KOMİSYON KONUŞMASI

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın bakanlar, Başbakan yardımcıları, değerli milletvekili arkadaşlarım; bakanlıklarımızın ve kurumlarımızın değerli mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine, görevlerine yeni başlayan sayın bakanlara bu görevlerinde başarı dileklerimle sözlerime devam etmek istiyorum.

Biraz evvel oturum başlarken usul hakkında kısa bir cümle sarf etmiştim. Biraz tepki de geldi. O cümleyi biraz daha açmak isterim.

BAŞKAN - Düzeltmek mi dediniz?

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Yok, düzeltme değil yani gerekli açıklamayı birkaç cümleyle daha ayrıntılandırıp örneklendirmek de istiyorum. Bu sadece siyasi bir eleştiri değildir. Aynı zamanda devlet adamlığı, devlet yönetimi, devlet bilinci ve yönetim teknikleri bakımından da naçizane iyi niyetli bir uyarıda ve eleştiride bulunmak istiyorum.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı on iki yıldır hükûmet etmektedir. Evet, bu doğru. Ancak, sanıldığının ve söylenildiğinin aksine -ki biz de hep öyle, o şekilde ifade ediyoruz- bir tek parti iktidarı değildir, çoklu bir iktidar olmuştur, bir koalisyon karakteri vardır. Bu çoklu iktidarı ve bu koalisyonu bazı cemaatler, tarikatlar, siyasi gruplar ve hatta bazı paralel yapılar oluşturmuştur. Yani diyebiliriz ki âdeta sanki bir paralel yapılar koalisyonudur Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı.

BAŞKAN - Ülkücüler de var içinde.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Lütfen müdahale etmeyin.

Ve iktidarın zaman zaman "paralel, paralel" diye feryat etmesinin nedeni...

ADNAN KESKİN (Denizli) - Zaten aynı şeyi söylüyorsunuz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Lütfen, istirham ediyorum.

Bu kadar feryat edilmesinin nedeni de budur. En son, Sayın Başbakan Davutoğlu KCK'yı da paralel yapı ilan etti. Ben de günaydın diyorum. Çünkü, neden günaydın diyorum? 14 Şubatta Genel Kurul konuşmamda bu konuda ayrıntılı da sayılabilecek bazı açıklamalarım olmuştu. Bunları iktidar paralel yapı hâline getiriyor. Oslo'da, vesairede başlayan yapılar, görüşmeler, şunlar, bunlar diğer "paralel yapı" olarak ifade edilen hususlarda da, on iki yıllık beraber yürünen, kol kola yürünen yollarda paralel yapılar oluşturmuşsunuz. E bu da devlet hayatında bir metastaza -tabii, elbette- yol açıyor. Ondan sonra belli hurmalar yenince de zaman geliyor, bunlar tırmalamaya başlıyor ülkeyi ve iktidarı. Dolayısıyla, bu tür tek parti iktidarı olduğu iddiasındaki şeylerin de ülke yönetimine faydalı olmayan, zararlı olan bu tür ittifak ve koalisyonlardan kaçınması gerekir ve ülke de bundan büyük zarar görüyor. Sizi devlet bilincini, devleti devlet gibi yönetmeye davet ediyorum.

Başınız çok daha fazla ağrıyacak. Yine bu PKK'yı da diyeceksiniz, demek üzeresiniz âdeta. "Ya, ne istediniz de vermedik yani beraber ne güzel oturup konuşuyorduk, ediyorduk." filan gibi birtakım yakınmalarla karşılaşacaksınız.

Şimdi, Başbakan Yardımcısı Sayın Kurtulmuş, 19 Nisanda bir uluslararası ajansa yaptığı açıklamada 2023 projesinden bahsediyor. 2023, 2071'de bu partinin hazırlayacağı süreçler olacağını ifade ediyor. Tabii, bu 2023 vizyonundan bahsederken Sayın Bakana kendisine yabancı gelmeyecek şu ifadeleri hatırlatmak istiyorum. Yalnız, bunu, inanın, bütün samimiyetimle ifade ediyorum: Sayın Bakanı, Sayın Kurtulmuş'u eleştirmek için değil, bilakis tam aksine, dolaylı bir şekilde desteklemek için bunların bazılarını tekrarlayacağım. Diyor ki: "2023'te bu beylerin vizyonu tutar ve hâlâ iktidar olursa BOP sayesinde bölge ülkelerinin sayısının 2 katına çıktığını göreceğiz. 2023'te bu beylerin vizyonu tutar ve hâlâ iktidar olursa Başbakanın Uganda Cumhurbaşkanına "one minute" dediğini duyacağız ve 2023'te kredi kartı borcu dolayısıyla evine icra gelmeyen hiç kimsenin kalmadığını duyacağız. 2023'te zenginlerin yaşadığı site etrafında dilenen yoksullara polisin biber gazıyla müdahale ettiği haberlerini okuyacağız. Kahvehanelerde yaşlılara yer kalmadığını, çünkü gençlerin işsiz olduğunu göreceğiz. Tıpkı bankalar gibi kalan birkaç fabrikamızın isminin de gâvurca olduğuna şahit olacağız. Başbakanın çocukluk arkadaşı, askerlik arkadaşı, mahalleden, belediyeden başka hiç kimsenin milletvekili olamadığını göreceğiz." diye devam ediyor. "KDV ve ÖTV gibi vergiler yüzünden halkın isyan noktasına geldiğini göreceğiz. Bir zamanlar Afrika'da yapıldığı gibi yağmur sularının parayla toplandığını göreceğiz."

Şimdi, tabii, bu bir öngörü idi 2011 seçim beyannamesinde Sayın Başbakan Yardımcısının. Şimdi, mevcut iktidar partisine de intisap ettikten sonra dilerim ve umarım ki iktidarın bu yanlış vizyonunu da değiştirmiş olur. Olumlu katkılarını da görmeyi doğrusu ben çok arzu ediyorum.

BAŞKAN - Kanaat değişikliklerinin olması kadar tabii bir şey yoktur.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Ve bu düşüncelerle hassaten de kendisine cidden başarılar diliyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Başkan; Türk kimliğinin Türk vatanında, Türkiye Cumhuriyeti'nde nasıl hedef alındığını, yaşadığımız olayları üzülerek görüyoruz ve nasıl ve açıkça Türk ve Türkiye Cumhuriyeti ve Türkiye düşmanlığı ve karşıtlığı yapıldığını da gördüğümüz süreçleri yaşıyoruz. Şimdi, değerli arkadaşlar, Hükûmetin açılım ve çözüm politikasının geldiği nokta maalesef budur. Siz ancak Türklüğü ortadan kaldırırsanız, Türkiye'nin adını dahi değiştirirseniz -bakınız, bunlar dahi önümüzdeki günlerde gelecek- bazı insanları tatmin edersiniz. Aksi takdirde silahların namluları Türkiye Cumhuriyeti'ne ve Türk milletine yönelmeye de maalesef devam edecektir.

Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet ebed müddet bekası için, birlik ve beraberlik içerisinde yaşamak için bu kurumların, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun önemi çok büyüktür ve bu kurumlar ve bağlı kuruluşların yanlış ve propagandaya dayalı bilgilerle dejenere edilen bir kısım tarih, kültür ve toplumsal yapı üzerinden kamplaşma ve kutuplaşma sürecine giren ülkemizin bu krizden çıkışı için önemli kurumlar olduğunu düşünüyorum.

İnsanlarımızın Atatürk sevdalısı, Türk milletinin birer ferdi olduklarını söylemekten dahi çekinir hâle geldikleri bir dönemden geçiyoruz. Türk milleti, Türk kimliği, Türkçe, Türk tarihi ve Atatürk öz vatanında garip, hatta parya durumuna düşürülmek istenmektedir. Necip Fazıl'ın dediği gibi "Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!" diye.

Şu soru üzerine düşünmemiz gerekmektedir. Bugün Komisyonumuzda bütçelerini görüştüğümüz bu kurumlar görevlerini hakkıyla ve tam olarak yapmış olsalardı bugüne kadar acaba bu konuları konuşuyor olur muyduk, bu kadar eleştiriyor olur muyduk? Ve üzülerek ifade ediyorum ki mevcut Hükûmet döneminde bu kurumlar hiç olmadığı kadar misyon ve vizyonlarından da uzaklaştırılmıştır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Yasası 2009'da da geldiğinde biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak da bu AFAD kuruluş kanununa, 5902 sayılı Kanun'a olabildiğince azami, olumlu katkılar da vermiştik ve vermeye de bu teşkilata devam ederiz. Yalnız, bu kurum artık kuruluş amacı doğrultusunda gerçek misyonuna, görevine olabildiğince gitmiş olması gerekir. Aradan yaklaşık beş yıl geçti ama AFAD yönetimi çadır ve konteyner kurarak, yemek ve diğer bazı yardımları dağıtarak afetle mücadele edilmesi elbette mümkün değildir. Yani, bunları, bu çalışmaları bir siyasi propaganda aracı hâline de getirmemek gerekir. AFAD afet ve risk yönetimi yapmıyor. AFAD'ın birinci görevi afet ve risk yönetimi yapmaktır. AFAD sanki Kızılayın bir yan kuruluşu gibi hareket ediyor yani bunu... Kızılay var, başka kurumlar da var. Bugün benim gördüğüm en önemli eleştiri noktası burada odaklanıyor, asli işine odaklanacak.

Bir önemli gördüğüm husus da şimdi, 13 Mayısta Soma'da meydana gelen maden faciasında hayatını kaybeden ailelere bütün vatandaşlarımızdan toplanan, AFAD'da toplanan vatandaşlarımızın bağışları yardım olarak dağıtıldı. Hatırladığım kadarıyla, 146 bin lira diye bir rakam kaldı. Şimdi Ermenek'te de bir facia yaşandı. E benzer durum, tabii AFAD da mutlaka bir görev alanına, içerisine de girecektir. Herhâlde bağış, yardımlar toplanmaya da başlanmış olmalı. Burada göz ardı edilen, bizim uyarılarımıza rağmen dikkate alınmayan bir husus, bu yardımlar sadece hayatını kaybeden ailelere yapıldı. Şimdi, aslında bu yardımların bir ölçüde sadece hayatını kaybeden aileler değil de o maden faciasını yaşayıp da sağ kurtulan işçilere de bir miktar bu yardımın yapılması gerekir. E şimdi Eynez Maden Ocağı'nda yüzlerce işçi o faciayı yaşadı. Şu anda ocak da kapalı. Yani, bunu önemle hatırlatıyorum. Ciddi bir mağduriyet de olmuştur.

Bir diğer konu da Sayıştayın AFAD'la ilgili 2012 yılı denetim raporunda şu ifadeler var, diyor ki raporda: "İnsani yardım faaliyetlerinin ve harcamalarının herhangi bir esas ve usul takip edilmeksizin yürütüldüğü tespit edilmiştir." Bu konunun Komisyonumuzda açıklanması gerekir.

Son cümlemi de ifade ediyorum Sayın Başkan. Gerçekten teşekkür ediyorum yani ne kadar teşekkür etsek azdır. Bu kadar sıkışık bir program içerisinde...

BAŞKAN - Bugün gönlüm zengin. Bir lütuf içerisinde...

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Estağfurullah. Yani bunu da... Biz o kadar teşekkür ettik, artık siz de bunun bir lütuf olduğunu söylemeyin yani.

