| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri Denizli Milletvekili Cahit Özkan, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 182 Milletvekilinin Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2999) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 02 .07.2020 |
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Evet, çoklu baro ve barolar... Avukatlık Kanunu'nu ciddi bir şekilde değiştiren taslağa ilişkin geneli üzerinde grubumuz adına söz aldım.
Bir yasa neden yapılır? Yasama organının işlevi nedir? Yani bir memlekette, dünyanın herhangi bir yerinde ve ülkemizde tabii ki Türkiye'de yasama organının yasa yaparken hareket ettiği noktalar nelerdir? İhtiyaç, talep, sorun, bir yeri düzenleme... En esaslı mesele de o ilgili kesimi yani -burada baroları konuşuyoruz, avukatları konuşuyoruz; 150 bine yaklaştı- baroların, avukatların ve yargının sorunlarına dair çözüm önerileri tartışılmasıdır önümüzdeki konuyla ilgili söylüyorum. Diyelim ki çocuk haklarına dair bir yasa yaparken nereden hareket ederiz? Çocuk haklarına dair uygulamada hangi sıkıntılar var? Çocuklar hangi haklarını kullanamıyor? Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne uyarlı olmayan hangi meselelerimiz var? Biz çocukların yüksek yararını korumak için mevzuatta ne gibi değişiklikler yaparız? Örneğin, bunu önümüze koyarız, komisyonlar bunun üzerine bir lokal konu belirler ya da tamamen yasayı değiştirir. Kadın haklarıyla ilgili, mesela, diyelim ki kadın örgütleri, Türkiye kadın hareketi son yıllarda önemle ve özenle şunu söylüyor: "Cezayı artırmak çözüm değil, var olan cezaları uygulayın." diyorlar. Düşünün, kadın hakları için hayatını ortaya koyan, mücadele eden kadınlar bunu söylüyor artık. Ben de bir kadın hakları savunucusu olarak cezaların artırılmasının yetmediğini, caydırıcı olabilmesi için mevcut kanunların objektif, adil bir yargılamayla tarafsız uygulanması gerektiğini savunurum mesela. Şimdi, buradan neye gelmek istiyorum? Yani, yasa koyucunun ihtiyaçları tespiti ve en önemlisi o alanda var olan sosyolojik, kültürel ne derseniz deyin, hangi bilim disiplinine göre söylerseniz söyleyin bir talep, bir ihtiyaç, bir zorunluluk ortaya çıkar ki bir düzenleme, onun üzerinden bir yasa yaparız yani önümüze gelir, düzenleriz. Bu, ekonomiyle ilgili de öyledir, tarımla ilgili de öyledir, KİT'lerle ilgili de öyledir; bu, tüm Meclis komisyonları için öyledir. Anayasa'yla ilgili niye değişiklik yapılır? Anayasal olarak bazı hükümler hani artık günün koşullarına, çağın koşullarına uyarlı hâlden çıkmıştır, yeni bir ihtiyaç ortaya çıkmıştır; daha iyi bir yönetim, daha demokratik bir yönetim, yurttaşların daha özgür hissedebileceği bir yönetim -anlayışa göre değişir- için Anayasa değiştirilir örneğin.
Şimdi, önümüzdeki kanun teklifine geleyim -bunu uzatmayayım, çok uzatabilirim ama uzatmayayım- kimin ihtiyacı var? Bu barolara ilişkin "çoklu baro" dediğimiz, temsil sistemini değiştirdiğimiz -başka ayrıntılara girmeyeceğim, onlara zaten maddelerde ayrıntılı gireceğiz- burada ne konuşulur, savunmanın öznesi kimdir? Avukatlar. Avukatların örgütü neresidir? Barolar. Bu sorunları en iyi kim bilir? Avukatlar ve barolar yani doğaldır bu. Ben bir avukat olarak -burada birçok meslektaşım var- benim sorunlarım ne -biraz sonra geleceğim- avukatların sorunları ne, şu anda yargıda savunmanın sacayağının sorunları ne, biz nasıl çözeriz? Yani buna ilişkin iktidar da muhalefet de sivil toplum da barolar da aslında...
(Uğultular)
MERAM DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Başkan gerçekten sohbet ediliyor, zaten pandemi var, sohbet etmek isteyen arkadaşlar rica ediyorum, dışarıda sohbet etsinler yani yüksek sesle sohbet konuşana da saygısızlık yani.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Arkadaşlar, sessiz olalım, kendi aramızda sohbet etmeyelim, sohbet etmek isteyen arkadaşlarımız salonda yerimiz var, orada canlı yayınımız da var.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Dinlemek istemeyen dışarı çıkabilir, sonuçta dinlemek zorunda da değil, bu gönüllü bir iş neticede.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Evet, devam edin Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Şimdi, burada baroların böyle bir talebi yok bu konuya ilişkin, diğer taleplerini söyleyeceğim. Yani "Bizi bölün. demiyorlar, "Bizim temsil sistemimizde bir sorun var." demiyorlar, vallahi şu şu şu meselelerde -kanunun konusu olan meseleleri söylüyorum- böyle bir talep yok; başka talepleri var ama biz -"biz" derken tabii ki muhalefet değil- iktidar diyor ki "Ya ben düşündüm taşındım, vallahi baroyu böleceğim, böleceğim." "Ben temsil sistemini değiştireceğim." Neden? Senin muhatabın 80 baro, bir de Türkiye Barolar Birliği. Şimdi 80 baronun çatı kuruluşu nedir? Türkiye Barolar Birliği. Barolar olmazsa Türkiye Barolar Birliği olabilir mi? Hayır. Yani Türk Tabipleri Birliği, tabipler odaları olmazsa olur mu? Olmaz. Yani bu bir aygıttır, bir şema olarak düşünelim bunu. 80 baro diyor ki -en son 78'e düşmüş galiba- "Ben bu yasayı istemiyorum." diyor, "Ben buna karşıyım." diyor. Haftalardır sokaklarda, mitinglerde, alanlarda, televizyonlarda, sosyal medyada bas bas bağırıyorlar; diyorlar ki: "Ben böyle bir yasa istemiyorum. Bu demokratik değil." "Bu, avukatları böler." Vesaire, geleceğim oraya. Şu anda kapıda...
Ben bir hukukçu olarak şu anda samimiyetimle söylüyorum, canım yanıyor, çok canım yanıyor çünkü avukatlar dışarıda bekliyor; baro başkanları Meclis kapısının önünde bekliyor ya, böyle bir tarihî döneme çıktık, bu kadar utanacağımız bir tarihî ileride hepimiz hatırlayacağız. Ya bu Meclisin içine değil 50 kişi, binlerce kişi sığar ya. Bahçesi var, lokantası var yani bunu şu saate kadar çözemedik. Yarın miting var, yarın miting var; mitingi Ankara valiliği yasakladı. Evet, barolar istemiyor, avukatlar istemiyor, ezici çoğunluk istemiyor ama iktidar ve tabii ki MHP birlikte diyorlar ki: "Hayır, biz bunu geçireceğiz." Bir inatla, bir kararla, başka bir arka planla, başka bir tahayyülle önümüze geldi; ya dün HMK'yı görüşüyorduk, pat diye ara verildi. Neymiş? Bu daha acilmiş. Yahu aciliyeti ne?
