| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 05 .11.2014 |
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Başbakan Yardımcıları, Bakanlığın değerli temsilcileri, çalışanları, basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Aslında, bir milletvekilinin bu kadar kurum ile ilgili on dakika konuşma yapması sıkıntı ama...
BAŞKAN - Siz rahat konuşun, buyurun, sıkıntı yok efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - ...ben burada başlamadan önce Sayın Akdoğan'a da Sayın Kurtulmuş'a da başarılar diliyorum ilk bütçe sunuşlarında. Yani tatsız giden bir çözüm süreci var, askıya mı girdi, ne oldu bilmiyoruz ama bunların içinde, bir ton olayın içinde gerginleşen bir ortamda saldırılar da yaşanınca ister istemez Hükûmeti, yönetenleri biraz daha dikkatli olma konusunda duyarlı olmaya çağırıyoruz. Yani burada hepimiz için, Türkiye için, tabii ki bizler için de aynı şey söz konusu, faydalı olacaktır.
Ben bugün daha çok AFAD'la ilgili konuşmak istiyorum. AFAD Başkanı burada. Kobani'den, Suruç'tan gelirken uçakta da beraber geldik, uzun bir görüşme de yaptık. Şimdi, böylesi bir durumda AFAD'la ilgili bütçenin rakamına bakınca 1 milyar bile değil, 4,5 milyar lira da harcama yapılmış bugüne kadar, değil mi Sayın Başkanım, açıklamalar doğru herhâlde? 4,5 standartlarında yani 4,5 milyar.
Şimdi, bir de kamuoyuna doğru açıklanmayan bilgiler de var. Bu bilgilere ben geçmeden önce şunu ifade etmek istiyorum: Şimdi, Sayın Hükûmet temsilcileri, bu, Dışişleri Bakanlığı bütçesinde konuşulacak bir konu değil. Eğer siz Türkiye'de 1950'deki Cenevre Sözleşmesi'ni imzalayıp 1961'de onayladıktan sonra sığınmacılar konusunda çekince koyarsanız ve sadece Avrupa'dan gelenler sığınmacı olursa siz Birleşmiş Milletlerden tabii ki destek de alamazsınız çünkü sığınmacılara yardım ettiniz. Oysaki, siz doğudan gelenlere "sığınmacı" değil, "misafir" diyorsunuz. Tanımlarken "Kobani'den sonra 1 milyon 600 bin misafirimiz var Suriye'den gelen, Irak'tan gelen." diye başlıyorsunuz ve Ege sahillerinde, İstanbul açıklarında insan kaçakçılığında paramparça olan hayatlar yüreğimizi burkuyor; dört senedir kamplarda yaşayan Suriyelilerin statüsü, hukuku yürekler acısı yani.
Burada 2005 yılında bir iltica yasasını Hükûmetiniz çıkardı. Arkasından da 57 sayılı Genelge'yi çıkardı. 2013'te Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nu çıkardı ve bunların hiçbiri, maalesef Türkiye'de "misafir statüsü" diye hukukta olmayan bir statüyü... Arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde misafir çadıra konmaz, misafire evin bir odasını verirsiniz. Allah'tan korkun. Ya, nasıl misafir bakıyorsunuz? Siz sobada, kaloriferde oturacaksınız, misafiri evin bahçesinde, çadıra, kulübeye koyacaksınız. Var mı böyle bir misafirlik anlayışı? Misafirse misafir gibi davranın, sığınmacıysa sığınmacı haklarını tanıyın arkadaşlar. Bir ülkede iç savaş varsa, iç savaşın getirdiği zorla yerinden edilmeler varsa etnik, dinî, inanç, mezhepsel fark etmez yani... Şengal'de Ezidiler, ondan aşağıda Tuzhurmatu'da Türkmenler, Musul'un batı yakasında da Süryaniler, Asuriler, Mahmur'da, Erbil'de Kürtler; Rojava'da, Kobani'de Kürtler; Halep'te, Humus'ta, Hama'da da Araplar birçok yerde saldırıya uğradı. Kimine rejim saldırıyor, kimine IŞİD saldırıyor. IŞİD gibi bir vahşetin karşısında Hükûmetin ikircikli davranmasını kabul etmemiz zaten mümkün değil. Zaten bu son gerilimlerin temel kaynağında da Hükûmetin Kobani'ye bakış açısı, IŞİD'e bakış açısı; daha önce Özgür Suriye Ordusu bünyesinde El Kaide, El Nusra'ya yaptığı lojistik ve birçok yardım; bunlardan ayrılanların IŞİD'e katılması ve IŞİD'in Musul işgaliyle beraber saldırgan bir güç hâlinde Kobani'ye yüklenmesi. Aslında Kobani olayı Türkiye'nin dış politikasının iflası olarak da ortaya çıktı.
