KOMİSYON KONUŞMASI

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Evet, ben de usul açısından bir giriş yapacağım, sonra zaten geneli üzerinde sözlerimizi kuracağız. Şu anda, evet, müsait olmayan bir salonda, yetersiz bir bileşimle, asıl olması gereken baroların temsiliyeti olmadan, katılmak isteyen vekil arkadaşlarımız katılamadan, pandemi koşullarında hepimiz büyük bir risk altında, burada salonda bulunan herkes büyük risk altında bir teklifi konuşuyoruz. Nedir o teklif? Çoklu baro ve Türkiye Barolar Birliği seçimine ilişkin delege sisteminin değiştirilmesi ve başka düzenlemelerdir. Neden? Neden şimdi? Neden pandemi sürecinde? Barolara ilişkin bu konudaki rahatsızlığın kaynağı ne? Baroları bölmeyi dayatan, bu kadar acele ettiren, Meclisi tatile sokmayan, daha düne kadar görüştüğümüz Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nu yarıda bırakıp bizi alelacele bugün usule aykırı, İç Tüzük'e aykırı Komisyon toplantısına davet etme neden gerçekten? Bu soruların cevabını ben buradaki hazırunun tümüne soruyorum, ortaya soruyorum. Tabii ki cevaplarını biliyoruz. Cevaplarını da kaç gün sürerse sürsün burada bütün ayrıntılarıyla HDP olarak ortaya koyacağız ve tartışacağız.

İlk itirazımız şuna: Şu anda, öğrendiğim kadarıyla, siyasi parti grupları dışında buradaki bileşkede Türkiye Barolar Birliği temsilcisi var -kim olduğunu bilmiyorum ama buradaymış- Adalet Bakanlığından temsilci varmış -arkadaşlar buradalar mı, bilmiyorum- bir de Yargıtaydan -hoş geldiniz- varmış. Tamam, Türkiye Barolar Birliği merkezî bir birlik, geldiler. Adalet Bakanlığının da olması gayet normal. Yargıtay da yargının en üst kurulu. Peki, asıl muhatap olan Barolar nerede? Bu teklif tamamen Barolarla ilgili. Birlik konusunda söyleyeceğimiz o kadar çok şey var ki. Şu anda Türkiye Barolar Birliği yönetimi Baroları temsil etmiyor. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, bütün Türkiye'nin ve dünyanın gözü önünde Baro Başkanları Ankara'da yirmi yedi saat bekletildikten sonra Baro Başkanlarını lütfetmiş ziyarete gitmiş. Bütün kurullar aramış, Türkiye'nin her tarafında avukatlar ayakta, yirmi yedi saat avukatlara su verilmesi engellenmiş, yağmur altında şemsiye verilmesi engellenmiş, gittikleri, zaruri ihtiyaçlarını giderdikleri lavabo, büfe, kantin, işte her neyse, orada bulunan mekân zorla kapatılmış, orada çalışan işçilere "Arada bir, saatte bir 'Bizi meşgul ediyorsunuz.' diye oraya gidip engelleyin." diye müdahalede bulunulmuş, etrafları etten duvarla örülmüş ve Ankara'ya -300 metre arkadaşlar- 300 metre yürümelerine izin verilmemiş ve Türkiye Barolar Birliği, Baroları temsil ediyor, öyle mi? Yok, etmiyor. Ben, bir avukat olarak, Metin Feyzioğlu beni temsil etmiyor diyorum. Bunu alenen de söylüyorum. Burada kimi temsil ediyorsa...

ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Beni de bir avukat olarak barolar temsil etmiyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Benim konuşmama müdahale etmeyin.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Karşılıklı konuşmayalım arkadaşlar.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Konuşmama müdahale etmeyin, dinleyin. Feyzioğlu beni temsil etmiyor ve eminim şu anda Türkiye'de alanlarda olan, yüz binleri aşan avukatları da temsil etmiyor. Feyzioğlu'nun 2016'dan sonra Cumhurbaşkanı kendisine edepsiz...(Gürültüler)

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Sarayı temsil ediyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Sayın Başkan, siz mi müdahale edersiniz?