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Arka plan ne olabilir?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - "Ben anlatacağım." diyorum. "Arka planını ben anlatacağım." diyorum, ben birazdan anlatacağım yani niye böyle bir şey istediniz onu anlatacağım. Şu anda mevcut tabloyu objektif değerlendiriyorum.
Şimdi, bu tabloda avukatların eylem yapması yasaklanıyor, miting yapmaları pandemi gerekçesiyle -saçma sapan bir gerekçe- yasaklanıyor, Ankara'ya giriş yasaklanıyor; vekiller pandemiyle baş başa. Daha da ilerisini söyleyeyim, Maliye Bakanı ve Turizm Bakanı bugün Almanya'ya gittiler "Bize turist gönderin." diyorlar. Bugünün flaş haberi: "Pandemiyle ilgili hiçbir sorunumuz yok, nasıl yasak uygulanır?" diyorlar. Ee? Bir yandan her gün "Pandemiyle başa çıkıyoruz, sorun yok, gayet iyiyiz, tedbirlerimizi alıyoruz." diyorlar; diğer yandan, nedense, vahiy geliyor, 3 Temmuza bir gün kala Ankara'da pandemi sebebiyle yasak başlıyor. Ya, buna ne siz inanıyorsunuz bu kararı verenler ne biz inanıyoruz. Burada avukatların, baroların sesinin, tepkilerinin dışa yansımaması için, görünür olmaması için böyle bir karar alındı. Bu kadar çelişkili kararlarla -yani bunu çok kullanmaya başladım, sevmediğim bir cümledir- aklımızla alay ediyorsunuz yahu! Biz aklımızla alay ettirmeyiz. Yani Ankara'da yasak koyarken bizi bu odaya tıkıştırmanızın ve "Bunu alelacele biz geçireceğiz." demenizin, Meclisi bütün risklere rağmen çalıştırmanızın diğeriyle çelişkisini izah edemezsiniz. Hadi bugün iktidarsınız, güç sizde diyelim -tırnak içinde- yarın yeni bir iktidar gelecek ve bunlar tartışılacak, bu kayıtlar tarihe kalacak, burada kalmayacak.
Şimdi, başka bir tez: "Efendim, barolar siyasallaşmış." Allah Allah, barolar siyasallaşmış. Ne demek "siyasallaşma"? Hani, parti olma dışında, bir meselenin siyasetini yapmak. Aslında hayatın kendisi siyasettir bana göre. Yani biz partileriz, kendi ideolojik, programatik ilkelerimizi savunuruz ama bir vatandaşın ekmek isterkenki talebi de aslında başka bir yerden siyasete bir taleptir ve siyasettir. Peki, barolar gerçekten siyaset yapıyor mu? Bence kesinlikle evet, kesinlikle siyaset yapıyorlar ama ne yapıyorlar, neyin siyasetini yapıyorlar? Gündelik siyaset yapmıyorlar, hukuk siyaseti yapıyorlar. Hukuk siyaseti ne demek? Bunu ben size açayım. Baroların...
ORHAN KIRCALI (Samsun) - Onu siz mi biliyorsunuz yahu biz de biliyoruz.
SALİH CORA (Trabzon) - Siz de bizim aklımızla alay ediyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Ben sizi dinledim arkadaşlar, buradan hiçbirinize itiraz etmedim. Eğer konuşmak isterseniz yine dinleyeceğim.
Ben size "Barolar hukuk siyaseti yapıyor." diyorum. Niye hukuk siyaseti? Anayasa ve Avukatlık Kanunu barolara...
Dinleyin Sayın Vekil, böyle kafanızı sallamayın, tehdit eder gibi sallamayın yani. Kimse sizden korkmuyor yani. Ha, burada özgürce söyleyeceğiz, sizin bütün tehditlerinize rağmen söyleyeceğiz, sizin bütün baskınıza rağmen söyleyeceğiz.
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Ne alaka? Ne alaka? Ne baskısı yapılıyor?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Yahu oradan böyle kafa sallayarak kendinizce bir şey yapıyorsunuz!
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Buyurun yahu işte.
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Sen de bizim aklımızla mı alay ediyorsun?
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Arkadaşlar, müdahale etmeyelim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Neden rahatsız oldunuz? Neden rahatsız oldunuz?
ORHAN KIRCALI (Samsun) - Kafanı sallama, boynunu eğme; ne demek o yahu!
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Kırcalı... Sayın Kırcalı...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - E sallıyor oradan.
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Ne alaka? Ağzımızda maske var, ne biliyorsunuz yahu!
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Beştaş, karşılıklı konuşmayalım, siz devam edin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Sallıyor, tehdit ederek sallıyor. Bekle...
ORHAN KIRCALI (Samsun) - Ne demek o yani?
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Ne alaka? Nereden çıkarıyorsun? Yahu saygılı ol, saygılı ol biraz!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Yahu, sizi muhatap almıyorum.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Beştaş, siz...
ORHAN KIRCALI (Samsun) - Hadi oradan!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Hadi sen oradan be! Kimsin bana "Hadi oradan!" diyorsun? Haddini bil yahu, haddini bil!
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Sen bileceksin haddini!
ORHAN KIRCALI (Samsun) - Ne demek? Sen bil haddini!
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Kırcalı...
Arkadaşlar, sakin olun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Edepli ol, edepli! Tamam mı?
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Beştaş, karşılıklı konuşmayalım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Bir Grup Başkan Vekiliyle konuşuyorsun, edebini bil.
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Siz edepli olacaksınız. Ayıp yahu!
SALİH CORA (Trabzon) - Siz de terbiyeli olun. Böyle bir şey olur mu yahu!
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Selami Bey, sakin olalım biraz.
Orhan Bey...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Sayın Cora, sen çok geç kaldın. Terbiyeyi senden öğrenecek değilim, asıl terbiyesizliği sen yapıyorsun.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Beştaş, karşılıklı olmasın, konuşmanıza devam edin.
SALİH CORA (Trabzon) - Herkese racon kesiyorsunuz yahu! Böyle bir şey olur mu yahu!
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Cora, müdahale etmeyin, siz de söz alırsınız.
Sayın Beştaş, buyurun.
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Çok bağırmakla bizi etki altına alacağını mı zannediyorsun?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Yahu, ben "Barolar hukuk siyaseti yapıyor." diyorum, oradan zıplıyorlar.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Arkadaşlar, lütfen...
Buyurun, siz devam edin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Hayret bir şey yahu!