Şimdi, Kobani'dekiler Kürt olduğu için... Şimdi diyeceksiniz "Hasip Kaplan yine 'Kürt' dedi." Evet, Suruç ile Kobani birbirinin bir parçası, birer mahallesi gibi. Hepsi de akraba ve Kürt. Şimdi oradan 200 bin kişi geldi değil mi? Geldi. Bu 200 bin kişi için "Kapımızı açtık." diye Hükûmet olarak açıklama yapıyor musunuz? Yapıyorsunuz. "İnsani yardım yaptık." diyor musunuz? Diyorsunuz. Peki, oradaki bizim partimizin belediyeleri, sivil toplum örgütleri, gönüllü kuruluşlar, hayırseverler, Türkiye'nin batısından vicdan sahibi olan Türklerin, Çerkezlerin, farklı insanların gönderdiği yardımlar, bunların hepsinin bir çetelesi tutulmaz mı? Tutulması lazım değil mi? Devlet kayıtlarında gözükmesi lazım, değil mi? Konuşurken doğru konuşmak lazım.
Şimdi, Şengal'den gelen Ezidi göçünde maalesef, Hükûmet sınıfta kaldı. Sadece Midyat kampına gittiğimde orada bir kaymakam vardı, Allah razı olsun, bilgilendirdi, bir grubu yerleştirdik, sonra da Derik'te kamp yapılacaktı ama şu an, benim Şırnak'taki partimin bütün belediyeleri iflas etmiş durumdalar arkadaşlar. Size tek tek verilerini çıkarsam, 43.114. Köylere yerleşenler var ama şu an Silopi, Cizre, İdil, Şırnak merkez, Mardin, vesaire. Şırnak'ta 43.114 kişi. Ya, belediyenin ne geliri var arkadaşlar, Allah'tan korkun; üç öğün yemek vermek zorunda, kampların güvenliği, temizliği, elektriği, suyu, bakımı bunların hepsini belediyelerimiz yapıyor. Şimdi, ciddi sorunları var. Diyarbakır'da 7.664, Siirt'te geliyoruz, 1.100, Batman'da 3.200, Mardin'de 5.200. Şimdi, Kobani'ye geliyoruz: Kobani'de 200 bin kişiye Hükûmet kucak açmış ya, insani yardım yapmış, bu Hükûmetin... Öyle bir açıklama yapıyor ki, zannedersiniz ki bu Hükûmet sınırdan geleni kucaklıyor, doğru misafir odasına oturtuyor. Yok öyle bir şey, gerçek bu değil. Sayın AFAD Başkanım, uçakla geldiğimiz gün bütün AK PARTİ milletvekilleri de uçaktaydı, o gün de söyledim, Kürdistan Parlamentosundan bir heyet geldi o gün ve o heyeti vali ve sizler karşılayacaktınız. Öyleydi değil mi? 260 sembolik çadır kuracaklardı ama orada maalesef sizler karşılamadınız o heyeti veya vali karşılamadı o heyeti. O çadırları getirmişlerdi Kürdistan Parlamentosunun heyeti, ben size resmini göstereyim, her partiden bir milletvekili, içinde Türkmen milletvekili de vardı, Ermeni milletvekili de vardı, İslami parti de vardı, sosyal demokrat, demokrat. Kürdistan Parlamentosu resmî olarak sembolik 260 çadırlık bir yer. Siz yapmadınız, belediye olarak biz orada yer açtık, biz onlarla beraber geldik, ilk çadırı kurduk. Dikkatinizi çekmek istiyorum. Sizin ne kadar yardım yaptığınızı doğrusunu isterseniz görmek için AFAD Koordinasyon Merkezinize de gittim, burası AFAD Koordinasyon Merkezi, tek tek konuştum, dolaştım, görüştüm güvenlik dâhil; bu koordinasyon merkezinizin içinde bazı sivil toplum kuruluşları da vardı, İHH'nin masası vardı orada. Yani AFAD olarak siz yardım kuruluşlarından bir tek İHH'yle mi çalışıyorsunuz? Yani eskiden Deniz Feneriyle de çalışıyordunuz, sonra kokusu kötü çıktı. Çok geçmişe gidersek bir Mercimek davasını biliyoruz Bosna Hersek'te yaşanan acılar üzerinden. Burada AK PARTİ Kadın Kollarının AFAD koordinasyonunda çalıştığını gördüm, gönüllü çalışmalarına elbette ki saygı duyarız, herkes yapsın ama sizin AFAD kamplarında şunu gördük: AFAD AKP'nin kampı, devletin kampı, ne isterse belirler, diğerleri de orada. 20 bin kişilik bir kamp yerinden de bahsedildi bize verilen bilgiler içinde, evet.
