| Komisyon Adı | : | İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU |
| Konu | : | Göç ve Uyum Alt Komisyonunun hazırladığı Türkiye-Yunanistan Sınır Bölgesindeki Sığınmacı Geçişlerinin Yerinde İncelenmesine İlişkin Rapor |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 02 .07.2020 |
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Değerli Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlar, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla hürmetle selamlıyorum.
Efendim, gerek Komisyon Başkanı gerek Alt Komisyon Başkanı olarak girişteki sözlü açıklamalarınıza aynen katılıyorum. Ancak yazılı raporlarımız eksik ve yetersiz, yanlış kavramlar kullanılmış. Ben, buna ilişkin muhalefet şerhimizi Başkanlığınıza gönderdim, arkadaşlar aldılar. Herhâlde, sanırım elinizdedir, size ulaşmıştır.
BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Yeni ulaştı.
ATAY USLU (Antalya) - Çok yeni ulaştı.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Dün göndermiştim.
BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Ona da yeniden süre vereceğiz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Şimdi, burada, izninizle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak nerede bir insan hakkı ihlali varsa biz o insan hakları ihlallerinin düzeltilmesi için ne mücadele varsa hep birlikte vermeye çalışıyoruz, veriyoruz. Burada alınan karar, Edirne'ye girilmesi kararı doğru ve yerinde bir karar; gecikmeli olabilir, eksikler olabilir ama yerinde olan bir karar. Yunanistan'ın orada yaptığı iş ve işlemler hukuka aykırı, insan haklarını ihlal eden eylemler; bunu da şiddetle kınıyoruz.
Değerli arkadaşlar, raporun geneli üzerindeki değerlendirmemiz şu şekilde: Her ne kadar, Alt Komisyona sunulan raporun "Giriş" bölümünde "Alt Komisyonun siviller ile sığınmacılarla doğrudan görüşmeler gerçekleştirilerek hak ihlallerini ve sorunları yerinde tespit etmektedir." ifadesi yazılmış olsa da siviller ve sığınmacılarla Alt Komisyon üyeleri olarak birebir görüşmeler gerçekleştirilememiştir. Gerçi, zaten, Komisyon Başkanı da dedi ki: "Valilik görüşmesinde bunlar vardı." Yani burada birebir gerçekleşmedi, oradaki komisyonda vardı. Şimdi, bunu da takdir edersiniz, aşağı yukarı yarısından fazlası hukukçu arkadaşlar. Yani oradaki birebir görüşmelerin faydalı olabileceği inancım benim var. Birebir görüşülseydi belki daha farklı bilgiler de elimize ulaşırdı.
NURULLAH SAZAK (Eskişehir) - Birebir nasıl olacaktı?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Özür dilerim.
"Birebir" şöyle: Birebir sizinle şöyle konuştuğumuz gibi değil de onların bulunduğu dernekse dernek, sivil toplum kuruluşuysa sivil toplum kuruluşu, belediyeyse belediye...
NURULLAH SAZAK (Eskişehir) - Yani "O bölgenin dışında." diyorsunuz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Evet.
Gerçekleştirilemeyen bir faaliyet, raporda yapılmış gibi gösterilmektedir. Raporda yazıldığı şekliyle sivillerle, sivil toplum kuruluşlarıyla ya da sığınmacılarla doğrudan görüşmeler gerçekleştirilmemiştir.
Raporda yer alan terimsel hatalar ve anlam kargaşasına ilişkin olarak: Takdir edersiniz, "sığınmacı" ayrı, "mülteci" ayrı, "geçici koruma" ayrı. Bu raporda kullanılan kavramların hepsi iç içe girmiş, yanlış terimler kullanılmış. Bu, yanlış anlaşılmalara da meydan vermektedir.
Göç ve Uyum Alt Komisyonu tarafından Göç ve Uyum Alt Komisyonu tarafından hazırlanan Türkiye-Yunanistan sınırı bölgesindeki sığınmacı geçişlerinin yerinde incelenmesine ilişkin raporda terimsel olarak hatalar ve anlam karmaşaları yer almaktadır. Öncelikle belirtmek isteriz ki raporda "sığınmacı", "mülteci", "geçici koruma" statüsü ve "göçmen" terimleri tamamen birbirlerinin yerine yanlış anlamlarda kullanılmıştır. Benim, Komisyonundaki görevli arkadaşlarımızdan yani bunları gerek Komisyon Başkanının gerek milletvekili arkadaşlarımızın... Yani bu hakikaten teknik anlamda... Ne olur, bunlara bir bakın; raporları düzenlerken daha özenli hazırlarsak -yerli yerinde- daha doğru olur.
