KOMİSYON KONUŞMASI

MAHMUT TANAL (

İstanbul) - Teşekkür ederim Değerli Başkan.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben hemen 2'nci maddeyle ilgili evet sayın arkadaşlarımız anlattılar. Anayasa'nın 141'inci maddesinde iki şekilde ancak duruşmaların kısmen ve tamamen gizli yapılmasına karar verebilir. Bu getirilen şartla üçüncü bir şart ilave ediliyor ki bu Anayasa'nın 141'inci maddesine aykırı.

3'üncü maddede getirilen husus (c) bendinde ara buluculukla ilgili. Şimdi, bakın, hâkimin reddiyle ilgili, ara buluculukla ilgili. Sayın Başkan, siz hâkimi sorunu çözmek için getiriyorsunuz, hâkimi ara buluculuk sınavına sokuyorsunuz, uzlaştırma sınavına sokuyorsunuz. Yani, bir sefer bu hâkimleri, bu ara buluculuk ve uzlaştırma sınavına sokmayın. Yazık, günah. Yargıyı itibarsızlaştırıyorsunuz ya bu olacak şey mi? Yani şimdi, beyefendi BAM başkanı, beyefendi Yargıtay üyesi. Ara buluculuk sınavına sokacağız, efendim uzlaştırma sınavına sokacağız. "Geçemezsen sen bu işi yapamazsın." diyorsunuz. Olacak iş değil bu arkadaşlar, sizden rica ediyorum. Madem reformsa gelin bu reformu yapın, yani bu işin adı reform falan değil.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Mahmut Bey önerin ne?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Nasıl?

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Öneriniz ne?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Değiştirin, sınavsız girsin kardeşim ya öyle şey mi var. Zaten, yani niye Yargıtay üyesi yaptınız? Niye BAM üyesi yaptınız ya? Öğretim üyesini kalkıyor sınava sokuyorsunuz. Adam kalkıyor o ara buluculuk dersiyle ilgili kitapları...

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Mahmut Bey...

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ya benim sürem beş dakika sen de kesme süremi kardeş ya.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Şu teklifini söyle? Kimler muaf olsun?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ya sınavsız sınavsız olmalı. Teklif açık, net; daha ne istiyorsun?

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Kimler muaf olsun?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Nasıl?

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Kimler?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ya kardeşim, şimdi, hele dur ben biraz konuşayım da işte hâkimden önce söyledim ben sana. Şimdi sorunu bana getiriyor aslında başka neye getiriyor biliyor musun? Yani, aslında dilinin altındaki baklası şu, şimdi, şunu diyecek bence ben size söyleyeyim: Bir: En az on beş yirmi yıl avukatlık yapmış olan arkadaşlarımız bu sınavdan muaf olmalı. Efendim, aynı şekilde on beş yirmi yıllığa tekabül eden hâkim ve savcı arkadaşlarımızı yanılmıyorsam birinci sınıf hâkime tekabül eden arkadaşlarımız... Kaç?

ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 21. HUKUK DAİRESİ BAŞKANI YUSUF ŞAHİN - On iki yıl.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Öyle mi? On iki yıl. O arkadaşlarımız da bu işten muaf olmalı. Bunun Türkçesi bu. İşte, bir de tüm baro başkanları bu işten muaf olmalı. Bakın, tüm baro başkanları bu işten muaf olmalı, öğretim üyeleri bu işten muaf olmalı. Size 4 tane seçenek getirdim yani işte yapıcı öneri.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Milletvekilleri de olsun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Kardeşim, milletvekillerinden de on beş yıllık avukatlığı tamamlamışsa olur yani milletvekili ayrıcalığı anlamında değil, avukattır aynı şekilde on beş yirmi yıllık, onun içerisine girer. Şimdi, adam avukatlık yapmamıştır, beyaz eşya satıyor, avukatlıkla ilgisi yok, gelecek; olmaz bu iş yani fiilen avukatlık olacak arkadaş. Mahmut Tanal'dan farklı bir şey beklemeyin yani ben burada doğru şeyleri söylemeye çalışıyorum.

AYHAN EREL (Aksaray) - Siz kaç almıştınız?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yahu, arkadaş, siz bana çatıyorsunuz yahu.

Şimdi gelelim, hâkimin reddi taleplerinin arasında -çok ciddi şeyler- bir, bu kanun teklifinin 46'ncı maddesinde Başkanım...