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Sen de bizim aklımızla alay ediyorsun.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Dinleyelim arkadaşlar.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Barolar hukuk siyaseti yapıyor ve bunu yaparken dayanağını Avukatlık Kanunu'ndan alıyor, Anayasa'dan alıyor, avukatlıkla ilgili Havana Kurallarından, uluslararası bir dolu sözleşmeye dayanarak alıyor bunu. Nedir temel görevleri avukatların? İnsan haklarını, hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi savunmak. Şimdi yargı erki kuvvetler ayrılığına göre neyi denetliyor? Yasama, yürütme, yargı derken nedir üç kuvvetin ayrılığının esprisi? Sonuçta yargı yürütmeyi de denetleyebiliyor. Bir yasama organı da iyisi de suç işlediğinde hesap verebiliyor. Bizim "yargı" dediğimiz mesele tam da bu. Yargı içinde de erkler bağımsızdır. Hüküm var, iddia var ve savunma var; üç ayrı erk var. Şimdi biz mesela avukatlar bilirler, mahkeme karar verirken "Savcı dışarı çıksın." denir değil mi? "Savcı mahkemeyi etkilenmesin." denir. Neden? Çünkü o iddia makamı, mahkemeyi etkileyemez. Yani şu anda o kalmadı da, artık savcılarla hâkimler birlikte karar veriyorlar da.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - O hep öyleydi, yeni bir şey mi?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - O şu anda avukatlar da o üçlü... Hep öyleydi ama hep yanlıştı.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Ya, yanlış da "bugüne dair" demeniz yanlış.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Ben avukatları getiriyorum oradan. Ama teorik olarak ve yargı açısından asla doğru değil.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Günün meselesi değil, bu kronik bir problem.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Ya siz niye müdahale ediyorsunuz, anlamadım.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Evet, Sayın Beştaş, ya çok yavaş bir sataşmada bulundu. Yani hemen tepki göstermenize gerek yok.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Yavaş! Siz de taraf olmayın ama.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Devam edin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Siz Komisyon Başkanısınız, taraf olmayın.
Şimdi burada teklif metninde önerilen sistemin birçok ülke avukatlık yasasında olduğu söyleniyor. Şimdi bir kere önerilen çoklu baro sisteminin başka hiçbir sistemde yer almadığını şimdi örnekleriyle anlatacağım. Çünkü bir haftadır bunu ispatlamaya çalışıyorlar. Nedir? Sanki sendikal bir yapı 2 bin avukatın imzasıyla efendim yeni barolar kurulacak. Avukatlık "meslek örgütü" diye nitelendiriliyor; aslında kamu kurumudur, anayasal olarak kurulan bir kamu kurumudur.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Kamu kuruluşu niteliğinde... İnsicamı bozdunuz, teşekkür ederim.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Ben mi bozdum?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Daha önce bozuldu.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Yani yardımcı olmaya çalışıyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Tamam, tamam.
Şimdi, iktidarın yargıda kadrolaşma harekâtının nüvelerini verdiği ve keyfî hukuk uygulamalarıyla savunma hakkının kısıtlandığı bu ortamda avukatların durumu doğrudan bireylerin, yurttaşların savunma hakkının kısıtlanması demektir. Savunma makamını temsil eden avukatların yargı baskısıyla pasivize edilmeye ve görevlerini yaptırmamaya dönük bir tercihle karşı karşıya oldukları da açık. Şimdi, buradan savunmayı temsil eden avukatları içermeyen bir yargı ve yargılamadan söz edilemez. Herhâlde bunu herkes kabul eder. Savunmanın devre dışı bırakıldığı bir yargılama baştan kadüktür. Adil yargılanma hakkının uygulanması, korunması, geliştirilmesi ve güçlendirilmesi bağımsız mahkemelerin olduğu kadar bağımsız avukatların da varlığına bağlıdır. Ancak ne var ki ilk çağlardan itibaren hür ve bağımsız olmasına önem verilen avukatların mesleki sorumlulukların görmezden gelinmesi ve sadece yandaş avukat üretme gayretleri, adil yargılanma hakkı, savunma hakkı, silahların eşitliği ilkesi gibi temel kriterleri de zedelemektedir. Şimdi bu konuda Anayasa'ya aykırılık önergeleri verdik. Anayasa'nın 10'uncu maddesine göre Anayasa önünde herkes eşittir fakat bu kanun metnine göre çoklu baro sistemi oluşturularak avukatların eşitsiz koşullarda görev yapmaları sağlanacak; bu da Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı. Salt avukatlara özgü bu düzenlemenin sadece avukatlarla ilgili olmadığını, onların avukatlıklarını üstlendikleri yurttaşlarla doğrudan ilintili olduğunu defalarca söyleyeceğiz.
Şimdi Anayasa'nın 2'nci maddesinde ne yazıyor? Türkiye Cumhuriyeti "insan haklarına saygılı, demokratik, laik bir sosyal hukuk devleti" olarak tanımlanıyor. Hukuk devletinin temel yapı taşları arasında bağımsız ve tarafsız bir yargı erkinin varlığı yer almaktadır. Yargının özellikle yürütme nezdindeki denetim görevi vazgeçilmez bir önem taşımaktadır. Nitekim, Anayasa 9'uncu maddede, yargı yetkisinin Türk milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağı ifade ediliyor. Anayasa'nın 138'inci maddesinde de yargı bağımsızlığını güvenceye almaya yönelik düzenlemelere yer veriliyor.
Şimdi, çağdaş ve demokratik bir toplum düzeninde yargı, anılan konumu ve işleviyle bireyin ve toplumun da temel güvencesidir aslında. Yargının bağımsızlığı için öncelikle her durumda yargısal öznelerin de bağımsız kılınması hayati önemdedir. Bu husus yargısal faaliyetlerde adalete ulaşmanın ve adil yargılanma hakkının da mutlak gereğidir. Bilindiği gibi, çağdaş yargı sistemlerinde 3 özne bulunmaktadır ve bunlar, biraz önce de söyledim: Hüküm makamı, iddia makamı ve savunma makamı.
Şimdi, savunma makamında yer alan özne avukattır. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 1'inci maddesinde avukatlık "kamu hizmeti veren bir serbest meslek" olarak tanımlanıyor ve devamında avukatın yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil edeceği hükme bağlanıyor. Avukatın ve genel olarak savunma makamının özellikle yürütme erki karşısında bağımsız kılınması ve yargısal faaliyetlerini etkin bir biçimde yerine getirebileceği normatif ve kurumsal bir zemin tespit edilmesi, öncelikle yukarıda anılan ilke ve değerlerin bir gereğidir. Hatta hüküm makamı ile iddia makamının mevcut durumda yürütme erkiyle olan bağı ve ilişkisi dikkate alındığında en azından savunma makamının mutlak anlamda bağımsız ve özgür kılınması çok daha büyük bir önem taşımaktadır. Kaldı ki adil yargılanma hakkı adalet ve sonuçta hukuk devleti anlayışının gereklerine ulaşmanın vazgeçilmez yolu olarak hem Anayasa 36 hem de taraf olunan uluslararası hukuk belgelerinde tanınmış ve güvenceye alınmış bir hak konumundadır. Adil yargılanma hakkının temeli ise savunma hakkının etkin ve özgür biçimde kullanılmasıdır.