Uluslararası hukukta "mülteci" kavramı, vatandaşı olduğu ülke dışında olan ve ırkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti ve siyasi düşüncesiyle nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkeye dönemeyen veya dönmek istemeyen kişileri ifade etmektedir. "Sığınmacı" mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak statüleri henüz resmî olarak tanınmamış kişilere denir. Bu terim genellikle mülteci statüsü almaya yönelik başvurularının hükûmet veya Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından karara bağlanmasını bekleyen kişiler için kullanılır. Biz burada bu tanımlarla... Çünkü muhalefet şerhimizden yazıyoruz. "Göçmen" hem maddi ve sosyal durumlarını iyileştirmek hem de kendileri veya ailelerinin gelecekten beklentilerini artırmak için başka bir ülkeye veya bölgeye göç eden kişi ve aile fertlerini kapsamaktadır. "Geçici koruma statüsü" ise 22 Ekim 2014 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Geçici Koruma Yönetmeliği'nde tesis edilen koruma rejimine verilen isimdir. Geçici Koruma Yönetmeliği'ne göre, bu rejim ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen ve bireysel ya da kitlesel olarak Türkiye sınırlarına gelen ya da Türkiye sınırlarından geçen koruma başvuruları bireysel olarak değerlendirmeye alınmayan yabancılara uygulanmaktadır. Alt Komisyon raporunda birçok yerde bu terimler birbiri yerine kullanılmış ve büyük bir anlam kargaşası yaratılmıştır. Özellikle raporun "Pazarkule Hudut Kapısı'nda İncelemeler" başlıklı 31'inci sayfasının ikinci paragrafında "Bu sığınmacıların büyük çoğunluğunun Suriye, Afganistan, Yunanistan, İran, Fas, Cezayir ve Kuzey Afrika uyruklu sığınmacılar olduğu anlaşılmıştır." ifadesi yer almaktadır. Belirtmek gerekir ki sayılan menşei ülke vatandaşlarının tamamı sığınmacı statüsüne sahip değildir arkadaşlar çünkü kavram hakikaten çok önemli. Sığınmacının yanı sıra, buradakilerin yani oraya gelen kişilerin bir kısmı mülteci, bir kısmı geçici koruma statüsü, bir kısmı ise göçmen statüsündedir. Bu durumda gerek kanunlarımızda gerekse uluslararası hukukta ciddi farklılıklar vardır. Alt Komisyona sunulan raporda, sınırda bulunan yabancı ülke vatandaşlarının tamamı aynı statüdeymiş gibi bir ifade kullanılması hatalıdır ve yerinde değildir. Raporda uluslararası hukukta yer alan düzenlenmeler açısından yalnızca mültecileri içeren düzenlemelere yer verilmiş olması, ayrıca belirtmek isteriz ki raporun 5'inci sayfasında uluslararası hukukta yer alan düzenlemeler alt başlığına yer verilen uluslararası metinler ağırlıklı olarak mülteci ve mülteci hak ve sorumluluklarına ilişkindir. Sığınmacı, ikincil koruma, geçici koruma, göçmen statülerine ilişkin olarak uluslararası hukukta yer alan düzenlemelere yeterince yer verilmemesi eksiklik teşkil etmektedir. Raporda belirtilenlerin yanında sığınmacı, ikincil koruma, geçici koruma ve göçmen statülerine ilişkin başlıca uluslararası sözleşmeler şunlardır: Vatansız Kişilerin Statüsüne İlişkin 1954 Sözleşmesi, Vatansızlığın Azaltılmasına İlişkin 1961 Sözleşmesi, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Sözleşme 1966, İşkence ve Diğer Zalimane Gayriinsani ve Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme 1984, İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsanî veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmenin seçmeli protokolü. Ancak, yukarıda belirttiğimiz üzere raporda buna yer verilmemiştir. Raporda uluslararası hukuk yönünde genellikle mülteci üzerinde durulmuştur.