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Maddelerde konuşacağız Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Maddeye gelmeden, geneliyle ilgili.

Tedbirle ilgili, riayet etmeme, hapis cezası vesaire, disiplin cezası getiriliyor ancak hâkimin reddi arasında bunu saymıyoruz. Biz ne diyoruz? Kimse kendi davasına bakamaz, kimse kendi davasının yargıcı olamaz. Yani bu anlamda, bu bir. İkincisi: Taraflardan birinin sözcüsü olmak o davaya bakamama nedenlerinin arasında sayılmamış Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda sayılmamış. Mademki bu kanun önümüzde, doğru düzgün, dört başı mamur bir iş yapalım değerli arkadaşlar. Bu anlamda, bunu getirmek lazım.

Gelelim, 5'inci maddeye. Evet, burada, bu, keyfîliğe sebebiyet verir, son derece açık ve net bir düzenlemenin olması gerekiyor 5'inci maddeyle ilgili.

7'nci madde, Anayasa'nın 36'ncı maddesindeki hak arama hürriyeti anlamında aykırı.

8'inci maddeyle asliye ticaret ve asliye hukuk mahkemesi ayrımının kaldırılması, bence burada bir boşluk yaratmaya sebebiyet verecek, bu, doğru bir uygulama değil.

11'inci madde temlikle ilgili. Efendim, davacı davasını temlik ederse müştereken, müteselsilen sorumlu olur. Bu nedir? İradi temlik. Peki, idari temlik olursa ne olur? Yani TMSF el koyarsa ne olur? O zaman da yine müştereken, müteselsilen oluyor mu? Ne yapılıyor? "Efendim, TMSF bu işten muaftır." diyor. Olmaz bu iş, Anayasa'nın 10'uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırılık teşkil eder çünkü vatandaş oradaki haklı bir alacağına da kavuşamıyor. Yani burada mademki biz "temliki" diyeceksek idari ve iradi temlikin hepsini birlikte yapalım. Hatta kazaiyi de katın işin içine yani Anayasa'nın 10'uncu maddesindeki eşitlik ilkesi açısından bence doğru ve yerinde olmuş olur.

Devam ediyorum, 13'üncü maddede, duruşmaya katılmaması hâlinde iddia ve savunmanın genişletilmesi imkânı ortadan kaldırılmış. Bu düzenlemeyle, bence, bu... Hatta Alman ve İsviçre medeni usulünde şu hüküm var: Bu şekilde, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağıyla ilgili hiçbir düzenleme yok, sonuna kadar bunu kullanabiliyor. Onun için ıslah müessesesi de yok. Aslında bir nevi, davayı daha fazla hızlandırır, daha çabuk da bitirmeye sebebiyet vermiş olur.