Şimdi, dünya örneklerine gelecek olursak... Şimdi, sıklıkla bu son dönemlerde barolarla ilgili tartışmalarda buna ilişkin başka ülkelerde de benzer örneklerin olduğu, Türkiye'de bunun ilk defa dillendirilmediği söyleniyor. Bir kere baştan söyleyeyim hiçbir ülkede -altını çizerek söylüyorum- aynı bölgede yetki sahibi olan "1'den fazla baro" anlamına gelecek çoklu baro modeli yok. Bu kesinlikle ya illere göredir ya eyaletlere ya da bölge mahkemelerinin yetki alanlarına göre çizilen sınırlarla örtüşen tek bir bölgede tek bir baro uygulaması bütün bu demokratik ülkelerde hukuk devletinin temel unsuru niteliğindedir. Aksi türlü olsaydı hukuk kesinlikle işler olmayacaktı.
Şimdi, burada, ara bulucuk gibi -mesela son dönemlerde getirildi- bir kurumla vatandaşın yargı yoluna başvurmadan çözme olanağı sunmuş gibi gösterilen yapının arkasında işverenlerin, patronların korunma saiki vardı. Bunu kısmen başardılar, iktidar bunu başardı maalesef. Yine, dosya gizlilik kararlarıyla dosyaya avukatların erişimlerinin sınırlandırılması, savunma hakkına darbe, SEGBİS uygulaması ise sanığın savunmasının alınması yöntemiyle silahların eşitliği ve yüzyüzeliği ilkesine aykırı. OHAL döneminde gündeme gelen ve yargıcın avukatı duruşmadan çıkarmasına olanak veren düzenleme tamamen avukatları sistem dışına iten bir mesele. Hakeza bunun hukuk yargısına da taşınma riski var. Artık hâkimlerin avukatlar üzerinde nüfuzlarının kullanılması olanağının tanındığı bir ortamdayız. Adalet Bakanlığının geçenlerde "on-line duruşma olanağı" olarak tanıttığı, duruşma salonuna gitmeksizin duruşma yapılması da gündemde, bunu da öğrendik yani yargıç düğmeye basıp avukatı susturacak, bu kadar vahim. Fakat dikkate değer olan avukatın susması değil, susturulan avukatın savunmasını yaptığı yurttaşın hakkı ne olacak? Burada avukat susturularak o yurttaş da susturulmuş olacak.
Şimdi, düşünüldü, taşınıldı, işte, maalesef böyle ucube bir sistem geldi önümüze: Çoklu baro. Şimdi, ABD'de nasıl? Her eyalette 1 baro bulunuyor, her eyalette. Ülke federal bir yapı bunu hepimiz biliyoruz ve eyaletler arasında barolara üyelikler arasında da farklılıklar var. Ve bu barolara üyelik kesinlikle zorunlu bizdeki gibi yani üye olmazsa avukatlık yapamazlar. Bu barolara "birleşik barolar" deniyor, Amerika'da "integrated bars". Bunların, hukuk pratiğini düzenleme, yönlendirme ve avukatlık mesleğine kabul koşullarını belirleyip yürütme yetkileri de var. Yine birleşik eyalet barolarının üyelerine, hakkında disiplin soruşturması yürütme ve çoğunun da bu soruşturmalar sonucunda bir yargı kurma yetkisi de bulunuyor. Bizde de barolarda disiplin kurulları var ve disiplin kurulları üyeleri hakkında bir karar verebiliyor. Bunun yanında tekil bir şehir, bölge, gündem veya "etnisite" bazında örgütlü, gönüllü dernekler var, barolar değil, bizdeki hukuk dernekleri gibi; işte, Hukukun Üstünlüğü Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği, Özgürlükçü Hukukçular Derneği... Dernekler kurulmasının önünde bir engel yok ama barolarda böyle bir yetki kesinlikle yok. Ve avukatların bu eyalet barolarına üyelikleri süreklilik arz ediyor. Avukat daha sonra hâkim, bürokrat, akademisyen veya özel sektörde yönetici olsa dahi baro üyesi olarak kalmaya devam ediyor. Baro aidiyeti bu kadar önemsenmiş vaziyette. Başka bir özellik de var ABD'de, baroların yargıç atamalarında da dolaylı ancak son derece önemli rolleri var. Federal düzeydeki hâkim atamalarında adaylar, gönüllü bir örgüt olan Amerikan baro derneğinin bir komitesi tarafından belirlenmiş olan niteliklere sahip olup olmamalarına göre değerlendiriliyor. Ve çoğu zamanda ancak bu komitenin onayından sonra atanabiliyorlar. Hâkimlerin uyması gereken mesleki etik kuralları da büyük oranda Amerikan baro derneğinin hazırladığı "yargı etiği ilkeleri" metnine dayanıyor. Şimdi, bu sıkça söylenen Amerika Birleşik Devletleri'nde böyle bir çoklu baro sistemi yok.
İngiltere örnek veriliyor, İngiltere'deki sistemi birçok arkadaş biliyordur. Orada iki tür avukatlık vardır; bir "barrister"lar, bir de "solicitor" yani bir duruşma avukatı, bir de büroda çalışan avukatlar. Bizler de zamanında eğitimlere gittik, konferanslara katıldık, tamamen bizden farklı bir sistem yani böyle bizdeki gibi hemen stajı bitirip ruhsatı alıp duruşmaya gidemiyor yani bir temsil hakkı yok. Buna göre düzenlenmiş "barrister" ve "solicitor"lara göre ulusal çapta bir meslek örgütleri var, bizdeki barolar gibi. "Solicitor"ların meslek örgütü "The Law Society" diye biliniyor. Örgütün görevi İngiltere ve Galler'deki bütün "solicitor"lara yardımcı olmak, korumak ve onları geliştirmek olarak belirlenmiş. Örgüt bu amaçla siyasi lobi faaliyeti bile gerçekleştirebiliyor, üyelerine eğitim veriyor vesaire. İkinci avukatlar grubu "barrister"ların meslek örgütü ise "Baro Konseyi" olarak adlandırılıyor yani özet olarak şunu diyorum: İngiliz örneğinde 2 tip avukatlık olduğu için 2 tip meslek örgütü var. Bizdeki gibi tek tip avukatlık ve iki meslek örgütü baroların bölünmesi meselesi söz konusu bile değil.
Fransa'da her ilde tek bir baro bulunuyor, her ilde ülke çapındaki bütün barolarda "Fransız Baroları Ulusal Konseyi" adındaki bir şemsiye örgüt içinde örgütlenmiş durumda, bizdeki Türkiye Barolar Birliği gibi. Avukatlık mesleğini yapabilmek için baro üyeliği zorunlu ve baroların üyeleri hakkında disiplin soruşturması yürütme ve mesleğin standartlarını belirleme yetkileri var. Bunun ayrıntıları var girmeyeceğim.
Almanya'da nasıl? Örnek verilen ülkeleri seçtim özellikle yani bu teklifi getirirken işte "Şuralarda da var, şuralarda da var." denildiği için, onları özel olarak araştırdık ve getirdik. Almanya'da barolar, kamu hukuku tüzel kişiliği niteliğindeler. Alman baroları kanunla kendilerine tanınan yetkileri kullanıyorlar ve bölge mahkemelerinin yetki alanlarını kapsayacak şekilde bölge bazlı olarak kurulmuşlar. Toplam 28 barodan 1 tanesi temyiz mahkemesi olan federal mahkemenin yargı alanında kurulmuş durumda. Bunun dışında Almanya'da her bölgede tek bir baro var, federal baro ise tüm baroların çatı organizasyonu gibi iş görüyor.