Şimdi ben sormak istiyorum: Sizin -demin Adil Bey de açıkladı- AFAD kampınızda benim ziyaret ettiğimde, aynen, 5.200 kişi vardı, 5.200 kişi burada yazıyor. Daha sonra da AFAD kampı 2, 920 kişi girmiş, 6.120 kişi. 6.120 kişiden başkasına siz bir gıdım yardım yapmamışsınız. 148 bin kişiye belediyelerimiz ve orada aileler, köyler, akrabaları yardım etmiş. Size sadece birkaç rakam vereyim, hafızanızı, Hükûmetinizin bilgilerini teyit etmeniz açısından: Bakın, Pirsüs, Rojava kampı 1.203 kişi, çadırlı olan yerleri sayıyorum, sizin AFAD'ın dışında. Kobani kampı 2.052, Arin Mirkan kampı 4.097, fabrika kampı 2.689, Dikili kampı 3.438, Aydınlı Mahallesi 2.288, Bulgur Fabrikası 1.300, Mustafa Dağ 1.300, Hüseyin Taziye Evi 110, Ramel 150, Ulu Cami 80, Hürriyet Taziye Evi 200, Gündekazali 500, Kore Yolu Yıldız Cami 43, Yeni Ambarlar 80, hayvan pazarının camisinde 80, Mevlana ve Mimar Sinan camilerinde 100, şeker ambarında 200, Altınova Camisi'nde 150, Ramel yolu ambarında 150, Suruç köylerinde 15 bin, Siverek'te 2.500, pamuk işçiliğinde çalışan 1.500, Birecik'te 60 köyde toplam 15 bin, Ceylanpınar'da 600, Hilvan'da 3 bin, Bozova'da 10 bin, Halfeti'de 5 bin, Adıyaman'da 4 bin. Şimdi, bunların bütününün temizlik hizmetlerini, çöplerini, sularını ve elektriklerini Mardin Büyükşehir Belediyesiyle, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve naçizane bizim kendi belediyelerimiz yapıyor. Araçlarının fotoğraflarının bile hepsi bende var. Urfa Büyükşehir Belediyesinin mecburi yapması gereken bir görevi de biz yapıyoruz ama halkımızın yüksek duyarlılığı, vicdani duyarlılığıyla gerçekten çokça gelen yardımın -sivil toplum kuruluşları ve gönüllülere teşekkür ediyoruz- çok ciddi bir organizasyonla ambarlara düzenlenmesi, dağıtımı; battaniyeden ilaca çok güzel, hijyenik bir ortamda sağlanması konusunda gönüllülük dayanışma ruhunu kattı bunun içine. AFAD'ın kampında jandarma, polis ve jandarma köpeklerinin gezdiği bir güvenlik heyulası içinde kalan bir kamp anlayışı vardı, diğerlerinde de belli bir durum.
