımızı ve beraberinde diğer kurumlarımızı, özellikle TİKA'yı ve AFAD'ı hem ülkemizde hem diğer coğrafyalarda, kardeş ülkelerde, bütün diğer coğrafyalarda yürüttükleri faaliyetler nedeniyle, çalışmaları nedeniyle kutluyorum, tebrik ediyorum. Ancak şunu da ifade etmek istiyorum: Özellikle Yunus Emre Enstitüsü'yle, ki bunu önümüzdeki günlerde de konuşacağız, Yurt Dışı Türkler ve Akrabalar Toplulukları kurumunun ve TİKA'nın daha ortak ve daha kapsayıcı, ülkemizde bulunan yabancı öğrencilerin kendi ülkelerine bir Türkiye elçisi olarak dönmelerini sağlayacak entegre projeleri de üretmeleri gerektiğini de düşünüyorum ve bunu da dikkatlerinize sunuyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle bütçelerimizin, görüştüğümüz bütün kurum bütçelerimizin ülkemize, milletimize ve kurumlarımıza hayırlı olmasını diliyorum, başarılar diliyorum.