Japonya'da durum biraz farklı, zaman almamak için aslında okumayacağım ama onu da örneklemek isterim. Ülkenin parlamenter demokrasiye geçtiği İkinci Dünya Savaşı ertesine değin Japonya'da barolar siyasi iktidara bağlı, doğrudan Adalet Bakanlığının kontrolünde birimler olarak görev yapıyordu ama 1949 yılındaki yargı reformuyla beraber, barolar, iktidardan tümüyle bağımsız ve özerk yapılara dönüşmüş durumdalar. Bugün çok tartışıldı "Japonya'da çoklu baro var." diye, Japonya'da her bir bölge mahkemesinin yetki alanı içerisinde tek bir baro bulunmakta. Ülkedeki tüm baroların şemsiyesi, örgütü ise Japonya Barolar Birliği. Japonya Barolar Birliği, Yüce Mahkeme ve Adalet Bakanlığıyla birlikte Japonya hukuk sisteminin temel kurallarını koyan ve "hukuk üçlüsü" denen üç kurumsal yapıdan biri; hukuk mesleğini icra edebilmek için baroların açtığı sınavları kazanarak barolara kaydolmaları zorunlu. Yani, uzun ama şunu özetleyeceğim Japonya'yla ilgili: Japonya'yla beraber hiçbir ülkede -özellikle, söylenen ülkeler kapsamında, bugün önümüzde bulunan teklife göre- çoklu baro örneği yok.
Ama bütün dünyada evrensel bir kural var: Yargı tarafsızlığı ve bağımsızlığı, savunma bağımsızlığı, adil yargılanma hakkı ve avukatların, savunma hakkının temel öznesi olarak vatandaşların hak arama özgürlüğünün temel temsilcileri ve vekâletini alan kişiler olmasıdır. İşte, bu yönüyle barolar çoklu olmuyor. Barolar, bir merkezden, aynı kurallarla, anayasal kurum olarak yetkileri, hakları önceden belirlenen meslek kurumu niteliğindedirler; sıradan bir meslek örgütü değiller, sendikalara benzetilemezler çünkü savunma, bir kamu hizmetidir. Yani mahkemeye gidip o cübbeyi giydikten sonra o yasanın gereğinin oluşması için, o hükmün o yasa dışında çıkmaması için, bireyin hak ve özgürlükleri için, eşitlik hakkı için, anayasal bütün hakları için avukat bu savunmaları bunun üzerinden kurar. Mesela, bir avukat olarak bir katili savunduğumuzda aslında şöyle bir hakkımız, yetkimiz, sorumluluğumuz var: Biz sırları açıklayamayız, müvekkilimiz suçlu olsa bile "suçlu" diyemeyiz yani müvekkilimizi suçlayamayız mesela, aleyhine çalışamayız; bilsek bile onu genel ilkeler çerçevesinde savunmakla, iddialarını ispatlamakla yükümlüyüz.
Şimdi, bu koşullarda çoklu baroya geçecek olursak gerçekten çok geri bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Yargının durumunu çokça konuşuyoruz Genel Kurulda da başka alanlarda da. Geçenlerde de söyledim: "Şu anda Türkiye'de tarafsız ve bağımsız bir yargı var mı?" tartışmasını -üzülerek söylüyorum- çoktan geride bıraktık, "Bir yargı var mı?" bunu tartışıyoruz. Yani güvenebileceğimiz, yargılamayı yapacak, "silahların eşitliği" ilkesine uygun, yasayı uygulayacak bir yargı var mı? Biz bunu görmüyoruz. Bizim bunu görmediğimizi ispatlamak şeyimiz bile yok, elimizde o kadar örnek var ki. Biz bu örneği vermekten asla vazgeçmeyeceğiz: Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ sahte delillerle tutuklandı ya; sahtecilikle -altını çizerek söylüyorum- yasa dışı bir şekilde, yasaya uygunmuş gibi, tahliye olacağı gün tutuklama kararı verildi. Nedir bu? Ne demek istiyorum? Aynı iddialarla tutukluydular; mahkeme -Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararına göre- oyalandı, oyalandı, zamana yaydı; en son öyle bir an geldi ki mahsup yapıldı, karar verildi, itiraz reddedildi, mahkemenin hiçbir şansı kalmadı, tahliye kararı vereceği gün -verdiği gün hatta- onlar apar topar SEGBİS odasına çıkarıldılar, aynı iddialarla yeni bir tutuklama kararı verildi; "sahte", altını çizerek söylüyorum. Bu yargıya güvenmemizi kim bekleyebilir? Hiç kimse beklemesin. Bizim şu anda belediye başkanlarımızdan, sadece Selçuk Mızraklı'yı söyleyeyim: Bizimle birlikte vekildi ya, vekillik yaptı. On ay sonra adayımız oldu, yüzde 63 oyla Diyarbakır Büyükşehir Belediyesini kazandı ve on ay sonra tutuklandı ve hakkında dört ay içinde on yılı aşkın ceza verildi. Ya, bu nasıl bir şeydir? Sahte delillerle, sahte bir itirafçı tanıkla aksi ispatlandı ve mahkeme gözümüzün içine baka baka, gözleriyle "Ben talimat aldım ve bu kararı veriyorum." dedi. Buna ilişkin gazetecilerin, öğrencilerin, akademisyenlerin, bizlerin... Ya, biz damdan düşenleriz, damdan düşenleri o yüzden çok iyi anlarız. Şu anda yargı tarafsız ve bağımsız değil.
Cumhurbaşkanı yargılandığında, şiir okuduğu için yargılandığında ya da AKP hakkında kapatma davası açıldığında sizler, bizlerle aynı cümleleri kuruyordunuz, "Düşünce, ifade özgürlüğü" diyordunuz, "Siyasi partiler, demokratik yaşamın vazgeçilmez unsuru." diyordunuz, "Şiir okumaktan ceza verilmez." diyordunuz, "Bir siyasetçinin siyaset yapma hakkı engellenemez." diyordunuz. O tarihleri gayet iyi hatırlıyorum, gayet iyi hatırlıyorum. Şimdi, siz iktidar oldunuz, muktedir oldunuz ve size yapılanları, yapılmak istenenleri, sizin şikâyet ettiklerinizi, kendinizce mücadele ettiğiniz her şeyi karşınızdaki muhalefete uyguluyorsunuz. Evet, çok sevdiğim bir laf var: "Mazlumdunuz, zalim oldunuz." Bu, korkunç bir dönüşüm, böyle bir şey olamaz! Yani mazlumluktan, mazlumiyetten gelip zalimlik yapmak ancak bu kadar iyi özetlenebilir. İşte, bu yargıdan çektiklerinizi, yargıya karşı korkularınızı şimdi, yargıyı elinizde tutarak çözeceğinizi sanıyorsunuz.