18'inci madde hakkında arkadaşlarımız çok konuştular, haklılar. Burada toplumsal davalarla ilgili hakikaten büyük sıkıntılar yaratacak. Ben anlamadım yahu, mevcut olan kanunda, orada "taraf avukatları" demiyor; "taraf" kelimesini niye koydunuz siz Sayın Başkanım? Yani siz bir avukatsınız, sayın baro temsilcisi de burada, bence Avukatlık Kanunu'nun 35'inci maddesine göre ben, sizin bağlı olduğunuz İstanbul Barosuna sizi şikâyet etsem barodan atarlar bence. Öyle yani avukatlar aleyhine böyle bir teklif nasıl getirebilirsin arkadaş? Yani taraf avukatları... Yani netice itibarıyla, bakın, değerli yargıç arkadaşlarımız nasıl o adliyede görevli anlamında bulunuyorlar ise ben de bir avukat olarak görevliyim yahu orada, benim bir farkım yok ki. Yani orası bir müze değil ki.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - "Atarlar.." diyorsun da ikinci baroyu kurdurur; sakın.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yani netice itibarıyla, 1992 veya 1993 yıllarında bir toplumsal dava var, Sultanahmet'te -o dönemki Cumhuriyet Başsavcısı, Allah rahmet eylesin, rahmetli oldu, Orduluydu- o kız öğrenci yurdunun orasından döner dönmez herkesin üstünü başını arıyorlar, "Duvara yaslan, senin üstünü arayacağım." diyorlar. "Yahu kardeşim, ben avukatım, bana böyle 'Duvara yaslan, senin üstünü arayacağım.' diyemezsin ya, bu yanlış." "Efendim, bu başsavcının talimatı." dedi. "Bak beyefendi, ben şimdi sana kimliğimi veriyorum, ben şimdi sana yazılı dilekçe de veriyorum. Ben avukatım, sen beni böyle arayamazsın." dedim. "Olmaz, ben bir üstüme söyleyeyim." dedi. Üstünü aradı yani hakikaten işi bilen bir polis arkadaş çıktı karşımıza. Kalktı, o da üstünü aradı, üstü geldi, dedim aynı şekilde. Ben bu sorunu halledeceğim yani böyle inatçı bir yapım var. Kalktı, o da cumhuriyet savcısını aradı. Cumhuriyet savcısı "O zaman avukatla birlikte bize gelin." dedi. Çantamızla birlikte gittik müracaat savcılığına. Müracaat savcısı dedi ki: "Avukat bey, sizin üstünüzü arasalar ne var?" "Peki, sizin üstünüzü arasalar ne var? Sizi arıyorlar mı?" dedim. "Ben burada savcıyım." dedi. "E, ben de burada avukatım." dedim. Rahmetli Faruk Erem'in ceza muhakemesi kitabında diyor ki, orada genelge var eski: "Avukatların üstü ancak cumhuriyet savcısının huzurunda aranabilir." Bu genelgeyi dedim. "E, orada arasa ne olur?" dedi. "Gelsin, sizin huzurunuzda arasın, buyurun. Çantamda ne var kardeşim?" dedim. Yani arkadaşlar, sizden istirham ediyorum; avukatlar yargının muhalifi değil, avukatları suç işleyen veyahut da hukuk dışı bir meslek grubu olarak nitelendirmeyelim, birbirimizi dışlamayalım. Yani netice itibarıyla ne diyoruz, yargının kurucu unsuru diyoruz. Eğer gerçekten yargının güvenilir olmasını, itimat kazanmasını istiyorsak, mevcut olan, şu andaki... Hani diyoruz ya efendim, bir itibar söz konusu. Gelin, bence Hâkimler ve Savcılar Kurulunun içerisinden Adalet Bakanını çıkaralım, bakan yardımcılarını çıkaralım, kendi kendilerini yönetsinler ya arkadaş yani ayrı bir bütçe de verelim yani bunun partisi vesairesi olmaz ki. Biz ne diyoruz: Önce Allah'a inanıyoruz, sonra da yargıya, devlete. O cüppeyi niçin giyiyor? Her türlü şeyden, baskıdan muaf olsun diye yani onun zenginliği, fakirliği, siyasi yapısı vesairesi, hiçbir şey görmesin diye ama maalesef bunların hepsi lafta kalıyor değerli arkadaşlar.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Teşekkür ediyoruz Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bitmedi, ne olur, bir dakika ya, bitireyim.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Ben bir dakikasını meşgul etmiştim Başkanım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Şimdi, gelelim tedbirle ilgili...

Değerli arkadaşlar, tedbirle ilgili deniliyor ki: İhtiyati haczin reddi ve ihtiyati tedbirin reddi kararları gerekçeli olmalı. Ya arkadaşlar, siz yeni köye yeni âdet mi getiriyorsunuz? Anayasa'nın 141'inci maddesi "Tüm kararlar gerekçeli olmalı." demiyor mu? Bunun içerisinde tedbiri de gerekçeli, kabulü ve reddi de. Yani sanki reddi gerekçeli olacak da kabulü gerekçesiz olacak gibi bir anlam çıkacak bundan. Mefhumu muhalifinden... Rahmetli Saim Üstündağ Hoca'dan biz medeni usulü gördük, hakikaten mükemmel hocamızdı, mekânı cennet olsun. Böyle derdi yani bir yorumu yaparken mefhumu muhalifinden çıkan mana ne? E, siz burada reddi gerekçeli derseniz, kabul de gerekçesiz denilecek. Benim sizden istirhamım yani bu şekilde "Hem ihtiyati haczin reddi hem ihtiyati tedbirin reddiyle ilgili kararlar gerekçeli olur..." Lafügüzaf mıdır dersiniz, ne derseniz deyin, kanun koyucu boş işlerle uğraşmaz. Bu getirilen hadise bu anlamda bence boş bir iş.