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Devam edin Sayın Beştaş.

Sayın Özel, Atilla Bey sakin olalım, dinleyelim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Türkiye Barolar Birliği Başkanına "edepsiz" dedikten sonra neler olduğunu yakın tarihte film şeridi gibi yaşadık yani. Feyzioğlu'nun teslim olduğunu, biat etmeye karar verdiğini biliyoruz. Ama Feyzioğlu'nun teslim olması, iktidarın yörüngesine girmesi, o yüz binleri aşan avukatların Feyzioğlu gibi olacağı anlamına gelmiyor. İşte, bu nedenle Feyzioğlu bizi temsil etmiyor. Çünkü Feyzioğlu, savunma makamına büyük bir ihanet yapmıştır. Feyzioğlu, Başkanı olduğu barolara büyük bir ihanet içindedir. Feyzioğlu, eğer gerçekten savunma hakkını, baroları, adil yargılamayı, savunuyor olsaydı o gün ilk anda Ankara'ya alınmayan baro başkanlarının yanında ilk olarak kendisi bulunurdu ve "Anayasa 34 var. Ben hukukçuyum, Barolar Birliğinin Başkanıyım. Herkesin yürüme hakkı var. Sen bu ülkenin hukuk insanlarını nasıl yürütmüyorsun?" derdi. Ama ona en büyük cevabı baro başkanları verdi çok güzel, ironik, şık bir hareketle "Sana yüzümüzü dönmüyoruz." dediler. Biz de o hareketleri destekliyoruz ve yanlarındayız. Bu nedenle, burası eksik bileşimlidir.

Şu anda yeni gelişmeler var. Yarın büyük savunma mitingi için Türkiye'deki 78 baro çağrı yaptı, 78 baro arkadaşlar. Bu baro, 80 baroyu ilgilendiriyor. 78 baro Ankara'da büyük savunma mitingine çağrı yaptı. Ne oldu? Ankara Valiliği bir karar aldı. Şaka gibi diyeceğim ama şaka değil. Bugüne kadar ilan edilmeyen yasak pandemi sebebiyle yarın konulmuş. Şimdi, bunun avukatlar Ankara'ya gelmesin, miting yapmasın diye olduğunu kim bilmiyor bu salonda? Hepimiz bal gibi biliyoruz. Toplantı ve gösteri hakkı, demokratik tepki hakkı, doğrudan, gerçek dışı, mesnetsiz, garip, garip olduğu kadar trajikomik bir gerekçeyle efendim yasak kararı alınmıştır. Biz buradayız, niye burası yasaklanmıyor? Şu anda biz meydandan daha büyük risk altındayız. Yani bu konuda bir iki "tweet" okudum, valilik bu toplantıyı da yasaklasaydı keşke! Keşke İçişleri Bakanı, Sağlık Bakanı deseydi ki "Meclis çalışmalarını pandemi sebebiyle ben yasaklıyorum, yasaklama önerisi sunuyorum." Bilim Kurulu eminim bunu söylüyor ama Bilim Kurulunu dinleyen kim? Bilim Kurulunu istedikleri zaman konuşturuyorlar, istedikleri sözleri söyleyince konuşturuyorlar ama istemediklerinde konuşturmuyorlar. Şu anda 4 milletvekili Covid-19 tedavisi görüyor. Bizim Covid-19 virüsünü kapmayacağımıza dair hiçbir garanti yok ve bence hepimiz kapacağız. 50'yi aşkın Meclis personeli pandemi sebebiyle tedavi görüyor ama buna rağmen o ne aceledir ki bu bölme iradesi ne kadar güçlüdür ki ne kadar büyük bir sarsıntı yaratmış ki baroların muhalefeti iktidar üzerinde, alelacele bize "Efendim bu şeyi geçireceğiz." diyorlar. Bunu kabul etmiyoruz. Biz, bunun bir bölme projesi olduğunu... Hayatın her yanında tekliği savunan iktidar, kendisine muhalefet eden bir meslek kurumunu, anayasal bir kurumu etkisizleştirmek ve kendi barocuklarını oluşturmak, yan kuruluşlarını oluşturmak, yeri geldiğinde hukuku tırnak içinde onlara savundurmak, yeri geldiğinde hukuku onlar eliyle katletmek için barocuklar oluşturacak. Ama şu anda baroların direnişiyle, baroların muhalefetiyle bu teklifin sadece 80 baroyu değil 82 milyon yurttaşı ilgilendirdiğini de herkes öğrendi, bütün dünya da öğrendi. Çünkü bu teklifin başka amaçları da var, onu ilerleyen bölümlerde ifade edeceğim.