Şu anda tutuyorsunuz; Yargıtaya atıyorsunuz, Anayasa Mahkemesine atıyorsunuz; Türkiye Barolar Birliği yönetimini böldünüz, parçaladınız, Başkanı nasıl olduysa sizin yanınıza geçti. Buradaki avukat arkadaşlara atfen söylemiyorum, tabii ki o, meslektaşımız, ben yönetimi kastediyorum. Ama bu yargı öyle bir hâle geldi ki yarın iktidar değişince bu sefer diğer iktidara biat edecek. Bizim istediğimiz yargı o değil ki; biz Halkların Demokratik Partisi olarak iktidara geldiğimizde, ortağı olduğumuzda asla bize biat eden bir yargı istemiyoruz, istemeyeceğiz. Diyeceğiz ki: Hukuk neyi gerektiriyorsa onu yapın, bizim yaşadıklarımızı başkası yaşasın istemiyoruz. Bir ülkede kazanamadığın belediyelere kayyum ata, kayyum atadıklarını cezaevine at; yalan iddialarla, asılsız, tamamen yalan, belediye başkanlarını cezaevine koy; milletvekillerini tutukla, kumpas davası sonucunda ceza alan Musa Farisoğulları'nın ve Leyla Güven'in vekilliğini düşür, yargılamanın iadesini bile kabul etme; Selahattin Demirtaş 4 kere tahliye olsun, içerde tutmaya devam et çünkü kararı mahkeme vermiyor; sonra deyin ki "Efendim, biz yargı alanını düzenliyoruz." Bu, bu korkunç bir tablo ve bunu sizin dışınızda, bizim dışımızda kimsenin bilmediğini sanmayın.
O, hani elinizde tuttuğunuz medya var ya -size gerçekten samimiyetle söyleyeyim- onları kimse izlemiyor, izlemiyor. Benim bir tanıklığım var; uçaktaydım, hiç unutmuyorum, İstanbul'da, uluslararası uçuşlarda gazete veriliyor biliyorsunuz -eskiden veriliyordu pandemiden önce, hani isteyen alıyordu girişte- bir iktidar milletvekili- tabii başımı kesseniz söylemem ismini- dedi ki; "Ya, bunlar da gazete mi?" Benim orada olduğumu bilmiyor. "Hepsi aynı şeyi yazıyor" dedi, attı; 2 vekildi. Baktım, dedim ne güzel ya, onlar bile anlamış yani. Ya, şimdi Sabah'ı okuyup ne yapacaksın? Yeni Şafak'ı okuyup ne yapacaksın? Çünkü bir şey söylemiyor ki, haber vermiyor ki. Vatandaş ne yaşıyor, dünyada ne oluyor?
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Bu Mecliste 411 el kalktığında sizi memnun ediyordu değil mi?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Ne? Ne?
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Meral Hanım, 411 el Meclisimizi tahkir ederek, aşağılayarak... Hürriyet gazetesinin manşeti vardı, bu sizi memnun mu ediyordu?
(Gürültüler)
MURAT EMİR (Ankara) - Bununla onun ne alakası var şimdi ya?
(CHP sıralarından "Ne alakası var?" sesleri)
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Şimdi, aynısı oluyor işte. Şimdi yine aynısı oluyor.
OYA ERSOY (İstanbul) - Aynısını yapıyorsunuz, Barolar Birliğinin ilanını yayınlamıyor. Dediğim dedik, baro başkanının ilanını yayınlamıyor. Bizim gazetemiz değil, halkın gazetesi değil.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Ne diyorsun, anlamadım?
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Yani kabul ediyorsunuz, şimdi o günkü gibi olduğunu.
OYA ERSOY (İstanbul) - Aynen öyle, aynen öyle, aynen dediği gibi.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Eski, eski...
MURAT EMİR (Ankara) - E, şimdi aynı durum işte.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Eski medya öyleydi, eski medya öyleydi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Tamam siz devam edin, ben dinleniyorum böylece.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Şimdi saygın Meclise çıkarıyor, aşağılamıyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Bittiyse devam edeceğim.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Yok, arada bir hatırlatma yapıyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Yo, yo merak etmeyin, ben günde on dakika o kanalları izliyorum ama limitim on dakika, on dakika yetiyor; On dakikadan sonra zaten gerek kalmıyor.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Beştaş, toparlayabilir misiniz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Ayrıca o manşetlere de bakıyorum yani merak etmeyin. O manşetlerin nasıl olduğunu da gayet iyi biliyoruz. RTÜK'te neye göre karar verildiğini de biliyoruz. RTÜK 2 televizyona kapatma cezası verdi beş gün, karartma, Halk TV ve Tele1'e ama biz her gün RTÜK'e şikâyet yapıyoruz; alenen HDP'ye, HDP'lilere, halka, bize iftira atılıyor, hakaret ediliyor, yalan atılıyor; biz bağlanmıyoruz, RTÜK'e başvuruyoruz. Bakalım RTÜK ne yapacak? İşte siz böyle bir dünya yarattınız. Ama bu dünya size kalmayacak tabii ki yani suyunuz ısındı, üzgünüm.
Şimdi, yargıya dönelim arkadaşlar, yargıya. Siz yargıda hâkim ve savcıyı biat ettirme temelinde ya gönüllü biat -her zaman söylerim bütün hâkim, savcılar için söylemiyorum- ya da kendi hayatından, geleceğinden, ekonomik kaygılarından korkarak, kaygı duyarak biat edenler var; ikiye ayrılıyor, gönüllü biatler sizin yerleştirdikleriniz, sizin atadıklarınız; diğerleri de mecburen uyuyor çünkü söylüyorlar. Yani "Ne yapayım?" diyorlar ya, gözleriyle söylüyorlar, vücut dilleriyle söylüyorlar; kararı bize tefhim edemeyecek kadar utanıyorlar. O kimin dosyasıydı hatırlamıyorum, kararı bırakıp kaçtılar. Ha, Rosa Kadın Derneğine operasyon yapılmıştı, 20 kadın orada sabaha kadar bekledik; avukatlara hâkim kararı tebliğ edemedi, kararı kâtiplere bıraktı ve kaçtı, yüzü tutmadı ya. Hâlbuki karar tefhim edilir yani bu kadar vahim bir yargı pratiği var işte. İşte burada kalan savunmayı almaya çalışıyorsunuz. Nasıl alacaksınız bilmiyorum ama onu anlatalım.
