KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli bürokratlar, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben genel bir şeyler söylemek istiyorum yasayla ilgili olarak. Bu yasanın bu dönemde Komisyonun gündemine gelmesi ve daha sonra da Parlamentoya gelecek olması aslında, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir siyasal tercihini, yeni siyasal tercihini yansıtıyor. O siyasal tercih de giderek demokrasiden uzaklaşan, yurttaşları eşit görmeyen, insan haklarını askıya alan, yeni bir anayasasızlaştırma süreci aynı zamanda.

2002'de iktidara geldiği dönemlerden, o zamandan bu zamana çok yakından izledik. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi 2002'de, hem kuruluşunda hem iktidara geldiğinde sonuç itibarıyla, yasaklarla mücadele etme iddiasıyla geldi ve insan haklarını esas itibarıyla hayatın her alanında hayata geçirme iddiasıyla iktidara geldi ama on sekiz yıl sonra, şimdi 12 Eylül darbecilerinin bir vesileyle fiilen yürürlüğe soktuğu ve daha sonra büyük mücadelelerle ortadan kalkmış olan arşiv ve güvenlik soruşturması teklifinin arkasına sığınacak bir duruma geldi. Bu nedenle, ben Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımı bir kez daha düşünmeye sevk ederim. Neden bu dönemde, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiği günden bugüne nasıl bu tercih noktasına geldi? Genç bir avukatken bu nedenle kamu görevinden ayrılmış olanların avukatlığı yaptım, ilk defa Danıştaya başvuru yapan ve oradan karar alan avukatlardan biriyim ben. O zaman Danıştay içtihadı birleştirme kararıyla bu uygulamaların tümüne neredeyse son verdi. Daha sonra, yanlış hatırlamıyorsam SHP'nin de içinde bulunduğu koalisyon hükûmeti bir yasa çıkardı, o yasayla o dönemde arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması yasasıyla kamudan uzaklaştırılmış olanların hakları iade edildi, tazminatlar ödendi ve tekrar göreve başlandı. Bakın, 12 Eylül askerî darbesini yapmış olanların yarattığı mağduriyetti o ve Danıştay bunun önüne geçmişti, uygulamasıyla, içtihadı birleştirme kararıyla. Ve bir koalisyon hükûmeti o mağduriyeti gidermek için yasa çıkarmak durumunda kalmıştı ama şimdi siz, 2020 yılında, iktidarınızın 18'inci yılında, tamamen Anayasa'ya aykırı, hukuk devleti ilkelerine aykırı, Anayasa'nın 70'inci maddesine aykırı, 20'nci maddesine aykırı bir düzenlemeyi Komisyonun ve Genel Kurulun gündemine getirmeye çalışıyorsunuz. Bu aslında, 2017 Anayasa değişikliğinden sonra inşa edilmeye çalışılan yeni otokratik düzenin sacayaklarından bir tanesi. Kuruluşumuzda insan haklarından yana, demokrasiden yana, AB değerlerinden yana bir siyasal çizgimiz vardı ama şimdi ancak ve ancak güvenlik politikalarıyla ve yurttaşların temel haklarını esas almayan uygulamalarla ayakta kalmaya çalışıyorsunuz. Bu yasa, onların sacayaklarından bir tanesidir, işte, barolarla ilgili yasa onun sacayaklarından bir tanesidir. Yani, bu mesela hangi ihtiyaçla gündeme geldi? Tamam, 2016 yılında bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık; binlerce kamu görevlisi işinden atıldı; komisyonlarda, yargıda davaları devam ediyor ama şimdi bu yasaya niye ihtiyaç duyuyorsunuz veya barolarla ilgili yasaya neden ihtiyaç duyuluyor? Bu otokratik rejim, bir vesileyle yurttaşlarımızı düşmanlaştırarak, ötekileştirerek, kendinize biat etmeyen, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarına biat etmeyen kurumları biat eder noktaya getirerek bu düzeni ayakta tutmaya çalışıyor, yani benim gözlemim bu.

Şimdi, biz burada itiraz ediyoruz, muhtemelen geçecek, Genel Kurulda da itiraz edeceğiz. Ama bu yol, Adalet ve Kalkınma Partisinin içinde bulunduğu yol bakımından yanlış bir yoldur. İnsan haklarını gözetmeyen, temel hakları gözetmeyen, yurttaşları esas almayan, Anayasa'yı giderek askıya alan, bu Anayasa'yı askıya alan, karşı çıktığımız, daha ilerisini yapmaya çalıştığımız bu Anayasa'yı bile dikkate almayan Adalet ve Kalkınma Partisinin gittiği yol yanlış bir yoldur ve bundan dönmeniz gerekir. Bir milletvekili olarak bu uyarılarımı yapıyorum, kayıtlara geçsin. Tarih hepimize tanıklık edecektir.

Çok teşekkür ediyorum.