Şimdi, gelelim usul meselesine. 26'ncı maddeyi mevkidaşlarım söyledi, diğer grup başkan vekilleri. Evet, ben bizim Komisyon üyelerimize sordum: "Bize saat kaçta geldi?" diye. Yani nasıl olmuşsa bu sefer HDP'ye erken gelmiş, o da ayrı bir şey, bir gariplik var orada. Bize 30 Haziran 16.35'te gelmiş, yarım saat fark var ama bu, usulsüzlüğü ortadan kaldırmıyor. Bütün Komisyon üyelerine tebliğinden itibaren kırk sekiz saat geçmesi lazım. Bize erken tebliğ edilmiş olması ya da bazılarına erken tebliğ edilmiş olması kırk sekiz saatten önce bu toplantının yapılabileceği anlamına gelmiyor. 26'ncı madde çok açık, meale, yoruma hiç meydan bırakmıyor; en az iki gün önce. İki günün kırk sekiz saat olduğunu tartışmamıza gerek var mı? Yok. Peki, 36'ncı madde ne diyor? 36'ncı maddede "Komisyonlara havale edilen işlerin görüşülmesine, havale tarihinden itibaren kırksekiz saat sonra başlanabilir." diyor.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Havale tarihine kaç...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Havale tarihinden itibaren kırk sekiz saat sonra ama bununla 26'yı birlikte değerlendirmek lazım çünkü 26'da... Onu söyleyecektim, ben bir çelişkiye düşmedim, hiç böyle... Yani sizin nerelerden savunacağınızı gayet iyi biliyorum, birlikte çalışıyoruz yani hangi aradan ben yorumu genişletebilirim, okurken bunu hissettim emin olun ama bu lafzen 26 ve 36 birlikte düşünülmeli. Ayrıca, niye havaleden altı saat sonra, on saat sonra tebliğ edilir ki? Bu ne keyfiyet ya? İkisini birlikte değerlendirmek zorundayız. O zaman kırk sekiz saat değil, kırk üç saat sonra havale edilsin komisyon çağrısı, bir saat kala gelsin ilgili komisyon üyesine. Sayın Başkan, diyebilir misiniz o zaman? Siz kırk üç saat önce havale edilen bir evrakın bir saat kala tebliğ edilmesi hâlinde "Ben yapabilirim." diyebilir misiniz? Diyemezsiniz çünkü kanuna bu açıkça aykırılık teşkil ediyor. Ha kırk üç saat ha altı saat ha dört saat. Burada önemli olan ihlal etmemek ama iktidarın da komisyonların da pratiği, yasama pratiği maalesef İç Tüzük'ü de dinlemiyor, Anayasa'yı da dinlemiyor. Bunu söylerken emin olun çok üzülüyorum. Şu anda Anayasa'sız, İç Tüzük'süz, yasasız, hukuksuz bir iş yapıyoruz. Bir hukukçu olarak buna cidden üzülüyorum çünkü biz hep bir yerlere atıfta bulunuyoruz "Şu madde..." diyoruz. Twitter'dan, sosyal medyadan bir ton eleştiri yiyen biri olarak hep şunu söylerler: "Meral Hanım, hâlâ vazgeçmediniz mi yasa söylemekten? Hâlâ Anayasa'yı dillendirmekten vazgeçmediniz mi?" Ya, vazgeçmeyeceğiz tabii çünkü şu anda hepimizin bağlı olması gereken, hepimizi bağlayan metinlerden söz ediyoruz. Hukukta ilk öğrenilen şey, hiç kimsenin yasa karşısında ayrıcalığı yoktur, hiç kimsenin Ceza Kanunu karşısında muafiyeti yoktur, hiç kimsenin de -Cumhurbaşkanı olsun, parti başkanı olsun, iktidar partisi olsun ya da muhalefet olsun- yasayı iradi olarak, bilerek ve isteyerek çiğnemeye hakkı yoktur. Ya, biz yasa koyucuyuz. Milletvekillerinin hepsinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak bizim burada koyduğumuz yasalar ya da görüştüğümüz yasalar muhalefet de etsek geçtikten sonra 82 milyonu bağlıyor. Yasa koyucu Anayasa'ya uymazsa, kendi iç tüzüğü olan Anayasa'sına uymazsa biz halka ne anlatalım? Biz baroları nasıl görüşürüz? Bu, kesinlikle keenlemyekûndür, mutlak butlanla aslında yok hükmündedir bize göre. Şu anda bu Komisyon toplantısına bir an önce ara verilmesi ilk talebimiz. Bu toplantının devam etmesinin İç Tüzük'e açıkça, alenice aykırı olduğunu ifade etmek istiyorum.