Şimdi, burada avukatlar "Benim sorunum yok, sorunlarım farklı." diyor. 500 avukat tutuklu ya. 2 avukat -dünyada benzeri var mı bilmiyorum, böyle bir iddiada bulunamam; kaç gün oldu? İki yüze yakındır- Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal adli yargılanma hakkı için -altını çizerek söylüyorum, avukatlar- ölüm orucunda ve 3 insan bu yıl ölüm orucunda yaşamını yitirdi ya, gözlerini yumdular hayata. Peki, o avukatların yargılaması nasıldı? İçinde Selçuk Kozağaçlı var ve daha başka avukatlar. Nasıl yapıldı? Mahkeme heyeti ikinci duruşmada apar topar duruşmada tahliye kararı verdi, tahliye kararından sonra itiraz yaptırıldı, itirazdan sonra mahkeme heyeti değiştirildi ve aynı mahkeme tutuklama kararı verdi. Bu, hukuk tarihinde ibret alınacak bir mahkeme kararıdır. Düşünün, 3 kişi mahkeme heyetiyiz, sizi ya da birilerini yargılıyoruz, on saat dinliyoruz, tahliye kararı veriyoruz ya, biz tahliye kararı veriyoruz; sonra, ertesi gün itiraz ediliyor; bize bir talimat geliyor ve boynumuzu bükerek, birilerimiz de o arada mahkemeden sürülüyoruz, kendi kararımızı çiğniyoruz. Halk dilinde buna "Tükürüğünü yalamak." derler. Buna kim adil diyebilir? Ve o avukatlara yüz elli dokuz yıl ceza verildi ya. Şimdi, bu, Ebru Timtik, Aytaç Ünsal, Selçuk Kozağaçlı başta olmak üzere onların adil yargılanmadığını, mahkeme heyetinin talimatla tutuklama kararını vermediğini eminim siz de vicdanınıza söyleyemezsiniz. Aynı mahkeme heyeti ikinci gün tutuklama kararı vermez; başka bir mahkeme verse bir denli anlarım, itiraz yoluyla hani üst mahkeme ya da yan mahkeme CMK'ye göre olabilir, delilleri farklı takdir edebilir ama aynı mahkemeye tutuklama kararı verdiren bir akıl var burada.
Şimdi, burada ne oluyor? Ruhsat gaspları. Bunlar avukatların sorunları, bir de onları konuşalım. Şu anda, 2016 yılından beri stajını tamamlayarak ruhsat başvurusunda bulunan avukat adaylarına "Hakkınızda kovuşturma ve soruşturma var." diyerek ruhsat verilmiyor. Şimdi, okuyor, liseyi bitiriyor üniversiteyi kazanıyor, bitiriyor, stajını yapıyor; hakkında hüküm yok, hakkında bir engelleme kararı yok, memnu bir hakkı yok, yasaklı bir hakkı yok; eskiden verilen ruhsatlar şimdi verilmiyor. Hâlbuki biliyorsunuz, suç ve cezada suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar herkes suçsuzdur, onlar beraat edebilir, haklarında bir yargı kararı yok. Ama uygulama nasıl? Uygulama şöyle: Türkiye Barolar Birliği önce veriyordu, haklarını yemeyelim yani soruşturma ve kovuşturma -bilir meslektaşımız- veriliyordu fakat sonra Adalet Bakanlığı şöyle yaptı: TBB'nin verdiği ruhsat başvurularını iptal davası açmaya başladı. Ya, şimdi, Adalet Bakanlığı "Hakkında soruşturma var." diyor, avukat yapmıyor o kadar emekten sonra ve bu TBB'nin takdir yetkisine doğrudan müdahale. Adalet Bakanlığı "Ben bunun avukat olmasını engelliyorum." diyor. Adalet Bakanlığı tabii kendi başına yapmıyor bunu. Bu, binlerce avukatın şu anda yaşadığı bir mağduriyet niteliğinde; okul bitirmişler ama makul ve uyumlu avukat arayan iktidar bunları avukat yapmıyor. Şimdi, bu düzenlemeler, bu uygulamalar tabii ki yandaş avukat yaratmak, makul avukat yaratmak ve direnen, muhalif olan avukatları susturmak amaçlı. Şimdi, ne tahayyül ediliyor? Avukat da savcı ve hâkimle birlikte uyumlu bir memur gibi gidecek, işkence mi var? Susacak. Müvekkilinin vücudunda iz mi var? Söylemeyecek. Mahkeme diyelim ki sorguyu yaptı, savunmasını mı yapması gerekiyor? Savunmasını yapmayacak, hükme ortaklık yapacak; aslında üçlü bir birliktelik yaşanacak. İşte çoklu baroda ve iktidarın aklında böyle bir arka plan var.
Şimdi bunun haricinde şöyle bir mesele var: Diyelim ki çoklu baro kuruldu; İstanbul, Ankara ve İzmir'de. Hani, bence kuramayacaksınız da hadi diyelim İstanbul'da kurdunuz. Hani diyorsunuz ya "Anadolu barolarını eşitliyoruz." falan o da ayrı bir hikâye zaten. Ya şimdi siz öyle bir hâle getireceksiniz ki şimdi bile rüşvet borsası oluşmuş; insanlar "Kim hâkime yakın, kim hâkime rüşvet verebilir, hangi davamı nasıl çözerim, hangi avukatla, kim iktidara yakın?" diye sorarken iktidara yakın kendi barolarını kurunca diğer baroları itaate zorlayacaklar. Avukatların ekonomik özgürlüklerini ellerinden alacaklar; bu çoklu baroyla bu illerde muhalif avukatlar iş alamayacaklar. Tıpkı KHK'liler gibi kendi avukatlarına iş alanı açmanın başka bir yolu tabii ki. Şimdi, öyle bir ortamdayız ki -burada çok söyledim, bunu çok söyleyeceğiz daha- yandaş avukat yaratma fikri, yandaş baro yaratma fikri bu kanunun temelidir. İddia ediyorum, biliyorum ve inanıyorum. Neden? Çünkü barolar iktidarın insan hakları ihlallerine, işkencesine, kadına yönelik cinayetlere, çocuk istismarlarına, çocuk tecavüzlerine ve benzeri hukuk alanındaki ihlallere karşı çıkıyor. Görevi, bu temel görevi. Buna karşı çıkınca iktidar rahatsız oluyor. Diyor ki: "Beni savunan barolar olsun." Mesele bu "Beni savunsun." Çünkü her şeyi tekleştiren iktidar öyle garip bir şeyi göze aldı ki çoğulculuğu savunuyor ya. Genel Kurulda da söyledim geçen gün, ya karşımızda sanki biz demokrasi karşıtı onlar demokratmış gibi bir manzara oluşuyor. Ya barolarda çoğulculuk savunulmaz ama çok dillilik savunulur, çok kültürlülük savunulur; herkesin eşit, özgür yurttaşlığı savunulur. Her şeyi tekleştiren bir zihniyet karşımıza çıkmış diyor ki: "Baroları çoklaştıralım." Neden? "Bizim baromuz yok, barolar bizi eleştiriyor." çünkü eleştiriye tahammül edilemiyor, çünkü muhalefete tahammül edilemiyor, çünkü muhalif gördüğünüz her yeri ezmek istiyorsunuz, çünkü muhalif gördüğünüz her şeyi...
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Şırnak'ta 4 işçi öldürüldü ya
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Yine "Terörörrrr" deme yani hiç, geç o hikâyeleri, geç onu geç.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Şırnak'ta 4 işçi öldürüldü, Silvan'da 5 masum köylü öldürüldü. Barolar bir şey yaptı mı onlar için?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Barolar herkes için yapıyor.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - 5 masum köylü Silvan'da, 4 işçi Şırnak'ta.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Biz daha dün işkencenin belgelerini sunduk, savunamadınız.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Örnek verin.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Güler, müdahale etmeyin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - İşkenceyi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanınız savundu. Ne anlatıyorsunuz bize ya?