Şimdi, tabii ki, sığınmacı standardında olanlara birer kart veriyorsunuz. Bunların kartı var mı? Kimliği var mı? Şehre inebiliyorlar mı? Şehirde bulunabiliyorlar mı? Yani insan olmak vicdani duyarlılıkta propaganda aracı yapılmaz arkadaşlar, hayır ve insani yardımlar. Hükûmetin buna hakkı yok, buna isyan ediyorum. "200 bin kişiye Kobani'de kapı açtık." diyor Hükûmet ama o kapının açıldığını...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Şırnak) - ...ve IŞİD'e yardım görüntülerini canlı canlı televizyon kanalları verdi.
BAŞKAN - Sayın Kaplan, ilave süre veriyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Toparlayacağım.
Şimdi, benim burada söylemek istediğim temel konular şunlar: Burada çok net bir şey söylemek istiyorum. Sarı toz gönderiliyor elçiliklere, AFAD'ı çağırıyorlar. AFAD Başkanım, lütfen siz şöyle bu konuları biraz açın. Deprem oluyor AFAD'ı çağırıyorlar, Soma'da göçük oluyor AFAD'ı çağırıyorlar, Ermenek'te göçük oluyor, AFAD'ı çağırıyorlar; siz 1 milyar ki sarayın parasının yarısı etmiyor, 1 milyarla bunları nasıl beceriyorsunuz, sizde ilahî bir güç mü var, bir kudret mi var sizde? AFAD bunu nasıl yapıyor? Veya gerçekten yapıyor görünüp yetiştiremiyor mu? Ekonominiz yetmiyor mu? Yoksa Sağlık Bakanlığı size bir transfer veriyor, Eğitim Bakanlığı bir transfer veriyor, Enerji Bakanlığı bir transfer veriyor, her yerden sizin havuza akan bir para var da biz onu mu bilmiyoruz. Yani burada ifade etmek istediğim çok önemli bir nokta var.
Şimdi, Hükûmetin 2 önemli temsilcisi burada. Bu ülkede Müslümanlar eğer zekâtlarını verseydi, normal vatandaş da vergilerini verseydi açlık ve yoksulluk sınırının altında 40 milyon kişi olmazdı. Vallahi, açık söylüyorum. Doğru değil mi? İtirazınız var mı? Niye Müslümanlar zekât vermiyor, çalmayı mı çok seviyorlar? Allah doyursun, yani öyle diyeceğiz yani.
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Aa! Ona "Müslüman" diyemezsin ki, Müslümanın şeyi... Yok öyle bir şey.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Öyle bir şeyi kabul edemeyiz. Düzeltmenizi istiyoruz, özür dileyeceksiniz, onu düzelteceksiniz Hasip Bey. Öyle bir şey olur mu ya!
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Hayır, hemen alınmayın, hemen alınmayın.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Alınmakla ne alakası var ya?
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Vergi affını getirmediniz mi? Dışarıdan geliri getirmediniz mi?
ADNAN KESKİN (Denizli) - Ya, bırak konuşsun ya adam özgürce.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Siz de mi kabul ediyorsunuz?
ADNAN KESKİN (Denizli) - Bırakın konuşsun ya, siz niye müdahale ediyorsunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bir dakika kardeşim, Allah Allah.
CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) - Spesifik olayları söyleyin tek tek ama tümden...
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Alınganlık yapmıyorum. (Gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar, müsaade eder misiniz?
Sayın Kaplan, süreniz bitti, süre vereceğim.
Sayın Kaplan, bunun alınganlık yapıp yapmamakla alakası yok, yalnız söylediğiniz ifade kabul edilebilir bir ifade değil, düzeltmenizi rica edeceğim.
Buyurun.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Siz niye müdahale ediyorsunuz konuşmasına?
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Sen ne karışıyorsun?
ADNAN KESKİN (Denizli) - Sen ne karışıyorsun?
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bakın, bir dakika arkadaşlar...
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Hepimizi ilgilendiren bir şey söylüyor.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen...
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - "Müslümanlar çalmayı seviyor." demek ne demek ya? Ona destek verdiniz.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Sen ne karışıyorsun peki?
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bir dinler misiniz arkadaşlar...
ADNAN KESKİN (Denizli) - Seni ne ilgilendiriyor?
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Ne demek?
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Ben Sayın Kurtulmuş'un da dediği gibi...
BAŞKAN - Arkadaşlar, müsaade eder misiniz...
Sayın Keskin, Sayın Türeli, Sayın Koçer, lütfen...
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Akdoğan da yeni geldi...
