KOMİSYON KONUŞMASI

ORHAN ATALAY (Ardahan) - Değerli Başkanım, sayın arkadaşlar; tabii itirazlar olacak, itilaflar olacak, karşıtlıklar elbette ki olacak. Zaten bu bir teklif. Buradaki müzakereler bu teklifimizin olgunlaşmasına elbette ki katkıda bulunacak. Biz bu manada bütün itirazlara da katkılara da açığız. Öncelikle onu söylemek gerekir. Neticede bütün çabamız daha iyiye ulaşmaktır. Burada herhangi bir ön yargı söz konusu değil.

"Sırası mıdır?" şeklinde bir itiraz yapıldı öncelikle. Elbette ki Türkiye, insanlık tarihinde hiç rastlamadığı, olağanüstü bir olay yaşıyor, doğrudur ama hayat tek boyutlu da değil, hayat bütün boyutlarıyla devam ediyor, güneş yine doğuyor, yine batıyor. Yalnız bunun aciliyetini gerektiren Anayasa Mahkemesinin amir bir hükmü vardı. Üniversitelerde disiplin sorusunu düzenleyen 53'üncü maddeyle ilgili Anayasa Mahkemesi hükümlerine "dokuz ay sonra yürürlüğe girmek üzere iptal edilmiştir." diye bir not düşmüştür ve bu dokuz ay, önümüzdeki hafta 17 Nisanda doluyor. Dolayısıyla bir boşluğa mahal vermemek için bu kanuni düzenlemeye ihtiyaç vardı, bir sebebi bu.

Bir milletvekili arkadaşımız, işte "Türkiye'de birlik beraberliğe ihtiyacımız var." dedi. Doğrudur, her ülkenin her toplumun birlik beraberliğe ihtiyacı vardır. Birlik beraberlik konusu ayrı, Mecliste ya da komisyonlardaki farklılıkları, farklı görüşleri, farklı siyasal, ideolojik, inançsal bakış açıları perspektifleri elbette ki olacak, bu birlik beraberliğimize halel getirmez. Neticede her insan özgündür, fikirleriyle beraber özgündür, düşünceleriyle beraber özgündür. Bu özgünlüğünü koruyarak burada tartışacağız, müzakere edeceğiz; hakaret etmeden, bağırıp çağırmadan görüşlerimizi ortaya koyacağız. Sonra, her görüşün mutlaka doğru tarafları vardır ve hepsinden yararlanmak zorunludur.

Disiplin bölümüyle ilgili, evet, bazı itirazlar haklıdır, elbette ki nesnel, sana bana göre değişmeyen, subjektif anlamlar içermeyen... Çünkü neticede insanların özlük hakkı önemlidir. Yani bir akademisyen olarak, hele hele 28 Şubat'ta buna benzer bir sürü subjektif yaklaşımlardan dolayı, 10 yıl bütün akademik haklarını mahkeme kararıyla almış bir arkadaşınız olarak bunu en iyi anlayanlarınızdan biriyim. O yüzden biz de mümkün mertebe teklifimizde insanların özlük haklarıyla ilgili, hayatlarıyla ilgili eğer bir karar verilecekse keyfiliğe terk etmeden, bir insanın iki dudağına mahkûm etmeden indi subjektif yaklaşımlarına kurban etmeden, özellikle akademisyenlerimizin daha özgün, daha özgür, daha rahat, yarınlarını düşünerek, yarınlara dair endişelere kapılmadan kendi düşünsel varlığını, inançsal varlığını, bilimsel varlığını bütün endişelerden azade, bağımsız bir şekilde ortaya koymasını istiyoruz, arzu ediyoruz. Bu da hepimizin temel arzusudur. Hepimizin, hepinizin katkıları elbette ki bu manada bize aydınlatıcı bir rol oynayacaktır. Buradaki müzakerelerde inşallah biraz daha çalışır, bunları nesnel hâle getiririz.

Değerli bir milletvekili arkadaşımız kadrolarda kayırmacılık yapıldığını söylüyor. Değerli Hocam, evet, tarih boyunca ne yazık ki bilim, iktidar arasında sorunlar yaşanagelmektedir, bugün de yaşanıyor, yarın da yaşanacaktır. Bu çok yadırganacak bir şey de değildir ama özellikle üniversitelerin, özellikle üniversitelerimizin mümkün mertebe iktidarın etkisinden uzak durmaları hepimizin arzusudur; bu konuda bizim partimizin de arkadaşlarımızın da -özellikle teklife imza atan arkadaşlarımızın- bu teklife katkıda bulunan arkadaşlarımızın hepsinin görüşü bu. Fakat, şunu da bilelim, yani zaten, üniversite araştırma görevlisi alımında ciddi nesnel kriterler konuldu ve bu dönemde konuldu, bunu bilelim.

İki, geçmişte de en baskıcı dönemlerde de her ne kadar rektörler birilerini almak, ötekilerini harcamak gibi birtakım yollara saptılarsa da Türkiye'de, hamdolsun, namusuyla hüküm veren çok ciddi manada, ciddi sayıda öğretim üyesi arkadaşlarımız vardır ve jüri kurullarında bunlar hep ters tepmiştir. Jüri, yüzde 90 itibarıyla kanaatim o, en baskıcı dönemlerde dahi vicdanına göre kanaatini belirtmiş ve hak edene hakkını vermiştir. Ben o yüzden bu dönemde de böyle bir kayırmacılığın yapıldığını kabul etmiyorum. Ha, bu yüzde 100 kesilmiştir demek bir iddiadır, bunu söylemiyorum ama geçmişle mukayese ettiğimizde, ki biz bu ülkenin üniversite tarihinde ne trajedilerin yaşandığını biliyoruz, bilmez değiliz, üniversitelerin tarihi okunduğunda belki yüzlerini kıyamete kadar karartacak nice uygulamaların yapıldığını, üniversite hocalarının harcandığını, Türkiye'nin onlara adeta mezar kılındığını, Türkiye'yi, ülkeyi terk etmek zorunda kalan nice üniversite hocalarımızın olduğunu biliyoruz. O yüzden böyle bir lüksümüz yok, ülke olarak, millet olarak böyle bir lüksümüz yok.

Vakıf üniversitesi kurmayla ilgili bir şey söylemek istiyorum. Arkadaşlar, bakın, dünyadaki ülkelere baktığınızda, mesela Çin'in binin üzerinde üniversitesi var, bizimle hemen hemen aynı nüfusa sahip İran'ın 350'den fazla üniversitesi var. Biz özellikle AK PARTİ'yle birlikte üniversite sayımızda ciddi artışlar oldu, her ilimize bir üniversite kurduk. Elbette ki üniversite bir ağaç gibidir, iki günde kurdunuz, akşamdan sabaha meyve verecek bir üniversite beklemek eşyanın gerçekliğine aykırı bir şeydir. Yani Atatürk Üniversitesi mezunuyum, Erzurum'da 57'de kurulmuştu Atatürk Üniversitesi, 57'de kurulduğunda seçkinci diye tanımlayabileceğim birçok çevre "Baraka Üniversitesi" diye aşağılamıştır, hakaret etmiştir. Ama ben bugün de Atatürk Üniversitesi mezunu birçok arkadaşım burada, özellikle Anadolu'nun üniversiteleşmesi sürecinde Atatürk Üniversitesinin çok ciddi manada katkısı vardır. Yani Ankara'da, Bursa'da, İstanbul'daki öğretim üyesi arkadaşlarımız, hepsini tenzih ederim ama çoğu itibariyle kendi rahatlarına halel gelmesin diye gidip Şırnak'ta bölüm başkanlığı ya da Hakkâri'de, Ardahan'da, Kars'ta bölüm başkanlığı, hocalık yapmayı düşünmemişlerdir ama Atatürk Üniversitesi, Ardahan'dan Edirne'ye kadar hemen hemen her yerde kendi varlığını hissettirmiş ve ülkenin üniversiteleşmesi noktasında Atatürk Üniversitesinin ciddi katkıları olmuştur ki 57'de kurulduğunda bu "Baraka Üniversitesi" diye alay konusu edilmiştir. O yüzden 2008'de, 2010'da kurulan, Anadolu üniversitelerinin bir on yıl sonra, on beş yıl sonra, yirmi yıl, elli yıl sonra göreceğiz, hepimiz göreceğiz, nasip olursa, nice cevherlerin, gelişmelerin sebebi olduğunu hepimiz göreceğiz. Ha, bırakın eğitime katkıda bulunmak isteyen herkes katkıda bulunsun; onların inançlarını, ideolojilerini, siyasal görüşlerini baz alarak bir değerlendirmede bulunmak yanlış Değerli Hocam, ama kriter koyarsınız, denetlersiniz. Kriterlere uyan kim olursa olsun yolunu açalım, yardım edelim, kolaylaştıralım ve bu ülkenin bilim dünyasına katkıda bulunsun. O yüzden, henüz görmeden peşinen bir ithama mahkûm etmek bilimsel olmasa gerek diye düşünüyorum.

Son olarak detaylarıyla ilgili değerli hocamız biraz sonra bilgi verecek. Burada bu teklife, gördüğüm kadarıyla, bütün Komisyon üyelerimizin -öncelikle teşekkür ediyorum- herkesin bir olumlu bakışı var, genel çerçeve itibarıyla.

YILDIRIM KAYA (Ankara) - 13'üncü maddeye niye ihtiyaç duydunuz?

BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Maddede konuşalım isterseniz.

ORHAN ATALAY (Ardahan) - Hocam, onu maddelere gelince daha geniş müzakere edelim.

Teşekkür ediyorum Başkanım.