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Beştaş, devam edin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - İşkenceyi savunan bir Komisyon Başkanı var, hayırlı olsun.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Şırnak ve Diyarbakır Barosu ne yapmış? Çok merak ediyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Siz insanların isimleri üzerinden politika yapmayın. Geçti onlar, kimse size inanmıyor.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - 5 masum köylümüzden bahsedin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Kimse size inanmıyor. Sizin öldürdükleriniz ne olacak?
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Güler, karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Beştaş, Komisyona hitap edin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Sizin öldürdükleriniz ne olacak? İşte tıkandığınız an.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Kimi öldürmüşüz ya?
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Arkadaşlar, müdahale etmeyin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Siz mi? Siz Kobani'yi bombaladınız, 3 Kürt kadınını öldürdünüz geçen hafta?
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Kim öldürdü?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Geçen hafta. SİHA'lar.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Kobani bombalandı...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Evet, evet.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - SİHA'lar...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Evet, evet.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - PKK terör...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Süleymaniye'de piknik yapan 2 çocuk ve babaları öldürüldü. Sivil, sivil. Sivil diyorum, sivil! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Değerli arkadaşlar, müdahale etmeyelim.
Sayın Beştaş, devam edin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Onlar devam etsinler.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Arkadaşlar...
Tamamlayın Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Benim muhatabım iktidar, iktidar.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Tamamladınız mı Sayın Beştaş.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) - Terörün neresini...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Daha siz "Terörörrrr" demeye devam edin. Başka bildiğiniz bir şey yok ki.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Gündoğdu...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Siz devam edin, başka bildiğiniz bir şey yok ki.
Ya Roboski'yi siz beraat verdiren heyetsiniz ya.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Beştaş, devam eder misiniz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Sussunlar.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Arkadaşlar...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Evet, şimdi burada...
(AK PARTİ ve HDP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Arkadaşlar, ben konuşuyorum.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Arkadaşlar, müdahale etmeyelim.
Sayın Beştaş, devam edin, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Toparlıyorum zaten, izin verirlerse.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Toparlayın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Ya, boş verin, boş verin.
Biz yakın tarihi her gün anlatıyoruz, gayet iyi biliyorsunuz. Yasin Börü'nün araştırılması talebini reddeden iktidarsınız siz. Araştırma önergelerini reddiyorsunuz ama her gün siyasetini yapıyorsunuz.
BURHANETTİN BULUT (Adana) - Yalan mı, yalan mı?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Şimdi, burada çoklu baronun sakıncaları anlatılmakla bitmez ve ben şuna inanıyorum: Anadolu baroları adına konuşmayın, ben de konuşamam; Anadolu baroları da dışarıda, batı baroları da dışarıda, kuzey baroları da dışarıda; her neyse, bütün bölgelerin baroları dışarıda ve "Biz bunu istemiyoruz." diyorlar. "Biz ayrıcalık da istemiyoruz, biz eşit delege de istemiyoruz, biz herkes için hak, hukuk, özgürlük istiyoruz." diyorlar. Bunu siz yaptığınız yasanın karşısında yasanın muhatabının yüzde 100'ü karşı. Siz ısrar ediyorsunuz. Bunun tek bir çıkarımı var: Siz kendiniz için yapıyorsunuz. Bu yasayı ne halk için ne barolar için ne avukatlar için... Sadece kendi iktidarınızın bekası için bu değişikliği yapmak istiyorsunuz.
Arkadaşlarım diğer ayrıntılara girecek. Son olarak şöyle bir şey çıkardım, daha ileriki dönemlerde yapacağız, hani bu temsilde adalet meselesi. Şöyle bir örnek vereyim: Biliyorsunuz, eskiden 300 üye 1 delegeydi. Şimdi ne yaptınız? 5 bine çıkarıldı. 5 bin üyeye 1 delege.
BURHANETTİN BULUT (Adana) - En az 5 bin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Şimdi, Ankara, İstanbul, İzmir'in delege sayısı azaltılacak. Neden? Çünkü Ankara, İzmir, İstanbul'un delege sayısı fazla olunca Türkiye Barolar Birliğindeki yönetimi iktidar belirleyemiyor. Şimdi bu kadar basit bir denklem var ortada, bu kadar basit bir denklem var. Siz istediğinizi başkan -bugün Feyzioğlu, yarın Hayzioğlu olur, başka bir şey olur, hiç önemli değil- yapmak için 5 bine 50'ya. İnsaf yani! Şimdi Niğde Barosunun 3 delegesi olacak, Ankara Barosunun da 3 delegesi olacak. Yani burada adalet nerede? "Temsilde adalet." dediğiniz böyle bir şey mi? Evet, yani bu nasıl bir şey? Bu nasıl savunulabiliyor? Hâlâ henüz savunulmadı fazlaca. Şimdi 46.052 üyesi olan İstanbul Barosu eskiden 300 üyeye 1 delegeydi ve şöyleydi: 155 delege veriyordu. Şimdi her 5 bin üyeye verince artı 1 delege, yanlış hesaplamadıysam 9+3=12 delege. 155'ten 12'ye düşüyorsunuz. Neymiş? "Baroları böleceğim." O yetmez! "Bir de şeyi böleyim ben, delegeleri, orada azaltayım, azaltayım, kendi temsiliyetimi sağlayayım, Barolar Birliği yönetimini seçeyim." Şimdi, bu ucube sistemi savunmayın ve demin dışarıda da söyledim: Bir yıl sonra o yaptığınız diğer yasalar gibi var ya getireceksiniz önümüze diyeceksiniz ki: "Eyvah ki ne eyvah! Yanlış yaptık, bu yasayı tekrar değiştirelim." Yol yakınken, dünyada eşi benzeri görülmemiş böyle bir yasayı, bu utancı, bu ülkeye yaşatmayın, hukukçulara yaşatmayın, bu halka yaşatmayın. Şu anda halkın temel gündemi kadınlar. Kaç gündür arıyorlar, "Ben şiddet görünce nereye gideceğim? Eskiden Kadın Hakları Merkezine gidiyordum, adli yardımdan faydalanıyordum, CMK hizmeti herkese ayrımsız veriliyordu, çoklu baro olunca kim, ne hizmeti verecek?"
Şimdi, iktidarın kendi yan kuruluşu, paralel kuruluşları olarak kurduğu dernekler gibi işte, kadın derneği, kadına hakaret edilince gidip arkasında mı dursun yani ya da bir hukuk derneği hukuksuzluk olunca gidip arkasında mı dursun? Bunu istemeyin. Bu, sizi de vurur, bizi de vurur, bu halkı da vurur. Bu nedenle barolar dışarıdayken bütün dünyanın gözü, dünya barolarının gözü Türkiye'deyken bu yanlıştan gerçekten vazgeçmeniz gerekiyor. Yeterince sizin adınıza utanıyoruz. Ben dışarı bir kere gittim, utanıyorum. Ben baro başkanlarını görünce utanıyorum ya. Yani, onların orada olmasından utanıyorum, milletvekili olduğum için utanıyorum. İçerideyim, onlar dışarıda. Bu utancı sizin adınıza yaşamak istemiyoruz. Bunu geri çekin.
Teşekkürler. (Gürültüler)
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) - Kendi adına yaşa.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Beştaş, toparladınız mı?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Bitti, bitti.