ADNAN KESKİN (Denizli) - Sen ne diyorsun ya? (Karşılıklı konuşmalar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Ben de sizin gibi inanıyorum, gerçekten Müslümanlar zekâtını tam ödeseydi, yurttaşlarımız da vergisini ödeseydi...
ADNAN KESKİN (Denizli) - Seni ne ilgilendiriyor? Allah Allah!
HASİP KAPLAN (Şırnak) - ...bu afatların altından kalkardık, Türkiye'de 40 milyon aç ve yoksula...
ADNAN KESKİN (Denizli) - Yani her tarafa baskı mı kullanacaksınız?
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Ne diyorsun sen ya?
ADNAN KESKİN (Denizli) - Seni niye rahatsız ediyor? Ben düzelsin istiyorum, kötü mü oluyor yani? (Karşılıklı konuşmalar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) - ...ama ben yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede bu kadar çok çalma, yolsuzluk olmasını ifade ediyorum. Ben asla şu teşmilde bulunan bir insan değilim...
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Aynı şeyi söylüyoruz!
ADNAN KESKİN (Denizli) - Tamam, o zaman niye kızıyorsun, niye itiraz ediyorsun?
BAŞKAN - Arkadaşlar, birbirinizle tartışmayın lütfen...
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Lütfen arkadaşlar...
Ben babası Diyanetten emekli olan bir insanım. Kusura bakmayın, Müslümanlık deyince, hemen... Yahu, kardeşim, Müslümanlar zekât vermiyor diyorum, verse Türkiye'de yoksulluk olmaz diyorum. AFAD'a yapsınlar zekâtlarını, ama şimdi Sayın Akdoğan'ın...
Şimdi, izin verin, ben Sayın Akdoğan'ın bütçe sunuşuna baktım bir de, tabii, kendi şeyi değil, şans oyunlarından o kurumların çoğuna para veriliyor, kumardan. Haram değil mi arkadaşlar? Sizin kurumların çoğu şans oyunlarından, kumardan para alıyor.
BAŞKAN - Sayın Kaplan, özelleştirme kapsamına alındı, rahat olun.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Özelleştirilince helal mi oluyor?
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Ama oradan pay alınıyor arkadaşlar, askere de, silah alımına da ayrılıyor. Yani şimdi ben şey diyorum, kumar kötü bir alışkanlıktır, Hükûmetiniz de biraz dinî konularda hassastır, bu konulardaki bu kumar olayını da bir çözelim. Yani bütçe görüşmeleri yapıyoruz, haramı helale karıştırmayalım.
Yani burada şunu ifade etmek istiyorum: Sayın AFAD Başkanım, size 5 milyar verseler, siz şu an risk...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Evet, Sayın Kaplan, teşekkür ediyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bağlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Deprem bölgesindeyiz arkadaşlar, risk haritamız ortada. Van'dan tutun... İş kazalarının yoğun olduğu, sel felaketlerinin yoğun olduğu bir bölge, tabii afetler olarak, artı, komşularımızdaki sınır olayları, iç çatışmalar, Suriye, Irak, Ukrayna, Afganistan'a kadar, Pakistan'a kadar bize yansıyor.
Şimdi, böyle bir durumda Hükûmete bir öneride bulunuyoruz. Ne zekât ne vergi... Türkiye'de 18 banka en çok kazanandır, 28 holding de en çok kazanandır, ama en az vergiyi onlar ödüyor. Kurumlar vergisini, Hükûmetiniz 2006'da yüzde 30'dan 20'ye indirdi, onu yüzde 20'den yüzde 25'e çıkarırsanız, hem AFAD'a hem birçok kuruma kaynak yaratırsınız arkadaşlar. Ben size beleşten akıl veriyorum, daha ne istiyorsunuz.
BAŞKAN - Evet, teşekkür ettik bu akla.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bu konuda, AFAD'ın eğitim, istihdam, uzmanlık ve şey konusunda yüklenen misyon ve görev altında ezildiğini, yani 100 kilo kaldıracakken 1 ton yüklendiğini söylemek istiyorum. Burada bir adaletsizlik var.
BAŞKAN - Anlaşılmıştır Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Ben bu konuda da bu yanlış politikaların düzeltilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.