| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 05 .11.2014 |
OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkürlerimi sunuyorum. Hem size hem de bütçesi buraya gelen sayın bakanlara başarı dileklerimi takdim ediyorum.
Sayın Başkan, sabahtan beri yapılan sunumları ve arkadaşlarımızın görüşlerini dinledim. Bunların arasında Sayın Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan'ın konuşması özellikle benim ilgi alanıma girdiği için dikkat ettim. Sayın Akdoğan'a iki noktada teşekkür borcumu ifade etmek isterim. Bunlardan biri, belki tam kelimelerin ifade ettiği şekilde olmayacak. Şöyle söyleyeyim: Sayın Akdoğan konuşması sırasında geçen sene yapılan bütçe müzakerelerinde, daha doğrusu son birkaç sene boyunca yapılan müzakerelerde o dönemde sorumlu olan, aynı konumda olan Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç'ın Türkiye'de basının özgür olduğu yolundaki görüşlerine benzer herhangi bir ifadede bulunmadı. O görüşmeler sırasında hatırlarım, şimdi Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı konumunda olan Menderes Türel arkadaşımız da Türkiye'de basının son derece özgür olduğunu ifade ederek sanıyorum benim gibi birçok arkadaşımızı hayretler içinde bırakmıştı. Sayın Akdoğan'ın bu sene Türkiye'de basının özgür olduğu yolunda herhangi bir ifade kullanmamış olmasını bir açıdan ben bugünkü Sayın Cumhurbaşkanının, dünkü Başbakanın "Basın özgürlüğü ancak demokrasilerde olur." yolundaki son derece önemli sözüne bağlayarak değerlendirdim. Bunu umarım Sayın Akdoğan konuşmasının, daha doğrusu bu konuşmalara vereceği cevabın içinde de değerlendirir.
İkinci, aslında diğer ifadeyle teşekkürümü de dile getirmek isterim Sayın Başkan. Sayın Akdoğan göreve geldikten yani Hükûmette sorumluluk taşıdıktan hemen birkaç gün sonra, Türk basınının 1831'den beri tedavi edilmemiş bir yarasına el bastı. Bu, Türkiye'deki basının hem kalitesi hem de hizmet anlayışı açısından fevkalade önemli sonuçlar doğurabilecek bir husus idi. Konu şu: Gazetecinin güvence içinde görevini yapması, görevini üst kalitede yerine getirmesinin de, özgürce okuyucuya hizmet etmesinin de temel koşuludur ama Türkiye'de gazetecilerin ancak beşte 1'i sosyal güvenceye sahiptir, beşte 4'ü patronun iki dudağının arasında kalan bir tehditle görevini yapar. Bu yüzden de özgürce görevini yapma şansı önce kendi kurumunda elinden alınır, sonra zaten siyasi iktidarın genellikle ve bir de mahalli otoritelerin ilaveten baskısı altında görevini yapmaya yani okuyucuya hizmet etmeye çalışır. Bunun tek çözüm yolu, tek çaresi, gazetecinin görevini güvence içinde yapabilmesi, onun için de 212 sayılı, 1961 yılında çıkmış olan Yasa'nın revize edilip günün koşullarına uydurularak ama çalışan gazetecilerin haklarını aynen muhafaza ederek veya artırarak yaşama geçirilmesidir. Sayın Başbakan Yardımcısı buna değindi ama o tarihten bu tarihe geçen aylar boyunca, bugün öğreniyoruz ki sadece bir toplantı yapıldı o amaca dönük, birisi yakında olmak üzere, üçüncüsü de 2015 başında olmak üzere iki toplantı da yapılacak ve konunun çözümünü üretecek. Bu demektir ki Sayın Başbakan Yardımcısının değindiği fevkalade önemli olan sorun, çok muhtemelen eğer tasarı hâline gelse bile kadük olacak yani yine sonuç vermeyecek. Bunun neticesi, basınla ilgili haklı veya haksız şikâyetlerin devamı ama esas, asıl nokta da gazetecilerin güvencesiz bir şekilde görevini yaparak ezilmeye devam etmeleridir. Bunu Sayın Akdoğan'ın süratle çözüme kavuşturmasının gerekliliğine inandığımı söylemek istiyorum.
Sayın Başkan, Türkiye'de basının özgür olup olmadığı meselesine tekrar girmek niyetinde değilim çünkü artık bu, uluslararası belgelerle, hatta bir başka şekilde ifade edeyim, muhkem kaziye hâline gelmiş olan, kanaatlerle sabit olan bir husustur. Türkiye'de basın özgür değildir, bu siyasi iktidar döneminde maalesef elindekinin de tamamını kaybetti diyebileceğim kadar özgür değildir.
Sayın Başkan, son olarak Sayın Cumhurbaşkanının özellikle gazetecilerle ilgili olarak ayrımcı bir uygulama içinde olmasından şikâyetimi dile getirmek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanının bizim bildiğimiz, kendisinin de pek sık şikâyetçi olduğu merhum İsmet İnönü'nün muhalefet milletvekillerini de yanına alarak seyahate çıkan hatta yurt içi seyahatlerinde bile rahmetli Demokrat Parti Milletvekili Nuri Özsan'ı yanına alarak çıkan bir tarafsızlık anlayışı vardı. Halbuki bugün Sayın Cumhurbaşkanı -milletvekilleriyle ilgili olarak uygulamasını bilmiyorum ama- gazeteciler dünyasında kendisine yakın hissettiklerini seyahatlerine davet etmek, diğerlerini dışlamak gibi tarafsız bir Cumhurbaşkanına -maalesef o ifadeyi kullanacağım- yakışmayan bir uygulama içindedir. Sayın Başbakan Yardımcısından, ki kendisine yakın olduğunu da biliyoruz, bu konuda gazetecilere, gazetecilerin haklarına sahip çıkmasını diliyorum.
Size de teşekkürlerimi sunuyorum, sağ olun.