Yabancı uyruklu kişilerin beklediği 200 metrekarelik tampon bölge hakkındaki görüşümüz: Alt Komisyonda yer alan raporun -zaten o alana hep birlikte girmiştik Komisyon olarak- birçok kısmında yabancı uyruklu kişilerin beklediği tampon bölgeden bahsedilmiştir. Ancak bu durum detaylı olarak tüm yönleriyle raporda incelenmemiştir. Nitekim, tampon bölge ülkemiz açısından ciddi tehditler içermektedir. Öncelikle belirtmek isteriz ki tampon bölgeye Türkiye tarafından geçişte herhangi bir kimlik kontrolü yapılmamıştır ve yapılmıyordu. Bu durum sonucu, kanun kaçakları yani kaçakçılar da geçecek, aranan, işte suç işleyen birisi varsa, kanun kaçakları, mahkûmlar, teröristler ya da yalnızca Türkiye'den memnun olmayıp iş aramak isteyenler dahi serbestçe tampon bölgeye girebilmişti, girebiliyor idi yani herhangi bir sınırlama yoktu zaten, bir kontrol de yoktu. Konyalı bir vatandaşımızın bu şekilde yabancı uyruklu kişiler arasına karışarak Yunanistan sınırını geçmesi ve sonrasında darp edilerek Türkiye'ye geri gönderilmesi basında uzunca bir süre yer bulmuştur. Tampon bölgeye Türkiye tarafından sağlanan serbest geçişler büyük güvenlik zafiyetleri doğurmuştur. Böyle önemli bir ayrıntının raporda yer almaması büyük bir eksikliktir. Ayrıca, tampon bölgede bulunan yabancı uyruklu kişi ya da kişiler tarafından sınırın Yunanistan tarafında yer alan Yunan kolluk güçlerine taş ve yabancı cisimler atılmış ve sonrasında geri Türkiye'ye kaçılmıştır. Bu tür hadiselerde Türkiye kolluk güçleri tarafından önlem alınmaması durumunda Türkiye-Yunanistan arasında bu nedenle bir gerilimin doğması kuvvetle muhtemeldir. Nitekim, söz konusu olayda Türk kolluk kuvvetleri tarafından da yeterli uyarı ve ikazlar da yapılmamıştır. Yine aynı şekilde bu husus da raporda yer almamıştır. Bu iki önemli durumun raporda yer almaması ciddi bir eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Yunanistan Hükûmeti tarafından Türkiye-Yunanistan sınırı tatbikat bölgesi edilmesine ilişkin mesele bu raporda yer almıyor. Bu ciddi bir insan hakkı ihlali aslında yani Yunanistan o bölgeyi tatbikat bölgesi ilan ediyor, kim geçerse öldürecek ve maalesef mesuliyeti gündeme gelmeyecek. Raporda yer almıyor bu. Yunanistan devleti tarafından, Türkiye'nin geçişleri durduramayacağını açıklamasını takiben Türkiye sınırı tatbikat bölgesi ilan edilmiştir. Nitekim bu durum Edirne Valiliğinin alt komisyona yapmış olduğu sunumda da konuşulmuştur. Yunanistan devletinin tatbikat açıklaması basında 4. kolordu komutanlığı ve adalar yüksek askerî iç timinden yapılan açıklamalarda, bugün Evros bölgesinde yirmi dört saat süreyle, Türk-Yunan sınırı boyunca ve Samandirek Adası'ndan Meis Adası'na kadar olan Doğu Ege bölgelerine askeri tatbikat yapılacağını bildirdi. Tatbikatlarda gerçek mermilerin kullanılacağı, hafif ve ağır silahlarla atış yapılacağı vurgulanan açıklamalarda vatandaşlara belirtilen bölgelerde dolaşmamaları çağrısında bulunuldu." şeklinde basında yer buldu 2 Mart 2020 tarihinde. Yunanistan devleti, tatbikat bölgesi açıklamasının arkasına sığınarak Türkiye sınırını geçerek bölgeye giren her türlü kişi ya da kişileri, hedefi etkisiz hâle getirmenin kendince bir zeminini hazırlamaya çalışmaktadır. Yine, aynı şekilde, bu önemli gelişmelere de raporda yer verilmemiştir. Raporda yer alan özel hususlara ilişkin değerlendirmelerimiz Avrupa Birliği tarafından Türkiye'ye mali kaynak ayrılıp ayrılmadığına dair raporda yer alan çelişkiler olarak...
Değerli arkadaşlar, aslında, biz Avrupa Birliği ülkeleriyle vize muafiyeti ve geri kabul anlaşmasını imzalamıştık. Aslında geri kabul anlaşması ve vize muafiyeti de uluslararası sözleşmelere aykırı, biz onu da yaptık gerçi. Tabii "Niye aykırı?" diyeceksiniz? Zulümden kaçan kişilere devletler güvenlikli bir sığınma bulmak zorunda ama biz ne yaptık? O dönem onu imzaladık, hatta onunla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2 tane kararı var: Hirsi Jamaa ve Diğerleri İtalyan davası, Büyük Dairenin kararı ve bir de M.S.S. Belçika ve Yunanistan davası kararı. Yani, aslında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu kararları rehber olarak eğer göz önüne alınmış olsaydı bu geri kabul anlaşması ve vize muafiyeti... Yani Türkiye'ye o sözleşme uyarınca giden herkese güvenlikli bir liman, bir sığınak sağlansa bile o sözleşmenin imzalanması bile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırılık teşkil etmekte.