Şüphesiz baro başkanları, 78 baro buraya gelemeyebilir, anlıyorum; pandemi koşulları. Bizce hepsi gelmeliydi, hepsinin gelmesinin, konuşmasının olanakları açılmalıydı. Bizimle ilgili bir yasa yapılıyorsa ben tarafım ya bu işte. Hukukta taraf olmak, öncelikli hak sahibi olmak demektir. Müdahillik de böyledir, müşteki olmak da böyledir. Sanık olmak da taraf olmaktır aynı zamanda, yargılanıyorsun ama davanın tarafısın. Biz burada onlar adına, onların bütün kanununu değiştirecek bir düzenlemeyi konuşuyoruz; baro başkanları yok. Türkiye Barolar Birliği adına gelen temsilciye atfen bir şey söylemiyorum. Sadece temsil etmiyor diyorum. Yargıtay niye geldi de demiyorum, Adalet Bakanlığı niye geldi de demiyorum ama biraz önce aldığımız habere göre baro başkanları Çankaya Kapısı'nda ve Meclise alınmıyor. Gelin burada konuşalım. Baro başkanlarını neden almıyoruz içeri? Meclis Divanı, Başkanlık Divanı, kimse bu işin sorumlusu, şu anda hangi yetkiyle baro başkanlarını Çankaya Kapısı'nda tutuyor? Yani gerekirse biz vekiller olarak gideriz, baro başkanlarını alır getiririz buraya. Böyle bir yetki yok, Meclis herkese açıktır. Onlarla ilgili bir yasa görüşülecek, "Efendim, biz sizi Meclise almıyoruz." diyecekler. Geçen hafta iktidardan ilgili kişilerle -isim vermeme gerek yok- baro başkanlarının yürüyüşüyle ilgili görüştüğümde dediler ki: "Meclise gelsinler, görüşelim." Şimdi Meclise de geldiler, Meclisin kapısındalar. Siz kimin kapısını kime kapatıyorsunuz? Burası kimsenin babasının malı da değil, evi de değil, kusura bakmayın. Hepimiz gelip geçiciyiz. Halk buraya kimi gönderirse onlar gelip bu görevi yapacak ve ikinci talebim: Öncelikle şu anda Çankaya Kapısı'nda bekleyen baro başkanlarının içeri alınması, Komisyon toplantılarına dâhil edilmesi; çok ivedi bir talep olarak ileri sürüyorum ve bilahare diğer görüşlerimizi ifade edeceğimizi söylemek istiyorum.

Teşekkürler.