Gelelim ihtiyati tedbirle ilgili itiraza. Peki, ihtiyati tedbir dediğimiz nedir? İhtiyati hacizden ne farkı var, o da tedbirdir, o da tedbirdir. Siz ihtiyati tedbirin infazına yedi günlük süre koymuşsunuz, ihtiyati haczin infazı on günlük süre, peki yurt dışında alınan ihtiyati tedbirlerle ilgili de buraya yazmışsınız. Ya arkadaşlar, bu bir sefer devletlerin hükümranlık ve egemenlik hakkına aykırıdır. Yabancı devlet mahkeme kararlarını Türkiye'de tanıma ve tenfiz ibaresini o zaman koyun oraya. O tanıma ve tenfiz ibaresi eğer varsa mahkeme kararları onu bağlar. Siz oraya tanıma ve tenfizi koymamışsınız, bizim egemenlik, hükümranlık hakkımızı ihlal ediyorsunuz. Bu doğru bir olay değil değerli arkadaşlar. Önemli olan husus, hani o tedbirlere riayet edilmeme vesairesi açısından mevcut olan düzenlemede var, bir aydan altı aya kadar deniliyor, bu diğerinde altı aya kadar deniliyor. Ancak şikâyetle ilgili... Ya arkadaşlar, yargıç gidiyor orada, kim onu infaz edecek? Tedbiri kim infaz ediyor? Tedbir nasıl infaz ediliyor? Burada hepiniz meslekten gelen arkadaşlarımızsınız, ukalalık yapmış olmayayım. Geliyoruz, bu kararı alıyoruz, icraya ibraz ediyoruz, icra da gidip infaz ediyor. Peki arkadaşlar, kamu görevlisine onun görevini yaptırmamak... Yanılmıyorsam, Ceza Kanunu 278 midir, nedir yani maddeyi yanlış söyleyebilirim, bağışlayın beni. Zaten resen soruşturulması gereken suçlar arasında. Peki, siz bunu niye şikâyete bağlı hâle getiriyorsunuz ki? Yani Ceza Muhakemesi Kanunu'nun, Ceza Kanunu'nun iskeletini bozuyorsunuz, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun iskeletini bozuyorsunuz. Bu anlamda bence doğru bir bakış tarzı değil bu. "Tedbirle ilgili kararı veren mahkemelere esasa geçen o hâkim bakar, diğerine esasa geçmiş esas mahkeme bakar." diyorsunuz. Peki arkadaşlar, o hâkime karşı yapıldı diyelim, kendi davasına nasıl hâkim bakar ya? Reddi sebepleri arasında arkadaşlar ya. Yani bari bunu suç olduğu için cezaya gönderin çünkü evet, hâkim hukuku bilir ne kadar diyor isek de fiilî gerçek şu: Yani hakikaten Ceza Muhakemesi'nin o ayrıntılı kararlarını vesairesini bir hukuk yargıcı bilemeyebilir arkadaşlar, bu ayıp değil çünkü uzun süreden beri hukuk yargıçlığı yapıyorsa... Yani orada neye bakacak hukuk yargıcı? Hukuk Usulü Muhakameleri'nde delile bakacak. Aslında bizim Ceza Muhakemesi'nde delil sistemiyle Hukuk Usulü Muhakemeleri'nin delil sistemi aynı şey değil ki, oradaki vicdani kanaat vesaire anlamında evet ama yani bence onu gözden geçirmekte yarar var.

Bir de kanun teklifinde "adi senet", "adi senet", "adi senet" ibaresi geçmiş. Arkadaşlar, bari buna "resmî olmayan belge" deyin ya. Yani adi senet vesairesine resmî olmayan belge deyin, daha geniş kapsamlı. Yani bu doğru bir kavram değil. Bence bu hukuk kavramları üzerinde iyi durmak lazım, onları bir düşünmek lazım.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Teşekkür ediyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - İnsan Hakları İnceleme Komisyonu var, ben tabii oraya da gideceğim.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Oraya gitmeseydin uzatacaktın, öyle mi?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Öğlenden sonra burada olamayacağım yani konuşmayı yaptı, kaçtı demeyin.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Teşekkür ediyoruz Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ben teşekkür ederim, saygılar sunarım.