Şimdi, Yunanistan devleti tarafından Türkiye'ye geçişleri durduramayacağını açıklaması... Türkiye sınırı tatbikat bölgesi ilan edilmiş. Tabii, bu gerçekten apayrı bir olay yani bu başlı başına bir insan hakları ihlali ama Avrupa Birliği tarafından Türkiye'ye mali kaynak ayrılıp ayrılmadığına dair raporda yer verilen bilgiler de şu şekilde: Alt komisyon raporunun 10'uncu sayfasının 2'nci paragrafında "18 Mart 2016 tarihinde Avrupa Birliğinin Türkiye-Avrupa Birliği Göç Eylem Planı çerçevesinde ülkemizde bulunan Suriyelilerin ihtiyaçlarına yönelik olarak proje bazlı taahhüt ettiği 3 milyar euroluk ilk kısmı mali kaynağın tahsisi sürecinin hızlandırılması kararlaştırıldı." Ancak Avrupa Birliğinin taahhütlerini yerine getirmediği belirtilmektedir. Avrupa Birliğinin mali destek sözünü tutmadığı yönündeki ifadeler sığınmacıların Avrupa'ya geçişine engel olunmaması şeklindeki konjonktürel kararlarla birlikte değerlendirdiğinde zihinlerde oluşan çağrışım İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesindeki bir alt komisyonun hazırladığı raporun maksadıyla, ruhuyla çelişmektedir. Tamamen ekonomik nedenlerle Avrupa Birliğinden para alınmadığı için sığınmacıların Yunanistan'a açılan sınır kapılarına, Meriç kenarına yığılmasına izin verildiği algısının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Kendi amaçlarını gerçekleştirmek için sığınmacıların araç olarak görülmesi son derece yanlıştır. Bu durum aynı zamanda insan haklarına aykırılık teşkil etmektedir.
Raporun 37'nci sayfasında yer alan Doyran köyü incelemelerine ilişkin olarak... Yani burası da epey uzun, buraya zamanınızı harcamayayım. Hep birlikte arkadaşlar, orada muhtara sorduğumuzda "Evet, burada 400 kişi vardı ancak otobüslerle gece on buçuk on birde gelindi." dedi. Bunların benzin istasyonuna, başka bir taraflara götürüldüğü söylendi. Ama Valiliğin açıklaması... Yani bir yerde toplanılmışsa, eğer insanlar orada yoksa bunların hepsi Yunanistan'a geçmiş kabul ediliyor, farz ediliyor. Yani varsayımlarla bu söyleniyor. Bu varsayımlar... Maalesef orada bire bir konuştuğumuzda hepimiz de bunu duyduk arkadaşlar yani bu yalan dolan değil. Yani "Otobüsler geldi, götürdüler." dediler. Yani bu kadar açık ve net.
Raporun 37'nci sayfasında yer alan İpsala Hududu Kapısı'nda yapılan incelemelerle ilgili... Burasını da yine uzatmayayım fazla, zamanınızı da almak istemem. İpsala'da devlet, oraya gelen kişilerin -gayet rahat- hepsini Pazarkule'ye yönlendiriyor, oraya almıyor. Ne için? Burada çünkü ticaret var. Ben bu ticaretin burada aksamasını istemiyorum yani aslında gelenlerin hepsi devlet yetkilileri tarafından Pazarkule'ye yönlendiriliyor. İşin gerçeği buydu. Hepimiz orada bunu açık, net öğrendik. Burada, raporda yani "yakınını kaybetmiş sığınmacı" ifadesi geçiyor bu doğru evet, arkadaşlarıydı, doğru. Sayın alt komisyon başkanımızın anlattıkları sözlerin hepsine aynen katılıyorum orada ama yakını değil, akraba değil.
BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Hepsi akrabasıydı.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yok, abi ya arkadaşıydı.
ATAY USLU (Antalya) - Yakınıyla kastettiğimiz arkadaş da olabilir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Arkadaşı yani. Her iki Başkan olarak ikiniz de burada sözlü olarak ifadelerinizde zaten "arkadaşları" diyorsunuz yani orada doğruydu arkadaşı ibaresi ama rapordaki yakını, akrabası ifadesi doğru değil. Yani söyleyeceklerim bunlardan ibaret. Biz, bunu yazılı olarak Sayın Komisyon Başkanımıza verdik, muhalefet şerhimizin de raporda yer almasını talep ediyoruz ve bu şekilde de düzeltilmesini istirham ediyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum.