KOMİSYON KONUŞMASI

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Tabii ki yani çok uzatacak değilim ama tersten başlayayım Sayın Emir'in söylediklerine.

Gerçi, teklifi Meclis Başkan Vekili olarak imzaladım, belki bu eleştirinize bir milletvekili olarak cevap vermem ne kadar doğru olabilir ama en azından Sayın Emir'in Türkiye'nin Covid'le olan mücadelesindeki başarısını bihakkın teslim ettiği için tebrik ediyor, teşekkür ediyorum; bu, önemli bir şeydir ama diğer tarafına girmiyorum.

MURAT EMİR (Ankara) - Eksikler de var.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Bu önemli bir husustu yani teşekkür ediyorum. Yani hele de bir Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilinin ağzından bunun kayıtlara, tutanaklara geçmiş olması benim için gerçekten son derece önemli.

Üstat şunu söylüyorum, konuşmam da şunu ifade etmeye çalıştım: Burada, bir kere, biz Yüksek Adalet Divanı yani Yassıada sözde mahkemelerinin vermiş olduğu yargı kararlarını hükümsüz hâle getirmiyoruz ya da onları kaldırmıyoruz; bizim yaptığımız, nasıl onlar haziran ayında geçmişi şamil olarak bu Yüksek Adalet Divanını kurdularsa biz de geriye dönerek, yine 27 Mayıs 1960 itibarıyla, hiçbir şekilde -yani sadece doğal hâkim hakkı falan değil- Anayasa'ya, kanunlara "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." prensibine dayanmayan bir ucube yapıyı ortadan kaldırıyoruz. Yapmış olduğumuz...

MURAT EMİR (Ankara) - 12 Eylül de tam böyledir işte, onu demek istiyorum.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Müsaadeni edin.

MURAT EMİR (Ankara) - 12 Eylül de tam böyledir.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Bakın, müsaade ederseniz oraya geleceğim. Ben, hiçbir şekilde, işlenen suçlarla yani 12 Mart sonrası Deniz Gezmişlerle suç ve cezanın orantılı olduğunu söylemedim. Ancak hepimizin de bildiği için, yol verilmiştir, önü kesilmemiştir, hatta tahrik edilmiştir, teşvik edilmiştir ama hepimizin bildiği, işlenmiş suçlar söz konusudur ve onları yargılayan mahkemeler, sıkıyönetim mahkemeleri, sonrasında oluşturulan özel güvenlik mahkemeleri, devlet güvenlik mahkemeleri; zaten bunların tamamı Türk hukukundaki yerlerini yitirmişlerdir ve kaldırılmışlardır.

Şimdi, burada, Yassıada'daki yargılamanın en temel sebebi ki bugün Sayın Altay son derece önemli bir şey söyledi. Yani 27 Mayıs olmasaydı 12 Mart olmazdı, 12 Eylül de olmazdı, 28 Şubat da olmazdı, 27 Nisan da olmazdı, ne bileyim, işte, 15 Temmuz da olmazdı, son derece doğru. "Belki darbelerin anası" dedi, o lafa da katılıyorum.

Burada, aslına bakarsınız yapmış olduğumuz işlem hani bir şeklî olarak filan olarak da bakmıyoruz yani bir ruh, bir duruş itibarıyla son derece önemli bir iş ve bütün siyasi partilerin ortak mutabakat içerisinde bunu gönülden destekliyor olabilmeleri de Türk demokrasisi açısından gerçekten sevindirici. Artı, daha önce de söyledim, demokrasimizin gelmiş olduğu nokta, eleştirebiliriz birtakım şeyleri. Ama bir gerçek var ki 15 Temmuzla beraber o gece artık Türkiye'deki darbeler dönemini bizatihi millet, bu aziz millet kendisi duruma el koymuş ve o kapatmıştır. 1969 senesinde Demokrat Partililerin siyasi haklarının iadesi gündeme geldiğinde ve Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi büyük oranda anlaştıklarında ve Meclisten geçirdiklerinde rahmetli İnönü'ye dahi yapılan baskılar bugün gün gibi aşikârdır.

Hukuk fakültesi hocalarının, akademisyenlerinin yapmış oldukları açıklamaların hepsi kayıtlarımızda duruyor, buradan okuyabilirim. Bir demokrasi anlayışıyla, bir hukuk anlayışıyla, bir insan hakları, özgürlükler anlayışıyla asla bağdaşmayacak lafların nasıl hukukçuların ağzından çıktığını biliyoruz. Daha Millî Birlik Komitesi oluşmadan önce, darbenin ertesi günü İstanbul Hukuk Fakültesinin akademisyenlerinin askerî uçakla Ankara'ya giderek darbecileri nasıl gazladıklarını ve bütün bu sonuca giden ve idama kadar giden süreçleri nasıl yaptıklarını, bunların hepsini biliyoruz. Ama bizim burada yapmış olduğumuz şey, dediğim gibi, o gün için bir ayıbı temizlemek.

Tabii ki 12 Eylül, tabii ki 12 Mart, bunlar da kendi bağlamı içerisinde hepsi ayrı ayrı mutlaka değerlendirilmelidir. 28 Şubat mutlak suretle kendi bağlamı içerisinde değerlendirilmelidir. Mesela bu darbelerin içerisinde en benzeşik olanlardan bir tanesi 28 Şubat sürecinde yaşatılanlarla 27 Mayıs sürecinde yaşatılanlardır biliyor musunuz? Her ikisinde de bu işin üniversite bacaklarında gençler üzerinden nasıl organize ve koordine edildiğini görürsünüz, 28 Şubatta ikna odalarını görürsünüz, darbeye giden süreçleri görürsünüz. Onun için hepsinin adı "darbe" olabilir ama 27 Mayısın bir darbe olarak bu darbelerin içerisinde istisnai bir yeri vardır ve 1 Başbakan ve 2 bakanı idam edilmiştir. İdam hükmü verilen diğer 12 siyasinin de, 1 tanesi ede Cumhurbaşkanı Celâl Bayar olmak üzere de hükümleri ertelenmiş ve Kayseri Cezaevine gönderilmişlerdir.

17-25 Aralık meselesini de irdeleriz, konuşuruz. 17-25 Aralıkla ilgili olarak Mecliste bir araştırma komisyonu kurulması noktasında verilen önergelerden bir tanesinde ilk imza sahibi benim. O gün de yapmış olduğum Mecliste bir konuşma vardır, ben 1 nüshasını da onun tutanaklardan çıkarttırıp size takdim edeceğim.

MURAT EMİR (Ankara) - Teşekkür ederiz.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Orada ne demediğimi ne demek istediğimi görürsünüz. Çünkü bu tamamen ayrı bir başlık, ayrı bir konudur. Onu burada gündeme getirmeyi, hele hele bu konuştuğumuz konu içerisinde karıştırmayı doğru bulmuyorum. Ama onun da bir tutanağını da 1 nüsha olarak size göndereceğim.

Teşekkür ediyorum.