BAŞKAN - Estağfurullah, buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Geri aldınız değil mi sözünüzü?

BAŞKAN - Tabii, tabii.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Tamam, teşekkür ederim.

Şimdi, RTÜK bir 12 Eylül kuruluşudur ve 12 Eylül zihniyetinin bir temsilcisi olmakla birlikte, mevcut Hükûmet yönetiminde 12 Eylülün de çok daha ötesinde daha olumsuz uygulamalara sahne olmuştur. RTÜK bugün basın üzerinde âdeta bir karabasana dönüşmüştür. Biraz önceki konuşmacı arkadaşlarımız da bu konuda ayrıntılı bilgiler verdiler. Oysa RTÜK'ü demokratik yönetimlerin önemli kurumlarından birisi ve basın özgürlüğünün bir teminatı olarak değerlendirmek lazım. Ancak, maalesef RTÜK bugün AKP'nin medyadaki sopası hâline dönüştürülmüştür. Yani, göreceli bir özerklik alanının yanlış uygulamaları neticesinde Kurul bugün siyasi etkinin çok hissedildiği kurumlardan birisidir. Şimdi ben kısaca özetledim. Benim bu görüşlerimi teyit eden ifadeleri Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç'ın 29 Nisan 2014 tarihinde RTÜK'ün kuruluş yıl dönümü münasebetiyle yaptığı konuşmayı da hatırlatmak isterim. Yani, benzerini teyit eden ifadeler ve şimdi süre de yok, onu da takdim edelim.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Var, var, senin süren var orada.

ERKAN AKÇAY (Manisa) -Var mı Sayın Başkan?

BAŞKAN - Sayın Keskin var diyorsa vardır.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Evet, ifade ediyor, yine özetlemeye çalışayım: "RTÜK üyelerini Meclis seçiyor. Biz bir üst kuruluz. Seçilen üyelerin de yasa ve yönetmelikler çerçevesinde görev yapması gerekir. Görevlerini kötüye kullandıklarında kendilerine kullanılacak herhangi bir yasal müeyyide de yok. Meseleye sadece etik açıdan bakmamız gerekiyor. Bu bence bir eksiklik." diyor. Yani, RTÜK'teki eksikliği ifade ediyor. "Her kurulda -kanunda yazmasa bile- mutlaka bir etik kurul oluşturulabilir ve farklı davranışlar, kurula zarar veren davranışlar burada değerlendirilebilir." diyor.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Tam baskı yapamıyor diye şikâyet etmiş.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Evet.

BAŞKAN - Evet, anlaşılmıştır.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Kafa kesemedim diye şikâyet ediyor orada.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Aksi takdirde...

BAŞKAN - Anladım, çok teşekkür ediyoruz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Son cümle Sayın Başkan.

Şimdi, artık çok kötü bir durumda medya hayatı. Toplumlar topluma gerçekleri ve gerçek haberleri ulaştıramıyorsa bir özgür basından söz etmek mümkün değil. Türkiye'de son yıllardaki bütün toplumsal olaylar olayın gerçekleşmesinden çok sonra kamuoyuna yansımıştır.

Düşünebiliyor musunuz, 7-8 gazete aynı manşeti atıyor. Bir günde atılıyorsa, demek ki bazı mahfillerden, karargâhlardan talimatla bu manşetler attırılıyor.

BAŞKAN - Sayın Akçay, lütfen toparlayın.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Evet, Alo Fatih'leri, havuz medyalarını, resmî ilanların nasıl dağıtıldığını, "Kırın kapısını, alın o gazeteciyi içeriye." sözlerini, "Batsın senin gazeteciliğin!" ifadelerini ve dönemin Başbakanının bazı televizyonları arayarak alt yazı yazdırmasını veya Sayın Genel Başkanımızın bir alt yazı ifadesine dahi müdahale etmesini de hatırlayarak ve kınayarak sözlerimi burada bitiriyorum.

Sağ olun.